hesabın var mı? giriş yap

  • ablamın bir ortaokul arkadaşı vardı. 5 kardeşlerdi, durumları kötüydü. bir gün birlikte okula giderken annem ayakkabısını görmüş. yırtık ve giyilemeyecek bir haldeymiş. annem çok kafaya takınca bu durumu, babamla birlikte üçümüz bot almaya gitmiştik. ben 6 yaşındaydım. tutturmuştum bir de kazak alalım diye. sonra ablamla ve arkadaşıyla buluşup vermiştik hediyesini. ben "beğendin mi?" diye soruyordum ısrarla. kız inanılmaz mahçup oluyordu, çocukluk işte anlayamıyordum o durumu.

    yıllar sonra ablamın düğününe geldi, orada gördük. avukat olmuş, çok da güzel ve özgüvenli bir kadın olmuş. bana sarıldı ismimi hatırladı, şaşırdım. "unutur muyum seni bana seçtiğin kazağı çok beğenmiştim." dedi güldü. ablam söylemiş kazağı kardeşim seçmiş diye, gülmüşler aralarında çocukken. içim cız etti öyle diyince. bana ilham oldu. karakteriyle, azmiyle, hayatıyla.

  • kanki bişeyler olsun artık ya. sıkıldım amk insan görmekten. ama bence var bişeyler bu ibneler dünyaya gelip gidiyor büyük ihtimalle. kovalamak lazım vakit bulamıyoruz ki bilader.

    nasa'nın canlı yayını kesmesiyle kıllandıran görüntüler.

  • sözlüğün bir yerlerinde mutlaka açıklaması yapılmıştır ama benim başlıklar arasında göremediğim bir konu bu. daha ayrıntılı aktarmak gerekirse, uzun mesafeli uçuşlar yapılırken daha da fazla hissedilen, gidiş ve geliş uçuş sürelerinin birbirinden farklı olması diye bir durum söz konusudur. bu farkın izahını tübitak sayfasından aktarmak isterim;

    "uçaklar da hareketleri için havadan kuvvet alırlar. bu nedenle aynı yakıtı harcayarak havaya göre aynı hıza erişirler. dünya dönerken etrafını saran havayı da kendisiyle beraber döndürüyor. böyle olunca yerden bakan birine göre toprak gibi hava da hareketsizmiş gibi duruyor. böylece aynı yakıtı harcayan uçakların hareketinde de dünya'nın dönüşünün bir etkisinin olamayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. kısaca tekrarlarsak, normal, rüzgârsız bir havada değişik yönlere giden uçaklar, havaya göre olduğu gibi yere göre de aynı hızla hareket ederler.

    rüzgârlı havalarda durum değişir. eğer havaya göre aynı hızla giden uçakları düşünürseniz, (bu her uçak aynı yakıtı harcıyor demek) rüzgârla aynı yönde giden uçak yere göre daha hızlı gidiyordur; çünkü hem uçak havaya göre belli bir mesafe kat eder, hem de rüzgâr havayı ve içindeki uçağı bir miktar ileriye taşır. uçak, rüzgâra ters yönde girmişse bu uçak yere göre daha yavaştır. sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. eğer istanbul'dan ankara'ya doğru kuvvetlice bir rüzgâr esiyorsa, istanbul-ankara uçuşu daha kısa, ankara-istanbul uçuşu daha uzun sürer.

    rüzgârların belki de en ilginç olanı jet-stream diye adlandırılan ve yerden 10-30 km yukarıdan esen güçlü hava akımları. bunlar sürekli aynı yönde, batıdan doğuya doğru ve saatte 100-400 km hızlarla esiyorlar. yerden hissedilmeyen jet-stream ilk defa 2. dünya savaşı sırasında bombardıman uçakları tarafından keşfedildi. o zamandan beri bu rüzgârlar üzerinde yapılan çalışmalar bunların dünya'nın dönüşünün etkisiyle basitçe açıklanamayacak bir şekilde oluştuğunu gösteriyor.
    normal yolcu uçakları havaya göre 800 km/saat hızla giderler. eğer doğuya doğru uçan bir uçak 200 km/saat hızla esen bir jet-stream içine girerse yere göre hızı 1,000 km/saat olur. eğer uçak ters yönde giderse bu defa hızı yere göre 600 km/saat olacaktır. bu, yolculuk süresi ve uçağın harcadığı yakıt olarak %66'lık bir fark demek.

    yolcu uçaklarının bu rüzgâra ters yönde girmemek gibi bir alternatifleri yok. uluslararası kurallar gereği uçaklar daha önceden belirlenmiş hava yollarını kullanabilirler ve ancak belli yüksekliklerde uçabilirler. bu nedenle jet-stream'e ters yönde giren uçaklar da var. yolculuk süresi de bu rüzgârın hızına bağlı olarak uzayıp kısalabiliyor."

  • arda yerine drogba gelip konuşma yapsa daha etkili olur bence.

    edit: başlığı açan arkadaş kaçmış, başlık başa kalmış. ilk entry'de yazan başlık ile aynı. arda gelip türkiye'deki terörü bitirir mi? ben de böyle bir şey demiştim.

  • benim var bir iki tane.
    milli takım kampı bulunduuğm şehre gelmişti.
    kimler kimler yok ki tanju, rıdvan, feyyaz, metin, ünal karaman, engin ipekoğlu, oğuz çetin falan.
    neyse, o zaman liseliyiz.
    hergün gidip izliyoruz bunları, millet imza alıyor, kızlar peşlerinde.
    biz de beşiktaşlıyız ayıptır söylemesi.
    bizim sarı fırtına yanında iki futbolcuyla beraber, tabir-i caizse takımdan ayrı düz koşu yapıyor.
    biz de iki üç arkadaşız.tribünden aşağı inmişiz, tellerden izliyoruz.
    aslında daha o yaşlarda bile ünlü falan görünce gidip hemen konuşayım falan derdinde biri değildim.ama gaza geldim ben de.
    neyse, "metin abi" "metin abi" diye çağırdık biz bunu.
    eliyle tersledi bizi, azarlar gibi bir şeyler söyledi. "görmüyor musunuz çalışıyorum" gibisinden.
    buz kestik hepimiz.hiç kimse tek laf edemedi.
    fena halde kırılmıştık.
    haklıydı aslında.
    ama en azından selam verip geçebilrdi.
    o gün bugündür metin'i sevmem.
    aynı kamptan bir başka anı.
    bu sefer feyyaz.
    otobüsün içinden insanlara bakıyor.
    yüzlerce kişi var ortamda.
    el sallıyorum, fark etsin istiyorum, garsona el kaldırırsınız da görmeyince kafayı kaşırsınız ya öyle.
    sonra nasılsa fark etti beni, gözgöze geldik, gülümsedi, el salladı o da.
    feyyaz'ı zaten severdim.o günden beri daha da sevdim.hem o metin'in yerine olsaydı asla azarlamaz, kibar feyzo gibi gülümserdi bize.

    ünlü olmak hakikaten çok zor ve ilginç. adam (metin) 25 sene önce birine atar yapmış. belki o gün canı çok sıkkındı, belki o gün çok kötü bir haber almıştı.bilemeyiz ama karşı taraf hala unutmamış o azarlar tavrı.
    diğer yandan diğer adam, kalabalıkta birini fark etmiş ve el sallamış.sorsan hatırlar mı? ama 25 sene sonra o selam hiç unutulmamış.

  • aynen kardeşim seinfeld candır. biz de 70 kere izlemedik seinfeld'i. bir tek sen izledin. seinfeld izledik diye hayatımızda bir daha başka komedi dizisi izlemeyelim. ne yobaz tipler var ya. bir şeye bağlanıyorlar at gözlüğünü takıp diğer her şeyin kötü olduğunu iddia ediyorlar.

  • kafamda tümör var, göstermediğim insan yok, alınması zor bir yerde. neyse alman hastanesinde bir doktor var dediler, bu tip ameliyatları başarıyla yapıyor. aldım randevuyu, nasıl bir heyecan var üzerimde, titreyerek sıra bekliyorum, beş dakika sonra sıram geliyor. sonra rutkay aziz göründü tüm karizmatik haliyle, yanında iki kişi var, sanırım birisi hasta, diğeri de onun eşi. x hocayı görmek istiyorum dedi, randevunuz var mı, yok, ama çok acil. karşısındak, herkes süklüm püklüm oldu, boru mu gelen rutkay aziz, bekleyen gariban ali osman, neyse telefonlar açıldı, cevaplar alındı vs. şaaaak bunlar benden önce doktorun yanına girdi, gıcık oldum, normal bir hastalığım olsa bırakıp gideceğim de can işte, öyle kolay vazgeçilmiyor.bunlar doktorun yanında tam 1,5 saat kaldılar, ben de 1,5 saat endişeyle dolu bekledim. hayatımın en zor 1,5 saatlerinden biriydi. sonrasında doktor bir arkadaşım zaten hocanın işe yaramaz olduğunu söyleyip başka bir hocayı tavsiye etti. ben de halihazırda kıl olmuşum, hem rutkay'a, hem de onu randevusuz kabul eden hocaya. gittim diğer hocada yaptırdım ameliyatı, çok da güzel oldu. belki rutkay aziz'in yaptığı ayıp sağlığıma kavuşmama sebep oldu. yine de sağolasın rutkay aziz demem. yaptığın yanlıştı.

  • travma sebebi: sirinler

    muhtemelen kokoyu çekmis bir zihniyetin tasarlamis oldugu küçük mavi yaratiklar bunlar, hepimiz biliyoruz. ormanda yasarlar, mantar evlerde otururlar falan filan. sirinler aslinda bu jenerasyonun tanidigi ilk fantastik yaratiklardi*. daha ziyade kizlar sirinleri sever, erkekler voltron'un tarafini tutardi. bir bayram günü akraba ziyaretine gidecegimiz için sirinler'i seyredemedigimden hüngür hüngür agladigimi bilirim. hatta olayin dibine vurup hürriyet gazetesi kelebek ekindeki okur mektuplarina mektup yazmisligim bile vardir: "voltron'da da sirinlerdeki gibi sevgi mesajlari verilsin, dünya güzel yasanir bir yer olsun" konulu. 9 yasindaydim ve bunu yaptim evet, kendimden utaniyorum.

    sonuç: mavi olan herseyi sevip ona güvenmek (sorun bakalim bi çevrenizdekilere en sevdikleri renk neymis? %75 mavi demezlerse ben de sirin olayim). iyi bir çocuk olursak ormanda sirinlerle karsilasacagimiza inanmak. her agaç kütügü gördügümüzde içinden hoplayan bir sirin çikacagini zannetmek. yas ilerledikçe sirine'nin akibetini ve olayini merak etmek, bunlara kafa yormak. saçmalamak.