hesabın var mı? giriş yap

  • bahçeden toplanan başakları bir oyuncak tencereye koyup üzerine su ekleyip karıştırmak suretiyle galyalı iksiri yapmaya çalışmak. apartmandaki diğer çocukları da toplayıp sıraya sokmak. herkese birer kaşık o sudan içirmek fakat kimsenin güçlenmemesi. anneye marifetmiş gibi anlatmak, fırçayı yemek, apartmanda artan cırcır vakalarını uzaktan gözlemlemek ... (bkz: neden sonuc iliskisi)

  • ingilizce hazırlık öğrencilerine hocaları alıştırma yapabilmeleri için troy filmini kendi dilinde ve ingilizce alt yazılı izletmektedir. akabinde archilles'in hector'u teketek savaşa çağırdığı bölüm gelmiştir.

    archilles=hectooor!
    archilles=hectoooor!
    archilles=hectoooooooor!

    bir an aralık olan sınıfın kapısından rektör kafayı çıkarır ve...

    rektör=beni mi çağırdınız çocuklar?

    birebir yaşanmıştır.

  • 5 kardeşiz doğum sıralarına göre meslekleri:

    1. inşaat mühendisi + öğretmen
    2. profesör
    3. beyin cerrahı
    4. müzisyen
    5. sedet

    bu çizelgeye bakınca doğru 2. çocukta kalite tepe yapıp sonra düşüyor.

  • dün başıma gelen olay.

    ilk haberini aldığımda normal karşıladım " e abim evlendi tabi çocuğu olacak normal yani" dedim, ama gün geçtikçe bi düşünce sardı dört bi yanımı. sonra o gün geldi çattı, doğdu.

    hastaneye gittim sabahtan, lan bildiğin el kadar, korkuyla karışık tebessüm eden bi hale geldim. bi yandan da "darısı başına, hadi amca oldun hadi" diyenlere "ehe ehe evet dimi amca oldum ben" diye cevap verme faslını çektim. bi türlü idrak edemedim başta, e yaani noluyo ki şimdi diye. taa ki amcam bizi ziyaret edene kadar, şöyle bi baktım, 60 küsür yaşındaki adam benim amcam, haa ben de bunun yeğeni oluyorum dimi lan dedim. ha o zaman düşündüğümden daha yakınım dedim. dedim ki kendime; "lan ne öküz adamsın, şu girdiğin pozlara bak hele, boynunda fular oluşacak bu gidişle, o kadar insan her gün amca teyze oluyo, ne diye mal mal düşüncelere giriyosun, sev işte çocuğu, neyin peşindesin?" ve böylece biraz netleşti kafamda git gide daha çok ısındım ona.

    sonra sevmeye agucuk magucuk demeye başladım ki, bi anda uyarıldım! neden? çocuğa "ne güzelsin sen" diyerek sevmişim. ne diyecek mişim?

    - ne çiykin şeysin şeeen, çiykin mişin şen yaaa

    diyecekmişim. çünkü nazar değermiş, ayrıca çok da öküzmüşüm. e oğlum ben eskiden hep öyle seviyodum ne ara değişti bu olay ya. nazar ne lan ayrıca!?

    1 saat kadar bizim kızı izledikten sonra, karşı odalarda yeni doğan gökalp bebek ve ceylin bebekleri sevdim, evet soyadları bebek'ti, çünkü kapıdaki süste öyle yazıyodu. karşılaştırdım bizimkiyle, bence bizimki daha güzeldi, paydon daha çiykindi. ama gökalp'in teyzesinin de maşallahı vardı şimdi, neyse. sonra ben daha çok ortalığı karıştırmadan, şerbet servis etme elemanı görevime başladım ama annem önce davranıp gökalp'in teyzesine benden önce ikram etti şerbeti, yaktı beni. gerçi şerbetle de olmazdı o iş sanki, merhaba siz de mi partiden sıkıldınız diyemezdim böyle bi durumda. ayıp olurdu. olsun hayırlısı olmuş.

    sonra işsizlik geldi aklıma, lan bi flüt bile alamıyorum ben buna, kaç para lan bi flüt, düşüncelerine daldım. çok şükür çalamıyor da anlamaz fakirliğimi o büyüyene kadar alırım en kralından, süper baba çalarız. olmazsa yutuptan açarız. sevdim seni, umarım ileride, "amca ne garip bi adamsın" demezsin. tamam kız dersen yine severim, ama demezsen daha çok severim ona göre.

    edit: imla.

  • (bkz: operation eagle claw)

    yukarıdaki operasyon, dünya tarihinin en büyük rehine kurtarma facialarından biridir. fort bragg'de delta force ekibine ders olarak gösterirler "bir daha böyle mallıklar yapmayalım" diye. bu operasyonun sonucunda, rehineler ölmedi, ama rehineleri kurtaramadılar ve buna "failed operation" dediler. yani başarısız operasyon.

    hatta başkan carter açısından, ciddi bir politik skandaldı.

    çünkü rehinelerin kurtarılamadığı operasyona başarılı denmez. denemez, yok böyle bir şey. hepsinin öldüğü operasyonla ise ancak dalga geçilir. suudi'lerin uçağa operasyon yapmaya çalışırken zavallı haline yıllarca güldük. onda bile 3 rehine ölmüştü.

    şimdi 13 şehidimiz var ve komutan tebrik ediyor.

    ama ben artık siyasileri değil, askeri suçluyorum. çünkü bu operasyonu başarılı görüp, tebrik eden komutan varsa ve subaylar da durumu çaktırmıyorsa...ya ne desem gg.

  • işlerine geldi mi "yeryüzü bize seccadedir" derler, işlerine geldiğinde de çamlıca tepesine cami yaparlar. peki bu iki şeyin ortak noktası nedir? evet bildiniz din gösterisi.

    iki rekat tutarlı olsanız da dünya size seccade mi yoksa iki adıma bir cami yaptırmak mı lazım ona bir karar verseniz, insanlar da sizin bu işinize geldiği gibi davranma hastalığınızdan rahatsız olmasa.

  • zappa efsanesinin başlangıcı kısa şöyle olur:

    zappa ilk başlarda davul çalmak istiyordu. iki baget edindi ve ailesi artık dayanamayıp ona trampet alana kadar mobilyalara vurmaya devam etti. o zaman kadar hiç r&b dinlememişti, orkestra müziğine ilgi duyuyordu. ama ilk kez r&b dinlediğinde bu müziği yapan bir grupta yer almak istediğine karar verdi ve grup kurmak için para biriktirmeye başladı.

    kendi söylemiyle "o zamanların solo enstrümanı gitar değil saksafondu." ama zappa gitarın potansiyelini farketti ve 18 yaşında davuldan vaz geçip kendine 1.5 dolarlık bir gitar aldı. telleri çok yüksek olan gitar yüzünden akor basamasa da bu solo çalışmasına engel değildi. hepimizin yaptığı gibi o da bir süre dandik ergen şarkılarının sololarını çaldı. akor basmayı ise bundan ancak bir yıl sonrasında öğrenmeye başlayacaktı.

    zappa ilk grubunu (blackouts) lisede (antelope valley high school), henüz gitara başlamadan önce kurmuştu. yaşadığı kasabanın ilk kez r&b ile tanışması, 1954'te buraya konsere gelen birkaç grup sayesinde olmuştu ama bu gruplarla birlikte gelen eroin satıcıları halkı oldukça korkutmuştu. bunun yanında o zamanlar polis bile gençlerden korkuyordu çünkü her yerde çete savaşları sürmekteydi. böyle bir dönemde şehre taşınan zappa kurduğu grupla 10 şarkılık bir repertuar oluşturdu. grubu tek destekleyen, kasabanın dışındaki sun village isimli siyahi yerleşiminde yaşayan insanlar oldu. ama burada verdikleri, siyahi insanların danslarla eşlik ettikleri konserler kasabalının hiç hoşuna gitmiyordu. bir konser öncesi zappa serseilik yaptığı gerekçesiyle tutuklandı ve geceyi kodeste geçirdi.

    bu gruptayken tanışan captain beefheart ve zappa, okul sonrası birlikte takılmaya, her gün sabahlara kadar birlikte müzik dinlemeye ve okulu asmaya başladılar. aynı şarkıları o kadar çok dinlediler ki artık gitar sololarını ağızlarıyla da olsa çalabiliyorlardı. bunun yanında vakitlerini, hangi sanatçının kaç albümü var, son albümü hangisi, şarkıyı kim yazdı gibi sorularla sınav yaparak geçiriyorlardı.

    zappa o dönemdeki şartları şöyle anlatır:

    "artık gençler her şeye daha kolay sahip oluyor. o zamanlar arabanın anahtarları için babanızla birlikte çalışmanız gerekirdi. şimdi ise babanızda araba istiyorsunuz ve "hangisi?" diye soruyor. o zamanlar dışarı çıkmak için zar zor izin alırdınız ve gece yarısı evde olmanız söylenirdi. ve olurdunuz. bugün kimse size kaçta eve geleceğinizi söylemiyor, çünkü geri gelmemenizden korkuyor. asit kullanabilir, bir rock grubuna katılabilirsiniz. eskiden bunu yapmak için evden kaçmanız gerekirdi. şimdi her zaman size göz kulak olan yaşça daha büyük birine sahipsiniz. o zamanlar evden çıkmak tehlikeliydi. sizden yaşça büyük insanlar, arkadaşlarınızdan daha tehlikeliydi."

    derken bir gün jimmy carl black, karnını doyurabilmek için zillerini rehin bırakmak üzere girdiği rehincide roy estrada ile karşılaşır. orada konuşmaya başlayan ikili soul giants'ı kurar. ray collins'in de katılımıyla bir klupte çalmaya başlayan grup, ray'in gitaristle tartışması sonucu gitaristsiz kalır ve zappa'yı arar.

    gecede adam başı 0 ile 7 dolar kazanan ekip geçim derdine düşer. yeterince uzun süre bir arada kalırlarsa eninde sonunda para kazanmaya ve albüm yapmaya başlayacaklarını düşünürler. ancak o zamanlar etkin olan ingiliz akımı işleri olumsuz etkiler. mekanlar the beatles, the rolling stones tarzı müzik yapan grupları işe almaktadır. oysa zappa ve arkadaşları bu akımla kıyaslandığında oldukça garip bir müzik yapıyorlardı ve sürekli kovulup başka bir yerde iş aramaya başlıyorlardı. sonunda isimlerini mothers olarak değiştirip ilk çalıştıkları bara yeniden girdiler.

    uzun süre barlarda çaldıktan sonra bir menajere ihtiyaçları olduğunu düşündüler. mark cheka, gruba mondo hollywood'un yönetmeni robert carl cohen'in verdiği partide iş ayarladı. orada bulunan herb cohen -grubun yaptığı müzikten hiç anlamasa da- ekibin ticari potansiyeli olduğunu düşündü ve birlikte çalışmaya başladılar.

    herb, ekibin hollywood'da bir turne için seçmelere girmesini sağladı. grup 6-7 ay önce aynı seçmelere katılmış ancak saçlarının yeterince uzun olmaması sebebiyle geri çevrilmişti (o zamanlar imaj her şeydi). bu tecrübeden hareketle zappa ve arkadaşları mor gömlek ve siyah şapkalarla kendilerine bir imaj oluşturdu ve bu imajı satmayı başardı. 4 haftalık bir sözleşmeyle grup ilk çıkışını yapmaya hazırlanıyordu. bu turnenin ardından whisky'de çalma fırsatını yakaladılar.

    ekip buarada mgm'nin ilgisini çekti ve kayda girdiler. kaydın ilk gününde yemek yiyecek paraları dahi yoktu. zappa, "eğer jesse kay bize 10 dolar vermeseydi açlıktan bayılacaktık" diye anlatır. 10 dolar ile karnını doyuran ekip o gün altı şarkı kaydetti ve olaylar gelişti.

  • çin’de, ken, “yumruk, kavrama, kuvvet” gibi anlamlara sahiptir. öte yandan, oyuncularin ellerini tercih ettigi sekillere sokmalarina göre kazanani veya kaybedeni belli olan bir oyundur. asirlar boyunca, birçok ken oyunu oynanmissa da, japonya’ya yayilan “janken”in atasinin “honken” (orjinal ken) oldugu yaygin düsüncesi hakimdir. 1640 yillarinda nagasaki’de ortaya çikmis oldugu için bazen, “nagasakiken” veya “kiyouken” (nagasaki’nin eski ismi kiyou’dur) olarak da bilinir; buradan da "edo" bölgesine yayilmistir, burasi, günümüzdeki tokyo bölgesidir.

    honken, iki kisi arasinda oynanir ve oyuncular, ayni anda 0 ila 5’e kadar bir sayiya karsilik gelen adette parmak uzatirlar ve ayni zamanda, toplam parmak sayisini tahmin etmeye çalisirlardi. parmaklarin sayisini dogru olarak bilen kisi, oyunu kazanirdi.

    baslangiçta bu oyun, sadece içki içilen mekanlarda, randevu evlerinde ve sadece yetiskinler arasinda oynanirdi. bir içki oyunuydu ve kaybeden, içkileri ismarlardi.

    daha sonralari çesitli kenler türedi; bunlar arasinda, strip-ken’den, blindfold* ken’e kadar, el hareketlerine bagli birçok ken mevcuttu. janken versiyonu, “sansukumi” düsüncesinden türemektedir: buna göre, yilan sülükten, sülük kurbagadan, kurbaga yilandan korkar. bu nedenle, üçünün de hareket edememesi için, üçü de gözünü bir digerinden ayirmaz – bu iliski, tas, kagit ve makas arasindaki iliskinin bir benzeridir. bu fikir, honken’e ve diger ken oyunlarina uygulanmaya baslandiktan sonra, janken benzeri baska oyunlar türemistir. edo döneminin ken oyunlari arasinda, “shouyaken” ve “mushiken” gibi oyunlar da yer almaktaydi.

    shouyaken versiyonundaki semboller, yasli adam, tüfek ve tilki idi. yasli adam seçenegini göstermek için, oyuncu dik oturuyor ve kollarini kavusturuyordu. tüfek seçenegini göstermek için, oyuncu, iki eli ile tüfek tutma hareketi yapiyordu. tilki için ise, her iki yumruk da, açili olarak yukarida tutuluyordu – yani, hareketler, tüm vücut ile yapiliyordu. oyunun kurallarina göre, yasli adam tüfegi, tüfek tilkiyi ve tilki yasli adami yeniyordu.

    mushiken de, yilan, kurbaga ve sülük ile oynaniyordu. yilan (bas parmak) kurbagayi (isaret parmagi) yeniyor, kurbaga sülügü (yüzük parmagi), sülük de yilani yeniyordu. mushiken daha ziyade bir çocuk oyunu iken, shouyaken, aksamlari dans ve sarkilardan sonra oynanan bir yetiskin oyunu idi. bundan sonra da birçok janken ortaya çikti, ama günümüz versiyonu, pek degisiklige ugramadan kaldi. diger ülkelerde de farkli ya da benzer sekillerde oynanmaya devam etmektedir.

    örnegin kore’de 'kai bai bo' denir ki, “kai” makas, “bai” tas ve “bo” kumas ya da kagittir ve hareketler, japonya’daki ile aynidir. hareketlerin ayni oldugu bir yer de tayland’dir.

    hindistan, endonezya ve bali’de, janken, fil, insan ve karincalarla oynanir ve fil insani, insan da karincayi yenmektedir.

    çin’de, canton bölgesinde, bu oyunun daha farkli bir versiyonu vardir. buradaki semboller, tanri, tavuk, tabanca, tilki ve karincadir. tanri bas parmak, tavuk isaret parmagi, tabanca orta parmak, tilki yüzük parmagi ve karinca serçe parmak ile gösterilir. aralarindaki iliski de su sekildedir: tavuk, tanriya kurban edildigi için kaybeder. tabanca, ölümlere yol açtigi için kaybeder. karinca, tanri heykelini yedigi için kazanir. tabanca tavugu yener. tilki de tavugu yener. tavuk karincayi yener. tabanca tilkiyi yener. öte yandan, tanri ve tilki, tabanca ve karinca, tilki ile karinca birbirlerini dikkate almazlar, dolayisiyla berabere kalirlar. bu kurallara göre, en güçlü olan tanri ve tabanca, en zayif olan da tavuktur.

    malezya versiyonunda da buna benzer bir durum vardir. bu oyunda, tabanca, su hariç herseyi yener ve kus da, su hariç herseye yenilir. tas, kusu ve tahtayi yener, tabanca ve suya yenilir. tahta, kusu ve suyu yener, tas ve tabancaya yenilir. su, tasi ve tabancayi yener. kus, tahtaya yenilir. her sembolün gücü ayni olmadigi için, bu oyunlar, diger versiyonlara göre biraz daha farklidir.

    bu oyunun asya ülkelerinde uygulamada kullanimi, avrupa ve amerika’da yazi tura atma ile esdegerdir, ancak, burada kullanilan prensip, alternatif seçenekler ihtiva etmez, ve/veya arasinda ikilik* düzene tabidir.