hesabın var mı? giriş yap

  • güzel bir örneğini hofstadter amcam hatırlattı*, ben de burada kayıtlara geçeyim.

    önerme: "ağır cisimler, hafif olanlardan daha hızlı düşer."

    yöntem: (bkz: reductio ad absurdum)

    düşünce deneyi: a cismi ağır, b cismi hafif olsun. a ile b'yi bir iple birbirine bağlarsam, a'dan da b'den de daha ağır bir cisim elde etmiş olurum. önermeye göre, (a+b) isimli bu yeni bileşik cismin a ve b'den daha ağır olduğu için ikisinden de daha hızlı düşmesi gerekir.

    ama bir yandan da, b cismi a'ya göre daha yavaş düştüğü için a'yı yavaşlatması kaçınılmazdır. (a+b) bileşik nesnesi, hız bakımından bileşenlerinin ağırlıklı ortalamasından farklı bir özellik gösteremez, yani b'den yavaş veya a'dan hızlı olamaz. o halde bu denge, ancak b'den hızlı a'dan yavaş bir noktada yakalanabilir. ama önermemiz bunun tam tersi olacağını, bileşik nesnenin bileşenlerinin ikisinden de hızlı olacağını söylüyordu. burada çelişkili bir durum var; o halde önerme yanlış.

    kılımızı kıpırdatmadan deney yaptık. gözünü sevdiğimin mantığı.

    marcel hatırlattı sağolsun: bu deneyin sahibi galileo galilei. önerme de aristo'dan geliyor. aristo fiziğinin yıkılıp da ayağı daha yere basan bir mekanik bilimine kapı açmasından dolayı bu düşünce deneyinin bilim tarihinde önemi büyük.
    http://en.wikipedia.org/…g_tower_of_pisa_experiment

  • beni mahvetmiş illet. 2003'te bu spora başladığım zaman zenciydim, şimdi japonum. allah belanı versin vücut geliştirme!

    aleti küçültmekle de kalmadı kendimi bi' anda ninja warrior'da yarışırken buldum allah belamı versin. ki ben harlem sokaklarında silahı yan tutarak beyaz kıçı tekmeleyen bir adamdım.

  • bu uçuşun çok çok büyük bir sorunu var:

    istanbul - la yönünde uçmadan önce etler samatyalı kasap hayri'den temin edildiğinden rahatlıkla tüketilebiliyor. pilot uçuş öncesi bizzat samatya'ya giderek kıymayı iki defa çektiriyor, bifteklerin az yağlı olduğuna emin oluyor.

    bu durum ne yazık ki dönüş yolunda mümkün olamıyor, çünkü orası gavur eli ve california'da tanıdık kasap bulmak mümkün değil. haliyle donuz yeme şansınız oldukça yükseliyor.(tövbe de lan!)

    sizi edirne'den dışarı salan zihniyetin ya ben lan neyse bir şey demiyorum.

  • bu ulkede anadolu insaninin birseylerden vazgecmek icin illa olaylarin direk olarak kendi ceplerine dokunmasi gerektiginin kanitidir.

  • - noel tatilinde evine gidecek misin?
    - hayır, zaten biz noel kutlamıyoruz (son anda fark ettim ama iş işten geçti bir kere)
    - (gözler kocaman açılarak) noel kutlamıyor musunuz???!!!!
    - eee evet, biz müslüman olduğumuz için kutlanmıyor genelde pek
    - müslümanlar noel kutlamıyor mu?
    - (yuh!) hayır kutlamıyorlar
    - yani noel ağacı süslemiyor musunuz?
    - yani sokaklarda dekorasyon amaçlı görebilirsin ama evlerimizde noel ağacı olmaz, çünkü noel kutlamıyoruz
    - peki noel kartı da göndermiyor musunuz?
    - hayır, noel kutlamadığımız için, kart da göndermiyoruz.
    - peki noel hediyeleri?
    - hayır noel hediyesi de vermiyoruz (yaa sabırr).
    - peki noel şarkıları?
    (bu noktaya geldiğimizde ben karşımdaki kızın hakikatten sağlam bir gerzek olduğunu anladığımdan ne kendimi ne de onu daha fazla yormamaya karar verdim...)
    - evet noel şarkıları var, meydanlarda toplanıp söylüyoruz.
    - arapça mı?
    -.............

  • bazen sevinirsiniz.

    abim 7 yaşında geçirdiği su çiçeği sonrası rasmussen ensefaliti hastalığına yakalandı. bir kaç kez beyin ameliyatı oldu. beyin hücreleri öldü falan bir çok zorluk. doktorlar yürüyemez dedi, yürüdü. konuşamaz dedi, konuştu. ama yardımla, ama destekle. 21 yaşına kadar bakıma muhtaç yaşadı. yemeğini biz yedirdik, altını biz sildik, banyosunu biz yaptırdık. zor günler zor yıllardı.

    21 yaşında öldüğünde zekası 3.5 yaşındaki çocukla birdi. sol eli ve ayağı beyninin sol kısmındaki hücrelerin ölmesi sebebiyle felçliydi. ilaçları yeşil reçeteydi ve çoğu yurt dışından geliyordu. sürekli epilepsi nöbetleri geçiriyordu. son yıllarında kalbinde pille yaşıyordu. nöbetleri o şekilde durdurabiliyorduk. engel oranı yüzde 97.

    o zekasına rağmen her şeyin farkındaydı aslında. anlıyorduk biz de. o da dışarı tek başına çıkmak, kafasında kask olmadan, yanında biz dikilmeden maç yapmak istiyordu. kız arkadaşı olsun da istiyordu biliyorum. gerçi 50'ye yakın sevgilisi vardı. hemşireler dahil konuştuğu her kadın onun sevgilisiydi. çocuk aklı*

    neyse çok uzatmayayım. ölmeden son 1 yıl itibariyle ağırlaştı. yerinden kalkamadı, ilaçlar böbrekleri bitirmeye başladı. yatalak hale geldiği için kalça kısmında yaralar olmaya başladı. her zamankinden daha zor şekilde yattığı yerden temizlemek, yedirmek ve tuvaletini yaptırmak zorunda kaldığımız 1 sene sonunda öldü.

    üzüldük mü? çok... ama aynı zamanda çok sevindik. çünkü onun kurtuluşu oydu. ben bunu söylediğim zaman bana kızan çok insan var, hatta bunu okuyup saçma sapan mesajlar da gelecek biliyorum ama yaşamadan bilinmiyor. onun yaşaması onun ve bizim açımızdan çok zordu. o öldü ve kurtuldu böyle bir yaşamdan.

    bugün aramızdan ayrılışının 16. yılı. abim ama çocuğum gibiydi. çoğu şeyden feragat edip çok baktım ona. güzel baktığımı düşünürüm hep. hâlâ canım yanar, içim cız eder ama iyi ki diyorum, iyi ki öldü ve kurtuldu. onun adına yıllar geçmesine rağmen çok seviniyorum.

    debe edit: arkadaşlar mesajlarınız için çok teşekkür ederim. taktir edersiniz ki tek tek cevaplama şansım yok. buradan teşekkürümü kabul edin lütfen.

  • ceplerinde çok fazla paralarının olmamasıdır.
    özellikle anneleri için yapmak istedikleri çok şey vardır, ama yapamazlar.

    gökyüzünün mavisinden çok, eskimiş ayakkabılarına bakarlar.

  • müş. adınız neydi sizin
    ben: ozan efendim
    müş. okan
    ben. hayır ozan
    müş. ohan?
    ben.( oha) ozan
    müş. ogan
    ben . bakın efendim zonguldakın z si ozzan
    müş. peki zogan bey
    ben. ordu zonguldak adana niğdeee
    müş. benim problemim sizin adınızdan daha önemli zogan bey
    ben. peki efendim neydi problem?

  • her yaptığımızın islamda yerinin olması şart değil ki.
    örneğin islamda namaz kıldırma ve cenaze yıkama gibi dini bir takım ritüellerin yerine getirilmesi için kamudan toplanan vergilerden temin edilmek üzere, maaş alınmasının da yeri yok. biz buna bir şey diyor muyuz?

  • türk sinemasının bir türlü hakkını vermediği başına birşey gelmesi halinde uğruna gözyaşı dökeceğim nadir aktörlerden biridir. hiç unutmam 2002 yılında küçük bir kaza yapmıştı , ona birşey olacak diye o kadar üzülmüştüm ki.. değeri gün gelecek daha iyi anlaşılacak.

    1936 istanbul doğumludur, asıl tam adı süleyman başturan'dır. çok yönlü sanatçılarmızdan biridir. çoğu kişi onu sadece beyaz perde'den bilir ancak turan, ayrıca şair,ressam, roman ve senaryo yazarıdır. çok küçük yaşlarda sinema ve resime duyduğu tutku nedeniyle kadıköyde halk evlerinden çıkmaz. ilk ve orta öğretimini kadıköyde yapar. haydarpaşa lisesinde ise gelecekte çok yakın arkadaşları olacak olanizzet günay vegöksel arsoy ile tanışır çok sıkı birer dost olurlar. liseyi bitirdikten sonra sinema ve resime tutkusu olması rağmen istanbul üniversitesi ingiliz filolojisinde eğitim almaya başlar ki 3. yılında da ayrılır askerlik zamanı gelmiştir ve yedek subay olarak vatani görevini yapmaya başlarken kore savaşı patlak verir. hani bir insanın yüzüne bakınca aşağı yukarı nasıl biri olduğunu anlarsınız ya işte ben süleyman turanın gözlerinden çok yardımsever ve her daim gönüllü biri olduğunu görmüşümdür ki geçmiş zaman beni yanıltmamıştır çünkü askerde gönüllü olarak türk birliğine katılarak japonya görevine gider.

    görev devam ederken askerler arasında yetenek yarışması düzenlenir, ordumuz askerleri yarışmaya ingilizce bir piyes ile katılır ve birinci olurlar, bu oyunla ilk sahne deneyimini yaşar. görev bittikten sonra memlekete dönmez ve uzun bir süre uzakdoğu ve amerikada yaşar. memlekte geri döndükten sonra para kazanmadan hayatın yaşanmayacağının bilincinde dergilere karikatürler çizer hatta veliefendi hipodromunda bilet bile satmışlığı vardır.

    bir gün tiyatro'da çok iyi bildiği oyunun oyuncularından olan selim naşit gelmemiştir ve rol saim alpago tarafından ona verilir. yetenek allah vergisidir ama eski dönemlerde bazı yarışmalarda (ki hala devam ediyor) fena bir şekilde torpil dönerdi. torpilin olmadığı yerlerde kişide yakışıklılık ve güzellik gerekliydi, süleyman turan kazanamayacağını bile bile yarışmaya katılır (yıllar sonra hürriyet gazatesinde ki röportajında okumuştum, juri ye not verir: "bu yol sinemaya girmek için seçtiğim en dürüst yol") ve hiç beklemediği bir şekilde finale kalır diğer finalistler ise ediz hunile ajda pekkan'dır.sayın bayan adlı filmle sinema hayatına bağladığında produktörlerden biri soyadındaki "baş" 'ın fazla olduğun söyleyerek turan olarak değiştirir.

    9. antalya altın portakal film festivalinde en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülünü güllü adlı filmle almıştır. bir diğer ödülü ise altın koza film festivalindendir: yarın son gündür.

    senaryosunu yazdığı filmler: 1997 tarihli sevgili dayım ve 1982 tarihli baş belası'dır. oynadığı film ve tv dizilerinin sayısı yaklaşık 160'dır. en önemlileri ise: dikkat kan aranıyor (temel gürsu), güllü geliyor güllü (atıf yılmaz), yarın son gündür(yılmaz güney) ama onu tüm türkiye'nin tanıdığı karekter ise ne yazık ki yılan hikayesinde canlandırdığı komise kemal karekteridir.

  • yeni kız arkadaşın resmi gösterilir:

    - bak anne, bu hedenin resmi
    - ne kadar bu kızın boyu?
    - 1.55 falan. niye sordun?
    - nerden buluyorsun bu yerden bitmeleri? yedi cüceler'i mi biriktiriyorsun böyle hepsi küçücük?
    - emrin olur, bir dahaki sefere basketbolcu falan bulurum
    - mutfağın üst rafına boyum yetişmiyor zaten
    - ha?...

    aynıyle vakidir.