hesabın var mı? giriş yap

  • ilk kez, amerikalı entelektüel walter lippmann'ın 1922 yılında yazdığı "public opinion" adlı kitabında ortaya atılmış olan kavramdır. lippman'a göre, stereotype kavramı ile kast edilen, "kafamızdaki resimler"dir.

    kitapta konu ile ilgili olarak şu cümleler de yer alır: "for the real environment is altogether too big, too complex, and too fleeting for direct acquaintance. we are not equipped to deal with so much subtlety, so much variety, so many permutations and combinations. and although we have to act in that environment, we have to reconstruct it on a simpler model before we can manage it."

    kitaptan bir başka önemli alıntı: "for the most part we do not first see, and then define, we define first and then see."

    gordon allport, 1954 yılında yazdığı "the nature of origin" adlı kitabında lippmann'ın teorisini geliştirmiştir. bilişsel bir perspektife sahip olan kitap, özetle, insan zihninin dış dünyaya dair son derece kompleks olan gerçeklikleri ancak kategorize ederek anlamlandırabildiğini ifade eder. bu süreçte, zihin, gözlemlediği her varlığın belli özelliklerini ön plana çıkarmakta ve bu varlıkları, ön plana çıkardığı bu özellikler doğrultusunda kategorize etmektedir. "stereotype"lar da aynı sürecin bir ürünüdür.

    allport'ın ilgili çalışmasından bir alıntı: "insan zihni, kategorilerin yardımıyla düşünmek zorundadır. ... kategoriler, bir kez oluştuktan sonra, normal ön-yargılamaya temel teşkil ederler. bu sürecten uzak durmamız mümkün değildir. düzenli bir şekilde yaşamak buna bağlıdır." (the human mind must think with the aid of categories. . . . once formed, categories are the basis for normal prejudgment. we cannot possibly avoid this process. orderly living depends upon it." (p. 19)

    ana tema:
    (bkz: sosyal psikoloji/@derinsular)

  • - ne okumuştun sen oğlum?
    + bilg. tekn. ve prog. amca
    - hee 2 yıllık mı?
    + he 2 yıllık
    - bizim oğlanın bilgisayara virüs girmiş ne yapcaz onu?
    + temizlenmesi lazım
    - sana getirsek de bir baksan
    + ben bilmem amca onu 4 yıllık okuyanlar temizler.

  • japonlar : " biri yapabiliyorsa, ben de yapabilirim. hiç kimse yapamıyosa, ben yapmalıyım. "

    türkler : " biri yapabiliyorsa ben neden yapayım. hiç kimse yapamıyorsa, ben nasıl yapayım. "

  • "çalışan kesiminin %7'si asgari ücretliyken, şu an %30'unun asgari ücretli olmasını sağladık, onu da bulamayan 3 milyon haneye de her ay fakir fukara fonundan para pompalıyoruz. herkesi bu yoksulluk bataklığına sürükleyip, etrafımızdaki 50-60 bin insanı milyarder yaptık, vergi de vermiyorlar hepsini sizden alıyoruz çok şükür"

    diye devam etmesi gereken açıklama.

  • 4 yıllık fakülte mezunu olup, 12 saat eşek gibi çalışıp, 1900 lira alan ve hala 11 yıldır iktidarda olan ama bu sorunu çözememiş akp'ye oy veren birinin yazdığı mektup.

    bir de utanmadan küçük kızıyla duygu sömürüsü yapıyor.

    akıl fikir diliyorum.

  • kalabalıkların memnun olmadığı işler yapacaksanız eğer onları sürece ortak edin, görev verin. sizden daha ateşli olduklarını göreceksiniz.

  • 15-16 yaşlarındayken nicolas cage abimiz sayesinde yapmaktan kurtulduğum hata.

    patates kızartmak için ateşe koyduğum yağ bir türlü fokurdamadı. oysa annem kızartırken cozur cozur kaynıyordu bu yağ. meğer içine patates atınca kaynıyormuş. ne bileyim. neyse bekle bekle mutfak kapkara duman altında kalmış farketmedim. bir süre sonra dumanı farkedip bir terslik olduğunu anladım ama iş işten geçti. tencere baarrr diye alev aldı. buzdolabından bir şişe su alıp üzerine boca edecekken, önceki hafta büyük zevkle izlediğim gone in 60 seconds filmi aklıma geldi. orada da nicolas cage abimizin mal kardeşinin başına aynı şey geliyordu ve nicolas abi tüm soğukkanlılığıyla yağın üzerine bir paket tuz boca edip söndürüyordu. allahtan aklıma geldi ve aynı soğukkanlılıkla bir paket billur tuzu tencereye döktüm. ocağı kapadım.

    bu da nicolas cage‘le olan böyle bir anımdır. büyüksün abi. sayende hayattayım denilebilir.