ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
ünlü biriyle ilişki yaşamış sözlük yazarları
-
sayılır mı bilmem ancak...
bir kız arkadaşım vardı.
meğer fakültede çok ünlüymüş.
aileden gizli yapılan en büyük şey
-
9 günlük bayram tatili için annemler, amcamlar ve kayınvalidem kendilerine gelmemi bekliyordu. anneme, kayınvalidemde kalacağımı; kayınvalideme, amcamlara yazlığa; amcama, memlekete annemlere; eşime, kızlarla adrasan'a; kızlara da eşimle palamutbükü'ne gideceğimi söyledim.
9 gün boyunca evde saklandım, hiç dışarı çıkmadım.
türkiye'nin en kötü araba kullanılan şehri
-
trafiğe taktım bugün. sırayla tüm şehirler yazılacak buraya. orduda araba kullananla, mersinde araba kullanan zihniyet aynı.
genel mantık şu şekilde.
1) ben gideyim de trafik ne olursa olsun.
2) acelem olmasa bile en hızlı şekilde gitmeliyim. mümkün olduğunca durmadan, frene basmadan gitmeliyim.
3) benden hızlı veya benden yavaş giden herkes aptal.
4) tüm noktalarda geçiş hakkı bana ait.
5) eğer durmam gerekiyorsa madde 2 iptal. iki dakika beklesinler ne aceleleri var.
6) araba kullanmayan herkes(motorlular dahil) ezik. bu yüzden onlara yol verilmez, öncelik araba kullananların.
7) sinyal, yol ayrımı öncesi doğru şeride geçme vs. sadece vakit kaybettirir. bunları yapanlar acemidir, ustalar kafasını kullanır.
8) ben hangi şeritte, hangi hızda gidiyorsam trafik ona göre akmalı. ben en solda 40la gidiyorsam benim sağım 30, onun sağı 20 şeklinde herkes hızını ayarlamalı.
kitapyurdu doğrudan yayıncılık
-
yeni yetme yazarlar için olsun, amatörler için olsun, yazacak ya da yazılmış herhangi bir şeyi olan herkes için son derece faydalı olabilecek bir fırsattır. dünyanın çoğu yerinde benzer oluşumlar var ve ben bu konuda ilk atılımı amazon'un türkiye'ye gelişinde yapacağını umut ediyordum. sonuçta kindle direct publishing çok büyük bir olay ve bunu kullanmak isteyeceklerdir, diyordum. olmadı. piyasa cinius gibi matbaadan bozma küçük esnafa kalmıştı maalesef.
yazarlık hevesi olan birinin bu piyasaya yalnızca yeteneğiyle girmesi oldukça zordur. elinizde dünyanın en değerli eseri de olsa, sizi tanımayan bir yayınevine başvuru yaptığınızda, yalnızca o gün yayınevine gelen onlarca başvurudan biri olursunuz ve zaten işi başından aşkın olan ya da tek derdi mesai doldurup ortamlara akmak olan, yeni eserlerin incelenmesinden sorumlu kişi/kişiler, sizin en az aylarca uğraştığınız eserinize on dakikadan fazla vakit ayırmaz. bunun için ilgili kişileri tanımalı, onlar tarafından tanınmalı ya da onlara size ayıracakları fazladan zaman için bir karşılık sunmalısınız. kısacası daha önce bir yerde bir eseriniz çıkmadıysa, torpil ya da rüşvet haricinde pek şansınız yoktur.
bu tarz "özel basım üreticileri" genelde umut tacirliğinin ötesine geçmezler. genelde mottoları "bana para ver, istediğini basarım" ayarındadır. biraz para verebilirseniz basmayacakları şey yoktur. bu kurum ve kişilerin bastığı eserlerde de para haricinde hiçbir kıstaslarının olmaması, onlardan çıkması muhtemel güzel eserlerin de ezici çoğunluğu oluşturan vasat eserlerin arasında kaybolacağı anlamına gelmektedir maalesef.
doğrudan yayıncılık olayının farkı, en azından bu durum için sizden -çok fazla- para istenmemesidir. başka türlü yayınlanma şansı bulamayacak eserleriniz bu sayede en azından okuyucuya ulaşma imkanı bulur ve küçük esnaf tarafından çok dolandırılmamış olursunuz.
ben ilk kitabımı basacak bir yayınevi bulmak için 10 yıl bekledim. ikinci kitabım birinci yılını doldurmadan yayınevi buldu; üçüncü kitabım daha yazılmaktayken onay aldı. eğer böyle bir imkanım on üç yıl önce olsaydı, bugün farklı bir yerde olurdum. daha iyi mi daha kötü mü olacağı konusuysa beni hep düşündürür. çünkü ilk romanımı bastıramadığım 10 yıl boyunca bazen parça parça bazen baştan sona değiştirdim; 10 yıl sonunda üç defa baştan yazılmış ve en az kırk defa elden geçmişti. şimdi okumaya utandığım ilk halini o gün bastırsaydım, belki o kadar ağır eleştirilerle karşılaşacaktım ki bir daha yazmaya cesaret dahi edemeyecektim. diğer yandan, belki de on yıldan fazla beklemem gerekecekti ve artık aramaktan yılmış olacaktım. bu da bir ihtimal.
özetle, efendim, bu başlığa girdiyseniz muhtemelen uzun zamandır bastırmak istediğiniz bir kitabınız var ve bu hizmetin uygun bir alternatif olup olmadığını düşünüyorsunuzdur. haddim olmayarak tavsiyem, eğer gerçekten kitabınızın beğenileceğinden eminseniz, ve bildiğiniz tüm yayınevlerine eserinizi uygun biçimde teslim edip olumlu cevap alamadıysanız, dünya gözüyle eserinizin basıldığını görmek için bu hizmeti düşünebilirsiniz. ama benim tavsiyem eseriniz üzerinde biraz daha çalışmak, onu sizi acımasızca eleştirecek kişilere sunup sizi yerden yere vurmalarını beklemek, bu sayede gelişerek daha iyi bir eser elde etmeye çalışmak yönünde olacaktır. ben iyi bir yazar olduğumu iddia edemem, sadece şanslı bir ana denk geldim. siz benim kadar şanslı olmayabilirsiniz. bunu çabalayarak telafi etmek durumunda kalmanız kuvvetle muhtemeldir, maalesef.
edit: çok mesaj geldiği için yazıyorum; ilk kitabım "düş cambazı", ikincisi "dost a.ş." çıkmak üzere olan da "marslı rahipler" olacak.
otobüste kitap okuyan artist tip
-
muzaffer izgu'nun su an adini hatirlayamadigim bir oykusunde anlatilmistir bu.
kahramanimiz, otobuse biner. otobus kalabaliktir. yer bulup oturur, kitabini acar. ancak oturacak yer arayan yaslilar ve kadinlarin hedef tahtasi olur, "biz yer ariyoruz, bu oturmus kitabini okuyor" minvalinde soylenirler. bu kez ayaga kalkar, ayakta durdugu yerde rahat okumak icin pozisyon bulmaya calisir, bulur bulmaz da bir eliyle askiya tutunur bir eliyle de kitabini tutar. bu sefer de diger insanlara yaranamaz. "burasi kutuphane mi, git evinde oku, amma israr etti canim" laflari havada ucusur. itiraz etmeye kalktiginda da soforun ve diger baska herkesin tepkisini ceker, darp edilmek uzereyken otobusten kendini zor atar.
otobuste ondan baska kimse kitap okumamaktadir. buyuk ihtimalle hayatlarinin akisinda kitap okumaya yer de yoktur. bu nedenle adama, belki kendilerinin dahi bilmedigi bir nedenden oturu tepki gostermektedirler.
tuvalet terliği üzerindeki su damlacıkları
-
acaba gercekten ''su''mudur diye dusundurur.
köy kahvaltısı sahtekarlığı
-
istanbul'da kahvaltı servisi veren bir çok mekanda menüde köy kahvaltısı yazmış olmasına rağmen ürünlerin bir çoğu market malıdır.
eski kaşar der ama bim'den alınan 3'lü peynirdir.
köy yumurtası der ama muhtemelen o da bili bili
verilen çay seylan
gelen hesap gerçek köyün yarı ederi.
şehir kahvaltısı yazamıyorlar tabi.
debe editi: senin anıtkabirin olmayacak.. sen sadece öleceksin. yaşasın mustafa kemal atatürk ilke ve inkılapları!
markafoni'deki frikik
irem derici
-
kimse yazmamış, adettendir, ilk çıkışını 21 mart 1987'de yapmış.
türkiye'de kaliteli film yapılamamasının sebepleri
-
talep olmaması şeklinde özetlenebilecek sebepler.
16 ocak 2016 itibariyle maltepe park cinemaximum'da oynayan filmler:
kardeşim benim
bizans oyunları
the good dinosaur
kocan kadar konuş*
alvin ve sincaplar*
delibal
nadide hayat
star wars*
düğün dernek 2*
para kazanmaya çalışan bir ticari işletme bu ve creed ya da the hateful eight gibi şu an gösterimde olan ve aslında popüler sinemaya örnek yabancı filmler bile kendine yer bulamamış bu salonda. sinema salonları çocuklar için animasyon ve cıvık türk filmleriyle dolmuş halde çünkü bunlar gişe yapıyor.
yaran başlıklar
-
(bkz: r.t.e - using my religion)
yurtiçi kargo
-
bu adamlar öyle büyük oyuncu ki, aynı olay iki kez başıma geldi. evde olduğum halde "geldik bulamadık" dediler. bunlardan birisinde dayanamadım, bastım şubeyi. ne zaman geldin? kaçta geldin? hanginiz geldi? hangi binaya geldiniz? vs gibi soruları sormaya başlayınca çuvalladılar ve itiraf ettiler yetiştiremediklerini. şikayet de ediyoruz ama değişen bir şey yok.
(bkz: en nefret edilen markalar)