hesabın var mı? giriş yap

  • sadece plot twist'in* olduğu yapıtlar için anlamlı olan şey. diğer türlü son derece anlamsız buluyorum bu spoiler'cılığı. mesela hepimiz önünde sonunda öleceğiz. tanrı bize spoiler mı vermiş? bilakis, bitiyor, ona göre takılın, demiş. ha ama nerede, nasıl öleceğimizi söyleseydi başka, ki söylenebilir bir şey değil sanırım bu (anlaşılır olması için bütün bir ömrü sayıp dökmesi lazım). çünkü bir şeyin olması değil, onun anlaşılması; neden, nasıl, nerede, ne zaman, kiminle, hangi koşullarda olduğu önemli: yani filmin bütünü. bundan sebep, sonunu bildiğimiz halde iyi filmleri izlemeye doyamıyoruz, tekrar tekrar izliyoruz.

    bazı büyük yönetmenler, daha filmlerinin adında filmin sonunu söylemekte bir beis görmemişlerdir. mesela, bresson'un baba filmi bir idam mahkûmu kaçtı. çünkü mesele mahkûmun kaçıp kaçmaması değildir (bu yüzden genel kanının aksine, diğer hapishane filmleriyle aynı kefeye konulması hatalıdır). sırf bu örnek bile spoiler'cılığı dümdüz eder ya neyse. zaten bresson* şimdiki sinema algısını görseydi ustaya yazacak epey malzeme çıkardı.

    bir filmin sonu değil, filmin kendisidir seyre değer olan. sonunu da filmin kendisi belirler. istediğin kadar sonunu bil, filmi izlemediysen şayet bildiğin şey sadece o dedi bu kodudur. iyi sinema, bu yüzden hayata en yakın sanattır. sözün özü: sinema uzun, spoiler kısa*.

  • otonom sinir sistemi istemsiz kaslarımızı, salgı bezlerimizi yöneten sinir sistemidir. yani iç organlarımızı. bunun dışında kalan sinir sistemi ise dış organlarımızla, yani "istemli" kaslarımızla, ve bilişsel işlevlerimizle ilgilidir. yani benliğimiz dış organlarımızı yönetir, iç organlar ise benliğin müdahale alanının dışındadır. yani aslında benlik dediğimiz yapı, vücudun sadece "istemli" bölümünün benliğidir. yani iskelet kaslarımızın, yani davranışlarımızın kontrol merkezidir. iç organlarımızın işleyişi ise tıpkı dış dünyadan bize ulaşan yabancı etkiler gibi benliğimize yabancıdır. nasıl ki dışardan bize dokunan bir nesne (örneğin bir kedi) bizim irademiz dışında bize dokunmuşsa içeriden bize gelen bir uyaran da (örneğin sancıyan bir böbrek) bizim irademiz dışında gelmektedir. ancak bilnçle kediyi tutabilir, kovabiliriz ama böbreklerimizde hasıl olacak bir duruma, parmağı oynatmak gibi doğrudan yöntemlerle müdahale edemeyiz. dışımızda dışa doğru bir yabancı dünya varken içimizde de içe doğru bir yabancı dünya vardır, ve benliğimiz dış dünyaya müdahale edebilen sinir sisteminin benliğidir.

    iç dünyamıza ise otonom sinir sistemi tarafından müdahale edilmektedir. ancak bu sinir sistemini hep bir sinir ağından ibaret maddi bir yapı olarak tahayyül ederiz. peki, dış dünyaya müdahale eden sinir sistemi bölümünün bir benliği var da iç dünyaya müdahale eden sinir sisteminin neden bir benliği olmasın?

    benlik, sinir ağlarının işleyişinin merkezi yapısının adıdır. görünüş itibariyle merkezi bir yapıya (beyincik) sahip olduğuna göre otonom sinir sisteminin de iç işleyişinde merkezi bir düzen sahibi olduğunu söylemek abes kaçmayacaktır. şu durumda otonom sinir sistemimizin bir benliği vardır. biz nasıl ondan bihabersek o da bizden bihaber, kendi işleriyle meşguldür. biz nasıl müdahalelerimizle kendi dünyamızdaki durumları düzenliyorsak, o da kendi müdahaleleriyle kendi dünyasındaki durumları düzenlemektedir. peki nasıl bir şeydir "otonom kişi"nin dünyası?

    bizim dünyamız, bedensel varoluşumuzun kısıtlı algısı uyarınca, ten sınırımızın dışından itibaren tutabildiğimiz yakın çevremizden başlayarak müdahalemizin giderek zorlaştığı uzaklıklara, "sonsuz" uzaktaki yıldızlara doğru ilerliyor. ten sınırının içindeyse ne olup bittiğini algılayamadığımız, sadece olmadık zamanlarda çıkardığı sorunlarla kendini belli eden bir iç organ dünyası var. otonom kişimizin dünyası ise bunun tam olarak ters yüz edilmiş hali olsa gerek. onun için de bir "ten sınırı" söz konusu. ten sınırının dışında, bizim iç dünyamız, onunsa dış dünyası olan "organ evreni" var. yakın alanında kolaylıkla müdahale edebildiği büyük organların ana işlevleri var. biz nasıl gün boyu işimizle meşgulsek, konuşup gülüşüyorsak, o da gün boyu kalbi çarptırıyor, mideyi kasıltıyor, bağırsakları büzüp gevşetiyor. organ dünyası, onun dışarısına doğru, daha zor müdahale edebildiği daha ayrıntı kas gruplarına, daha yerel dokulara doğru "uzaklaşıyor". bizim yıldızları gördüğümüz yerlerde o hücreleri görüyor olsa gerek. onun müdahale edemediği iç dünyası ise bizim dış dünyamız ve psikolojik durumumuz. ten sınırının içinde, ummadığı zamanlarda ona sorunlar çıkaran bir şeyler var. örneğin biz kafamızı duvara çarpıyoruz, o ne olduğunu bilemiyor, sadece oraya kendi bildiğince müdahale etmeye çalışıyor. biz nasıl ki durup dururken başımız ağrıdığında nedenini bilemeyiz ama kendimizce müdahale ederek başımızı oğuştururuz, işte o da biz kafayı çarptığımızda ne olduğunu bilemiyor ama hormonlar salgılayarak kendince "oğuşturuyor". içimiz sıkıldığında bir gariplik hissediyor ve kalbi güçlü çarptırıyor, çarpıntı yapıyor.

    biz sosyal içgüdülerimiz nedeniyle başka insanlara ihtiyaç duyuyor ve onları algıladığımız zaman kendimizi yalnız hissetmiyoruz. otonom kişi arkadaşları olmayan bir benlik, ama sosyal de değil, o yüzden yalnızlık hissettiğini pek sanmıyorum. hissediyorsa da arada bir biz uyuduğumuzda şööyle bir kalbi yavaşlatıp, bağırsakları mideyi dinginleştirip, uzakta gözkırpan hücreleri seyrederek kendi varoluşu üzerine düşünüyor, bi ufak endorfin salgılayıp efkarlanıyordur belki...

  • + nasıl, fiyatlar iyi mi :)
    - valla ateş pah..
    + alın bunu !

    nextttttt !!!!!

    + nasıl, fiyatlar iyi mi :)
    - avrupa'da böyle fiyat yok. :|
    + aferin. al bakim bi ciklet :)

  • laptop'un pili biterken "fişe takın ya da başka bir güç kaynağı bulun" diyen windows! başka güç kaynağı ne lan? icat mı yapıcaz !

  • kaplumbağayı bir türlü evrimleştirememiş teoridir. o nedenle kaplumbağayı tanrı yaratmıştır.

    gülmeyin öyle:)

  • hakkında kendimi çok pis kandırılmış hissettiğim halk.

    seneler seneler önceydi. önce dedin ki, ben dışlanıyorum, ayrımcılığa uğruyorum insanlar ve devlet tarafından. dedim haklı. dışlanıyorlar, eziliyorlar. sonra yokladım sağımı, solumu, eşimi dostumu. ben yedi göbek izmirliyim kürt kardeşim. baktım ki dedem evini kürtlere sattı. bakkalından alışveriş yaptık, müteahhitinden ev aldık. etrafımdaki hiç kimse yolda sana iğrenerek bakmadı. kadifekale'yi ele geçirdin, kürt gölü haline getirdin kimse gıkını çıkarmadı. yetmedi gene beğenmedin şartları, sana otobanda evler yaptılar, midyeni yapabil diye düzenek bile hazırladılar. gene beğenmedin, gitmem diye tutturdun. sırf sen çamaşırını yıka diye uzundere'de çamaşırhane kurdular. ne yaptılarsa yine mutlu edemediler seni.

    ekonomimiz kötü, devlet doğuyu ihmal etti. ne yiyoruz, ne içiyoruz biz kimse bilmiyor dedin. doğru dedim. tüm iktidarların yaptığı hataydı bu, atatürk'ün de ömrü elvermeden gitti dedim. sonra diyarbakır'a geldim lüks araçlardan önümü göremedim. babam 30 yıl eşek gibi çalıştı, senin sahip olduklarının binde birine sahip olamadı. bir de baktım ki, uyuşturucu kaçıranın, kadın pazarlayanın var, yolunu bulmuşsun yani. yine de dedim ki ne yapsın mecburen bu yollara girdi.

    doğunun kötü şartlarından yakınırken hiç gelip de karadeniz'in, manisa'nın, aydın'ın, afyon'un köylerini görmedin canım kardeşim. sen elektriğini kaçak kullanırken, altında range roverla yeşil kart sahibiyken televizyonun girmediği, yürünecek yolun olmadığı köylere gözünü kapadın. çünkü tüm ağır şartlar sana özgü olmalıydı. uyum sağlamayı, asimile olmak sandın sen.

    anadilim dedin.. kendimi savunamıyorum dedin. sonuna kadar haklı dedim. yolda, sokakta, otobüste inadına bağıra bağıra kürtçe konuşmanı görmezden gelerek.. yaşadığı ülkenin resmi dilini konuşmak neden insana bu kadar ağır gelir ki diye sorgulamadan..

    sen kürt olmaktan utandın aslında. türk olmaktan da utandın. türkleri dışlayan sen oldun farkında bile olmadın.. baktın ses yok, işi abarttın türk bayrağına salladın, anayasaya salladın. kimsenin sesi çıkmıyor nasılsa değil mi ?

    ama asıl hatayı nerede yaptın biliyor musun? özgürlük mücadeleni apo gibi amerikan köpeğine teslim ederek. halbuki, sen de kandırıldın. yakalandığında "benim annem türk. türk milleti için her türlü hizmeti yapmaya hazırım" diyen, seni kendi çıkarları uğruna anında satan bir adama inanarak yaptın. bomba patlattı, senin çocukların, bebeklerin, vatandaşların da öldü. çoluğunu, çocuğunu, kızını kaçırdı, dağa çıkardı, terörist yaptı. ama bir günden bir güne neden diye sormadın.

    işte bu yüzden, artık senin samimiyetine, mağduriyetine inanmıyorum ben. iyi niyetine inanmıyorum. üzgünüm kürt kardeşim..

  • 370 olmadı da diyelim ki ebesininki oldu, o da olumlu.

    edit: bu sefer 370 alır diyen arkadaşlar için tarihi bir hatırlatma yapayım. aşağıda a.k. partisi'nin girdiği seçimlerde çıkarmış olduğu milletvekili sayıları mevcut, bir göz atın, üstüne bir şey söylemeye gerek yok.

    2002 - 363 milletvekili
    2007 - 341 milletvekili
    2011 - 327 milletvekili
    2015 - 317 milletvekili

    aradaki haziran seçimini ve 258'i araya eklemeye gerek bile duymuyorum. *