hesabın var mı? giriş yap

  • kafamda tümör var, göstermediğim insan yok, alınması zor bir yerde. neyse alman hastanesinde bir doktor var dediler, bu tip ameliyatları başarıyla yapıyor. aldım randevuyu, nasıl bir heyecan var üzerimde, titreyerek sıra bekliyorum, beş dakika sonra sıram geliyor. sonra rutkay aziz göründü tüm karizmatik haliyle, yanında iki kişi var, sanırım birisi hasta, diğeri de onun eşi. x hocayı görmek istiyorum dedi, randevunuz var mı, yok, ama çok acil. karşısındak, herkes süklüm püklüm oldu, boru mu gelen rutkay aziz, bekleyen gariban ali osman, neyse telefonlar açıldı, cevaplar alındı vs. şaaaak bunlar benden önce doktorun yanına girdi, gıcık oldum, normal bir hastalığım olsa bırakıp gideceğim de can işte, öyle kolay vazgeçilmiyor.bunlar doktorun yanında tam 1,5 saat kaldılar, ben de 1,5 saat endişeyle dolu bekledim. hayatımın en zor 1,5 saatlerinden biriydi. sonrasında doktor bir arkadaşım zaten hocanın işe yaramaz olduğunu söyleyip başka bir hocayı tavsiye etti. ben de halihazırda kıl olmuşum, hem rutkay'a, hem de onu randevusuz kabul eden hocaya. gittim diğer hocada yaptırdım ameliyatı, çok da güzel oldu. belki rutkay aziz'in yaptığı ayıp sağlığıma kavuşmama sebep oldu. yine de sağolasın rutkay aziz demem. yaptığın yanlıştı.

  • tabii ki de migros ya da carrefour'dur. bim'e, a101'e kaçanlar sigara ve alkolsüzlükten zaten ölmüş demektir. evet.

  • hp alin hem sicak hem soğuğu yaşayin. kasada yanma ekranda donma şeklinde

    yıllar sonrası için edit: lenovo hiç almayın! hp'yi rahmetle ararsınız.

    2020 editi: başlığa baktım şukela modunda en tepede kendimle karşılaştım. şunu söylemem lazım 2003 de toshiba aldım 5 sene taş gibi sağlam çıktı. 2008de bir toshiba daha aldım 6 sene çatır çatır kullandım. sonra ne olduysa ( olan belli aslında maliyetler ve rakiplerin kalitesiz ve düşük fiyatları tabiki) bu japonlar piyasadan çekildi. lapin çinlisine topun korelisine kaldık. en son seviye işlemci ram vs va kullansalarda hiçbiri 5 para etmiyor. ah be toshiba kalitesi seni rahmetle arıyoruz.

  • köprünün adını mimar sinan koy ve o köprü göçsün. öbür tarafta yakanıza yapışır ismimi lekelediniz diye.

  • biraz da teknisyen gözüyle bilgi verelim...
    işbu giri bir teknisyenin ufak tefek anılarından oluşacak olup yüzünüzde gülümseme ve zihninizde “vayy arkadaş” sesleri bırakması amacıyla yazılmıştır.

    -önce bakımcı gözünden anlatalım. bildiğimiz koyu-açık gri f-16 uçağı her 200 saatte phase 1 ve her 400. saatte phase 2 bakıma girer. en basit anlatımla 200.saat phase1 400.saat phase 2 ve 600. saatinde tekrar phase 1 şeklinde gider. ancak gösteriye konu f-16c block 40 uçağımız 100. saatinde phase 1e ve 200. saatinde phase2 ye girmektedir.

    -eskinin akıncı üssü şimdinin mürted meydanında çalışırken f-16 periyodik atölyesindeydim . her giren normal f16 için iki defa bu makyajlı dostumuz gelirdi. bi zaman sonra alıştık tabi ama , 3 ayda bir uğrar olunca hangarda gördüğümüzde birbirimize “bunun nesi varmış la yine” diye sorar olmuştuk.

    -f-16'nın periyodik bakımlarında bütün kapakları açılır ve altındaki yatan sistemlerin fonksiyonel kontrolleri yapılır. ölçülür biçilir sökülür takılır , bakımın üçüncü gününde o paramparça uçak toplanır ve 5. günde çalıştırılıp kontrol edilerek tekrar servise (bkz: uçuşa) verilir. gelgelelim bu yakışıklının boyası özel ve güzel olduğu için kapaklar açılırken vidalar ayrı bir özenle toplanır , kontrol edilir ve eğer ağzında bir bozunma varsa yenisi boyanır , o şekilde tekrar kapağa takılır. ancak vida üzerindeki taze boya bizim sevmediğimiz birşeydir ve açarken 10 vidadan ikisi işkenceye döner.

    -periyodik bakımda dok şefi 3gün sabahı bütün bağırsakları saçılmış uçağı didik didik inceler ve olası arızaları , aksaklıkları tespit edip ilgili ihtisasa söyler . normal f-16da bu işlem 2 bilemedin 3 saat sürerken solo'da iki katına çıkmaktadır. uçağın maruz kaldığı stres ve 'g' yükü nedeniyle hiç olmayacak yerlerde kılcal çatlakların olma ihtimali dok şefinin kabusu olur (bkz: oldum oradan biliyorum)

    -her f-16 uçağının kanopisinin sol tarafında pilotunun rütbe ve ismi , sağ tarafında ise uçağın makinistinin rütbe ve ismi yazar . buna ek olarak solo uçağında sol ana iniş takım kapağı üzerinde bütün bakım ekibinin isimleri yazılıdır.

    -evet normal zamanda bu uçak çatır çatır muharip görev yapmaktadır. 1 ve 9 nolu istasyonlar dediğimiz yani kanat uçlarındaki launcherlarda bulunan smokelar sökülerek normal launcher takılır , uçağın yakıt ve silah konfigürasyonu değişir cayır cayır uçar .

    -pilotları gibi bakım ekibi de özel olarak seçilir. belirli bir lisan seviyesi , tertemiz bir sicil ve temsil yeteneği aranır. yılların tecrübeli subay astsubayları sanki tekrardan askeri okula girermiş gibi mülakata katılırlar.

    -ilk kez çiğlide görev yaparken görmüştüm. vayy arkadaş dedim adam harmandalı oynattı uçağa. hava kuvvetlerinin 100. yıl gösterileri için gelmişlerdi. ama diğer ekiplerden bir hafta önce geldiler ve her gün 2 sorti uçtular. her gün hayranlıkla izledim. ardından iki sene sonra akıncıya tayin oldum 3 yıl boyunca her denk geldiğimde (neredeyse haftada en az 3 kez) yine ağzımı aça aça izledim. hala çalıştığım yete inince ayran budalası gibi bakarım. sigara gibi , bırakamıyorsun:)

    -rivayete göre ingilterede vuku bulan meşhur low pass yani alçak geçiş olayı bir iddia üzerinedir. biri der ki kuvvet komutanı diğeri der ki ingiliz pilotu bizim yusuf kurta ben 70 feet low pass yaptım der , yusuf kurt da “when i say low , i mean really low” der , low pass neymiş gösterir.

    -gelelim 9 g olayına; daha askeri okulda öğrenciyken eski pilot olan bir hocamız kendisinin de bulunduğu bir g testi videosunu izletmişti. testlerde pilotlar ufacık odada 7 g'ye kadar çıkıp tekrar iniyorlardı. bazıları 9u talep edip deniyorlar ve yarısı bayılıyordu. ancak bir diğer dikkat edilen ise ne kadar süre bu yüke maruz kalınabildiğiydi. youtube'da örneklerini bulabilirsiniz, 6-7'den sonra maruz kalanların gözleri gerçek manada yuvalarının dışına çıkıyor ağızları burunlarına karışıyordu . o pozisyonda bile hala kontrolü kaybetmeyen adamlar çoğunluktaydı.
    solotürkü ilk izlediğimde gözüme çarpan bu oldu, evet bu hocamız 9 g'ye çıkıyor ancak benim o videoda gördüklerimin üç katı süre boyunca bu yüke maruz kalıyordu. sonra normal limitlere dönüp hiç birşey olmamış gibi gösteri pakedine devam ediyordu . oha dedim sen ne ayaksın :)

    -bir de 30 aoa (bkz: angle of attack) yani hücum açısıyla düşük hızda göğüsleme hareketi yapması var ki işte bizim solotürk'ü diğer ülkelerin gösteri ekiplerinden ayıran olaylardan biri. yanılmıyorsam hollanda , belçika ve abd f-16 ile gösteri yapıyordu izmirde. abd'nin gösteri ekibinde bir uçak paketten ayrılıp o hareketi yapıp gaz açarak devam ediyordu. sıra iki saat sonra bizim uçağa geldi.

    devam etmeden kısa bir bilgi;
    f-16 fly by wire ile uçar. yani side stickten aldığı komutu uçuş bilgisayarında işler ve kumanda satıhlarına ona göre komut gönderir. yani uçak stall a yaklaşmışken veya absürt bir manevra varken uçak verdiğiniz her kumandayı önce bi süzer , tehlikeliyse sizi limitler. bu göğüsleme hareketinde uçağın sürati stall süratine çok yakın ve hücum açısı da o süratle seyretmeye müsait değil , ancak pilot uçağın limitlerine karşı çıkarak override edip o hareketi yapıyor. bu arada ak pilota sesli ve ışıklı olarak bas bas bağırıyor warning caution stall vs vs diye.

    devam edelim, bizim bileği çelik gibi pilotumuz “o hareket öyle olmaz “ diyip bir de uçağı 90derece yatırıp iyice uçağın limitlerini uyarılarını ve dahi bernolli prensiplerini hiçe sayıp gösteriye devam ediyor. dikkatli gözler bu manevrayı “oha oha daha neler” diye izlerken halk coşkuyla alkışlıyor.

    -bir de iniş takımları açık yapılan manevralar var ki yine uçağın uçuş karakteristiğine rahmet okutuyor. uçak normalde iniş takımları açıkken yukarıda bahsettiğim gibi belli manevraları limitler ve kendini inişe hazırlar. ancak solo bunu “sen uçaksın ben pilotum , benim dediğim olacak uleaan” diye geçiştirir. normalde 10 derece yatış bile zorken arkadaş bir de tona atar.

    -hava meydanlarında yaptığı gösterilerde yerden tekeri kesip 30 feet de ters dönerek kalkıyor ya , işte onu askeri meydandan kalkıp size açık havada gösteri yapmaya gelirken de yapıyor. burda sivil yok nasılsa diyen yok :)

    -yine bir gün akıncıda arkadaşlarla öğlen yemeği çıkışı tam elimizde çay bardağıyla tabldottan sigara içmeye çıkarken alçak irtifa ve yüksek hızla bir anda üstümden geçmiş ve “mnskym noluyo lan” dedirterek çayı üstüme dökmeme neden olmuştur.

  • 2005 yilinda okumak icin almanya'ya geldigimde ilk 12 ay icinde yaklasik 15 kilo almistim. türkiye'ye döndügümde 1 hafta bu konusulmustu. ondan sonraki yillar hep o ayarda seyretti. artik sisman bir insandim. bu gercegi kabullenmis ve pek de takmaz hale gelmistim. gerci ara ara "la azcik zayiflasam ne güzel olur" filan diyip bi iki günlük diyetlere tabii ki ben de basvurdum.

    en fazla 106 kilo oldugumu hatirliyorum. o dönem yaptigim ve yedigim seylere bakiyorum da sanki kendime kilo alma programi yapmisim ve onu itinayla uyguluyorum.

    aslinda kilo vermek istiyordum ama bir neden bulamiyordum. beni gören herkesin "olm biraz dikkat et, damarlarin yagla dolmustur senin simdi, allah muhafaza" nevinden ikazlarina alismistim.

    artik cevremde, kilolu, sevimli, tombul ismilo olarak kabul görmüstüm. cogu arkadasimin kilo verirsem bu sevimliligin gidecegini iddia ederek motivasyonumu kirdiklari da vakidir.

    neyse efendim, günlerden bir gün, bir bayanla tanistim. konustuk, anlastik. sevgili olduk yani. aradan aylar gecti kilolarimla ilgili tek bir sey söylemedi. acayip uyuz oldum. kendisi zayif bir insan. hatta anneme göre acilen biraz kilo almasi lazim gelen bir kisiydi. buna ragmen bana bir kere bile "biraz kilo versen iyi olur" cinsinden tek bir kelam etmedi.

    2011 yilinin eylül ayinda nisanlanmaya karar verdik. 2011'in nisan ayinda istanbul'da arkadaslarla otururken "olm nisan da var, artik ben kilo vereyim" dedigimde atilan kahkahayi su anda bile duyabiliyorum. "görürsünüz olm, türkiye'ye döndügümde dal gibi olucam" diyerek iclerinden bir tanesiyle takim elbisesine iddia'ya girdik. eylül'e kadar 80'e inmeliydim.

    ben nisan ayinda almanya'ya döndüm. o ay hic bir sey yapmadim ancak mayis ayindan itibaren yedigime, ictigime dikkat etmeye basladim. asitli icecekler, sekerli meyve sulari, cikolatalar, sekerlemeler, pizzalar, dönerler...

    bunlari neredeyse sifira indirmistim.

    ilk iki ay varsa yoksa salata, corba, tavuk.. bol bol su, bitki caylari..

    veee tabii ki hareket. isemeye gitmeye bile üsenen ben artik her gün 50 ila 80 dakika arasinda yürüyüs yapiyordum. yürüdükce aciliyor, acildikca kendimi cok daha iyi hissediyordum.

    zayiflamanin ilk emarelerini kilik kiyafetimde gördüm. pantolonlarim artik emanet gibi duruyordu üzerimde. t-shirtler, atletler vs..

    artik cok daha rahat hareket ediyordum. özellikle namaz kilarken rükularda, secdelerde hic zorlanmiyordum.

    suratim kücülmüstü. bileklerim, baldirlarim incelmis, göbegimin büyük kismi yok olup gitmisti.

    ramazan boyunca neredeyse her gün corba, salata, az miktar tatli ve bol bol su bu hale gelmemde kilit rolü oynamisti. pek tabii ki yürüyüslerim.

    hafif tempolu, 1 saati askin yürüyüsler..mümkün mertebe yokuslara vuruyordum kendimi. eve geldigimde kan ter icindeyim. harika bir duygu.

    29 agustos'ta istanbul'a indigimde beni gören herkes resmen soka girdi. 4 ayda 99 kilodan 77 kiloya inmistim. tam 22 kilo.

    annem haric herkes sevindi.. sismanken basimin etini yiyen, her telefon görüsmesinde nasilsin demeden kac kilosun diye soran annem resmen üzüldü ya.. derhal 85 kiloya cikmam gerektigini söyledi. babam da hemfikirdi ama umrumda degildi acikcasi. zira bu keyfi tatmistim artik. hafif olmak! ne müthis bir seymis. kalbim o gün bugündür bir kere bile hizli hizli atmadi (kiloluyken ara ara bir ritim bozuklugu oluyordu)

    beni gören herkes bu "mucize"yi konusuyordu. mahalle'de olay olmustu nerdeyse. esnaf'tan, akraba'ya herkesin diyecek bir seyi vardi. cok mutluydum. arkadaslarimdan bazilari önceleri biraz garipsedilerse de zamanla alistilar.

    iddia'ya girdigim arkadasim takim elbiseyi aldi. 1 ay bunun geyigini yaptik. o da hostu.

    eylül'ün 3'ünde nisanim oldu. pek tabii ki kiz tarafi da epeyce sasirmisti.

    nisan'dan sonra mersin'e gittim, kerebic, tantuni, künefe derken 81-82 kilo oldum. o kadar kiloyla tekrar almanya'ya döndüm su anda hala öyleyim.

    önümüzdeki eylül'de ise dügünüm var; bu kez hedef 73 kilo.. ama kimse iddia'ya girmeye cesaret edemedi.