hesabın var mı? giriş yap

  • asala militanlarının filistin kamplarında yetiştirildiğini, filistin'in ermeniler azeri katliamı yaparken ermenistan'a gidip sözde soykırım anıtı ziyaret ettiğini, soykırım pulu çıkardığını bilmeyenler için garipsenebilir.

    türkler burada filistin için protestolar yapsın filistin ile ermenistan müttefiktir.

  • kanser ilacını bulamayıp, yardım istediğinde dilenci muamelesi gören kızı akla getiren söylem.

  • 94 ışık yılı nasıl bir mesafeyi tabir eder onu bir şey yapalım önce.

    malumunuz ışığın hız sınırı evren içinde saniyede 300bin km. ışık dakikada 18 milyon kilometre gider istese. bu da saatte 1milyar 80 milyon km gitmek demek oluyor ki ben hızdan korkarım yavaş gitsin.

    ışık yılı nedir? ışık yılı ışığın saatte değil de yılda gittiği mesafedir. peki bir yılda kaç saniye vardır? ohooo! bunu mu hesaplayacağım amk!

    tamam! yılda kaç saat vardır onu şey yapalım.

    365 gün çarpı 24 saat eşittir 8.760 saat. vay! demek ki bir saatte 1 milyar 80 milyon km giden ışık bir yılda 9 trilyon 460 milyar 800 milyon km hızla gidebiliyor. yani bu hızla giderseniz bu mesafedeki bir yere 1 yılda ulaşırsınız. hem de tek vesait. tamam.
    şimdi bunu 94 yılla çarpın. 889 trilyon 315 milyar 200 milyon km mesafe ediyor. 94 yıl ışık hızıyla gitseniz alacağınız mesafe bu. osman gazi köprüsünü kullanırsanız 889 trilyon km!

    uzak. ben gelmiyorum...

    *******************************

    bilgi dolu edit: can ciğer kuzu sarmalarım! ortalık karışmış düzen bozulmuş, yetiş ya carl sagan yetiş ya cosmos diyoruz. iş bu türkçe altyazılı 8. bölüm, uzay ve zaman yolculukları üzerinedir ve kafayı tertemiz yapar, izleyin, izletin...

    yalnız demek istediğim bir şey var, bölümü izleyecek olanların da karşısına çıkacak olan bir şey: 94 ışık yılı demek, 94 yıl demek değil! yani şöyle: ışık hızında 94 yıl gidecek bir cihazı uğurladık eve döndük diyelim. o cihaz 94 ışık yılı sonunda hedefine vardığında; affınıza sığınarak söylüyorum ama dünyada 134.100 yıl geçmiş olacaktır!!! görelilik kuramı ahan da budur! yani sen ışık hızında 1 gün gidersin ama dünyada 4 yıl geçer...
    yani beyler bayanlar karadelikten kayanlar, bu mesaj 134 bin 100 yıl önce yollanmış; hadi osman gazi köprüsünü kullandı diyelim: 134 bin yıl!

    beynim ısındı bana müsaade mübarekler. ademle havva masalına inanmayı hiç bırakmayacaktık. gördün mü başımıza geleni?! *

  • soruşturmaya esas haberin verilme nedeni şöyledir;

    "patlaması halinde bir şehri yok edecek kadar çok silah,

    bu ülkenin hava limanına gizlice indiriliyorsa,

    o silahlar tır’lara yüklenip bu ülkenin şehirlerinden, topraklarından, sınırlarından geçiriliyorsa,

    o silahlar, o ülkenin bütün denetim kurumlarından, idari yetkililerinden, halkından habersizce, komşudaki bir savaşın taraflarından birine destek olmak için gönderiliyorsa,

    gönderilen taraf, bu ülkenin sınırları içinde silahlı eylem yapmış, bu ülkeyi sık sık tehdit etmiş, vahşi bir terör örgütüyse,
    gönderen hükümet, bu silahların mevcudiyetini ısrarla reddediyor, bu silahları durduran askeri yetkilileri görevden aldırıyor, bu silahlar hakkında soruşturma açan savcıları tutuklatıyor, yargılatıyorsa,

    bu ülkenin halkı, bu silahlar dolayısıyla karşı karşıya olduğu riskleri bilmiyor, bu sevkiyatın hayati, siyasi, hukuki, diplomatik sonuçlarından haberdar olamıyorsa,

    yapılan örtülü operasyon başlı başına bir suçsa ve hiçbir yasa, bir suç eylemini meşrulaştırmaya kifayet etmiyorsa,

    bir gazetenin, bir gazetecinin görevi okurunu bilgilendirmek, halkı bu tehlikeden, bu tehditlerden haberdar etmek, bu maceraya kalkışan yetkilileri ikaz etmektir."

    can dündar

  • biat ettiği kültürün efsane olmaya aday bir sözü vardır kendisine layık gördüğüm;

    ölmüştür geçmiştir.

  • ben yine bu başlıktayım. şurada çok acayip bir entry girmişim üç yıl önce, okuyunca kendi kelimelerime inanamadım.

    her yıl kış aylarına yaklaştıkça yaşıyorum migren krizlerini. bir şekilde duyarsızlaşmışım sanırım ki yıllardır bahsetmemişim burada. şimdi yazmaya kalksam hissettiğim ağrıyı neler anlatırım size, tahmin bile edemezsiniz.

    maalesef bu iğrenç hastalığı yenmenin bir çaresi yok. gerçek ile yüzleşmek, mümkün olduğu kadar "normal" sürdürmeye çalışmak gerekiyor hayatı. birkaç tüyo vereceğim bu konu ile ilgili.

    öncelikle, migren tanısı aldığınızdan emin olmanız gerekiyor. bir doktor bana "beyin ile alakalı her şey normal göründüğünde hastaya migren tanısı koyuyoruz" demişti. ne kadar doğru ve kapsayıcı bir bilgi bilemiyorum. deneysel yöntemler var, dideral gibi ilaçlar yaşadığınız ağrının şiddetini azaltıyor ve doktorunuz uygun görürse yazabiliyor ilacı. güçlü ağrı kesiciler, bir nebze yine.

    neyse, bunlar benim uzmanlık alanım değil. kişisel deneyimlerimden yola çıkarak siz neleri değiştirebilirsiniz hayatınızda onu konuşalım.

    ilk madde, uyku düzeni.

    uyku düzenini oturtmak, iyi bir uyku almak migren krizlerine karşı en büyük silah. stres, mutsuzluk şiddeti arttığında ilk etkilenen şey uyku düzeni oluyor, ardından zincirleme bir yıkım yaşanmaya başlıyor vücutta. uyumak için her şeyi denemek lazım: spor, sakinleştirici bitkisel çaylar, daha gürültüsüz şarkılar... kitap okumadan uykum gelmiyor benim mesela, eksik hissediyorum. yirmi kadar sayfa okuyunca düşünce ritminiz bir çizgide dengeye oturuyor, sakinlik kazanıyorsunuz. temiz çarşaf, yastık kılıfı vs. ile kaliteli bir uyku yaşayınca her şey çok daha kolay bir hale geliyor.

    ikinci madde, yemek yeme alışkanlığı.

    ekseriyetle ilk maddenin ihlali ile başlayan yıkımın ikinci durağı iştahsızlık oluyor. uykudan bağımsız psikolojik durumlar ile de etkilenebiliyor tabii ki ama şunu akıldan çıkarmamak lazım: sadece sigara-kahve ile kahvaltı yaparsan, "atıştırıp çıkarsan" migrene karşı hiçbir şansın yok. tam bir kahvaltı, dengeli ve sağlıklı bir beslenme programı şart. sindirim sistemimizi zorlamayacak gıdaları tercih edip -gluten içeren her şey çok yorar- kahve, sigara, alkolden mümkün olduğu kadar uzak durmak gerekiyor. bir hocam sorduğu soru karşısında kompleks düşünen öğrencilerine bağırarak "yahu siz mühendissiniz! en kestirme yolu düşünüp uygulamak sizin işiniz. basitleştirin tüm problemleri, birkaç kutucuk ile ifade edebilene kadar basitleştirip çözüme gidin" demişti. basitleştirelim o halde: bizler bir bitki gibi beslenmeye, güneş ışığına muhtaç canlılarız aslında. su içmeyi, kökleri beslemeyi ihmal etmeyin ve dışarı çıkın.

    güneş berbat bir etki yaratıyor biliyorum ama hareket etmek biraz olsun iyi geliyor. güneş gözlüklerini takıp kısa yürüyüşler yaptığınızda hem iştahınız bir nebze olsun açılıyor hem de durağanlığın getirdiği tembellik törpüleniyor.

    dördüncü madde, ışık. kaliteli bir güneş gözlüğü edinin, koyu renkte camları değil ışığı daha fazla kıran gözlük camlarını tercih edin. beyaz ışık, floresan güneş'ten sonra en büyük düşman. kaçın, kaçının. oldu ki kaçamıyorsunuz, doğrudan gözlerinize gelmemesi için oturduğunuz yeri değiştirebilir şapka gibi engeller ile bir nebze rahatlatabilirsiniz gözlerinizi. ofiste ışıktan ve camdan kaçmak için tüm departmanı ayağa kaldıran bir manyak tanıdım ben, sonunda masasının yerini değiştirdi. elektronik cihazların yoğun ışıkları için de önlem almak şart. bilgisayarınız için f.lux isimli can kurtarıcıyı, akıllı telefonunuz, tabletiniz için de ışık ayarlarını en azdan daha da azaltabilmenizi sağlayan özel komutu bulun. iphone'da vardı mesela, android için de mutlaka aplikasyon vardır en azından. evinizde loş yaşam alanlarını, gün ışığı led ampülleri tercih edin. ortalama bir türk ailesinin evinde gereksiz miktarda ışık kaynağı ve avize yoğunluğu var, sizin onlardan olmanız çok zor.

    beşinci madde, ses. gürültülü şarkıları hayatından söküp at demiyorum, öyle hayat mı olur lan? biliyorsun, bazı sabahlar migren ağrısını yüksek seviyede yaşayacağını hissedersin, o gün uzak dur mesela. kriz dönemlerinde uzak dur, kulaklık takma, çok telefonla görüşme. bass ve davul notaları ağırlıkta olan müzik türlerine temkinli yaklaş, ağrı yaşadığın günler kendini zorlayıp akşam arkadaşlarınla basık, gürültülü mekanlara gitme. evine gidip sessiz, ışıksız bir ortamda uzanıp dinlen.

    altıncı madde, koku. organik, zeytin özlü duş jeli, sabun ve şampuanları tercih edebilirsin mesela. müthiş kokacaksın diye sürekli olarak bir kokuya maruz bırakmaman lazım kendini. temiz olmak yeterli değil mi? deodorant yerine sprey deodorantları, roll-on'ları tercih edip daha unisex çeşitlerde ısrarcı olmalısın. atıyorum nivea'nın krem kokusuyla ürettiği roll-on ya da sprey deodorantlar var. hem çok etkili hem de daha kokusuz ve kıyafetlerde iz bırakmıyor.

    yedinci madde, temizlik. toz insanı mahvediyor arkadaşlar. amerika ordusuna diz çöktüren şey size neler yapmaz. süpürmek, toz almak gerekiyor bir düzen çerçevesinde. evcil hayvanınız varsa, alerjik bir bünyeniz varsa bir de, daha dikkatli olmalısınız. şurada sirke hakkında müthiş bilgiler verdim. evcil hayvanınızı, yaşadığınız alanı biraz sirke ile temizlediğinizde ne kadar rahatlayacağınızı tahmin bile edemezsiniz.

    sekizinci madde, rüzgar. koruyacaksınız kendinizi, bu kadar basit. işiniz gereği sahada olabilirisiniz mesela, buff gibi rüzgarı müthiş kesen bandanalar kullanılabilir, daha soğuk iklim şartlarında basit bir şapka yerine gerçekten alnınızı ve kafanızı sıcak tutacak bir şapka tercih edilebilir.

    dokuz, bağışıklık sistemini destekleyici her şey. bence, her şey bu madde ile ilgili. tek tek anlattığım maddelerin evrensel kümesi de immün sistemle yakından ilişkili zaten. ertesi güne uyanmak adına bir motivasyonu olmalı insanın. aşık olun -illa bir insana değil, belki bir yaratıcı kavramına, işe ya da spora- evcil hayvan sorumluluğu alın ya da üretin. yazın, çizin, müzikle uğraşın. müthiş bir pozitif ivme kazandırıyor ruha.

    sevgili dostlarım şimdilik bir çırpıda bunları yazabildim. didaktik gelen dilim için üzgünüm, törpülemek için ikinci kere üstesinden geçemeyeceğim çünkü on gündür migren ağrısı ile boğuşuyorum ve tahammül sınırım eksilere kadar düştü. ama yapacak bir şey yok, yaşamaya mecburuz, öyle değil mi?

    geçmiş olsun dileklerimle

  • arsenal, atletico madrid, tottenham, sevilla, valencia, roma, napoli gibi takımlarla karşılaşmak mı?

    yoksa boktan takımlarla 1 maç fazla yapıp en üst turda; lyon (beşiktaş penaltılarla elendi), zenit, porto (daha yeni köy takımı diyordunuz), ajax, feyenoord (bak bunları da eleyip arsenal'e elenmiştik mesela), anderlecht ile mi karşılaşmak?

    bence ortada düşünecek bir şey yok.
    ingiltere, italya, ispanya'nın 3. 4. takımı ne zaman elenmiş bu turlarda ki? sittin sene eleyemeyecektik, 100 yıl geçse de eleyemeyecektik.

    şimdi en azından bu takımları elersen iki takım gönderir sıralamada 9'a 8'e çıkarsın. bir kıymeti olur işin.