hesabın var mı? giriş yap

  • üstümdeki komşunun çocukları(ortaokul çağındalar) büyüdükçe azalacağı yerde artan gürültüleri yüzünden 5 yıldır oturduğum ve çok sevdiğim evimden taşınmak zorunda kaldım. 5 sene ne misafirleri ne kavgaları ne sandalye çekmeleri ne evde ip atlamaları top oynamaları bitmedi. defalarca uyarılarımız sonucunda ses daha da arttı. sadece belirli zamanlarda değil günün her saati ses vardı evde. o evimi çok özlüyorum ki dişimden tırnağımdan artırıp krediyle almış ve içine tadilat yaptırmıştık.borçlar bitinceye kadar zor dayandık. beni asıl kahreden biz taşındıktan 4 ay sonra onlar da taşınmış. bize yaşattıklarının aynısını yaşamaları ümidiyle.
    edit: beni teselli eden çok mesaj gelmiş çok teşekkürler. ne yapalım derdimiz bu olsun. (evet o evimizi sattık şimdiki oturduğumuz evi aldık bir de onlar da ev sahibiydi en çok bunlar sorulmuş)

  • deniz gezmis, ögretmen bir anne ile babanin ikinci erkek çocugu olarak, 28 subat 1947 cuma günü, ankara'nin ayas ilçesinde dogdu. deniz, çocuklugu hakkinda sunlari anlatmistir: ''1947 senesinde ankara'nin ayas ilçesinde dogdum. babam ben dogdugum senelerde ayas'in bir ilkokulunda ögretmenlik yapiyordu. o zaman ve simdi gerek olmadigi için merak edip babamin hangi okulda ögretmenlik yaptigini ögrenmek istemedim. daha dogrusu ben 6 aylikken ayas'tan ayrildigimiz için eski durumu pek hatirlamiyorum. ben hayata geldikten sonra babam sivas'a nakledilmis. sivas'in kaza ve köylerinde ilkögretim mufettisi olarak görev yapmis. ilkokulu sivas'in yildizeli kazasindaki okullardan birinde okudum. sonra sivas'a nakledildik. sivas selçuk ilkokulu'nda tahsile devam ederek ilkokulu bitirdim. mezuniyet tarihini hatirlamiyorum. ortaokulu sivas atatürk ortaokulu'nda okudum ve bitirdim. hatirladigima göre 1961 senesi idi.''

    sivas'ta görev yaptigi sirada bir dönem sivas maarif müdür yardimciligi yapan cemil gezmis , oglu deniz hakkinda sunlari anlatmistir:

    ''her babaya göre, evladi akillidir, zekidir. bana göre deniz, zeki ve yetenekliydi. ona düskündüm ben. annesi de, her annenin çocuguna düskün oldugu kadar düskündü... her annenin evladi üzerine titredigi kadar üzerine titrerdi... severdik oglumuzu, her anne ve babanin çocugunu sevdigi kadar. toramandı oglum... dokuz aylikken yürüdü. ilkokulu birincilikle bitirdi. teste soktum. üstün zekâli oldugu sonucu çikti. agabeyi ve küçük kardesi ile iyi geçinirdi. uysaldi... hayvanlari, çocuklari çok severdi. yaslilara yardim ederdi. deniz çocukken dersi derste yapar, çok çalismaz ama çabuk kavrardi. o nedenle de her sene sinif ve okul birincisi olurdu. örnegin bir okul yarismasinda birinci oldugu için zamanin sivas valisi kadri erdogan o'na ödül vermisti.''

    cemil gezmis, ailesi hakkinda da su bilgileri vermistir: ''anne tarafindan deden, balkan savasina askeri lise ögrencisi olarak katilmis, kurtulus savasi'nda yaralanmis ve istiklal madalyasi almis serefli bir subaydir. baba tarafindan deden simdi seni ermenilikle itham eden zibidilerin varolmasi için sarikamis muharebesi'nde moskof ordularina karsi savasirken esir düsmüs ve üç yil sibirya ormanlarinda iskence çekmistir. sen bilir misin, gezmisogullari birinci dünya savasi'nda on alti sehit vermis bir ailedir. babanin üç dayisi erzurum'un geri alinmasinda ermeniler tarafindan sehit edilmisti...''

    deniz'in erzurum'un öznü ve ovacik bucaklarinda oturan akrabalarindan deniz gezmis'in dedesinin kardesi oldugunu söyleyen ali riza gezmis, gezmisogullari konusunda su bilgileri vermistir: ''gezmis unvani aslinda öz dede-babam olan, muharebe zamaninda fedakârlik ve gaziligiyle, evinde mert ve hanedanligi ile taninan mustafa aga' nin lâkabi idi.'' baba tarafindan gezmisogullari diye taninan ailenin, ataerkil ve hanedan diyebilecegimiz klasik aile egitimi içinde büyüyen deniz'in üzerinde nasil bir etki yarattigini ya da biraktigini yine onu taniyan kisilerden ögrenelim. memur olduklari için bir süre anadolu'nun degisik il ve ilçelerinde görev yapan cemil gezmis ile hanimi, mukaddes gezmis daha sonra, yeni görev yeri olarak istanbul'a atanir.

    böylece gezmis ailesi, istanbul'a gelir. deniz, bu konuda sunlari anlatmistir: ''1962 senesinde babam istanbul milli egitim müdürlügü'ne nakledilince hep beraber istanbul'a geldik, harem iskelesi selimiye'de bir eve yerlestik.''
    küçük tasra kentlerinden sonra ''dünya kenti'' sayilan istanbul'a gelen gezmis ailesi, istanbul'un en güzel deniz ve doga manzaralarina sahip olan üsküdar-selimiye semtine yerlesir. babasi cemil gezmis'in görev yeri, cagaloglu il milli egitim müdürlügü'ndedir. annesi mukaddes gezmis'in görev yeri ise, selimiye ilkokulu'dur.

    deniz, üniversitelerarasi giris sinavina, 6 temmuz 1966 çarsamba günü girer. sinav sonuçlari açiklandiginda deniz, istanbul üniversitesi'ne bagli hukuk ve fen fakültelerini yedek listeden kazanmıştır.

  • bu muhteşem lezzeti yaşadığım anın üstünden günler geçti ama hala tadı damağımda lan aağğhh tek kelimeyle harika bir mekan. içeride çalan müzikler, ortam, eşyalar herşey çok güzel. bahçeşehir üniversitesi'nin karşısında.

  • herkes bir günlüğüne de olsa terörist olacak bu ülkede. kaçarı yok. sıra kebapçılara gelmiş* şimdi pazarcılar düşünsün tehlike çanları onlar için çalmaya başlıyor, çember daralıyor.

    neyse ki ben 2 yıl önce falan teröristliğimi yapmıştım sırayı savdım. kafam rahat.

  • "sahnede eğer bir silah varsa mutlaka patlar." bunu hepimiz biliyoruz.

    gülse birsel de bunu o kadar göstere göstere, gözümüze soka soka yapıyor ki, bir sonraki sahnede ne olacağını anlamak hiç de zor olmuyor.. hatta ne olacağını çözdüğümüz için devamını izlemesi ziyadesiyle sıkıcı geliyor.

    misal;
    orçun, eylem'e içirmeyi düşündüğü kızları coşturduğu söylenen içkiyi cebinden çıkarıyor, eylem'e sesleniyor. birden annesi gelince, o elinde dursa bile görünmeyecek küçücük şişeyi panikle baharatların arasına atıveriyor. (ki cebine geri koyması daha kolay bir hamle olabilirken)

    hee bu demek oluyor ki, onu oradan alamayacak ve annesi onu yemeklere koyacak.

    peki yanıldık mı? hayır? aynen düşündüğümüz gibi de oldu.

    bu kadar mı? tabi ki değil..

    emir hasta yatıyor. rıza'nın deniz'e hediye ettiği orkideden oldukça rahatsız. çiçeğin ortamki oksijeni aldığını ve bu yüzden rahat nefes alamadığını söylüyor. çaktırmadan, deniz görmeden çiçeği terasa koymak için hızlıca çiçeği kapıp terasa çıkıyor. çiçeği masanın üzerine koyuyor. sonra da ne alakaysa çiçeği sulamaya kalkıyor. (çiçeği koy içeri gir, çiçek sulamak da neyin nesi) derken deniz'in sesi duyuluyor. panik yapan emir elindeki suyu nereye koyacağını bilemezken su yere dökülüyor ve koşarak içeri giriyor.

    hee, yere su döküldüğüne göre biri bu suya basıp düşecek.

    bi'şeyler bi'şeyler oluyor, diş ağrısı çeken bora terasa çıkıyor. "heh! suya basıp, kayıp düşecek kişi de geldi" diyoruz hepimiz.

    neden bora? çünkü tüm uğraşlara rağmen dişi çekilemedi, ayağı kayıp düşsün ki, diş kendiliğinden çıksın.

    eee yanıldık mı, hayır!

    çünkü gülse birsel, bir sonraki sahnede ne olacağını şıp diye çözmemizi sağlayacak basit oyunlar kurguluyor. ve bu da bildiğimiz, sevdiğimiz gülse birsel'e hiç yakışmıyor. kendisinden daha yaratıcı kurgular bekleyen bizleri hayal kırıklığına uğratıyor.

    şahsen ben uğruyorum.

  • kazanın gerçekleştiği ve bir yaralının olduğu vagonlardan birindeydim. kaza anını anlatmak gerekirse, metro hafiften titremeye başladı, çok anormal bir durum olarak görmedik ama bir süre sonra titreme şiddeti epey arttı ve saniyeler içerisinde şu manzara gerçekleşti: (+18)

    http://imgur.com/ecpwjpw.jpg

    bu manzaradan hemen sonra metrodaki acil çıkış düğmesine bastık ve sirenler çaldı. şansımıza metronun her iki tarafında duvar değil de sağ tarafında inşaatın olduğu ve inşaat işçilerin olduğu boş bi alan vardı. onlardan yardım istedik, kapı açıldı ve çıkmaya başladık. ambulans istedik ve 30 dakika boyunca ambulans gelmedi ve o adam yaralı bi şekilde yerde yatmaya devam etti. kazazedelerden biri metroda çalışan işçilere "burada sağlık görevlisi yok mu hiç? başınıza bi şey gelse çağırabileceğiniz herhangi bi kimse?" dedi ama işçilerin başını öne eğip susması durumun vehametini özetlemeye yetti. kaza alanından çıkmak için de bu yolu kullandık:

    http://imgur.com/itq7kqs.jpg

    http://imgur.com/sccpgju.jpg

    http://imgur.com/ykrjrmm.jpg

    http://imgur.com/pf71ktv.jpg

    söylenecek çok söz de yok aslında.

    dip not: burayı okuyan haber ajanslarının dikkatine, yukarıdaki fotoğrafları dilediğiniz gibi kullanabilirsiniz. yeter ki türkiye'de insan hayatının bu kadar ucuz olduğunu herkesin yüzüne tokat gibi çarpın.

  • "hazır ucuz yollu alabiliyorken en iyisini alalım" mantığıdır. bu mantıkta göze batan birkaç ahlâksızlık mevcut:

    1. diyanet işleri başkanı olarak kendi kurum dergine "müslümanlar lüks batağına saplanmıştır" derken gidip en lüks aracı neden alıyorsun?
    2. aracın sadece içi lüks değil, aynı zamanda motoru da 5 litre benzinli bir motor. başta güttüğün mantığın aynısı burada da mevcut: "nasıl olsa cebimden benzin parası çıkmıyor". bu durumu etik buluyor musun?
    3. vatandaş neden senin 322 bin tl'ye aldığın aracı 1 milyon tl'ye alıyor? kendi kendine hiç bunu sorguluyor musun?

  • yıl içinde yapılan alışverişler neticesi gelen kredi kartları ekstrelerine, nakit alışveriş fişlerine/faturalarına olanca haklı tepkiler veren babanızın vergi iade zarfı doldurmaya geldiğinde en yüklü fişleri ayıklamanızı* bu sayede az sayıda fiş yazarak kurtulacağını hesaplamasıyla ve bunları gördükçe "oh bak ne güzel bunlar yüklü fişler/faturalar" demesi ve bundan mutluluk duymasını da insana gösterebiliyormuş. *