ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
sırtına dokunan kişi sayesinde ölümden dönen adam
-
cidden acayiptir. adamın neden dokunduğu meçhul kapağın açılacağını da bilemez dokunan kişi. gerçekten son zamanlarda izlediğim en ilginç video.
milli takımın izlanda'ya alınmaması
-
kurt kışı geçirir, yediği ayazı unutmaz.
5 şubat 2017 ziraat bankası ve ptt'nin fona devri
-
bakanlar kurulu kararı ile az önce gerçekleştirilmiştir.
varlık fonu nedir? bilmiyorsun değil mi? vallahi ben de bilmiyordum. ülkenin her bir vatandaşının hak ve pay sahibi olduğu kurumları devredeceksin, devrettiğin firmanın ne olduğundan kimsenin haberi yok. bakın firma diyorum, çünkü kurum değil, firma!
55174-5 sicil numarası ile 15.11.2016 tarihinde kurulan türkiye varlık fonu yönetimi anonim şirketi (dikkatinizi çekiyorum, anonim şirket). yani henüz 1 yıl dahi olmamış kurulalı. yönetim kurulu başkanı mehmet bostan isminde bir şahıs, daha önce özelleştirme idaresi başkanı imiş.
31/01/2017 tarihli -dikkatinizi çekerim 5 gün önce- 9253 sayfa 576 sayılı ticaret sicil gazetesi'nde yayınlanan değişiklik ile yönetim kurulu üyeliğine bilin kim getirilmiş? bayılırsınız: yiğit bulut!
hoşçakal aşağıdaki kurumlar, artık yukarıda bahsettiğim anonim şirketin birer girişimisiniz:
(bkz: ziraat bankası)
(bkz: ptt)
(bkz: botaş)
(bkz: borsa istanbul)
(bkz: türksat)
(bkz: türk telekom)
(bkz: çaykur)
(bkz: eti maden)
6 şubat 2017 tarihiyle eklenenler:
(bkz: thy)
(bkz: halkbank)
sanırım ülkenin %90 varlığı yok oldu bugün. fena kötü hissediyorum.
bu arada, milli piyango'nun da daha önce devredildiğini unutmayalım.
konuyu ehlinden dinleyin, sıkılmazsanız.
danla bilic'in ekşi sözlük ofisten fotoğraf atması
-
sözlüğe badana falan yapılacak galiba.
zenginlik belirten ufak detaylar
2. viteste kalkış yapmak
-
ehliyet sınavında yaptığım kalkış...tebrik beklerken tevkif ettiler
yaran fıkralar
-
“fıkra değil... gerçek
osmanlı dönemi... herkes rüşvetten şikâyetçi.
sadrazam (başbakan) koca yusuf paşa... bürokrasinin tepe isimlerini toplamış:
- rüşvet almayanlar yemin etsin.
herkes... yemin etmeye başlamış.
salonda... dönemin ünlü şairi... nüktedan... haşmet de varmış.
sadrazam, haşmet'e dönmüş:
- haşmet, sen de önemli görevlerde bulundun... yemin etmeyecek misin?
- efendimiz...
halk arasında yaygın bir inanç var... yalan yere yemin eden çarpılır... bekliyorum... salondakilerden kimse çarpılmazsa ben de yemin edeceğim.”
debe editi: debe editi'ne karşıyım.
sabah 6'da kalkıp işten önce koşuya giden tip
-
ben o saatte işe gidip akşam 6’da da eve dönüyorum. ne hayatlar var be! siz kesin kahvaltıda portakal suyu içiyorsunuzdur.
edit: yalnız olmadığımı bilmek güzel bir şey. hani ekşi burjuva mekanıydı? işçi sınıfı kendini direkt favlarıyla belli etti.
türkler pis ve kirli
-
yunanlılar da ıslak ve nemli.
deniz kokusu çıkmamış hala.
gülsüm elvan'ın yavuz bingöl'e verdiği cevap
-
yavuzcuk, bunu tekrar tekrar oku, hatta çerçeveletip görebileceğin her yere as. o her zerresini para bürümüş gözlerine insanlık nedir hatırlatır.
"ne hırsızlık ne arsızlık yaptın da bizi bastırmaya çalışıyorsun? o meydanda olsan sen de yuhalayacak mıydın? ne ben, ne de ailem bizi yuhalatanın da yuhalayanın da ailesini tanımayız, ismini de bilmeyiz, ağzımızdan asla kötü söz söylemez, aklımızdan ve kalbimizden asla kötü düşünce geçirmeyiz.
ancak biz seni dünyaya getiren o güzel kadını tanırız, ellerinden öper, önünde saygıyla eğilir ve olur da bir haddiniz bilmez ona dil uzatırsa bedenizmizi siper ederiz. sen yine de o onurlu ve güzel kadına laf etme şerefsizliğini gösteren bir alçak olursa, çık ve ilk konserinde beni berkin elvan'ın annesi gülsüm'ü yuhalat. gocunmam, yaralanmam, üzülmem. derim ki şahsenem bacı anamdır ona gelen bana gelsin."
gülsüm elvan 03/12/2014 ankara
http://www.cumhuriyet.com.tr/…de_beni_yuhalat_.html
yurt dışında gezmenin mantıklı açıklaması
-
the cultural tutor adlı twitter hesabının yazıya döktüğü açıklama. türkiye'de ekonomik bir cendereye sokulduğumuz ve ihtiyaçlar hiyerarşisindeki en temel aşamaların dahi içini dolduramadığımız şu günler ve yıllarda bizim gündem çerçevemizin çok dışında kalmış olsa da aslında bir noktada bu sıkıntılarımızın bir kısmının kaynağında yatan insan doğasına düşman şehirleşme anlayışımıza da dokundurduğu için buraya alıyorum:
- - -
bazı şehirlerin neden diğerlerinden çok daha güzel olduğunu hiç merak ettiniz mi?
bu muhtemelen iyi "üçüncü mekanları" olduğu içindir.
üçüncü mekan nedir? üçüncü mekan evde veya işte olmadığınızda her nereye gidiyorsanız orasıdır...
görsel
zamanımızın çoğunu nerede geçiriyoruz?
yetişkinler için ya evde ya da işte (bu da giderek aynı yer haline gelmekte) ve gençler için ya evde ya da okulda.
ve... başka neresi var?
zamanımızı geçirdiğimiz yerleri üç kategoriye ayıran bilindik bir teori vardır.
ilk mekan: ev.
ikinci mekan: iş.
üçüncü mekan: kafelerden barlara, kütüphanelerden parklara, kiliselerden camilere kadar hemen hemen her yer.
üçüncü mekanların belki de en eskisi ve en önemlisi kent meydanlarıdır.
tek bir amacı olmayan, genellikle trafiğe kapalı, kafeler ve restoranlarla dolu, belki bir orkestra için sahnesi olan ve genellikle tarihi mimariye sahip geniş bir kamusal alan.
görsel
turistler neden roma, paris veya prag gibi yerlere gitmekten keyif alıyor?
pek çok neden var elbette, ancak belirli etkinliklerin ötesinde, bu şehirlerde olmanın tam olarak neden bu kadar keyifli olduğunu tespit etmek oldukça zordur; ta ki insanların ne yaptığına dikkat edene kadar.
turistlerin neredeyse her şeyden daha çok keyif aldığı şey, kendi şehirlerinde olmayan türden büyüleyici eski bir meydanda bir kafede öylece oturmak.
çalışmıyorlar, evde değiller, etrafta iyi bir mimari var ve araba yok.
bu kadar basit.
görsel
görsel
ve aslında ne yapıyorlar?
konuşuyor, gülüyor, içiyor, atmosferi içlerine çekiyor, hatta belki yeni insanlarla tanışıyorlar.
bunda görünüşte "üretken" veya "yararlı" hiçbir şey yok; daha ziyade, insanların her zaman yaptığı ve yapmaya ihtiyacı olan şeyi yapıyorlar: yani hiçbir şey.
bu aynı zamanda bir yer ve kimlik duygusu ortaya çıkarır.
pek çok şehirde fena halde eksik olan cazibe ve karakter gibi maddi olmayan nitelikler, insanlara kahve içmek ve öylece oturmak için hoş bir kamusal alan sağlayarak yaratılabilir.
bu tür meydanlar bir kentin gerçek kalbidir.
görsel
arnavut kaldırımlı bir ara sokak, dolambaçlı bir yan sokak, çeşmeli ve birkaç ağaçlı küçük bir meydan bulmak, oturup bir kahvenin veya kahvaltının tadını çıkarmak, zararsızca sohbet etmek veya tamamen uzaklaşmak.
bundan daha basit ve daha keyifli çok az zevk vardır; turistler yalan söylemez.
sadece kahve alıp içtiğimiz yerin bizi bu kadar farklı hissettirebilmesi gerçekten hayret verici.
ve bu önemlidir, çünkü tüm üçüncü mekanlar benzer değil - bazıları diğerlerinden daha iyi.
görsel
pek çok kasaba ve şehir, uygun bir meydandan, hatta pek çok ünlü şehre kendine özgü cazibesini ve karakterini veren küçük meydanlardan yoksundur.
toplanma yerleri olmayan otoyollar, otoparklar ve kulelerden oluşan bu tür kentsel tasarımlar, esasen insan doğasına düşmandır.
görsel
ancak halka açık meydanların - iyi üçüncü mekanların - faydaları mutluluğun çok ötesine uzanır.
bir anlamda medeniyetin merkezi bir direğidirler. insanların kaynaşması, anlaşması, tanışması, konuşması ve ortak bir güven ve kimlik duygusu oluşturması, herhangi bir sivil toplumun gelişmesi için çok önemlidir.
görsel
- - -
kaynak twitler burada: https://twitter.com/…tatus/1683631168711798784?s=20