hesabın var mı? giriş yap

  • kardeşimin yaşadığı bir olaydan örnek vereyim. internetten ayakkabı bakıyoruz, bir camper modeli beğendi, sonra gidip mağazada bakıp denemiş. 'pek beğenmediğini' söylediğinde tezgahtar hayretle bakarak 'daha önce camper kullandınız mı?' diye sormuş, kardeşim kullanmadığını söyleyince tepeden bakan bir tavırla 'belli' diye yanıtlamış.
    ne demek belli lan? mecbur muyuz yani camper'ı beğenmeye anlamadım ki ya da camper giymediysek ayakkabı konusunda fikrimiz geçersiz mi oluyor..
    hayır bir de camper yani, lüks mağaza sayılmaz, pahalıca ayakkabılar satan bir dükkan..velev ki armani olsun, gucci olsun..velev ki tezgahtarı değil, dükkan sahibi olsun, marka üzerinden birini aşağılamak görmemişliktir, kekoluktur, kimse kusura bakmasın..

  • kasılmayın. gidin kahve için. siz para ödeyeceksiniz hizmet ve ürün bekliyorsunuz. onlar size lütufta bulunmuyor. sanki mabede giriyoz.

  • bayram tatili için memleketine giden ev arkadaşı otobüs servisine binerken "aşkım beni unutma, varınca ara demek"
    akabinde adamın kızarıp bozarması, otobüste yan tarafta oturan kadının yolda adama oğlum aslında yakışıyorsunuz, bu devirde böyle şeyler normal artık demesi...
    herifin yol boyunca stres olması

  • acaba sadece ben mi yapıyorum diye merak ettiğim eylemdir. tuvalet esnasınca, maillere baktınız, ekşi sözlük okudunuz sıra geldi temizlenmeye, eğer evde değilseniz telefonu koyacak bir yer yoksa, kaçınılmaz son.

    edit: ulan kimse yapmıyormuş, ne pis adammışım ben. vurun.

    edit 2: noolur, beğenip favlamayın. bu kara leke ile debeye gircem nerdeyse, gitti kız gibi profil.

    debe editi: tüm ricalarıma rağmen bu boktan entryimi debeye sokup profilime kara leke çalan yazar arkadaşlarıma ince bir sitem gönderiyorum.

    debe editi 2: işbu entryimi kendi entryleri ile destekleyen, entry girip kendini rezil etmek istemeyen ama bana özel mesaj atarak yalnız olmadığımı hissettiren onlarca yazar arkadaşıma teşekkürlerimi sunuyorum.

  • birileri dünyanın bir yerinde herhangi birini dileniyorken sizin çoğu zaman bir filme dahi ihtiyaç duymadığınız bir yaşama biçimidir bu. öyle olmasına zorlandığınız, seçeneksiz kaldığınız ,aslında başka şekilde yaşamak istiyor ama şartlarınız buna imkan tanımıyor diye değil. siz böyle istiyorsunuz diye yaşadığınızdır.

    acıtmaz. artık hiçbir şeyin acıtamayacağı kadar acımış olmaktan dolayı oradasınızdır zaten. bir ölüm, bir kaza, bir terk, bir acımasız sözle acıyacak bir yanınız kalmamıştır. onlar olup biterken sadece izlersiniz. kayıtsızca..

  • tefsirini de yapayım tam olsun:

    her şeyden önce bu bir kefenini sırtında taşıma hikayesidir.

    eskiden dervişler kefenlerini sırtında taşırlarmış ki ölüm, dünyanın geçiciliği aklından hiç çıkmasın, herkes de bu hakikati hatırlasın. kefeni sırtında taşıma hikayelerinin en ünlüsü de ortaokul tarih derslerinde öğrendiğimiz üzere 50 bin askeriyle 400 bin kişilik orduya saldırmadan önce kefenini sırtlayan alparslan'dır*. kısacası bu bir "ölüme hazırım" mesajıdır.

    bu geleneğin 20. yüzyıla uyarlanmış hali de sıcak havada bile ceketle gezen, dervişvari yaşam tarzından dolayı kul lakabı takılmış bir kişidir. insanların anlam veremediği bu ceketin hikmeti ortada kalan cesedin üstünü kapatmakta kullanılınca cümle alem tarafından anlaşılmakta, ceketin sırta gömlekle takım olsun diye değil kefen vazifesi görmek üzere giyildiğinin farkında varılmaktadır.

    ya kısmet, ya nasip meselesine gelirsek; kısmet ile nasip arasında şu fark vardır: kısmet belki olacak belki olmayacak olay için, nasip ise kesinlikle gerçekleşecek olan ama kime veya ne zaman denk düşeceği belli olmayan olaylar için kullanılır. o zamana kadar yatmadan önce "sabaha ya kısmet" demesinde 'uyuyup da bir daha uyanmamak var' hikmeti, her sabah kalktığında "ya nasip" demesinde de hem gün başlayınca rızkını çıkarmak için çalışmaya başlama besmelesi hem de 'bakalım ölüm bugün kimin kapısını çalacak' sorusu vardır.

    münzevi bir hayat süren kul ahmet'in yatmadan önce ve uyandıktan sonra ne söylediği mahalleli nereden biliyor orasını ben de çözemedim yalnız.

  • ben bunu yıllardır "ayos" diye okuyordum doğru okunuşu "ayoes"miş aklınızda bulunsun. teyitli bilgi.