hesabın var mı? giriş yap

  • clio'ya binen herkesin aslında audi'ye binebilecekken aç gözlü devletimiz yüzünden clio'dan devam ettiğini gözler önüne seren bir entry. tekrarlayalım o halde.
    fahiş vergi aç gözlülüktür. dünya'nın hiçbir ülkesinde bu denli vergi oranı yoktur. devletin yaptığı soygundur. alkollü içkilerden ve arabadan alınan yüksek vergiler karşılığında aldığımız hizmet gerçekten rezalet ötesi.

  • ya bu hep şeyden oluyor. soruyu duyunca gerçek dünyaya en yakın cevabı verme isteğinden. ingilizce kursunda müzik hakkında konuşuyorduk. teksaslı bi hoca vardı. bana dönüp "ne tür müzikler dinlersin?" dedi bi gün. dünyanın en bayık muhabbeti. 90'lar pop dinlerim ben. 90's pop, dedim. hoca ne bilsin bizim 90'lar muhabbetini? izel'i, çelik'i, ercan'ı? woow dedi, benden çok sevindi. "what is your favourite band?" dedi. sanıyor ki şimdi ben 90'lardan dünyaca ünlü bi grup söylücem, hatta belki birlikte bi şarkısını mırıldanıcaz. çocuk gibi bakıyor gözlerimin içine. sıçtık. içimden şöyle düşünüyorum: ablacım sen yannış annadın. band felan yok. şarkıcı söylesem, tanımazsın da şimdi. of ya. nerden bulcam ben şimdi sana grup? ayna'yı bilir mi lan acaba? bari sen unutma beni? queen mi desem ki? o zaman da muhabbet uzar felan derken eeh diyip "mfö." dedim ben. evet ö ile. sınıf koptu. hoca uzun uzun baktı bana. anlamaya çalıştı: em ef öööögh? hee dedim: mazhar fuat özkan. gene anlamadı tabii.

    ne biçim şeyim lan ben hep yaşım oniki?

  • yunancada nostos "eve dönüş", algia (algion) "acı, sıkıntı, rahatsızlık" anlamında. nostalji ikisinin birleşimi, yani "eve dönüş sancısı" gibi bir şey (yazacağı öyküye bu başlığı koyacak olanlardan telif isterim). nostaljinin latincesi ve ingilizcesi nostalgia. 1700'lerde ingilizceye "evden uzun süre uzak/yoksun olmaya bağlı bir melankoli (melancholia) formu" anlamında geçmiş, bazı metinlerde "nostalgia or home sickness" deniyor, yani "nostalji ya da ev hastalığı".

    daha sonra basitçe ve zararsızca "geçmişi ya da geçmişteki herhangi bir kesiti anımsama, üzerine düşünme" anlamında günlük hayatımıza girmiş. kelimeyi ister bu, ister öteki bağlamda düşünelim, farketmez. en nihayetinde giderek kendisinden uzaklaştığımız geçmişimizdeki kimi unsurlar bizim asıl evimiz olarak belleğimizde yer ediniyor ve bu uzaklaşma bize bir sıkıntı veriyor, evin önünde olup da kapının anahtarını bir türlü bulamamak gibi bir şey değil, daha çok bireyin kendisini ait hissettiği evi bulamaması gibi bir şey. peki, o eve tekrar dönmenin herhangi bir yolu var mı? belki var ama ben bilmiyorum, benzerini ya da daha iyisini yaratmak daha mantıklı ve sağlıklı, hem sizin, hem de çevrenizdeki herkes için.

    zira nostomania diye bir şey de var, türkçeye henüz geçmedi galiba ya da ben hiç görmedim, nostomanyaklık denilebilir, yani nostaljinin dibine vurma ve oradan hiç çıkamamaya bağlı bir delilik türü. profesyonel toplayıcı, eskici, antikacı yani nostaljist değilseniz, nostalji bugününüzü ızdıraba dönüştürme ya da muzdarip bellek için bir işkence aletidir, "bak, eskiden böyle bir şey vardı, ne güzeldi, hatırladın mı, işte o senin asıl evindi" denmesinin bir şeklidir, cevaben "bunu da nereden çıkarıyorsun iç sesim?" diye sorulabilir ve karşılığında "sözlükteki ilk anlamından hareketleniyorum koçum" cevabı alınabilir. geleceğin nostaljisini yaratıp onu hiçbir zaman ulaşılamayacak sersem bir hedef olarak düşünmeli, hep yarın olsun diye yatağa yatıp bugüne uyanmak gibi.

  • ayıptır söylemesi ben bu markayı severim. lıkır lıkır içerim. lâkin başka bir şeyden bahsedeceğim.

    schweppes, 1783 yılında cenevre'de kurulmuş. dünyanın ilk sodası, soda üreticisi.

    1783!

    bu dönemde osmanlı padişahı birinci abdülhamid.
    biz bırakın sodayı, doğada foşur foşur akan maden suyunu bile işletemiyoruz.
    osmanlı'da ilk ruhsatlı maden suyu 1877'de üretilmeye başlanan keşişdağı maden suyu'dur.
    yani ilk soda üretiminden yaklaşık 100 yıl sonra. avrupa, tescilli maden suyu üretimine 15. yüzyıl'da başlamış zaten hocam!

    1783'te de isviçreli bilimadamı jacob schweppe, soda üretmeyi başarıyor. 1790'dan itibarenden de ticaretini yapmaya başlıyorlar.
    markanın ismi de bu şahıstan gelmektedir fark ettiğiniz üzere.

    devam edelim ve bir marka kendi reklamını nasıl en iyi şekilde yapar görelim.

    kinin diye bir madde var sıtmaya karşı koruyucu özellikleri bulunan.
    19. yüzyıl başlarında başta ingilizler olmak üzere çoğu avrupa ülkesi hint - afrika topraklarında sömürge yarışına giriyorlar fakat bu topraklarda çok yaygın bir şekilde sıtma var. avrupalılar da kinin içiyorlar ama tadı çok acı olduğundan içmekte zorlanıyorlar. bunun üzerine schweppes içeriğine kinin ve şeker katarak satışlar yapmaya başlıyor. böylece kinin maddesinin acılığı bastırılıyor. ve tonik icat edilmiş oluyor!

    evet meşhur marka: schweppes indian tonic water!

    avrupalı askerlerin sıtma korkusu olmaksızın sömürgeci ülkelerde var olmalarını sağlamıştır.
    daha sonra ingilizler bunu cin ile karıştırıyorlar ve cin tonik dediğimiz kokteyl de ortaya çıkıyor.

    evet, tarihte her şey birbiriyle bağlantılıdır.
    bir alanda gelişim her alana yansır gördüğünüz gibi.
    basit bir içecek gibi görülen soda, avrupa'yı 19. yüzyılda ayakta tutan en önemli etkenlerden biri olmuştur.

  • bbc muhabiri james reynolds'ın röportaj yaptığı bomba imalathanesinde, öso'lu teröristlerin nitro gliserin yapımında kullandıkları plastik şişelerin üstünde bu ibare yer alıyordu.

    patlayıcı üretilen hücre evinin tam lokasyou bbc muhabiri tarafından açıklanmasa da, kendi toprağını bomba imalatı için gümüş tepside hangi ülkenin sunduğu pek de gizlenmiyordu açıkçası.

    çok değil 4 ay önce çıkmıştı röportaj:

    http://www.bbc.co.uk/…ws/world-middle-east-21256905

  • geçen hafta arkadaşlarımla 'lan acaba türkiye genelinde 24 saat elektrik kesintisi yaşansa bilanço ne olur' diye tartışmıştık. buradan evrene selamlarımı gönderirim. bu akşam tekrar bir araya gelip aynı grupla 'acaba j. lopez hangimize verir' sorusunu tartışacağız, oturum halka açıktır.

  • ülkenin suyunun çıktığını ispat eden polislerdir. korka korka rica ediyorlar karşı taraftan. öğrenci ya da işçi olsaydı çoktan ters kelepçeyi takmışlardı. yazık gerçekten.