hesabın var mı? giriş yap

  • maasimizin yaklasik yuzde 30'u kesiliyor, yetmez.

    aldigimiz her seyden yuzde 18'e kadar vergi veriyoruz. yetmez.

    eskeza telefonun bozulsa, bir telefon parasini devlete veriyoruz. yetmez.

    miras kaldi, veya kredi cektin, cektigin kredi ustunden vergi verdigin yetmiyor tabiiki, aldigin arabanin tutari kadar devlete vergi veriyorsun. yetmez.

    araba aldin, e yillik vergi veresin ki surebilesin arabayi. yetmez tabii ki. yerine gore her yil muayneye sokacaksin, trafik sigortasi diye ucube bir para odeyeceksin. yetmez.

    araba suyla gitmiyor. akaryakit? tabii ki vergi.

    gelir vergisi dilimleri elbette onemli, vergi dilimlerinin enflasyonun uzerinde arttirilmasi gerekiyor ki biraz nefes alalim. zaten aldigimiz her seyden vergi veriyoruz, dolayli yoldan yine devlet kasasina girecek o tutarlar.

  • bir yerde okumuştum. sanırım aylin balboa'nın hikayesi idi. "yaşlanmak mütemadi bir kaybediş"tir. diye . kendimden biliyorum (80 yaşına geldim artık) hacmen azalıyor insan. ruhen de azalıyor. tanıdıklar azalıyor...tükeniyor en sonunda. hayat bitmiş oluyor.

  • yüzyıllardır sadece "birtakım insanların maddeleri altına çevirme çabası" olarak görülüp sadece bu haliyle bile değer bulamamış ilim. oysa simya, iç değeri, anlamı olarak aslında o kadar büyük bir öneme sahip ki...

    simya, maddenin bütün kir ve paslarından arınması ve en mükemmel haline yani altına dönmesini amaçlar. bir de felsefe taşı olayı var ki bu taş da maddeyi altına çevirebilecek bi taş. bu nedenle de simyanın en önemli unsuru haline geliyor.

    "peki neden simya sadece felsefe taşı ve maddeyi arıtarak altına çevirme işi ile ilgileniyor?" derseniz size buruk fakat bi o kadar da sert bakışlarımı atar ve derim ki "maddenin altına dönüşmesini bir nevi sembol olarak değerlendirebilirsiniz. maddenin arıtılması işlemini insana uyarlarasak eğer insan ruhu ve bedeni hastalıklarından, tüm kiri ve pasından arınır. bakın, felsefe taşı maddeyi altına çevirecek öze sahip ve bu öz, bu iksir insanı ölümsüzleştirir. tamamen arınmış bir ruhla ölümsüzleşmek demek, tanrı'ya ulaşmak demektir. bakın, işte bu anda simya çok önemli oluyor zira gelmiş geçmiş tüm din ve öğretilerin temelindeki amaca ulaşıyoruz; tanrı'ya ulaşmak! insan ruhunun içindeki tanrısal töze kavuşmak!"
    çok basit aslında. madde, insanı; altın, arınmış ruh ve bedeni; felsefe taşı da arınmaya giden süreci, arınma bilgisini temsil ediyor.

    sonuç olarak simya, sadece içinde barındırdığı anlamı itibariyle bile değer görmesi gerekiyorken, umursanmıyor. 21. yüzyılda hala muskalara, fallara, yükselen burcun etkilerine inanan insanlar simyayı görmezden geliyorlar ve onlarla oyalanıyorlar. bırakın elinizdeki bu oyuncakları diye bağırıp hepsine tekme atmak istiyorum.

    "visita interiora terræ rectificando invenies occultum lapidem." *

  • kafamda gıcık olduğum insanlardan seçtiğim bir cinayet listesi var, bir gün ölümcül bir hastalığa yakalanırsam hepsini öldürüp öyle gidicem. bazen bu durumu onlara açıklasam mı acaba diyorum, hiç olmazsa sağlığım için dua ederler.

  • küçükken maddi sıkıntılar sebebiyle evden dışarıya iş yapıp üç beş kuruş kazanırdık, bütün aile akşam yemeğinden sonra oturup harıl harıl malı yetiştirmeye çalışırdık, vidalar ve başka parçaları birbirine geçirip ucunu somunla sıkıştırıyorduk sonra onlar bitince boyuna göre kolilere yerleştiriyorduk, bir akşam mallar bitti, babam kolileri apartmanın girişine taşıyacak, babamın bacağından siyatik vardı o yıllar, canı çok yanıyordu, merdivenlerde kolinin biri altından patladı, bütün vidalar şangır şungur merdivenlere saçıldı, canım babacığım o yorgunluk, stres ve çocuklarının, eşinin yapmasını hiçte yapmasını istemediği bişeyin verdiği çaresizlik ve üzgünlükle merdivenlerde kahrolmuştu, o an dünyanın en mutsuz insanıydım, babamın bu kadar üzülmesi, yüzündeki çaresizlik beni kahretmişti. babam üzülmesin diye o an ağlamamıştım ama hıçkıra hıçkıra ağlamak istemiştim.

    o hallerin üstünden çokta uzun olmayan bir süre sonra babam kanserden vefat etti. şimdi çok şükür kendimize ait bir evimiz var, bu ay faturaları nasıl ödeyeceğiz diye strese girmiyoruz. akşamları yorgun argın işten gelip, bizi sevip, sarmalayan bir babamız yok, sonsuza kadar akşamları evde vida somunlayıp, 35 katlı bir apartmanda o kolileri ben taşısam keşke, gerçek garibanlık parasızlık mı babasızlık mı, elbette küçük bir çocuğun babasız kalması.

  • vampirlerin yakaları kolalı ceket giyip dağın başına yaptırdıkları şatolarda oturduğu, arada efendi gibi inip yakalayabildiklerini emdikleri, aşk meşk işlerine bulaşmaktan imtina ettikleri efsane dönem.

    beyoğlu'na takım elbisesiz girilemeyen döneme rastlar.

  • (bkz: belirsizliğe tahammülsüzlük)

    kötü bir olayın olmasının ne kadar olası olduğuna bakılmaksızın, bu kötü olayın gerçekleşme ihtimalinden korkmak olarak tanımlanabilir.

    temelde iki parçadan oluşur:

    1. öngörülebilirlik arzusu: belirli olma durumu. geleceğin neler getireceğini bilme isteği, bilgi toplama, hazırlanma ve plan yaparak belirsizliği azaltma motivasyonu. savunma mekanizması olarak "yaklaşma"ya denk gelir: kişi belirsizliği bir an önce gidererek önünü görmek istemekte; konu her ne ise, tüm yollarıyla ona ulaşmaya çalışmaktadır.

    2. belirsizlik felci: belirsizlikle karşılaşıldığındaki sıkışmışlık hissi ve işlevsel tepki verememe durumu. belirsizlik felci temelde bir "kaçınma" tepkisi ve pek çok patoloji ile ilişkisi de bulunmuş durumda (okb, anksiyete, depresyon vs gibi). bu kişiler belirsizlik durumunda "felç" durumunu alırlar ve büyük bir kaygı ile donakalmış bir şekilde etraflarında herhangi bir şeyin hareket etmesini ve bu durumsal hareketsizlik hissini bozmasını beklerler. kişi bu inisiyatifi kendi alamaz, etrafından bekler. yani belirsizliğe karşı "atılamaz". orada kalmıştır...

    çok ilginç bir kavram olup, kişilerin pek çok davranışını yordayabilmesi açısından harika çıktılar verir. kişinin deneyime açıklık seviyesini gösterir ve psikolojik esnekliğinden güç alır...

  • anket sonucu tahmin etmeye çalışan insanları göstermiştir. seçim sonuçlarını tahmin etmeyi anlarım da anket sonuçlarını tahmin etmek ne oluyor?