hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi
    edit: altından hangi dizi, hangi olay çıkacak akıllara sorular düşürür.
    edit 2: gökyüzünde bir anda beliren parmak izi ipucu olabilir.
    edit:3 ucu açık olay, ne olduğunu anlamak için takipte kalmak gerek.
    edit 4: soru işaretleri giderek artıyor bu yeni çağ ne zaman başlıyacak acaba?

  • insanı karmaşık duygulara sürükleyen mesajdır.

    hayal kırıklığı yaratırken bir yandan da 'hayat devam ediyor' alt metnini içinde barındırır.

    başlarda tiksinip silersin ama ilişki bittikten sonra da seni hiç bırakmaz banka mesajı, hep avantajlar sunar. sonunda onunla yaşamayı öğrenirsin.

  • (bkz: tutuklanarak cezaevine gönderildi)

    protesto edecek herhangi bir şeye yer açmadan, suçlu bulunmuş ve tutuklanmış öğretmen.

    bak şimdi gerizekalı:

    1) olay hakkında yayın yasağı getirilmiş mi?

    hayır.

    2) eğitim-sen olayın üstünü örtmeye çalışmış mı?

    hayır.

    3) bazı(!) medya kurumları bu olayı uzunca bir süre görmezden gelmiş mi?

    hayır.

    4) bakanlar vs çıkıp "eğitim-sen'i karalamaya" çalışıyorlar diye olayı saklamaya ve kurumu korumaya çalışmış mı?

    hayır.

    5) yasal olarak dernek ve vakıflar ilköğretim için yurt açamazken; böyle bir durum var da eğitim-sen için, hükümet tarafından, görmezden geliniyor mu?

    hayır.

    6) "'çocuk istismarını engelleme komisyonu"nun kurulması; birilerini korumak adına, belli bir parti tarafından engellenmiş mi?

    hayır.

    tekrar edelim: (bkz: tutuklanarak cezaevine gönderildi)

    bu insanlar güya müslüman diye oy veriyor malum partiye: ahlaksızlık ve akılsızlık dinleri olmuş.

    edit: jelibonlar yitiren adam uyardı; 5. maddenin anlamı hatalıydı, düzeltildi.

  • galatasaray başkanını bir fener yöneticisinin taklidini yaparken hiç gördünüz mü?

    görmediniz ve asla göremeyeceksiniz.

  • flaşbakınla bi 15 yıl öncesine dönelim. sene 1997 civarı. her mahallede kesif bok kokulu atari salonları ve içinde cıvıl cıvıl bir nesil. gözleri dönmüş bir şekilde adukent, apargat çekenler, mustafa'yla kadillağa binip kendini miami'de sananlar, mortal kombat, tekken önünde bekleşen zayıf, çelimsiz bir elde ekmek arası domates peynir bebeler... işte bu nesil.

    bizim buralarda ne hikmetse atari salonlarındaki aletlerin jeton giriş yeri köşeli değildi. bildiğin düz, yuvarlak bir delik anlayacağın. adam jetona 100 kuruş istiyor o zamanlar. lan it, 100 kuruşu bulsam gidip max, panda stix neyim alıp yerim, içinden beleş çıkar bir daha yerim. para mı basıyoruz biz? hah tam bu soruya müteakip benim jeton düştü. köşeli değildi tabi. ablamın para koleksiyonu kutusu richie richin gözlerindeki dolarlar gibi parladı bende. içinde yıllarca biriktirilmiş madeni para koleksiyonunu çekmeceden bulmamla birlikte soluğu atari salonunda alıp hunharca katletmem, ablamda yıllardır "bu benim koleksiyonlarım nerde gören var mı?" sorusuna dönüşmüştü tabi. ama günler haftaları haftalar ayları kovaladıktan sonra iktisadın en mühim konusu kıt kaynaklara yenik düşmüş, sadece domates peynirli ekmeğimle "bi el versene bak ben geçerim senin için" gibi dravdan laflar etmeye başlamıştım.

    11 yaşlarındaki bu veletler için çareler bitmezdi yine de. bisikletlerin fren telini delikten sokup çıkarmak suretiyle sınırsız hak elde edebileceklerini anlamaları çok da zor olmamıştı. matematikte ilk defa x görüp saatlerce bu x ne lan diyen bu gençler bisiklet teliyle saatlerce atari oynuyordu.

    taa ki baba atari salonunun kapısında eller cepte dikilip, o dayaktan beter bakışlarıyla seni süzene kadar... kafa yere çevrilir ve salya sümük eve gidilirdi. hakkını helal et amca. her akşam o kasayı açtığında gördüğün suudi dinarları, avusturya şilinleri için beni affet.

    zorunlu edit: bazı arkadaşlar suudi dinarı olmaz demiş. arkadaş 12 yaşındaydım aklımda öyle kalmış. 15 yıldır ne suudi arabistan parası gördüm ne gazetelerin ekonomi sayfasını açıp suudi parasını merak ettim. sikimde de değil zaten :) . dinara sokim mustapha'ya bişey olmasın.

  • videodaki grup mu daha garip yoksa bu insanlara "ooolumm bunlar asil eglenmiyolar lan eglenseleer ben bilirim zaten" diyenler mi bilemedim.

    lan kimseye zarar vermiyolar, kendi halinde takiliyorlar iste, halinden mutlu degilse cikar evine gider, elindeki en iyi opsiyon oysa takilir vs. baslik acacak ne var bunda amk.

  • bir türk annesi klasiği daha. evde misafir filan yoksa sürekli bu tişörtler vardır annelerin üzerinde. kimisi desenlidir, kimisi düz renk. ama hepsinin ortak özelliği, kıyısında köşesinde çamaşır suyu lekesi olmasıdır. böyle benekli benekli, dalmaçyalı kıvamında. hiçbir zaman giymekten bıkılmaz. ortalama 5 ila 6 yıl sonra da yer bezi olur.

  • 90'ların başı, bir yaz gecesi. arkadaş evinde toplanılır. güzel vakit geçirilir, kafalar da çeşitli yollarla güzelleşmiştir. geyik yapmaktan bıkıldığı noktada tv açılır, sesi kısılır, karanlıkta çıt çıkarmadan seyredilir. derken yukarı kattan* bir cam kırılma sesi gelir. burada atlanmaması gereken nokta, ev sahibinin imitasyon katana koleksiyonu olduğudur. ve hepsi de aşağı katta, bulunduğumuz salonun duvarlarında asılıdır. cam kırılma sesinin ardından sanki telepatik uzaylılarmışız, sanki yıllardır bunun için eğitilmişiz, sanki biri bir düğmeye basmış gibi hepimiz sessizce kalkar ve duvardaki kılıçları alırız. gerçek kılıç olmadıklarından keskin değillerdir ama elde çok ürkütücü durdukları da bilinmelidir. psikopat ninjalar gibi karanlığın içinde kılıçları havaya kaldırır, gözümüzü merdivene dikeriz. saniyeler sonra tvnin ışığında şüphelinin ayaklarını görürüz. merdivenden yavaş yavaş iner. başı gözüktüğü anda ev sahibi ışıkları yakar. göz göze gelinir. karşılıklı çok kısa bir donmanın ardından topluca haykırmaya ve adama doğru koşmaya başlarız. adam ışık hızıyla yukarı fırlar ama durmayız. kovalamaya sokak boyunca devam ederiz. ama hırsız akıl almaz bir hızla kaçar. hoş, yakalamak istiyor muyuz, yakalasak ne yapacağımızı biliyor muyuz belli değildir. adamın o an ne hissettiğini canlandırmaya çalışıyorum gözümde. dört adam. dördü de entel kuntel tipler. şortlu, gözlüklü, keçi sakallı, 20'li yaşlarda gençler. ellerinde japon işi kılıçlarla pozisyon almış seni bekliyorlar. hatta içlerinden biri yeniçeri taarruzundaymış gibi allah allah allah diye bağırıyor. "ne kadar postmodern" diyecek zamanı olmuş mudur?

    edit: http://www.hurriyet.com.tr/dunya/12497984.asp

  • --- spoiler ---

    putin'de yaptığı hatanın farkında köpek gibi pişman da geri adım atamıyor artık
    --- spoiler ---

    sayın kremlin sarayı yetkilileri, aranızda ekşi sözlük yazarı bir köstebek var. araştırmanızı öneririm.

  • yürümek.
    hele bir de yürüme yolu boyunca deniz varsa,mevsim yazsa ve hava kararmaya yeni başlamışsa.

  • bu kadar cok asagilik duygusuna sahip insanlarin (ben haric degil) yasadigi gunumuzde, hakkinda sadece 29 entry'nin girilmesi ile oxymoron olusturan bilimadami..

    entry'ye asagilik duygusu ile baslamamizin elbette bir nedeni var.. freud ogretisinde cinsiyet ne ise, adler ogretisinde de asagilik duygusu odur.. adler hakkinda birseyler yazacaksak eger oncelikle bu duygu uzerine yazmamiz (adlerin anlattigi, algiladigi sekliyle) gerekmektedir..

    adler, insanin davranislarini asagilik duygusu ile izah eder.. (asagilik komleksi ve ustunluk kompleksi bu duygunun farkli boyutlari dereceleridir) bu, gunumuzde bile insanlarin kolayca kabullenebilecegi bir durum degildir.. adler oncesinde de asagilik duygusunun, butun dereceleri ile zararli, tehlikeli bir seymis gibi, sadece ahlak ve karakter bakimindan gelismemis, yetersiz, asagi tabakadan insanlarda olduguna inanilirdi.. bu durumun gunumuzde bile devam ettigini dusunuyor ve gozlemliyorum..

    insanlar asagilik duygusu terimini baskalarini kucuk dusurmek, onemsizlestirmek, degersizlestirmek icin ve hakaret anlaminda kullanmaktadirlar.. birisi bizde asagilik duygusunun oldugunu soylediginde ona kizar, ofkelenir ve sinirleniriz.. ama esasinda asagilik duygusu evrenseldir, her insan butun hayati boyunca, her doneminde dogal bir asagilik duygusu duyar.. hicbir insan kendisini her bakimdan yeterli ve mukemmel bir varlik olarak goremez..

    insan yasama arzusu ile dolu bir varliktir.. insanin yasama arzusu basta hobbes ve spinoza (bkz: #24305600) olmak uzere bircok filozofun felsefelerinin temel argumanidir.. bu duygu, baskalariyla kurdugumuz iliskileri, hayatin zorunluluklarina uyma bicimimizi yonlendirir ve daha eksiksiz, daha guclu, daha yeterli bir insan olmamizi tesvik eder..

    insanlarin, asagilik duygusunu kendilerinden uzakmis gibi gormelerinin nedeni asagilik duygusu ile asagilik kompleksini karistirmalari sebebiyledir..

    iki yasindan sonra insan, her firsatta kendini baskalariyla karsilastirir.. cevresindekileri, yaninda yasadigi annesi babasini, evdeki diger buyuklerini her bakimdan kendisinden daha yeterli daha guclu bulur.. bunun sonucu olarakta daha yeterli, daha guclu bir kendisini gerceklestirme arzusu duyar.. digerleri ile arasinda gordugu bu farki kapatmak ister, onlara benzemeye, butun ozelliklerini kazanmaya calisir.. eger yakinlari cocukun bu kendini degerlendirme ve kisilik olusturma donemlerinde anlayisli davranislarda bulunurlarsa kisinin gelismesi normal bir sekilde olusur..

    ama eger cocukun yakinlari, asiriliga kacan yumsakliklar gevseklikler gosterirse cocuk gerekli hayat denemelerini yapamaz.. yakinlari, sert, kirici, degersiz, onemsizlestirici, kucultucu tarzda davranirlarsa, cocuk asagilik kompleksinin etkilerini duymaya baslar..

    annesi babasi tarafindan her firsatta azarlanan, hor gorulen bunun sonucu olarak annesi babasi tarafindan istenmedigine begenilmedigine sevilmedigine inanan cocuk bir yandan istenmemesinin sevilmemesinin nedenini onemsizligine arar... kendisini, annesi babasinin onu gordugu gibi onemsiz gorur. gorur cunku annesinin babasinin her seyi en iyi bir sekilde gorebileceklerine inanir.. onlarin hicbir yargilarinda yanilmadiklarini dusunur... bu yuzden annesi babasi gibi tanidigi onemsiz kendisinden sogur hatta nefret eder... kendisini yavas yavas daha asagi bir varlik gibi algilar, yasadigi surece oyle kalacagini sanir... ve cocukumuz artik asagilik kompleksinin pencelerine dusmustur.. (cocuk sahibi olmadan once icin j.j. rousseau'nun emile'ini okumak gerek)

    asagilik kompleksi yetersizlik gucsuzluk bilincinden dogan bir varligi devam ettirme zorlugu, yoklugun yakinligi korkusudur...insanlar vardir su veya bu sekilde cocukluklarinda kendilerini yetersiz eksik kusurlu asagi bulmuslardir... bunun da sonucu olarak ustun olmak arzusunu uymuslardir. bu arzularini gerceklestirmek icin buyuk bir caba gostermislerdir...

    adler icin en onemli olgulardan biri olan asagilik komleksini ,adler bakis acisinda anlattiktan sonra, adler psikolojisinde en az onun kadar onemli olan ustunluk kompleksine gecebilriz..

    ustunluk duygusu da asagilik duygusu gibi normal sekliyle butun insanlarda yer alir.. ustunluk duygusu ancak normal seklini kaybettiginde, patolojik bir mahiyet aldigi zaman zararli tehlikeli olmaya baslar... bu gibi hallerde insan kendisini herkesten ustun gorur.. daha dogrusu herkesten ustun oldugunu gormek ister... bunun sonucu olarakta baskalarinin da kenisini kendisi gibi tanimalarini arzu eder.. baskalarinin kendisini, kendisi gibi gormediklerini degerlendirmediklerini gorunce sinirlenir... baskalarini dar goruslulukle dusmanlikla kinar.. ustunlugunu gormek istemedikleri icin bu sekilde hareket ettiklerini dusunur.. bunun icin baskalariyla anlasamaz, hemencecik bozusur catisir... goruldugu gibi ustunluk duygusu da asagilik duygusundan meydana gelir... insan kendisini isledigi kadar yeterli bulmadigi icin ustun gorunmek arzusunu duyar... insan kendisini kucuk gordugu olcude buyukluk ozlemini uyan bir varliktir.. ustunluk kompleksini duyan insanlarda asagilik kompleksinin belirtilerine rastlanir... asagilik kompleksi duyduklari icin ustun gorunmeye calisan insanlar alingan olurlar, havadan nem kaparlar, yanlarinda birbiriyle alcak sesle konusan insanlarin kendini cekistirdiklerini eglendiklerini sanirlar... baskalarini begenmez kucuk gorurler, sadece onlarin dusunce tarzlari dogrudur, sadece onlar espriden anlar, sadece onlar memleketi, tanriyi, ataturku, sever.. ehu..

    adlere gore insan olmak demek asagilik duygularina sahip olmak demektir, cunku doga karsisinda insan gucsuzdur ve bunu kavrayabilecek akla sahiptir.. akil demisken akil akil gel c-kime takil demeden adlerin akil konusundaki goruslerine de deginelim.. akil, icinde toplumsal ilgininde bulundugu bir zekadir.. akil bozuklugu konusunda kantla gorus birligindedir ve kant'in ''tum akil bozukluklarinin tek ortak noktasi, sagduyunun kaybi ve ona karsi ozgun kisisel duyunun gelismesidir'' sozunu kabul eder.. burdaki sagduyu kelimesi onemlidir, sagduyu mantikli demektir.. mantikli olmak, toplumsal bir varlik olan insanin toplumla yasamanin gerekliligini yerine getirmesini gerektirir..

    yasamda hic bir bireyin siyrilamadigi bir is varsa o da bircok sorunu cozmek zorunda oldugudur.. bu sorunlar :baskalarina karsi olan davranis sorunlari, meslek sorunlari ve ask sorunlaridir ve bireyin bu sorunlara karsi verecegi yanit yasamina verdigi yanittir esasinda.. yasam her zaman yenmeye, kusursuzluga, basariya yoneliktir, yasayan bir canliyi hicbir zaman yenilgiyle egitemez, yenilgiye kosullandiramazsiniz.. adler, ben calismamin daha baslangicinda insanda bir birlik oldugunu buldum der bireysel psikolojinin (kurucusu adlerdir ve sik sik bireysel psikoloji ile psikanalizin farkli oldugunu anlatir en buyuk fark, freud'un zevk-haz ilkesindedir) baslica gorevi her bireydeki birligi kanitlamaktir.. birlikten kasdettigi sey dusuncesindeki, duygularindaki, hareketlerindeki, kisiligini her ifadesindeki bilincinde ve bilincdisindaki birliktir ve bu egodur..

    bu noktada bilinc ve bilincdisina gecebiliriz.. adlere gore bilinc, bilicaltinin yansimasindan baska birsey degildir... bir insani en iyi tanitan seyler soyledikleri yada yaptiklari degildir bilincsiz davranislari ve sozleri, duygularidir.. adler insan kisiligini belirleyen duygunun cocukluk doneminde olustugu gorusundedir.. yetersizlik duygusu ile gelismemis toplumsal ilgi nevrozun sebebidir.. burda nevroz konusuna gecis yapabiliriz artik..

    neyse aciktim, belki sonra devam ederim etmezsem su bilinsin ki nevrozda tedavi aslinda hastaya kendi yasam bicimindeki hatayi gostermektir, ona toplumsal yarari olmayan bir ustunluk eregi ugrunda cabalamakta oldugunu anlatmaktir..

    ben kahvaltimi yaparken sizde sunu okuyun: #21171278 (bkz: aglaya ivanovna yepançin)

    not: entrydeki cumlelerin bir cogu adlerin kendisine aittir ve bu entry dr halis ozgu'nun psikanalizin uc buyukleri kitabi ile adler'in psikolojik aktivite kitaplarindan yararlanilarak yazilmistir..

  • şu anlama gelmektedir:

    1- önce gerekli yere gidip o formu dolduracaksın ve sana her türlü özel harcamalarının hesabını soracaklar. misal ailenden, eşten dosttan, her neredense bir şekilde para almışsan ve onunla harcama yaptıysan sana gelirin var kardeşim senin diyecekler.

    2- bununla kalmayıp evine gelecekler. evet evine gelip evini inceleyecekler, ailenle senin özeliniz olan eşyalarınıza bakacaklar. ve yine ailenin, eşinin dostunun vs. aldığı şeylere bakarak onları senin gelirinin de hesaplanmasında kullanacaklar. yani onları senin gelirin olarak yazacaklar.

    3- bütün bunlar yapılan 26 yaşında, lisansüstü eğitimine devam eden, sadece babası çalışan ve ayda 900 tl alan 3 kişilik bir ailenin çocuğu bir öğrenci var diyelim. o öğrenciye diyecekler ki senin gelirin ayda 300 lira, o yüzden her ay 35 tl ödeyeceksin. bu uygulamayı savunan beyinsizler için tekrarlıyorum; o evde 3 kişi yaşıyor, eve giren para sadece 900 lira, evde çalışmayan 2 kişi var ve bunlardan biri hatırı sayılır miktarda eğitim masrafı (yol parası, lisansüstü eğitim olduğu için okuması gereken bir sürü kitap, okulda yeme içme parası... vs.) olan bir lisansüstü öğrencisi. ve sen o öğrencinin aylık gelirini 300 tl sayıp o gelir için o aileden her ay 35 tl keseceksin.

    daha bunun içinde ev kirasını saymadım, zaten sinema tiyatro falan ne haddimize vatandaş kısmı olarak. belki kira bedeli o 28 kriterden biridir, belki değildir. ama fark etmez. kira ödemediğini varsaydığım bu bahsettiğim durumda olan birinden her ay 35 tl alacak bu uygulama. bunu yaparken de vatandaşın özel hayatına zorla müdahele ederek özelini hiçe sayacak, seni birey olarak yok sayıp sadece ailenin bir üyesi kabul edecek, bunu da kendi zorunlu yükümlülüğü olan vergi/sgk sigorta primi denetimini doğru düzgün yapmayı beceremediği için yapacak. ayrıca bu bahsettiğim durumda olan biri 35 tl ödeyince de bütün sağlık hizmetlerini ücretsiz alamayacak. zaten bu ödenecek paraların büyük bir kısmı sağlık dışında yerlere aktarılacak, devleti soyanların iç ettiği paraları o 5 kuruş geliri olmayan öğrenciden çıkaracak... ve bütün bunlara rağmen hala daha bunu savunabilen beyinsizler/vicdansızlar var. ulan bu ülke hiçbir haltı haketmiyor be. daha da beter olalım anasını satayım.

    not: ayrıca aylık geliri 900 tl olan kişiden 106 tl alınacak. bir de aylık geliri 1800 tl olan kişiden de, 1800 tl üzeri herhangi bir miktar - mesela 30000 (yazıyla otuz bin) tl - olan kişiden de 212 tl alınacak. tam bir eşitlik abidesi çok şahane uygulama. allah padişahımız sayın recep tayyip erdoğan efendi hazretlerinden razı olsun.

    edit: bu entry üzerine gelen ailesi o kadar kazanıyorsa ne işi var yüksek lisansla, doktorayla, gitsin çalışsın, zaten yüksek lisans lüks... temalı mesajlar da devletin yaptığı bu zorbalıktan daha az vahim değil. yalnız ne hikmetse onların hiçbiri devletin böyle yaparak özel hayatı ve bireyi hiçe saymasıyla ilgili hiçbir şey diyemiyor. yeni bir tanım yapalım o halde bu zorba uygulamaya; yüksek lisansı lüks olarak görenlerin savunduğu uygulamadır bu.