hesabın var mı? giriş yap

  • ben okumadım ama geçen bi arkadaş anlattı, adam kendimi ifşa ediyorum diye başlık açıp fotoğrafını koymuş, alttaki entry'ler;

    enrty: kafan olmasa yakışıklı adamsın.

    entry: hacı bu tiple allaha dava açsan kesin kazanırsın.

    entry: isyan etme kardeşim, allah seni tipinle sınıyor.

  • ilkokulda benim de maruz kaldığım sorudur. manita ne ben nerden bileyim o yaşta?

    video kaset kiralanırdı* o dönem. superman 4'ü aldık babamla, eve gidiyoruz. ben acayip heyecanlıyım. bir yerlerden atlayasım, zıplayasım var. bir pelerinim eksik.. karneyi de almışım, o da süper. yol üzerinde babam bir arkadaşının yanına uğradı. biraz konuştular sonra adam bana döndü ve yanağımdan bir makas alıp sordu;

    - yakışıklı, senin nasıl gidiyor bakalım? kaç manitan var?

    - (manita ne ki? dersleri soruyor herhalde.) hiç yok amca, hepsi pekiyi.

  • abd’de bazı duruşmalar haberlere konu olur; mahkemede şüpheli savunulurken hapse düşemeyecek kadar güzel olduğu söylenir. hakim de beraat verir, sonra olay iyice magazin olur. işin sonunda güzel kazanır. tip güzelse kazanır.

    bu güzele yapılan güzellik amerikan mahkemelerine ve güzellerine has değildir. osmanlı tarihinde de var böyle benzer bir hadise.

    padişahlar, şehzadelerin doğumunda ya da kızının düğününde mahkumlara dar kapsamlı da olsa af çıkarırdı. en çok kullanılan af bahanesi, hükümdarın tahta çıkış yıldönümleriydi. 10. veya 15. gibi yıldönümleri.

    1901 yılında sultan ikinci abdülhamid tahta çıkışının 25. yıldönümünde adliye tarihinin en geniş kapsamlı aflarından birine imza attı. o yıl saraydan fakirlere yemek dağıtılmış ve camiilerde geceler boyu hatim indirilmiştir. bugün anadolu’da hâlâ ayakta olan çoğu saat kulesi abdülhamid’in tahta çıkışının 25. yıldönümü hatırasına dikilmiştir. (izmir saat kulesi, niğde saat kulesi, adana saat kulesi, yozgat saat kulesi, tokat saat kulesi, bursa saat kulesi. hatta israil’deki yafa saat kulesi)

    bu kutlamalar olurken tabiki mahkumlar da unutulmadı. önce mali suçlar yüzünden hapiste olanlar affedildi. sonra, cinayete karışmayan adi suçlular affedildi. hiç adet olmamasına rağmen siyasi suçlular bile affedildi. sürgünden dönmelerine izin verildi.

    padişah, katilleri affederken o güne kadar rastlanılmamış bir yöntem izledi. hapishanelerde çok sayıda müebbet cezası alan mahkum vardı. bir komisyon kuruldu ve bu müebbet mahkumların suçlarının yazılı olduğu bir liste çıkarıldı. sonra bu liste padişaha sunularak istediklerini affetmesi beklendi. ama abdülhamid listeyle yetinmek istemediği için mahkumların fotoğraflarını da istedi.

    emir yerine getirildi. listedeki mahkumların fotoğrafları çekildi ve padişaha sunuldu. padişah önce dosyayı okudu ve sonra fotoğrafa bakarak affa layık olup olmadıklarına karar verdi. birçoğunu affetti ama bazılarını “suratında meymenet yok, çıkarsa başka canlara da kıyar” diyerek içeride bıraktı.

    bu mahkumların fotoğrafları yıldız sarayı fotoğraf koleksiyonundadır. bazen proje kapsamında avrupa’daki müzelerde sergilenirler.

  • "60 değil 70 değil 80 değil oh 90 değil

    100 yıl oldu daha yürek atmaz değil

    bu kalpte 100 yıl daha bitmez sevgin

    gözü olanın gözü çıksın bebeğim

    *

    her taraf metrobüs vefasız olma kalbi kapalı

    sevmiyorsan da atma taş, yürek hep coşkuyla atalı

    bak 100 yıl oldu hemen kıskanma şaşkın yunan

    yıllar oldu sırtakini unutalı sen derdine yan

    *

    cumhuriyetim benim canım bebeğim

    tüm rejimler arasında seni tek geçer deli yüreğim

    oh diyorsam şimdi 100. yaşına

    vefasız padişahlar giremesin kanına

    *

    ne monarşi ne oligarşi belki aristokrasi

    ama en güzeli halkın yönetimi

    benim cumhuriyetim kızıl ötesi, aşıklar müzesi

    100 yıl daha coşar, sanma tekler bu yüreğin füzesi"

    *

    söz-müzik-düzenleme: serdar ortaç

  • milli servetten harcadığınız parayı neden çöpe atıyorsunuz?
    hiç mi kafanız çalışmıyor sizin?

  • ne zaman bir ambulans sesi duysam, içindeki için dua ediyorum, dışında olduğum için şükrediyorum, yol vermeyene beddua, arkasına takılıp fırsatçılık yapana da küfrediyorum.

  • üniversitedeyim. ramazan ayı, bir yandan sınavlara girip çıkıyorum bir yandan oruç tutuyorum. zorlanıyorum ama kış zaten, günler kısa öyle geçip gidiyor. bir gün herkesin dersi var ben evde tek başıma oruç açıcam. eve giderken bir ekmek aldım, zaten o kadar param var.

    evde ne var ne yok bilmiyorum çünkü sınavlar var yoğunuz. eve girdim buzdolabında bir tabak zeytin buldum. bir tepsi aldım ekmeği koydum yanına da bir tabak zeytin, ezanı bekliyorum. bir yandan da kendimi avutuyorum, en azından zeytin var diye.

    oturduğumuz apartman öğrenci olduğumuz için bizden pek de hoşlanmayan insanlarla dolu bir yer. hatta ev sahibimiz bile arada gelir odaları kontrol ederdi çaktırmadan. neyse tam oturuyorum, kapı çaldı. bir teyze geldi, daha önce hiç görmedim girip çıkarken tanımıyorum o yüzden. elinde bir tepsi "öğrencisiniz evladım yemeğiniz denk gelmemiştir belki" dedi, çekti gitti. elimde tepsi kalakaldım. ne açlık kaldı ne oruç. oturdum, bir yandan yedim bir yandan ağladım.

    iyi insanlar var, hala varlar. inandıkları, ırkları, hayatları ne olursa, nasıl olursa olsun, varlar. inşallah biz de seneler sonra bir gün tebessümle hatırlayacak insanlar bırakmışızdır arkamızda.

  • her normal beyinde yüzleri tanımaya yarayan merkezin -ismini öğrenemedim bir türlü- yaptığı şey gözün yakaladığı* bir resmi renk ve parlaklık gibi temel özelliklerinden öte tanımlamak, daha önce gördüğü görüntülerle karşılaştırmak ve bu karşılaştırmaya göre kimliklendirmek. işte prosopagnozisi olanların yapamadığı şey de bu sonuncusu. karşılarındaki yüzü kesinlikle görüyor, daha önce gördükleri yüzlerle kıyaslayabiliyor (büyük-küçük, uzun-geniş, siyah-beyaz gibi özellikleriyle) fakat bu kıyaslamanın sonucunu herhangi bir kişiyle ilişkilendiremiyorlar.

    tıpkı normal insanlar gibi, çok olağanüstü durumlar dışında, birinin yüzüne baktıklarında onun yaşını tahmin edebiliyor, cinsiyetini ayırt edebiliyor, mimiklerini algılayabiliyor, hatta kendilerine bakıp bakmadıklarını bile fark edebiliyorlar. tek fark bu yüzün daha önceki yüz kayıtlarıyla eşleşmiyor olmasında, hatta daha öncesinde hiçbir yüz kaydı bulunmamasında...