hesabın var mı? giriş yap

  • demokratik anayasa mitingi, yer kadıköy.
    elinde megafonla biri soruyor : ne istiyoruz ? topluluk cevaplıyor : özgürlük
    tekrar soruyor : ne istiyoruz ? cevap : demokrasi vs.
    megafoncunun istek soruları bitince , kenardaki sucu bağırıyor :
    - peki yok mu su isteyen ?

  • soğanı kestiğimizde içindeki adını hatırlayamadığım bir kimyasal çözünür ve proponal oksit denilen bir başka bir kimyasalın ortaya çıkmasına sebep olur. bu madde havada yayılır ve gözümüzdeki sıvıya ulaştığında suyla hidroliz denilen bir tepkimeye girip sülfürik asit oluşmasına sebep olur. sülfürik asit ise gözümüzü yaşartır.

    bunu engellemek için uygulanabilecek yöntemler:

    soğanı kesmeden önce ıslatmak ve keserken ıslak kalmasını sağlamak.
    gazı gözümüzden uzak bir yerlerde tutabilmek için ağızdan nefes almak.
    nefesteki sülfür gazını emmesi için ağza biraz ekmek, limon ya da küp şeker almak.
    kimyasal tepkimeleri yavaşlatmak için soğanı doğramadan önce buzdolabında soğutmak.
    lens-deniz gözlüğü kullanmak.
    soğanı suyun altında kesmek.

  • uzun aradan sonra istanbul'a geldim. bugün kadıköy'den eminönü vapuruna bindim. hava güzel, deniz sakindi. martılar vapura eşlik ediyordu. birden salona bir kişi girdi. hızlı adımlarla yürüdü. salona hakim yerde durdu. tüm salonu dikkatle süzdü ve konuşmaya başladı. koltuğunun altında bir kaç paket gözüküyordu. elinde bir tanesini havaya kaldırdı. sözünün iyi anlaşılması için tekrar tekrar söyledi. salonun dikkatini topladığını anlayınca elindeki paketin özelliklerini saydı döktü...

    burhan pazarlama; yıllar öncesinde hafızama kazınmış bir kişilikti. o zamanlar kaytan bıyıkları vardı. zayıf, siyah saçlı biriydi. konuşmalarını vurgulu ve esprili yapardı. özellikle de; "dağların ardındaki çekik gözlülerin diyarından" söylemini hep hatırladım. fikrimin ince gülü (sarı mercedes) filmini çektiğimizde, vapurdaki bir pazarlamacıyı oynatmıştık. tabi o kendisini oynamıştı. hiç bir tekrar yapmadan tek çekimde almıştık yaptıklarını.

    gençliğimde ilgiyle gördüğüm, hafızamda yaşayandan farklı bir burhan pazarlama izledim bugün. yine esprileri vardı. sesi titrese de yine vurgulu konuşuyordu. ancak yıllara karşı duramayan bedeni oldukça kilo almıştı. göbeği sarkmış, saçları bembeyaz olmuştu. sanki o kadar emin değildi satacağından. gözleri yine de çakmak çakmaktı. umudu azalmış, bakışları süzgündü. belki ilgi bekliyordu eskisi gibi. müşteri ilgisizdi. bir zamanlar salona girdiğinde koşar adımlarla salonu arşınlar, yerinde duramazdı. hafızası zehir zemberekti. şimdi öyle değildi. ürününü çıkardığı boş kutuyu bıraktığı yeri bulabilmek için yolculardan yardım istemek durumunda kaldı. sonunda kutu bulundu. ancak hafızamdaki burhan pazarlama bir başka şeydi. bir yandan satış yapan, diğer yandan espri patlatan, diğer yandan da müşterilerin nabzını tutmaya çalışan...

    geçen zaman hakkında da bir çok şeyin farkında olan bu kişi bir ara, "66 yaşında olduğunu ve 57 yıldır bu işi yaptığını" söyledi. eskiden böyle bir söyleminin olmadığını hatırlıyorum. hep günü ve geleceği konuşan burhan pazarlama, şimdi "eskilerdenim ben" demek ihtiyacını hissediyor ve şimdi bunları söylüyor diye düşünüyorum. bu da başkaca bir şeydi. kendisini aşmak için bulabildiği yeni bir şey...

    başlangıçta satış çok iyi geçmedi. ilgisiz bir müşteri grubu vardı bugün. manikür takımı satıyordu. dayanamadım ve bir tane aldım. ne işime yarayacağını da bilmiyordum. burhan pazarlama ürün hakkında bir çok şey anlattı. hiç birisi umurumda değildi. ancak onun bir satış yapması gerekiyordu ve bunu başlatmak için yaptım. zaten bu usta satıcı bunu yıllar önce "sürü psikolojisi" diye açıklamıştı. arkası geldi satışların ve elindekilerin hepsini sattı. gözlerine baktım; daha bir keyifliydi...

    hiç bir eğitim ve öğretim almadan, sadece kendisine güven temelinde 57 yıldır pazarlamayı geliştirip, benim gibi bir çok kişinin hafızasında yer eden burhan pazarlama istanbul vapurlarının çok nadide bir çiçeğidir. rengi ve kokusu kendisine özgü...

  • okul çıkışından oğlunu almış bir baba ile oğul;

    - baba kırtasiyeye uğrayalım ya
    + napcan oğlum kırtasiyede?
    - kalem alcammm
    + bu ne lan iki günde bir kalem alıyon, biz seni okumaya gönderiyoz sen sadece yazıyon.

  • ne kadar şerefsiz varsa toplanmış buraya. cahil olursun, görmemiş olursun, aklın yatmaz salak olursun böyle bir başlık açarsın anlarım da, olmadığını varsayarsak malsın kardeşim. malın önde gidenisin. başlıktaki fikrin zehirli tomurcuğu dahi zihninden geçmişse değil aynı ülkede aynı platformda olmaktan bile rahatsızlık duyduğum insansın. kız kardeşin, eşin, kız çocuğun, evindeki dişi sinek bile senin gibilerden uzak dursun.

    iki sene ablamlarla yaşadım. ablam evlenip izmire yerleşti. ben de üniversiteyi kazanıp orada okumaya gittim. ablam memur, öğretmen. yazın malum tatil onlara. bende parlak, emsal öğrenci. her sene yaz okulundayım. ablam 1 ay istanbula yanımıza gelir kalmaya. bende o bir ay boyunca eniştemle aynı evde kalırım. kolamızı cipsimizi alır filmimizi açar tvde izleriz. baaaak hem de yazın, hem de o sıcakta, baaak hem de şortlarla falan!
    tanımı da yapim her ihtimale karşı: sıcaklarda şortla da evli ablasında yatıya kalabilen kızdır.

  • arap hayranlığındandır. bu yaşıma kadar hiç duymadığım bir isim. çocuğuna mary jane ismini koymak kadar özenti bir seçimdir.

  • insanı gerçekten mutlu edebilen ruh hali.
    sene olmuş 2010. tükettiğim 26 yıla bakıyorum da, tükettim kelimesi hüzünlü görünse de mutlu oldum ben. peki nereden çıktı şimdi bunları yazmak? söyleyeyim. bilmiyorum. belki de biliyorum ama itiraf edemiyorum. belki bu satırları benden sonra sen okursun, belki dönüp yüzümde anlamsız bir gülümseme ile ben okurum.

    çocuktum. pek dişimi fırçalamazdım. bir gün dişim ağrıdı. sonra çürük olduğu ortaya çıktı. o diş çekildi. dişçi, o dişin tekrar çıkmayacağını söylese de hayallerimi yıkmadım ben. o dişin hep çıkacağını düşündüm. sonuçta o diş çıkmadı ama çıkacağını düşünürken mutluydum.

    5 liralık loto ile milyonlar kazanmayı hayal ettim hep. 15 milyonda bir ihtimal olduğunu hep biliyordum fakat olmayacak 14,999,999 ihtimali değil olacak 1 ihtimali hayal ettim. 5 liraya bi kaç gün mutluluk ve hayaller satın aldım. ve o 5 lira hiç boşa gitmedi.

    internet siteleri yapmaya başladım. dandik fikirler ve kodlamalarla bir gün facebook kadar büyük ve zengin olacağımı düşündüm. olmadı, olmazdı da zaten. ama hayalini kurmak güzeldi.

    bas gitara başladım, üniversitede konserler verdim. ilk tam şarkımı çaldığım zamanı unutmuyorum. dünyaca ünlü bir gitarist olacağımı düşündüm. arkadaşlarım dışında iyi çaldığımı düşünen çıkmadı. olsun, mutluydum.

    dostoyevski okudum. onun gibi yazabileceğimi düşündüm. oturdum kısa kısa şeyler yazdım. sonra dönüp okuduğumda sıradan bile olamayacak kadar kötü yazdığımı fark ettim. ama mutluydum.

    arabalara hep ilgim vardı. eski bir arabam olmasını ve onu toplamak istedim. bunu başardım. ama başardığım zaman aldığım hazzın onu hayal ederkenki kadar fazla olmadığını fark ettim. arabaların motorları hep bana çok saçma geldi. makine mühendisliği okudum, yeni bir motor tasarlamak istedim. ama okulda sağolsunlar hayalini bile kurdurmadılar. evet belki tasarlayamayacaktım ama hayal edebilirdim.

    zamanda geçmişi gösteren bir makine tasarladım. onunla dünya üzerinde herhangi bir zamana bakabilip gerçekleri görebilecekdim. avukatları oldum olası sevmedim. niye sevmediğimi de anlayamadım da gerçi. makinam sayesinde avukatlara gerek kalmayacaktı. geçmişte ne olduysa oturup izlecektim. acayip mutluydum dünyayı değiştirecektim.

    insan sadece gelecekteki mutluluğunun hayalini kurarken gerçekten mutludur diye bir laf duydum. benim hep boyumdan büyük hayallerim oldu. birçoğunu gerçekleştiremedim. olsun. yine de bir gün bu yazıyı okursan gülümse ve benim mutlu olduğumu düşün. oldum. gerçekten.