hesabın var mı? giriş yap

  • konservatuvarda lisans ve lisansüstü olmak üzere 8 senesini geçirmiş bir insan olarak şöyle söyleyeyim, bilal'e anlatır gibi anlatayım hatta; bir şan öğrencisi iki senesi hazırlık olmak üzere 6 sene eğitim görür. hatta bizim okulda (bkz: istanbul üniversitesi devlet konservatuvarı) hazırlık sınıfında kalırsan direkt okuldan atılmak gibi bir durum söz konusuydu. bilmem bu diğer konservatuvarlarda da böyle mi ama önemli değil, önemli olan bu 6 sene boyunca verilen emeğin ne kadar büyük olduğu. bir nevi tıp eğitimi gibi değil mi? ama tıp okuyorsan ouuuvv, şan okuyorsan "e nolmuş canım herkes yapabilir!". yani konuyla alakasız, opera şan tekniğinden tamamen bihaber amatör bir koro gidip puccini'nin efsanevi la boheme operasında koro olarak yer alabilir. yaav he he...

    buna ne denir biliyor musunuz? emek hırsızlığı! peki neden biliyor musunuz? işte bu gibi rezillikler yüzünden şan bölümünde 6 senelik başarılı bir eğitimden sonra para kazanmak için kitapçıda çalışmak zorunda kalan arkadaşım var benim! adam çok da iyi bir bariton ama bu rezil ülkede, bu rezil şartlar altında iş bilmeyenin iş bilenin emeğini ve hakkını gasp etmesi yüzünden işini yapamıyor...

    bence aranıza serdar ortaç'ı da alın. ne de olsa müzikte sadece 7 nota var...

  • supreme courtun, abd'nin en kati silah kontrol yasasina sahip dc'nin silah edinme yasagini kaldirmasiyla tekrar gundeme geldi, cunku diger eyaletlerin bunu ornek gostererek karar vermeleri kacinilmaz.

    yasagi kaldirdi derken kastedilen su: halen herkes istedigi gibi silah satin alamayacak ama temelde silahlanma bireysel bir haktir, kulliyen yasaklanamaz. isin garip tarafi karsi cikan yargiclarin temel argumani yasanin daha cok olume yolacabilecegi degil, tamamen bu second amendment uzerinden bir arguman, yani bunun bireysel bir hak degil de milis kuvvetleri baglaminda kollektif bir hak oldugu fikri.

    iste muhendis kafasina sahip birinin nicin bu hukuk surecine gicik olacaginin en acik orneklerinden biri bu: adamlar orada taa zamane amerikasinin zayif federal hukumeti ile yerel milisler arasindaki guc dengesini olusturan bir anayasa maddesinin semantik ayrintilari ustunde kafa yoruyorlar, "burada milis dedi ama burada people demisler, ne denmek istenmis".

    yahu kime ne onlar ne demek istemislerse, 200 sene gecmis aradan, bambaska bir dunyada bambaska gercekliklerle yasiyorsun. demek supreme court gunumuz insanlarinin cikar catismalarinin pragmatik arbitrasyonundan ziyade tarihsel dokuman yorumculugunu seviyor. nedir isin asli? biri diyor ki ailemi korumam icin silahlanmam lazim. ornegin bu davaya neden olan yerel davalardan birine katilan kisi, mahalle sakinlerini orgutlemis uyusuturucu saticilarini ihbar etmeleri icin. mahallenin uyusturucudan sorumlu bakani da bunun kapisina dayanmis, iceri girip oldurmek istemis. sen efendi bir vatandas oldugun icin yasaga uyup silah edinmemissin, adaminsa ruhsatsiz silahi var, kapini birkac saniye icinde kiracak, ne yapacaksin, ninja gibi uzaktan bicak atacak degilsin. digeri de diyor ki delisi var manyagi var, normalde kufurle veya yumrukla bitecek kavgalar olumle sonuclaniyor.

    denilebilir ki, kardesim kac kisi hayatini savunma amacli silah tasidigi/bulundurdugu icin kurtarmis (diger sehirlerde mesela)? buna karsin kac kisi salt bir "normal vatandas" kolayca silah edinebildigi icin oldurulmus? benim okdugum kadariyla bu "shooting spree"leri birak *, sirf evde bulundurulan silahlarin neden oldugu kazalar bile, nefsi mudafaa ile kurtarilan hayattan fazlasini goturuyor. bir de tabii tek parametre ortadaki ceset ve kursun sayisi degil, korku gibi olculemeyen sonuclar da var. calisanini hizaya getirmeye korkuyorsun ertesi gun isyerini basacak diye, komsunun kapisini calamiyorsun cifteyle kafani ucuracak diye.

    hah, simdi is ilginclesiyor. diyelim silahlarin yasaklanmasi hakikaten suc oranlarini ve olu sayisini dusurdu. bu mudur tek kriter? yani boyle bir durumun maliyeti, demin bahsettigim mahalle organizatorunun goz gore gore oldurulmesidir, sehrin/eyaletin/ulkenin kanunu geregi kendini savunmasi yasaklanmis. bu, bir manyagin okulu basip etrafi tarayip on kat daha fazla insani oldurmesine kiyasla hukuki acidan daha zor savunulacak bir durum.

    cunku ikincisinde bireyin digerlerine isledigi bir suc var, yani devlet seni korumak icin ne kadar polis de koysa, silah da yasaklasa, bireylerin birbiriyle catismalari kaniksanmis birsey. otomatik silah okul basilmasi da bir nevi piyango gibi algilaniyor, "napalim, onleyemiyoruz, 300 milyon kisi arasinda manyak cikiyor iste" diye kabul edilebiliyor (o silahlara kolayca erisemese boyle birseyin olmayacagini bilsek bile, adam hep manyak kalacak ama herhalde catal bicakla okula gelip 20 kisiyi oldurecek degil).

    ilkinde ise, sayilar ne kadar avantajli olursa olsun, devletin bireyi kisitlamasi var ve bu daha cok hinca neden oluyor. psikopat bir katil piyango olabilir ama yasak yuzunden kendini savunamamak ve oldurulmek "sans iste" deyip gecilebilecek birsey degil.

    bunun oluru orta yolu tutturmak. silah almak mi istiyorsun? eyvallah. ama background check zorunlu olacak. kafadan bir rahatsizlik icin tedavi goruyorsan alamayacaksin. komsularina, arkadaslarina gidip danisalacak, onlar senden korkuyorlarsa alamayacaksin. otomatik hucum silahlarini ise ister mother teresa ol, yine alamayacaksin, bunlarin zaten sehirlerde isleri ne. ciddi bir sabikan varsa alamamayi birak, yakinlarin da alamayacak.

    efendi gibi regule edersen hem masum ve ideal vatandaslarin yasak yuzunden caresizce oldurulmesi gibi anti-statist travmalara yolacan ornekleri engellemis olursun hem de istatistiklerde kazanirsin. bu konuda da genel bir yasak/kanun olmamasi lazim, her yorenin sartlari farkli; west virginiada adamin cerez niyetine 5 tane shotgun'i olmasi dogaldir da new yorkta bunu yasaklarsin, fare deligi kadar apartman dairende kendini savunman icin illa suclunun beynini tek vurusta patlatmana gerek yok ne de olsa.

    bunlari tartismak icin second amendmenta da, ozgurluk/hak konulu soyut panellere de gerek yok

  • genellikle gelinin anane veya babanesi olan teyzedir.

    bu teyze taki cantasinin guvenliginden sorumludur, ayrica "kim ne takti database"ini de tutarlar. taki toreninin ba$ladigini ve bittigini de bu teyzeler anons ederler. taki toreni bitince taki cantasini alip bir bilinmeze dogru, carpik, sallanmali ancak hizli adimlarla ilerlerler.
    canta "kaybolana" kadar devamli taki cantasina bakarlar... yuzlerinde bir huzursuzluk vardir. boyle her an birisi gelip cantayi kaparak ko$arak kacacakmi$ gibi bir gerilim vardir hallerinde. bir vazife bilinci, bir gorev ciddiyeti. devamli ogutler ve emirler verirler.
    - getir burada dursun.
    - ortusunu alma cantanin.
    - bilezikleri bana ver.
    - cekil goremiyorum!
    - agzini bagla, agzini.
    gibi konu$malar yaparlar.
    ka$lari gozleri hic durmaz. o'na bu'na ka$ goz yaparlar.
    (bkz: dugun teyzeleri)
    (bkz: dugun amcalari)

  • 100 yıl önce bile bugünün ramazan bayramı olacağı ve doğal olarak tüm işletmelerin kapalı olacağı belliyken çok acil işini önceden planlamayıp bayram gününe denk getiren dangalağın ortaya attığı rezalet.

    dünyanın tüm ülkelerinde bu tip günlerde kimse çalışmaz. avrupa ülkelerinde de christmas süresince çalışan kimseyi bulamazsınız.

  • hangi dünyada yaşadığını merak ettiğim kız. "sabah dokuzda kalkıp işine gelen, akşam en az beşe kadar ofiste çalışan bir insanım. " diye bir cümle kurabilecek kadar kopuk. busecim sabah 6:30da kalkıp akşam 9a kadar çalışıyorum, muhakkak görüşelim.

  • toplasan 3 bornoz 2 nevresim 2 kırlent var o mağazada, bunu kaldıramıyorsanız eğer boşanın, çünkü daha bunun mango'su, zara'sı var. bahçelievler mango önünde bekleyen erkekler arasından 5 adet müzik grubu, 3 adet halı saha turnuvası çıktı, bazılarımız bir araya gelip tekstil işine girdik sırf bu zulm bitsin diye. adamlar mağazanın yanına banka açtılar beklerken sıkıntıdan hisse alıp satanlar broker oldu orada. zaman geçsin diye park eden arabalara yardımcı olayım derken değnekçi olanlar var.

  • bir önerme. birçok parametreye göre değişkenlik gösterebilir, göreceli bir durumdur. benim yaşım 32, hala don't starve, this war of mine oynayabiliyorum. gelin, size neden oyunlardan zevk alamadığınızı anlatayım.

    oyunlardan zevk alamıyorsunuz çünkü bireysel alanınız daralıyor, çünkü zaman konusunda sıkıntı yaşıyorsunuz, çünkü zevk eşiğinizi çok yükseltiyorsunuz. ilk olarak bireysel alanınız nasıl daralıyor? evleniyorsunuz, erken evleniyorsunuz, tabakhaneye bok yetiştirir gibi hemen çocuk yapıyorsunuz, yetmiyor 1 tane daha çocuk yapıyorsunuz. o aile ve çocuk ortamında oyun mu oynanır zaten lan çocuk yapan insan diğer her şeyi unutacak aga. bık bık bık ötmeyecek. o sorumluluğu aldığın anda oyun oynamaktan zevk alamazsın tabi. sonra ev almak araba almak için olmayacak kredilere giriyorsunuz. akabinde kafanı toparlayıp oyuna konsantre olamazsın, bu durumda zevk de alamazsın.

    sonra zaman konusunda nasıl sıkıntı yaşıyorsunuz? kimse farketmiyor, farketse de dikkate almıyor ama kariyer denilen saçmalık insanların hayatlarını karartan yekpare bir gudubettir. iş gücü demek işverene zamanını satmak demek. hepimiz çalışıyoruz ancak bazılarımız inanılmaz bir şekilde günde 12 saat falan çalışabiliyor ya da haftalık izin almadan çalışabiliyor. ev için araba için tatil için çekilen krediler veya gereksiz harcamalardan şişen borçları kapatmak için extra işlere gidenler var. taksiye çıkanlar mı ararsın, evde örme işi yapan mı ararsın? bunun dışında aile olduktan sonra insanlarda bir yumuşama oluyor. daha çok ziyaret daha çok misafir kabulü ve kimseye hayır diyememe durumları oluşursa kendinize ayırdığınız zaman ve alan daralıyor.

    son olarak zevk eşiğini nasıl yükseltiyorsunuz? beklentilerini düşüren insan mutlu olur. ben bunu bilir bunu söylerim. standartlarınızı düşük tutun ki düşük standartlarla karşılaştığınızda mutsuz olmayın. oyun konsolları da sürekli gelişiyor, grafikler de gelişiyor ama belki de sizi mutlu eden eski oyunlardır. ya da şöyle de örnekleyebilirim: sürekli oyun oynarsanız oyunlardan alacağınız keyif bir müddet sonra düşmeye başlayacaktır.
    (bkz: marjinal fayda)
    oyun oynamaya bazen ara vermek gerekir. geçen yıl sürekli fifa oynadım ps4 konsolunda. bu sene fifa görünce tiksiniyorum. geçen yıl yaptığım şey hatalıydı.

    diyeceksiniz ki sen sanki süpersin aaaaamnagoim! haklısınız dostlarım. aynı dertlerden ben de muzdaribim. çocuk haric diğer saydıklarımı birebir yaşıyorum esasında. hadi öptm.

  • anlatılmaz bir his, ama deneyeceğim.

    mezarına girdiğimde, kefenini ellerimle toprağa bıraktığımda doğmasına çok az kalan oğlumun da beni o toprağa bırakacağı anı düşündüm. 67 sinde öldü dedem. 65 inde babam. içimden 63 ümde ölür müyüm acaba diye geçirdim. 33 yaşındayım. oğlumun 30 unu görür müyüm dedim. dedem beni görmüştü. babam torununu göremedi. sağlığında en çok torun sevmek istediğini söylerdi. kısmet değilmiş. en çok ona üzülüyor insan. 2 ay daha dayansaydın be baba.

    bir arkadaşımın fikri rahatlattı sonra, belki de hepinizden önce gördü oğlunu, belki şimdi birlikteler dedi bana. umarım öyledir be sözlük. umarım.

  • pahalı diye bu marketleri boykot edip daha pahalı olan bakkallardan alışveriş yapalim diyorlar.
    güzel kafaymış, güle güle kullansınlar.