hesabın var mı? giriş yap

  • eğer dedikodu gerçekse, hadi protein ve yağınıda al git buralardan denmiştir. kadın en azından işlenmiş karbonhidrattan uzak durulması konusunda bir farkındalık yarattı ülkede. sırf bu yüzden bile saygı duyulmalı kendisine.

  • atalarımızın günümüze gelene kadar, ne kadar yol kat ettiğini gösteren muhteşem kanal.

    ilk okulda; şöyle bir duyup geçtiğimiz yontma taş devri, cilalı taş devri, demir devri gibi dönemlerde nasıl yaşıyorduk? insanoğlu, hayatta kalmak için karşılaştığı sorunlara nasıl çözümler buldu? bu soruların cevabını izleyebileceğimiz muhteşem youtube kanalı.

    insanlığın ilk ortaya çıktığı zamanın 2 milyon yıl öncesi olduğu düşünüldüğünde, günümüzden yalnızca 10.000 yıl öncesine kadar, neredeyse hiçbir ilerleme olmaksızın yaşamışız.

    tarihin bir noktasında, kullanılan taşları yontmayı, binlerce yıl sonra ise cilalayıp daha sivri ve keskin aletler elde etmeyi akıl etmişiz.

    atalarımızın yaptığı ilk balta örnekleri için bkz. https://www.youtube.com/watch?v=bn-34jfurhy

  • 1478 - 1535 yılları arasında yaşamış, hem düşünce sistemlerinin hem de ölüm sebeplerinin az çok benzer olması sebebiyle döneminin sokratesi sayılan, en meşhur eseri "nowhere" anlamına gelen utopia olan ingiliz filozof.

    utopia kitabında her ne kadar devlet adamlarını saray kuklaları diye nitelendirse de, hiç istemeyerek ilk olarak lord chancellor* olarak görevlendirilmiş, yaptığı işler ve verdiği kararlar ile toplum nezdinde çok büyük popülariteye sahip olmuştur. daha sonra kendi döneminin kralı olan henry viii tarafından lord high chancellor* olarak görevlendirilmiş, birkaç yıl bu görevi ifa ettikten sonra henry viii ile bir takım konularda uzlaşmasının mümkün olmayacağını düşündüğü için sağlık durumlarını bahane ederek görevden çekilmeyi talep etmiş ve kabul edilmiştir. ancak o dönemde öngördüğü sorunlar sonradan ölüm sebebi olacaktır.

    aşırı dindar olduğu bilinen thomas more her ne kadar rönesans ve hümanizm hareketlerini destekleyip önderlik bile etmiş olsa da reform hareketlerinin bir o kadar karşısında durmaktaydı. dinin/kilisenin reforme edilmesi ona göre dinde ve toplumda bölünmelere yol açacak ve onarılamaz yol ayrılıklarına düşülecekti (nitekim öyle de oldu). bu görüşleri uğruna dönemin kralı henry viii'e karşı durmuş, bir nevi vicdan özgürlüğü uğruna ölmüştür. o dönemde ispanya kraliçesi aragonlu catherine ile evli olan kral henry viii anne boleyn'e aşık olmuş ve eşinden boşanmak istemiş, boşanmaya katı bir şekilde karşı olan ve boşanma kararlarını onaylayan papa bunu reddetmiş, o zaman siyasi anlamda çok güçlü olan ispanya ile ters düşmek istememiştir. bunun üzerine henry viii papalığı tanımadığını ve ingiliz kiliselerinin başında kralın olması gerektiğini savunmuş ve parlamentosunda bunu kabul ettirmiştir. zaten reform akımlarının etkisinde olan avrupa'da ingilitere bu olayla nasibini almış ve daha sonra anglikan kilisesi olarak anılacak mezhebin temelleri atılmıştır. katolik kilisesine aşırı bağlı olan thomas more'un lord high chancellor'luk görevinden çekilmesine sebep olan temel sorun kilisenin parlamento kararı ile krala bağlanmak istenmesi olmuştur. kral henry viii parlamentoda bu doğrultuda aldığı kararları herkese kabul ettirmeye çalışmış ve kanaat önderlerinin de herkesin önünde yemin etmelerini istemiştir. thomas more bu olaylara sessiz kalarak işten sıyrılamamış, ingiliz toplumu üzerinde büyük bir etkiye sahip olması sebebiyle kral tarafından ant içmeye zorlanmıştır. aşırı dindar olan thomas more "tanrı tanrı değildir diyemeyen parlamento, kral'ı da kilisenin başına geçiremez" diyerek kralın bu uygulamasını vicdani olarak reddetmiş ve tabii ki ölüm cezasına çarptırılmıştır. kral'ın aşkı yüzünden kilise bölünmüş ve thomas more da öldürülmüştür. çok şakacı olduğu bilinen more kafasının kesileceği sırada sakalını kenara çekmiş "sakalım bir suç işlemedi" diyerek son anlarında da espri yapmayı ihmal etmemiştir. trajik olan bu olay daha sonraları trajikomik bir hal almış, kral kendine ihanet ettiğini düşünerek biricik aşkı anne boleyn'i de idam ettirmiştir. uğruna dinin bölündüğü, thomas more ve daha bir çok insanın ölümüne sebep olan kadın idam edilmiştir.

    thomas more utopia kelimesini ve fikrini ilk kullanan kişidir. utopia isimli eserinde ideal devleti ve toplumu bir ada üzerinde betimlemiştir. sosyalizm üzerine kurulu bir sistem tasarlamıştır. çalışma saatleri, kadın erkek ilişkileri, yerel yönetimler, idare, bürokrasi, aile, mülkiyet hakkı, dinler, savaş ve daha birçok konuda bugün bile etkileri hissedilen görüşler ortaya koymuştur. yakın dostu erasmus'un da desteklediği idam cezasının uygulanmasının çok ağır suçlarda gerçekleşmesini(hatta kaldırılmasını), ortak mülkiyet hakkını(sosyalizm), dinlere eşit mesafede durulması ve devlet yönetiminde dinlerin olmaması gerektiğini yani sekülarizmi, ailenin yapısının korunmasını, eğitimin önemini ve sanatın belirli bir zümreye değil herkese ait olmasını ve demokratik seçim sisteminin uygulanması gibi konuları "ütopia"sına işlemiştir.

    eflatun gibi ateistlere çok sert ifadeler kullanmış, tabiri caizse "allah korkusu olmayan adam ahlaktan yoksun olur, toplum düzenini bozar, devlette görev alamaz ama ateist olduğu için de kimseye bir şey yapamayız" demiştir. tasarladığı toplum aile (karı-koca) ilişkilerinin koruyan, demokrasiyi uygulayan ve sınıfsal ayrımı sonlandıran more, bu görüşleriyle ise eflatundan ayrılmaktadır.

    utopia'da diğer devletlerin borç ile kontrol altında tutulduğu, bunun savaş zamanlarında önemli bir politik koz olarak kullanılabildiği anlatılmıştır. savaş olursa borçlu olan devletlerden askerler alınıp düşman devlete karşı savaş açılır ya da para ile düşman devletten bürokrat, asker satın alınıp devlete karşı savaş açılır. bu yöntem günümüzde de "adi ingiliz politikası" olarak uygulanmaya devam etmektedir.

    yaşadığı çağın çok ilerisinde görüşlere sahip olan more, meşhur bir çok sosyalist düşünürün ve liderin fikir babası olmuştur.

  • yolsuzluk yapmadıkları, kul hakkına girmedikleri tek bir olay varsa onu yazın. bunların her yaptığı haksızlığı yazmaya kalksan 17 yıl sürer.

  • olan ülke itibarına oldu denmiş de ülke itibarının başına tam olarak ne geldiğini anlamadım. avustralyalı dünyaca ünlü bir restoran zinciri sahibi bir futbol müsabakası sonrası kural ihlali yaptı diyelim, nasıl avustralyalıların konuyla ilgili endişelenmelerini gerektirecek bir şey yoksa bizim de olmamalı. sanki nusret ülkenin dışişleri temsilcisi. otu çöpü ülke itibarına bağlamasak mı artık?

    edit: birkaç mesaj geldi, değerli arkadaşlar hemen her ülkede tek bir kişinin eyleminden tüm milletini itham etme müessesesi bir avuç kafatasçı ve 31'ci ergenin tekelinde olduğundan hiçbir ülkede ülkemizin itibarına gölge düşürebilecek kamuoyu mevcuduna ulaşılamayacaktır. ülke itibarı için endişelenmek için çok daha ağır olaylar gördük. şimdilik rahat uyuyun :) *

  • (kucukyali ulusoy'da otobusten indik, bagaj almaya calisiyoruz, muavin bagaj numaralarini anons ediyor)

    muavin: 48 var mi? 48?
    kadin1: aa 48 benim, bir saniye gecebilir miyim?
    muavin: buyrun hanimefendi. 72? 72'nin sahibi burda mi?
    kadin2: ayy 27 vardi benim ama?
    muavin: hanimefendi bir dakika bakicaz hepsine sirayla, 54'un sahibi burda mi?
    adam1: hah, birinci cinko!

    (peki ya adam1'in dayim olmasina ne demeli? utanmayla altina isemek arasinda eglenceye doymak bebegim)

  • japon balığıyla birlikte, ona sarılarak uyumak isteyen salak bi kızım var benim.
    ben doğurdum onu, ehe ehe..

  • test sayılarını bilmeden çizilen her grafik, yani gördüklerimizin %99'u, yanıltıcı.

    "italya'da 1 ay önce 100 vaka vardı, şimdi türkiye'de şu kadar var" tarzı kıyaslar sosyal medyada çok yaygınlar. "türkiye'deki vaka sayısı 1000'e yükseldi" gibi söylemler geleneksel medyayı da domine ediyor. hepsi yanıltıcı.

    farklı test politikaları uygulayan ülkeler arasında vaka kıyası yapamazsınız. hatta aynı ülkede değişik test politikası dönemleri arasında da kıyas yapamazsınız.

    ne yazık ki test bilgileri ülke bazında gönüllü olarak bildiriliyor ve hepsi güvenilir değil. global bir dsö veritabanı yok. our world in data manuel olarak şunları oluşturmuş:

    -ülke bazında toplam test sayıları:
    -ülke bazında test oranları (milyon-kişi başına)

    ama bunlara göre oranlamak da yetmiyor çünkü her ülkenin test metodolojisi farklı.

    sadece ağır semptomları olanlar mı, şüphesi olanlar mı, yoksa rastgele mi?
    sadece hayattakiler mi, yoksa önceden ölmüş olanlara da mı?

    örneğin abd'de hem test sayısı nüfusa oranla çok az (~15k) hem de test kriteri aşırı katı. fakat medya o kadar sorumsuz ki, sağcı olsun solcu olsun, anaakım olsun alternatif olsun, ısrarla "toplam vaka sayısı"ndan bahsediyorlar. bu sebeple millet, "330 milyonluk ülkede 3-4 bin vaka bir şey değil, grip her sene yüzbinleri hastaneye yatırıyor, bu bir liberal globalist komplo" kafasında. halkın yarısı bunu ciddi bir tehdit olarak görmüyor. giderek katılaşan önlemler başarılı olur da virüsün yayılması yavaşlarsa ve hastanelerde kapasite aşımı olmazsa, bu sefer diyecekler ki "biz demiştik abartıyorsunuz" diye.

    yanisi: az test yapılan ülkelerden gelen veriler, hastalığın gerçek yayılma hızından ziyade testlerin yayılma hızını ölçüyorlar.

    ***

    1-2 gün önce bu konuda ufak bir podcast serisine başladım. merak etmeyin, üstüme vazife olmayan tıbbi tavsiyelerle işim yok. kaynaklar da bölüm açıklamalarında bulunuyor. (spotify | google | itunes | diğer ).

    ilk bölümün başında, tam da böyle *yalan olmayan ama yine de yanıltıcı olan* veriler yüzünden şunu demiştim: sağlık personeli ve yöneticiler dışında, çoğumuzun son dakika haberlerini takip etmesinin hiçbir faydası yok, bilakis zararı var. an be an güncel istatistik vermeyin. gerçek tabloyu yansıtmıyorlar. sebep olduğu anksiyetenin yanında, priming etkisi yüzünden, sonradan görecekleri yalan yanlış haberleri yaymaya da daha müsait oluyor insan.

    daha fazla tedbir, daha az haber. (keep calm and panic responsibly.)