hesabın var mı? giriş yap

  • kuşbaşılı pide 24 euro yazıyor, karşısında tl değeri olarak 184.78 tl yazıyor.
    fişin sonlarına gelirken tanesi 6 eurodan 4 tane maraş dondurmasının (24 euro) tl karşılığı 184.80 tl yazıyor.
    amk fiş bitene kadar tl değer kaybetmiş, ben burdan bunu anladım.
    edit: çok fazla mesaj geldi fişin başındaki 3 kola 8 eurodan (24 euro) tl karşılığı 184.77 tl yazıyor, bu da teorimi kanıtlar nitelikte.

  • bak ben ona 3 tane soru soruyorum. cevap versin, bu 20 soru cok kolay.

    1 mustafa kemal icin "iki ayyas" imasi hakkinda ne dusunuyor.
    2 abdullah ocalan ile acilim pazarligi yapilmis olmasi hakkinda ne dusunuyor.
    3 kendisi hapis yatarken "ben o davalarin savcisiyim" diyen basbakan icin ne dusunuyor.

    celebi celebi, bi uyanik sen misin alt alta soru yazmak kolay, cevap ver once.

  • bilhassa bazı bilgisayar ve konsol oyunları ile gerilim filmlerinin vazgeçilmez unsurlarından biridir bu. filmin ya da oyunun bir anında mutlaka kahramanlar bilim adamının kaydettiği günlüğe ulaşırlar. kaydettiği diyorum, çünkü bu üzeri tozlanmış ciltli bir defter de olabilir, bir dizi ses bandı ya da video kaydı da... yani sonuçta kimsenin kalbini kırmak istemiyorum. kültürün sanatın klişesi olacak tabii. hayat da zaten bir klişe yumağı değil mi kedi gibi oynadığımız ama hala içimizdeki boşluğa dokunan ve bizi alev alev üşüten? (la yörü git!)

    burada beni rahatsız eden 2 şey var dostlarım:

    1. ısrarla bu günlüğü okuyan insanların deneyin sonucuyla ilgili olarak şaşırmaları.

    2. bilim adamının kaydın bir yerinde "hiç böyle yapmazlardı", "bugün tuhaf bir şey oldu" vs vs... deyip "kaçın lan kaçın arrrrrooooovvvv geliyle" diye bir dehşet mesajıyla olayı bitirmesi.

    bakın bir örnek verelim:

    3 aralık

    bugün yıllardır süren araştırmalarımın ilk sonuçlarını almaya başlıyorum. koyun-tavuk-insan ve gergedan dna'larını karıştırıp arsenikte beklettim. üç ay boyunca düzenli olarak plütonyum ve uranyum zerkedip, radyoaktif ışınlara maruz bıraktım. sonuç şaşırtıcı... kuluçka evresi başladı.

    19 ocak

    aman yarabbi... bugün çok tuhaf bir şey oldu. bu "şey"... bu "şey"... ama hayır, artık onun bir ismi var. ona at serumu deneyinde kaybettiğim bacanağımın adını verdim... onun adı artık cengiz.

    27 ocak

    doğalı bir hafta oldu ama şu an cengiz'in vücut fonksiyonları 38 yaşındaki bir adam, 4 yaşındaki bir gergedan, 14 aylık bir tavuğunkine eş değer. koyun kısmıyla ilgili yaş tahmini yapmak istedik ama sonuç olumsuz. en sonunda cengiz'in döş kısmından bir numuneyi vedat milor'e gönderdik. "erzurum civarında otlamış 6 aylık yağlı kuzu bu... kekremsi, güzel..." diye mail attı. o kısımları komple kesip kavurma yaptık. şu an cengiz'in döş kısmı yok.

    4 şubat

    hiç böyle yapmazdı... koyun kısmını yediğimiz için artık otla besleyemiyoruz. sanırım bir canavar yarattım, bugün asistanım erkan'a kendi yumurtalarını atmış. sanırım artık aman allam yo yo yooooodoooooooo....

    *

    yooooooo tabii... ne bekliyordun, ne olacaktı? bayrama el öpmeye mi gidecektin cengiz'le, düğünde halay mı cekecektin? yoooooo tabii.

    işte bu noktada video görüntüsünün aniden bulanıklaşması, ses kaydının bozulması ya da günlüğün ilgili kısmının cardattanak yırtılmak (kan iziyle birlikte) suretiyle "kayıp" olması çok olağandır. ama dediğim gibi beni asıl sinirlendiren bu günlükler ulaşan insanların tepkileri: "burda ne olmuş böyle tanrım..." lan ne olmuşu var mı, deney adı altında binbir mahluku karıştırıp aşılaya aşılaya hayvan etmişler, canavar etmişler hepsini. ne bekliyordun ki? deneyse en güzel deney gregor mendel'in bezelye deneyidir kardeşim. biliyorsunuz deney sonunda mendel, bezelye'nin yanında giden en güzel şeyin pirinç pilavı ve ayran olduğu sonucuna vardı. bakın üç yüz yıldır yiyoruz, bakliyatçı çiftçinin de yüzü gülüyor. allah razı olsun. geçenlerde mendel'in günlükleri çıktı yky'den. okudum. ziraat bankası tarım kredisine başvuran çiftçi günlüğü gibi günlüğü. ne bir fevrilik var, ne bir aşırılık. bezelyeler kıvama geldi diyor, mavi gözlü sedat yanımdaydı diyor bilme ne. bilimse bu da bilim, günlükse bu da günlük işte.

  • kendisi; geçtim tenis tarihini, spor tarihinin belki de en ikon oyuncularından biridir. kadınlar ve erkeklerin sporda eşit haklar almasını ve sporda kadın-erken eşitiliğini savunan yapısı. sadece bu aktivistliğiyle değil aynı zamanda oynadığı iyi oyunla da beni büyülemiş tenisçi.

    bobby riggs'le yaptıkları maç ise tarihin belki de en unutulmaz maçlarından biridir. sosyolojik olarak kadın-erkek eşitliğinin sağlanmadığı fakat tıpkı billie jean king gibi aktivist sporcuların da bulunduğu 60'lı yıllar, aslında sporda kadın-erkek eşitliğinin (maddi anlamda tabiki değil, koministlik durumu yok tabiki) savunulmasının başladığı yıllardır. nitekim sadece erkeklerin koşabileceği zanedilen maraton yarışlarına gizlice girerek koşan atlet kathrine switzer, bu akımın öncülerindendir.

    switzer gibi sporda da en az erkekler kadar başarılı olan kadınların da eşit haklar alması gerektiğinin savunan billie jean king'in öyküsü ise bambaşkadır:

    dönemde, kadın-erkek eşitliğini sağlamak adına yapılan tenis maçları (kadın vs erkek şeklinde) oynanmaya başlanmış hatta o yıllarda 50'li yaşlarında olan bobby riggs, bir kadın tenisçiyle oynadığı maçı ezici bir üstünlükle kazanmıştır. dönemin aktivist tenisçisi billie jean king ise kadın ve erkeklerin eşit olduğunu aktarbilmek için bobby ile bir maç yapmayı şans olarak görür. nitekim maç onaylanır, maç saati gelir.

    billie, korta erkekler tarafından taşınarak; bobby ise kızlar tarafından taşınarak getirilir. ve maç başlar. ama bizim uğramamız gereken farklı bir hikaye daha var: bobby riggs'in o dönem mafyayla ve kumarla olan ilişkisi. özellikle tenisi bıraktıktan sonra kumarda ciddi paralar kaybeden bobby, bir de mafya işlerine karışır. yani, başı az buz derttedir. peki, bunun billie x bobby maçına ne gibi bir etkisi var ya da olabilir az sonra göreceğiz.

    maç başlar! bobby maç boyunca tuhaf hatalar yapar ve kadın bir tenisçiyle oynadığı son maçtaki iyi denilebilecek performansını aratır. billie jean king, bobby'i ezici bir oyunla yenerek bu tarihi maçı kazanır ve aslında kadınların da sporda var olabileceğini bir kez daha dünya basınına göstermiş olur. (aynı zamanda yüksek seyirci sayısı ile -hem ekran başı hem de kortta- tenis tarihinin en çok izlenen maçlarından birisi haline gelir bu karşılaşma.

    peki, bobby ve mafya meselesi? bir takım teoriler, bu maçın aslında mafya tarafından bobby'nin bilerek kötü oynaması zoruyla kazanıldığını söyler. günümüzde o tarihi karşılaşmanın üzerinden yıllar geçti, ne mafya ve bobby ilişkisi net bir sonuç kazanabildi ne de diğer saçma komplolar. tek bir gerçek vardı: kadınların da en az erkekler kadar sporda ayakta durabileceği ve billie jean king'in bir ikona dönüştüğü.

  • (bkz: pis tuvalet)

    üniversiteye kadar okumuş bir öğrencinin nasıl olup da tuvaleti bu derece kirli bırakabileceğine akıl sır ermiyor.
    keşke ygs'de tuvalet eğitimi ile ilgili soru sorsalar, bazıları elenir belki.

  • müthiş faydalı bir oyuncu oldu kariyeri boyunca. en ön plana çıktığı takım galatasaray olmuştur.

  • 0 sn

    hiç öpüşmeyince en son öpüşmenin üzerinden hiç zaman geçmemiş oluyor.

    geç gelen debedit: ya arkadaş ders çalışmak için seçtiğim güne lanet olsun, insan ilk debe'sini böyle kaçırır mı ya la?! aylardır sözlüğe girmediğim tek günü mü seçtiniz beni debe'ye sokmak için bre allahsızlar? neyse bi arkadaş rica etmiş, geç de olsa yerine getirmek gerekir: (bkz: güvendik ilk-orta okulu yardım kampanyası)