hesabın var mı? giriş yap

  • sanki her hafta bütün şarkıcıların ibrahim tatlıses'i eğlendirmek için canlı yayına çıkmış izlenimi veren program.

    ibo oturuyor etrafına bakıp gülümsüyor, şarkıcılar da önünde şarkı söyleyip dans falan ediyor. konsepte bak mk.

  • bayat kahvenin aksine kokusuyla vaat ettiklerinin buyuk bir kısmını tadında da bulabildiginiz kahvedir.

    kavrulmuş çekirdek kahve için: kahvenin tazeligini ısı, ışık, nem ve doğal olarak zaman faktorleri belirler. ilk üçünden iyi korunursa geriye sadece zaman faktoru kalır, ki bu da kavrulma anından itibaren 3 haftadır. çekirdek kahve tek başına taze kahve demek degildir. kahveyi çekirdek olarak almış olmak tzelik garantisi de degildir. tazelik garantisi kahve kavrulma tarihidir. kahve kavrulma tarihi bilinmeyen yada uzerine sadece son kullanma tarihi yazılmış kahveden uzak durmak mantıklı olacaktir.

    öğütülmüş kahve için: zaman faktoru önde gider. öğütülen kahve patikuller halinde oldugu için diger faktorlere daha fazla maruz kalır, bayatlama sureci hızlanır. maksimum performans için kahve öğütülür öğütülmez tüketilmelidir. en iyimser yaklaşımla 3 dakikayi geçirmemek gerekir. bu durum her tür, her marka kahve için ve her öğütme kalınlığı için geçerlidir.

    kavrulmuş 2 kahveden bayat olanı anlamanın birkaç yolu vardır.

    a) burnunuz iyi çalışıyorsa yan yana koklayabilirsiniz, aynı yoreden kahveler olmasalar bile taze olan daha baskın kokacaktir.
    b) ikisininden de aynı miktarda alıp, aynı kalınlıkta çekip, birbirinin aynı 2 bardaga yanyana koyar, ikisinin ustune de kaynama noktasına gelmiş* aynı sıcaklık derecesinde su dokersiniz. taze olan daha fazla kopuklenirken* bayat olan daha sönük olacaktir. bu durum pişirme sırasında da gorulebilir. taze kahveden hangi pişirme yontemi olursa olsun daha fazla kopuk çıkar.
    c) ikisinden de aynı yontemle kahve hazırlayıp yan yana tatlarına bakabilirsiniz. taze olandan daha fazla aroma yukselecek ve tatsal açıdan bayat olana kıyasla daha canlı gelecektir.

  • gece gece yaran:

    acaba karıncalar da "lan bu çekirdek kabuğu ne lanet şey ya bir kez taşımaya başlayınca bırakamıyorsun" diyorlar mıdır.

  • maaş bankası olmasına rağmen haftasonu ve mesai saatleri dışında eft ücreti kesen banka.
    kurumumla bunlar arasında yapılan maaş ihalesi şartnamesini okudum. şartnamede hiç bir şekilde eft vb. masrafı alınamayacağına dair bir madde vardı. ben de bu maddeye istinaden hakem heyetine başvurarak benden aldıkları eft masraflarını geri istedim. hakem heyeti bunlardan savunma istedi. savunmayı cevaben bana da göndermişler ve hiç utanmadan beni mahkemeye vermekle "kibarca tehdit" etmişler. kurumla yapılan sözleşmede haftasonu eft ücreti kesilebileceği ibaresi yer alıyormuş. eğer başvurunuzu geri çekmezseniz ve hakem heyeti aleyhimize bir karar verirse size dava açarız ve tüm masrafları ödemek zorunda kalırsınız şeklinde bir cevap yollamışlar. madem kendinizden o kadar eminsiniz neden hakem heyetinin aleyhinizde bir karar vereceğinden korkuyorsunuz? böyle bir şey için müşteriye aba altından sopa göstermeye utanmıyor musunuz?

    mesele üç-beş kuruş meselesi değil. maaş ödemesi yaptıkları bir müşterilerine bu şekilde muamele etmeleri inanılmaz şekilde kanıma dokundu.
    bundan sonra ne hesaplarını ne de kartlarını kullanırım, en kısa zamanda da tüm ilişiğimi keserim.

    debe editi:
    gönderdikleri "kibarca tehdit" mesajının bir kısmı görsel

  • -"selamin hello" anladiniz mi? bakmayin oyle! selam ne turkce. hello ne ingilizce. kaptin mi espriyi:) ben ikisini birlestirip selamin aleykum tarzinda yaptim. ahaha evet oyle yaptim. peki niye boyle bir sey yaptim? asya ile avrupa'nin tam ortasinda degil mi abi turkiye! e bir baglayicilik da benden olsun istedim:) noldu? niye oyle bakiyorsunuz? bu aksamki seyirci gerizekali galiba.

  • beyaz show devam ediyor olsaydı hepsini aynı tişörtlerle bu hafta konuk olarak görürdük.

  • erich maria remarque’ın savaş karşıtı romanı ve bu romandan uyarlanan filmlerin adı.

    son çekilen filmi henüz görmedim ama buradaki yorumları okuduktan sonra ilk fırsatta izleyeceğim. kitabı okuyalı belki 25 yıl olmuştur. orijinal adı ım westen nichts neues. lise son sınıftaydım sanırım, babam tavsiye etmişti. “kitabın adı neden böyle ?” demiştim, “onu da sonunda anlarsın” demişti. okuma zevkini etkileyecek spoilerlık bir durum yok aslında ama uyarımı yapayım.

    —— spoiler ——

    roman kişileri, savaş janrının çoğu örneğinin aksine sembolik değil psikolojik karakterler. özellikle başrol özdeşlik kurabileceğimiz kadar gerçekçi işlenmiş. zaten romanda hamaset, kahramanlık, klişeler yok. ölen, acı çeken gerçek insanlar var. roman boyunca iyiden iyiye empati kurduğumuz, derdine, umuduna ortak olduğumuz baş karakter son sayfada ölüyor. hem de hiç epik bir mizansen bahşemedeğimiz, hiçbir kahramanlık emaresi göremediğimiz bir anlatımla çıkıveriyor hikayeden. okuyucu olarak bir yakınınız ölmüş gibi hüzünlere gark olmuşken romanın son cümlesine geliyorsunuz. cephedeki son durumu özetlemek için karargaha geçilen rutin bir telgrafta şöyle deniyor. batı cephesinde yeni bir şey yok.

    ---spoiler---

    ölen kişinin babanız, kardeşiniz, oğlunuz olduğunu düşünün. sizin için dünya başınıza yıkılmış gibi gelebilir ama savaş için insan hayatı sözü edimeyecek kadar önemsiz. bir tepe terkedilmek zorunda kalınsaydı yahut stratejik bir köy, mezra falan ele geçirilmiş olsaydı telgraf metnine girebilecek bir içerik olacaktı. ama sadece biraz asker ölmüş işte, eh savaşta askerler hep ölür zaten. istatistiklere geçebilmek için bile yüzbinlerle, milyonlarla ölmeleri gerekiyor.

    hollywood sineması 2. dünya savaşınının acılarını anlatmayı çok sevse de insanlık tarihinin asıl ilk büyük travması birinci dünya savaşıdır. yukarıdaki bir entride bir arkadaşın oldukça güzel açıkladığı gibi 1. dünya savaşının özeti şöyledir. yeni silahlar ve kural yok.

    20. yüzyılın başında insanlığın büyük umutları vardı. teknoloji tarihte daha önce görülmemiş bir seyre girmişti. insan hayatı her geçen gün kolaylaşacak ve konforu artacak gibi görünüyordu. geçen birkaç yüzyılda reformist hareketler toplumu sekülerleştirmiş, aydınlanma devrimleri tamamlanmıştı. toplumlar feodalizmin arkaik tortularını geride bırakıyordu. zamanın ruhu pozitivizm ve rasyonalizmden yanaydı. kölelik kaldırılıyor, ulus devletler yükseliyor, özgürlük ve bağımsızlık ideal değerler olarak sivriliyordu.

    birinci dünya savaşı işte bu umutları, bu iyimser havayı silip süpürdü. amerikan iç savaşında veya boer savaşında teknolojinin insan öldürmede nasıl maharetle kullanabileceğinin kısa bir fragmanını görmüş olsalar da insanoğlu bilim ve teknolojideki sıçramayı daha önce hayal edemeyeceği kadar büyük bir katliam makinesine dönüştürmesi 1. dünya savaşıyla mümkün oldu. ortaçağa özgü iki ordunun arazide karşı karşıya gelip, sonucun meydanlarda belirlendiği savaşların yerini çocuk, kadın, yaşlı, masum, sivil demeden herkesin kafasına bomba yağdırılan topyekün savaşlar aldı. dakikada binlerce kişiyi öldürebilen makineli tüfekler, mitralyözler, gökyüzünden bomba bırakan savaş uçakları, zeplinler ve insan ayırt etmeden herkesi aynı acılı ölümle buluşturan hardal gazı, klor gazı gibi kimyasal silahlar ilk defa bu savaşta geniş kapsamlı olarak kullanıldı.

    hobsbawm sscb incelemesi özelinde yaptığı bir tespit vardır. "birinci dünya savaşı' nın çok daha küçük sayılarının, anlaşılabilir nedenler dışında, ikinci dünya savaşı'nın büyük niceliklerinden çok daha fazla etki uyandırması, bu savaşta ölenlerin anılarının ve kültünün çok daha büyük bir önem taşıması, oldukça gariptir. ikinci dünya savaşı "meçhul asker" anıtlarına benzer anıtlara yol açmadı ve savaştan sonra "ateşkes günü" ( 11 kasım 1918'in yıldönümü) kutlamaları zamanla savaş arası dönemdeki ihtişamını kaybetti. belki de on milyon ölünün asla böyle bir fedakarlık beklemeyenler üzerinde yarattığı etki, elli dört milyon ölünün bir katliam olarak yaşanan savaştan henüz çıkmış olanlar üzerinde yarattığı etkiden çok daha şiddetliydi."

  • bana mı böyle geliyor? koca medyaya bir ramazan dayağı yansıdı onda da oruç tutmayan tutanı dövdü*

    dindar-muhafazakar sayılabilecek bir semtteyim ve etraf sigara içenden, yemek yiyenden, su içenden vs. geçilmiyor. 19 yıldır bu semtteyim ve hiç böyle bir oruçsuzluğa rastlamadım.

    gelecek yıl da 2022'deki oruçsuzluk rekorunun kırılacağını düşünüyorum.