hesabın var mı? giriş yap

  • tatilden bir takım kavga dövüş sebebi nedeniyle normalde sabah gelinmesi gereken istanbul'a akşam üzeri gelinmiştir ve istanbul'a ayak basar basmaz şirkete gidilmiştir. şu bir iki cümlede nitelenen şey yorgunluktur. neyse akabinde gecenin bir vakti yine sahil dolmuşuma binmişim en kral yeri kapmışım (arka dörtlünün en sağı). akabinde biraz yayılmışım şöyle ki ;

    kıç çatalım koltuğun ucunda kafamda koltuk kafa koyma yerine cuk oturmuş vaziyettedir. ama allah sizi inandırsın bu yorgunluktan yapılmış bişeydir yoksa "aman çok marjinalim öyle rahatım ki bütün dolmuşa yayarım taşşaklarımı" modunda değilim yani yanlış olmasın. neyse dolmuşa binen insanları süzüyorum. arka dörtlünün en soluna rahat görünümlü şirinimsi bir bayan oturdu. benim yanıma temiz yüzlü bir çocuk oturdu nereye gittiğinden haberi yokmuş izlenimi verdi bana biraz tedirgindi (tatil dönüşü psikopatlaşıyorum mütemadiyen). ve onun yanına da kendinden emin görünümlü betonarme bir dübür hanım oturdu. tek kaş kalkık filan hanımın. diğer yolcuların önemi yok.

    kalktık gidiyoruz benim pozisyonum aynı. yine allah sizi inandırsın her yeri geniş bir insan olarak insanları en az sıkıştırabilecek şekilde oturuyorum aynı pozisyonda. hatta omuzlardan sıkıştırmıyayım diye kolları önde kavuşturmuşum. yanlız bir terbiyesizlik olarak ayakları öne uzatmışım. çok rahatım yanı öyle böyle değilim. acaip marjinalim bütün dolmuşa yayılırım. neyse bu rahatlık dübür hanımın dikkatini çekmiş olacak ki bana dokunarak ;

    - şş az toparlansana sıkıştık burda
    - hanfendi emin olun toparlanırsam daha çok sıkışırsınız.
    - o nasıl olacak o ?
    - şöyle ki. görüldüğü üzere her tarafım geniş bir insanım. şu ön kısımda bulunan kalça ile (ellerle gösteriyorum ama bir zayıflama ürünü satan adam edasıyla) hemen üstünde bulunan göbek ve akabinde bu omuzlar geriye gelirse bu yanımdaki arkadaşı sıkıştıracağım akabinde o da sizi sıkıştıracak anlatabildim mi ?
    - anlamadım da sen çok rahat oturuyosun olmaz öyle toparlan biraz sıkıştık.
    - e peki

    toparlanırım. o bahsettiğim genişlik bahsettiğim sıkışıklığa sebebiyet verir ve en soldaki rahat görünümlü kızımız rahatsız olur ama onun rahatsızlığını yerim ben buyrun ;

    kızımız: abi sen rahatına bak yaa süperdi az önce eheheh
    ben: hay ağzını öpeyim yaa di mi
    dübür hanım: ama ee sıkışık ?
    kızımız: hahah nasıl yani ağzımı ?
    ben: nası, nası yani ağz .... (daha yeni düşer jeton) aassktir hahah

    yolcuların hepsi ve kaptan : hjahahahahahahaahah abi naptın yahahaha

    ben: ee eheh lafın gelişi dedim yahu eheheh ne işim olur ağzınla yoksa
    kızımız: ahahaha sus sus

    hafiften gülüşmeler devam eder bana kriz gelmiştir. ordan dübür hanım patlatır bombayı

    - eee sıkışığız burda biz hala ?
    - sizin de ağzınızı öpeyim bayan

    tekrar herkes : hahahahaha

    ...

    arkadaş daha yeni dönmüşüm tatilden bi nefes alın yahu ? bismillah daha ilk binmişim tatilden sonra yapmayın etmeyin ohooo (ahahah)

  • tcg anadolu uçak gemisi midir?
    hayır değildir. tcg anadolu, prototipi ispanyol juan carlos sınıfı savaş gemisi olan, dikey kalkış ve iniş yapabilen uçakların konuşlanabileceği çok maksatlı amfibi hücum gemisidir.

    uçak gemisi değilse f-35'leri nasıl taşıyor
    uçak taşıyabilen, uçakların iniş kalkış yapabildiği her gemi uçak gemisi değildir. uçak gemisi (aircraft carrier) olarak adlandırılan gemiler 30-100 arası uçak ve helikopter taşıyan ileri hava üsleridir. tcg anadolu ise 8-10 uçak taşıma kapasitesine sahip ve sadece uçak ve helikopter değil, araç ve gereçleri ile birlikte amfibi birlikleri de taşıyabiliyor. işte bu nedenle "çok maksatlı" diyoruz kendisine.

    ama 8-10 uçak taşıyan uçak gemileri de var
    evet bu tip "hafif" uçak gemileri de var ama az önce açıkladığım gibi sadece hava maksatlı görevler için kullanılıyor. yani tcg anadolu aslında bu tip uçak gemilerinden daha üstün konumda.

    peki neden büyük uçak gemisi yapmadık?
    birincisi, abd, rusya, fransa gibi ülkelerin sahip olduğu uçak gemilerinin inşa, bakım ve işletme maliyetleri çok yüksek. ikincisi, bizim deniz hak ve menfaatlerimiz onlarınkinden çok farklı. örnek verecek olursak, abd veya rusya okyanus ötesindeki suriye'ye hava operasyonu yapmak için 100 uçak taşıyan uçak gemilerini gönderebiliyor. yani hemen hemen bizim sipariş ettiğimiz f-35 sayısı kadar. ayrıca bir uçak gemisinin göreve yalnız başına gitmez, yanında onu koruyan savaş gemileri ve denizaltılardan oluşan konvoy olması gerekir. peki ülke olarak bu kadar uçak ve donanmayı ana karadan uzak tutmayı zorunlu kılan bir dış politikamız var mı? yok? tam tersine bölgesel anlamda güçlü olmak zorundayız. "çok maksatlı amfibi hücum gemisi" de tam bu ihtiyacı karşılıyor işte.
    ha bir mucize olur da okyanus ötesinde harekat yapabilecek bir güç haline gelirsek, bütçemiz de karşılarsa, işte o zaman büyük uçak gemisi sahibi olabiliriz.

  • tarihin ilk kredi kartının tarihçesi: diners club ve diğerleri!

    kredi kavramının tarihi, tüccarların mal ve hizmet karşılığında müşterilere kredi verdiği eski uygarlıklara kadar uzanmaktadır. ancak resmileştirilmiş ilk kredi sistemleri çok uzun bir süre sonra, 19. yüzyılda büyük mağaza ve otellerin, müşterinin adının ve hesap numarasının kazındığı küçük metal kartlardan oluşmasıyla ortaya çıktı. bu kartlar, müşterilerin krediyle alışveriş yapmasına ve faturayı daha sonra ödemesine olanak tanıdı, ancak günümüzde bulunan manyetik şeritler veya gömülü mikroçipler gibi güvenlik önlemlerine sahip olmadığı için, kısa süre içerisinde dolandırıcılığa açık hale geldi. ayrıca, metalden oluştuğu için hasar görmeye veya kaybolmaya yatkındı. üstelik, her satıcının kendine özgü bir kredi kartı vardı ve bu da tüketiciler için her alışveriş yapılan yerin kartını almaya ve ciddi bir karışıklığa yol açtı.

    yıllar sonra, iş adamı frank mcnamara 1949'da new york'ta bir restoranda yemek yerken cüzdanını evde unutmasıyla diners club kartını ortaya attı. mcnamara insanların üzerlerinde nakit taşıma gereksinimi olmadan, kolay alışveriş yapmasına olanak sağlayan bu kartı 1950 yılında piyasaya sürdü. bu kartın başlangıçta yalnızca anlaşmalı restoranlarda kullanılması amaçlandı, ancak kısa süre sonra diğer kuruluşlarda bu işlemi takibe alarak olaya dahil oldular. 1951'e gelindiğinde diners club 42.000 üyeye sahipti, 1953’e gelindiğiyse kanada, küba, meksika ve birleşik krallık'ta kabul edildi. yalnız diğer kredi kartlarının aksine, diners club kartı başlangıçta sadece bir ödeme kartıydı, yani bakiyenin her ay tam olarak ödenmesi gerekiyordu. yıllar içinde, sadece restoranlar gibi belirli yerlerde geçerli olması ve sektörün büyümesiyle, yerini 1958'de bank of america tarafından üretilerek geniş çaplı kullanılan ilk kredi kartı bankamericard’a bıraktı. 1966'da ise bir grup banka, daha sonra mastercard adını alacak olan bankalararası kart birliği'ni kurdu. mastercard da kart sahiplerinin kredi kartlarını kullanabilecekleri bir satıcı ağı oluşturmayı amaçladı ve bu başarı günümüze kadar gelmeyi başardı.

    yıllar yılı kovaladı ve kredi kartları kronoloji olarak şu şekilde gelişimine devam etti: daha hızlı ve daha güvenli işlemlere olanak tanıyan manyetik şerit teknolojisi ortaya çıktı. birkaç sene sonra, kullanıcıların doğrudan banka hesaplarından fonlara erişmelerine olanak tanıyan banka kartları popüler hale geldi. 21. yüzyılın başlarındaysa çipli kartlar olarak da bilinen akıllı kartlar, manyetik şeritli kartların yerini almaya başladı. akıllı telefonların yükselişiyle apple pay, google pay ve samsung pay gibi hizmetler, kullanıcıların temassız ödemeler yapmasına olanak sağladı.

    işte günümüzde herkesin cebinde bulunup, kimisinin hayıflandığı kimisinin ise severek kullandığı kredi kartının hikayesi böyleydi. gelecek ne getirir bilinmez, fakat birkaç yıl sonra çok daha ilginç gelişmeler görürsek şaşırmayın :)

  • ettigi beddualari aynen iaede ettigim bagyan.ayrica 275 begeni almis orda bile iktidar degil la.

  • doğrusu, milli bayramlarda eve türk bayrağı asmak olan eylemdir.

    artık ağız burun öyle bir yamulmuş ki millî diyemiyor bazıları.

    milli bayram lan adı üstünde. diğeri de bayrak. türk bayrağı. asacam tabi sana mı sorucam hırt!

  • ceviz kurdu, cevize gireceği kadar bir delik açar ve cevizin içine girer. cevizin içi insan beynine benzer, kurt başlar cevizi yemeye. elbette ki buraya kadarı normal. yedikçe şişmanlar şişmanladıkça karnı büyür. yeterince doyunca yükünü tutunca! gitmek ister ama girdiği delikten çıkması mümkün değildir istese de çıkamaz. işin enteresan ve daha da kötü tarafı; içi yenilen cevizin kabuğu da kurumuş ve iyice sertleşmiştir. artık o deliği genişletmek de imkansızdır. kurtçuk oturup etrafına bakar, düşünür taşınır delikten geçip çıkmak için tek çaresi vardır; zayıflamayı beklemek. aç kaldıkça zayıflar, eski cılız haline döner. ve bir gün bitap düşmek üzere ilk başladığı gibi cevizden çıkar. ama çıktığında mevsim bitmiş, ortada aç ve cılız bir kurtçuk ile bir içsiz bomboş bir ceviz kabuğu kalmıştır.
    kimi insanlardaki para ve mal-mülk hırsı da ceviz kurdundaki iştaha benzer. hırsı yenip, artık yeter dediğinde baharlar ve yazlar bitmiş olur.