hesabın var mı? giriş yap

  • "her akşam yatmadan önce tanri' ya bana bir bisiklet vermesi için dua ederdim. bir gün tanri'nin çalişma tarzinin bu olmadiğini anladim. ertesi gün gittim ve kendime yeni bir bisiklet çaldim ve her akşam yatmadan önce tanri'ya günahlarimi affetmesi için dua ettim".

    al capone...

  • enver aysever'in sorularına kaçamak ve alakasız yanıtlar verdi, enver aysever de üstelemedi, program bundan ibaret.

    bu adam her çıktığı yayında aynı ezberi anlatıyor: "trt ile program yapmadım, trt'ye program satmadım, devlet desteği almadım, demek ki arkamda akp yok".

    hacı kusura bakma da demirören grubu trt'ye program yaparak mı medya patronu oldu? doğan grubunun malını mülkünü 1/3 fiyata trt'ye program çekerek mi satın aldı? turkvuaz medya grubu trt'ye program çekerek, kosgeb'den destek alarak mı atv, sabah, takvim, yeni asır, fotomaç dahil tüm ciner grubu'na çöktü?

    cidden ne anlatıyorsun sen? türkiye'de yüzlerce gazeteci fişlenip cezaevlerine tıkılırken, daha fazlasına tehditle medyadan el çektirilirken, binlercesi işsiz bırakılırken ortaya çıkıp "ben akp ve rte destekçisiyim" diyip akp'den destek almadığını iddia eden birini kim ciddiye alır? aptal mı var olm karşında senin? halkın tamamını salak mı sanıyorsun sen? herkes survivor izleyicisi mi?

    bu ne rahatlık ya?

  • hiçbir zaman hikâyenin tamamını anlatamayacağını; anlatamayacak kadar büyük parçalarında saklı olduğunu bilmek.
    çok konuşmanın hiçbir faydasının olmadığını görmek.
    olgunlaşmak.
    kaliteyi çokluğa tercih etmek.
    yorulmak.

  • çok kolay gibi gözülen aslında hiç kolay olmayan çalışma şekli. (aha bu tanım)

    sene 94-95 yaşım 14-15 atv'nin kasımpaşa stüdyolarının 4.katındaki küçücük bir odanın önünde oturmuş içerideki adamı izliyorum, ağzım beş karış açık. küçük oda kiss fm ve içeride program yapan okan bayülgen. yan tarafında radio sport var. okan bayülgen elinde sigarası, çok güzel sigara içiyor. bir yandan önündeki mikrofona konuşuyor bir yandan ağzından sigara dumanı çıkıyor, kalanını mikrofona üflüyor. o sahne kafama nasıl yer ediyor. acayip özeniyorum.

    bir de asım can gündüz var mesela program yapan kiss fm'de, böyle garip konuşuyor. atv'de çalışan babam ona balık oltası yolluyor, çok seviyor balık tutmayı asım can gündüz. beni de çağırıyor küçük yayın odasına. yok diyorum oltayı bırakıp çıkıyorum yanından. gıcık oluyorum bu adama. nereden bileyim adamın gitar soloları ile yıllar sonra kendimden geçeceğim.

    okan bayülgen balık tutmayı sevmiyor sanırım. keşke babam ona olta yollasa diye gıcık oluyorum okan'ın balık sevmeyişine.

    ama içimde ukte kalıyor bu radyo meselesi ve mikrofona üflenen sigara dumanı.

    yaş 18 istanbul'dan antalya'ya taşınıyoruz. medikal ürün satan bir yere giriyorum. otoskop, oftalmaskop derken bi bok anlamıyorum bu medikal sektöründen. bi rekteskop tüp var. bağsur ameliyatında kullanılıyor. 20 cm ve cok fena bir şey.

    habire radyo dinliyoruz kız kardeşimle. yerel radyolar arasında komik bir çocuk var. o günlerde iyice ünlenmiş olan beyaz'ı taklit ediyor gibi. bay penguen show diye bir program yapıyor. dinleyici telefonu alıyorn yayına. her gün aramaya başlıyoruz. artık iş öyle bir boyuta geliyor ki beni de yayına alıyor. sanki radyonun atina muhabirine bağlanıyormuş gibi. ben yunan şivesi ile konuşuyorum. çok eğleniyoruz. en sonunda tanışmaya karar veriyoruz. bizim bay penguen ayriyetten levis mağazasında tezgahtar. orada buluşuyoruz. gece bir biraheneden ayrılıyoruz. ve bende katılıyorum programa.

    bay penguen ve (sıkı durun) bay kanguru show.

    ben sadece konuşmak zannediyorum o zamana kadar bu radyo programı yapma işini. bir sürü mikser, potans zart zurt var. şunu açınca mikrofona ses gidiyor, bunu indirince şarkı kısılıyor, cıngılı burdan ver. patatese dönüyor kafam. ve sürekli potansı patlatıyorum. peh peh diye konuştukça karşıdaki ibre sona vuruyor.

    en sonunda rahatlıyorum aklıma okan bayülgen geliyor. yakıyorum sigaramı. oh çekiyorum ilk nefesimi, haşırt boğazıma kaçıyor, mikrofon açık bir öksürüyorum ki ciğerlerim milletin radyosundan çıkıyor.

    15 gün sürüyor bizim show. kelmen isimli program yapan aslında çok saçlı dengesiz biri ile çok pis kavga ediyorum.

    2 ay sonra radyodan başka bir arkadaşımı yolda görüyorum. bana şeker fm'de olduğunu, yeni birisinin satın aldığını, yayın müdürünün çok kafa olduğunu benim de mutlaka gelmemi söylüyor.

    2 gün sonra yayın müdürünün karşısındayım. adam inanılmaz bir tip. çok kalın sesi var, barış manço tarzı bıyık bırakmış ve tek gözünün için tamamen bembeyaz. feci korkuyorum

    -ne çalacaksın peki sana program verirsem, diyor.
    -bülent ortaçgil, fikret kızılok, doğan canku, barış manço ve illaki ilhan irem diyorum. ilhan irem'i günde 3 saat dinlemezsem uyuyamıyorum 18 yaşındayken. bizimki takılıyor bu illaki lafına.
    -ben radyomda ilhan irem çaldırmam, diyor.

    ayağa kalkıp müsade istiyorum. oraya para için gelmemediğimi, istediğimi istediğim gibi yapamadıktan sonra bir önemi olmayacağını çok idealist bir şekilde beyan ediyorum. gülüyor. meğerse bizimki ilhan irem hastası. "tamam abi çalmam o zaman" desem yatacak bizim iş.

    ilk gün. 2 su bardağı rakı içmişim. mikrofon oynuyor gözümün önünde. hala çok korkuyorum, elim ayağım titriyor. sigaramdan bir nefes çekiyorum, üflüyorum mikrofona açıyorum sesini "merhaba" diyorum.

    herkez bana çömez gözüyle bakarken bizim müdür cart yayın saatimi uzatıyor. cuma-cumartesi-pazar 17-19 sende diyor. uçuyorum resmen.

    6 ay sonra bir gün dinlenme raporları geliyor. yerel radyolar arasında 5. sırada benim program. masaların üzerinde geziniyorum.

    7. ay bizim şeker fm'in tadı kaçmaya başlıyor. para yok millet isyanda. benim hiç umurumda değil. bilgisayar programı satan bir firmaya başlamışım, oradan para geliyor. bir gün gidiyorum ki elemanlar cd'leri topluyor. hayırdır demeye kalmıyor radyonun battığını alacaklara karşı cd'leri topladıklarını öğreniyorum. hemen dalıyorum kimsenin sallamadığı ama bana göre en güzel olan cd'lere.

    başka radyolara gitmeyi düşünüyorum ama bilgisayar işinde sürekli şehir dışına çıkma gerekliliği doğuyor. zaman geçip gidiyor. aklımda hep okan bayülgen'in mikrofona sigara dumanı üflediği sahne. en azından onu yapmışım.

  • 1905-1920 yılları arasında ermenilerin yaptığı katliamlar

    kafkasya'da ermeniler tarafından türkler ve kürtlere katliamlar yapılmıştır. justin mccarthy, bunun sebebinin ermenilerin bir ermenistan devleti sınırları içine dahil etmek istedikleri vilâyat-ı sitte'de nüfuslarının %19 (ermeni kaynaklarına göre %39) gibi küçük bir oranda olması ve bu nüfusun oranını arttırmanın yolunun bölgedeki müslüman sayısını azaltmaktan geçmesi olduğunu öne sürmüştür.[57][86]

    ovanes kaçaznuni, 1905 ve 1906 yıllarında müslümanlar ile ermeniler arasında kanlı olayların yaşandığını belirtmektedir. 1914 yılında ise, ermeni birliklerinin türklere karşı faaliyetlerini başlattıklarını söylemektedir.[87] 1915 yılında van'ın ermeni valisi olan aram'a rus bir komutan bölgedeki kürtlerin öldürülmesini emreden bir emir gönderildi; fakat aram emrin uygulanmayacağını belirtti.[88][89]
    "erzurum-alaca köyünde mart 1918'de ermeniler tarafından katledilen şehit türkler anıtı"

    osmanlı arşivleri 1910-1922 yılları arasında 523,000 türkün ermeniler tarafından öldürüldüğünü belirtmektedir.[90] hüdavendigar onur'a göre, 1914-1918 yılları arasındaki olaylarda, ermeniler sebebiyle sayısı 2.5 ile 3 milyon arasında değişen müslüman nüfus hayatını kaybetmiştir.[91] fransa dışişleri bakanlığı'ndan rusya'nın paris büyükelçiliğine gönderilen 14 mayıs 1915 tarihli bir yazıda, van isyanı sırasında bölgede yaklaşık 6000 müslümanın öldürüldüğü belirtilmektedir.[92][93] rus bir general, ermeniler tarafından müslümanlara karşı tecavüzlerin de gerçekleştirildiğini söylemiştir.[94] 19 ağustos 1915'te dönemin avusturya büyükelçisi "ermeniler tarafından türklere karşı yapılan büyük ölçekte katliamlar"dan bahsetti; ama hem türkler hem de ermenilerin katliam yaptığını ve olayların kimin tarafından başlatılığının belli olmadığını belirtti.[95][96]

    1916 yılında bölgeye işgal etmekte olan rus orduları, 16 şubat günü erzurum[97] ve 11 temmuz günü erzincan'ı[98] ele geçirdi. türkler ise erzincan'ı 13 şubat 1918,[99] erzurum'u 12 mart 1918 tarihinde geri aldı.[100]

    rus yarbay tverdohlebof, 1917 yılı ilkbaharında ermenilerin halkın elindeki silahları toplamak amacıyla halka zulmettiğini ve işkence yaptığını belirtmiştir.[101] daha sonra, rus ordusu çekildikçe katliamlar artmaya başladı.[101] 1918'de erzincan'da ermeniler 800 türk sivili öldürdü.[102] ermeniler erzurum'a çekilirken yoldaki türk köylerindeki halkı öldürdüler.[103] ılıca'da ermenilerden kaçamayan türkler öldürüldü.[103] tepeköy'ün tüm müslümanları 17 şubat 1918 tarihinde öldürüldü.[104] tepeköy'de öldürülen türklerin cesetleri 2010'da atatürk üniversitesi'nin yaptığı kazılarda bulundu ve sayıları 150 olarak tespit edildi.[105] 26 şubat 1918 günü tekederesi'nden çekilen ermeniler yolları üzerine çıkan müslümanları öldürdü, önlerine çıkan köylerdeki halkın hayvanlarını çaldı.[106] 27 şubat 1918 günü ermeniler erzurum'un alaca köyünde türkleri öldürdü.[107] erzurum'da türk çarşıları ermeniler tarafından yakılmaya başlandı.[107] 26-27 şubat 1918 gecesi ermeniler erzurum'da 3000[108] ila 8000[109][110] müslümanı öldürdü.[108] rus yarbay tverdohlebof, şubat 1918 sonlarında erzurum'a yakın köylerdeki türklerin "ortadan kaybolduklarını" bildirmektedir.[111] aralık 1918'de uluhanlı, kamerli ve dereleyez halkı ermenilerin zulmüne uğradı.[112][113][114] mayıs 1918'de bölgeyi ele geçiren osmanlı ordusu ermenilerin 250 müslüman köyünü yaktıklarını bildirdi.[115]

    1919 yılının temmuz ayında, ingiliz yarbay albert rawlinson, istanbul'daki ingiliz genel karargahı'na gönderdiği telgrafta, ermenilerin oltu'dan bayezid hududuna kadar katliam yaptıklarını belirtmiştir.[6][116] 16 temmuz 1919 tarihli bir osmanlı belgesi, ermenilerin şarur ve nahçıvan bölgesinde müslümanlara saldırıp öldürdüklerini, şarur halkını aras nehrine döktüklerini ve kırk beş köye saldırdıklarını bildirmektedir.[117] bu katliamlara karşılık 11. kafkas tümeni bölgeye sevk edilip 600 kişiden oluşan ermeni çeteleri osmanlılar tarafından mağlup edilmiştir.[118] ermeni yarbay melik şahnazarov'un bir ermeni tümeninde raporunda, 30 kadar türk köyünü ele geçirip sakinlerini öldürdüğünü ve köyleri yağmaladığını, 29 diğer türk köyüne de saldırmak için izin istediğini belirtmektedir.[88][119] 1920 yılında, bir ermeni subayı, yazdığı raporda basar-geçar'daki türk nüfusunu ayırt etmeden öldürdüğünü bildirmektedir.[88][120] 1920 yılının içerisinde, kars'taki köylerde türk ve kürt nüfusu öldürülmüş, köyler yağmalanmıştır.[88] 4 aralık 1920 tarihli bir osmanlı belgesi, ermenilerin sarıkamış'a bağlı on üç köyde katliam yaptıklarını, bu kapsamda 1975 kişiyi öldürüp 276 hanenin tahrip edildiğini belirtmektedir.[121][122] ahmet esat uras, ermenilerin "erkek, kadın ve çocuk ayrımı yapmadan yaptıkları" katliamların rus kayıtlarında yer aldığını belirtmektedir.[123] amerika birleşik devletleri'ndeki ermeni nüfusu da bu katliam faaliyetlerini desteklemekteydi.[124][125]

    bu dönemde ermenilerin türklere ait camileri ve diğer kamusal binalara zarar verdiğini belirten pek çok rapor da vardır.[95]

    daha sonra, 1920 yılında imzalanan gümrü antlaşması ile müslümanlara can ve mal güvenceleri verilmiştir.[126]
    mart olayları sonrası bakü'nün müslüman mahallesinden bir görünüm

    30 mart-3 nisan 1918 tarihleri arasında yaşanan mart olayları veya mart katliamı'nda[127][128] 3000[129][130] ila 12,000 azeri ve diğer müslüman etnik gruplara mensup kişi öldürüldü.[131][132][133][134][135] olaylarda azerilerin evleri yakıldı, sokaklarda azeri olduğu düşünülenler öldürüldü.[136]

    mart 1920'de azerbaycan demokratik cumhuriyeti ermenilerin kontrolü altındaki bölgelerde 300 kadar müslüman köyünün yakılıp sakinlerinin öldürüldüğünü tahmin edip olayları kınadı.[137]

    http://tr.wikipedia.org/….b1.c4.9f.c4.b1_katliamlar

    milli mücadele kahramanı kazım karabekir katliamları nasıl anlatıyor:

    "alaca köyünde cenazeler, insanın aklını oynatacak bir halde idi. bütün çocuklar sürgülenmiş, yaşlılar ve kadınlar samanlıklara doldurulup, yakılmış gençler baltalarla parçalanmıştı. çivilere asılmış ciğerler ve kalpler görünüyordu. bütün bu acıklı görünüşler, erzurum'a atılmaya ve oradaki zavallılara yardıma beni mâhkum etmiştir."