hesabın var mı? giriş yap

  • bir arkadaşın yolu açmasıyla başlayıp, yirmi arkadaşın iki sene içinde sıraya dizilmiş gibi evlenmesi durumudur.

    sorsan toplu olunca organizasyon indirimi mi var, dünyanın düzeni mi değişti, hepiniz mi hamilesiniz ulan diye; yok. sizin payınıza düşse düşse daha fazla "ee seninki ne zaman?" diyen teyze, kına çerezi, düğün pastası düşer. tabi bi de sorgulama; "benim neyim eksiiğk?!"

    (bkz: tehlikenin farkında mısınız)

  • 99 depreminde gölcükte yüzlerce gördüm.. ama en zoru ablam ve kardeşimin öldüğünü görmekti. diğer hepsini unuttum da onların soğumuş bedenlerini unutamadım.. minicik bedeni upuzun yatırmışlar.. sapsarı ipek saçlarını okşadım kardeşimin, ablamın elini tuttum buz gibi.. morlukları vardı başını çarpmış miniğim.. ablam ezilmiş yaralanmış ağlamış yanaklarında izi.. bir ömre yetecek acıyı bir gecede yaşadım, yaşadık... ruhumun ateşi söndü bir daha da ısınmadı yüreğim...

    debe editi: (bkz: 23 nisan 2016 devrim yilmaz'a yardim kampanyasi)

  • uzmanlar kiskançlik duygusunu yenmenin püf noktalarini soyle aciklamis:

    basarili anlarinizi düsünün
    uzmanlar “kiskançliga kapildiginizda, huzur içinde oldugunuz bir dönemi, severek yaptiginiz bir isi animsayin” diye öneriyorlar. çogumuz için kiskançlik, nabzimizda, solugumuzda hissettigimiz bir duygudur. o ani yasayanlar bilir, insan sanki kilometrelerce kosmus gibidir. kimisi de “derinlere” dalar. bir baskasi karsisindakini didikler. sinir küpüne dönerler, hatta siddete basvuranlar vardir... tepkiniz nasil olursa olsun, kendinizi kontrol edebilmek için yapmaniz gereken, duygularinizi tanimaktir. diyelim ki, asiri kiskançlik duymaya basladiniz... bir an durup bu duygunun nereden geldigini, daha önce ayni seyleri ne zaman hissettiginizi bulmaya çalisin. hafizanizi söyle bir yoklayin. çocukken, annenizin çok istediginiz halde bir basarinizda sizi övmedigini ya da kardeslerinizi daha çok takdir ettigini hatirlayacaksiniz.

    kendinize güvenin
    simdi de, yetiskin bir insan olarak edinmis oldugunuz duygusal olgunluktan yararlanarak duygularinizi makul hale getirmeyi deneyin. örnegin, kendinize sunu telkin edin: “annem, güzel göründügümü söylememis de olsa, bunu muhakkak düsünmüstü.” zaten asil önemli olan, sizin simdi güzel oldugunuza inanmanizdir. özellikle kiskançlik-depresyon kisir döngüsüne düsmekte oldugunuzu farkettiginizde atmaniz gereken bir sonraki adim, elde ettiginiz basarilari hatirlamaktir. özgüveniniz giderek azaliyorsa, huzur içinde oldugunuz bir dönemi, mutlu geçen bir tatili, severek yaptiginiz bir isi animsamanin tam zamanidir. hafizanizi tazelemek için fotograf, defter, kitap gibi anilardan yararlanabilirsiniz.
    basarilarinizi kaydedin
    hafizayi desteklemek için, basarilarinizin belgeleriyle dolu bir defter tutabilirsiniz. güzel anilarla dolu bir kutuyu karistirmak, sikinti ve umutsuzluklarinizi dagitmaniza yardim edecektir. sevdiginiz siirler, yakin arkadaslarinizin fotograflari ya da tatillerde topladiginiz deniz kabuklariyla doldurabilirsiniz bu kutuyu. kendi benliginize yönelmekten, onu simartmaktan korkmayin. kivanç duydugunuz bir olayi animsamanin tadini çikarin. herkesin böyle bir anisi vardir. birçok kisi çocuklariyla övünür, onlar sayesinde hayati daha hos bulur. bütün bunlar, kendinize biçtiginiz degeri yükseltmenin, kötü bir döneminizde bile kendinizi iyi hissedebilmenin anahtarlaridir. kiskançlik duymaya basladiginizda bunlari hatirlamayi ögrenirseniz, davranis biçimlerinizi de degistirmeniz mümkün olur. esinizle yolda yürürken, onun baska birine ilgi gösterdigini görürseniz, hemen “dügmeye basip” kendinizi çekici buldugunuz bir ani hatirlayin ve kafanizdaki bu resmin bozulmasina izin vermeyin.

    açikça konusmaktan kaçmayin
    eger esinizin gözü sürekli karsi cinsin üzerindeyse, ona rahatsiz oldugunuzu söylemek gerçekten gereklidir. bazi kadinlar öfklerini hiç dile getirmezler. kocalari da onlari sikanin ne oldugunu bilemezler. bu yapidaki kadinlar aynanin karsisina geçip iç çekerler. oysa bu mutsuzlugu disina da yansiyacaktir. unutmayin; kendinizi nasil görüyorsunuz, dünya da sizi öyle görmektedir.

    onlar öyle diyor...başarabilenin heykelini dikmek lazım..

  • prof.dr.saffet solak'ın bir anısı.

    “tıp fakültesini yeni bitirmiş,pratisyen hekim olarak ilk görev yaptığım yere,konya’ya bağlı bir beldenin sağlık ocağına gitmiştim.gençtim.bekârdım.
    küçük bir beldeydi gittiğim yer.ilk gece bir eve misafir olmuştum.tren istasyonunun hemen yanında bir evdi.akşam yemeğinden sonra çaylarımız gelmiş,sohbetler edilmişti.üzerime yol yorgunluğu,geldiğim yeni yerin yabancılığı vardı.saatler ilerliyor,ağır bir uyku beni içine çekiyordu.ev sahibine bir şey de diyemiyordum.bir müddet daha geçti ; yine bir hareket yoktu.evin en büyüğü olan hacıanneye sıkılarak “anneciğim,sizin buralarda kaçta yatılıyor “ dedim. hacıanne :evladım treni bekliyoruz.az sonra tren gelecek,onu bekliyoruz" dedi.merak ettim,tekrar sordum : " trenden sizin bir yakınınız mı inecek ?" hacıanne :
    “ hayır evladım,beklediğimiz trende bir tanıdığımız yok.ancak burası uzak bir yer.trenden buraların yabancısı birileri inebilir.bu saatte,yakınlarda ışığı yanan bir ev bulamazsa,sokakta kalır.buraların yabancısı biri geldiğinde, ışığı yanan bir ev bulsun diye bekliyoruz.”

    devamı için : http://www.dersimiz.com/makale/yazi.asp?id=43

    düzeltme : devamı için link vermişiz ama yazıyı kaldırmışlar.

  • - bes yil sonra kendinizi nerede goruyorsunuz?
    - 5 yıl sonrayı inanın bilmiyorum,ama 5 milyar yıl sonra gunes sistemi, andromeda galaksisi icine cekilerek yok olucak, dunyadan geriye sadece bir gaz, toz ve gazete kagidi bulutu kalacak. şimdi sizi, 5 dakikalığına da olsa, yaptığımız bu mülakatın anlamsızlığı, komikliği ve gündelik dertlerimizin zavallığı üzerine düşünmeye davet ediyorum. otherwise i' ll release the cobra.

  • state patrol, state police, state trooper diye isimleri olan ve amerika birleşik devletlerinin belirli eyaletlerinde görev yapan ve metropolitan, county gibi belediyeye bağlı polis departmanlarının üzerinde yetki ve görev tanımına sahip ve genelde şehir dışlarında görev gücünü kullanan bir law enforcement agency yani kolluk kuvveeti birimidir. state police yapısı gereği eyaletin tamamında yetki sahibi olmakla beraber, genel olarak belediyeye bağlı polis birimlerinin bölgelerine girmeyi tercih etmezler çünkü girdikleri zaman hem bölge polisinin rolünü üstlenmiş hem de ekstra kendi kendilerine iş yüklemiş olurlar. bu birimlere genelde otobanlarda rasltarız ve bu arkadaşların "bayım sizi neden durdurduğumu biliyor musunuz" sözünü ezberlersiniz. uzun lafın kısası şuanda günümüz amerikasında gelişen teknoloji ve polislerin askerileşmesinin artması sebebiyle state police kavramı biraz yavan kalıyor ve çoğu eyalet yavaş yavaş state police sistemini kaldırmayı düşünüyor.(ekstra bütçe ve maliyet sebebiyle ve genelde bu arkadaşlar donut yiyior sadece) ayrıca günümüzde fbı, dea, pıa gibi federal law enforcement grupları state policelere iş bırakmıyor.

    tanım : amerikadaki eyalet çapında yetkili bir polis kuvveti.

  • "iyilik yap denize at" demişler ama atamadım. dayanamayıp anlatacağım. kardeşim maltepe'de orhangazi ilköğretim okulu'nda sınava giriyor. saat 9:20'de okula geldik sohbet ediyoruz.
    "hayatın bu sınava bağlı değil, rahat ol" geyikleri dönerken anons yapıldı, öğrencilerin sınıflara girmesi gerektiği söylendi.
    öptüm, gaz verip yolladım. elimde kahve ile girişin karşısına oturdum, velileri bahçeden şutlayacakları saati bekliyorum.
    aksiyon burada başlıyor...

    feryat figan bir kız binadan fırladı 'anneeee' diyerek haykırmaya başladı. koşarken bir taraftan da 'orhangazi değil osmangazi' demez mi?
    saate baktım 09:44, kız okulun önünde hüngür hüngür ağlıyor, annesi de ağlamaya başlamaz mı?
    yemin ediyorum bana bir haller oldu. bir an her şeyi unuttum, bildiğin hayatımın amacıymış gibi yerimden fırladım.
    50 metre koşup kızın elinden giriş belgesini aldım, adresi haritada bulup beklemelerini söyledim.
    araba 300 metre mesafede, ben günde 2 paket sigara içiyorum ve hayatımın deparını atıyorum.

    arabanın ilk sahibi sakarya il emniyet müdürü, 2. sahibine satarken çakarları sökmüşler ama siren duruyor.
    dörtlüleri yaktım, sireni çalıştırdım saniyeler içinde okulun önündeyim.

    kız ve annesi arabaya atladı, 7 km yol ve 10 dakikadan biraz fazla zaman var.

    7 milyar insanın önünde konuşma yapsam dudağım titremez ama adrenalin varille salgılanıyor.

    ve evet, 09.58.
    okula bir girişim var, padişah saraya böyle girmemiştir.
    kız sarılıp öyle öptü ki, master card reklamı aklıma geldi.
    "paranın satın alamayacağı şeyler vardır, gerisi için onemliuyarilar"

    umarım başarırsın canım, iyi şanslar...

    edit: düzeltme

  • ışık hızında zaman akmaz. misal foton için işleyen bir zaman yoktur. sözgelimi andromeda galaksisinde oluşan bir fotonun bizim gözümüze ulaşması ikibuçuk milyon yıl sürerken foton için olan şudur: oradaki bir yıldızda oluşur ve aynı anda bizim gözümüze ulaşır. foton için bu böyledir. bu yüzden zaman sadece gözlemciye bağlıdır demiş anştayn reyiz.

  • 13 yaşındaydım. yaz tatili için anneannem ve dedemle köyde kalıyordum. bir sabah dedem erkenden kalkmış, güzelce giyinmiş kokulanmış beni uyandırdı. "ben şehre iniyorum kızım bir şey istiyor musun" diye sordu. ben de sabahın köründe beni uyandırdığı için sinirlenip dünyanın en gereksiz atarını yaptım. aşırı huysuz bir şekilde "falım sakız al, buranın bakkalındaki sakızları beğenmiyorum" deyip kıçımı dönüp geri yattım.

    dedem şehre gittiğinde karşıdan karşıya geçerken bir dolmuşun kendisine çarpması yüzünden birkaç gün hastanede yatıp sonra da öldü. şehir merkezinde işleri olduğunda hep elinde taşıdığı içine evraklarını koyduğu küçük kahverengi bir çantası vardı. hastane, cenaze vs süreçleri geçtikten sonra annemle çantasını açtık. içinden 10'a yakın falım sakız çıktı. günlerce o sakızlara bakıp bakıp ağladım. şımarıklığıma, domuzluğuma öfkelendim. o sakızlar bana bazen çok basit olarak görebileceğin bir nezaketsizliğin nasıl ömürlük bir pişmanlığa dönüşeceğini öğretti.

    hatırladıkça hala burnumun direği sızlar. hiç geçmeyeceğini bildiğim bir hüzne kapılırım.