hesabın var mı? giriş yap

  • büyük düşünür, yüce filozof sinan engin'in; "tokyo ne kardeşim! ne başarısı var. ne yapmış biri bana anlatsın yani, ne yapmış.." şeklinde inanılmaz temellere dayanan açıklaması..

    bir tarafta 2012 olimpiyatlarında 7 altın, 14 gümüş, 17 bronz toplamda 38 madalya alan japonya, bir tarafta 2 altın, 2 gümüş, 1 bronz toplamda 5 madalya alan türkiye.

    kısaca; başkaları adına utanmak

    edit; efes darth uyardı. bizim 1908 den beri katıldığımız olimpiyatlarda toplam madalyamız 88 adamlar geçen sene 39 tane toplamış toplamda 139 altın 435 madalyaları varmış.

  • saf, iyiniyetli fakat düz bir insandır.
    rönesans sonuçta herkes bir sanatla ilgileniyor, resimdir, mimaridir, heykeldir... ee haliyle her tarafta bir boya kokusu, tiner kokusu, vernik kokusu filan, bir süre sonra rahatsız olmuş belli ki adamcağız. en sonunda da isyan etmiş, ''yeter lan'' demiş, ''boya kokusundan kafam beynim döndü, rönesans'ı batsin'' demiş.

    ''işte bu anlayış yüzünden ülkemizde sanat gelişmiyor'' diyerek bir hıncal uluç yazısı tadında bitiriyorum izninizle entryimi

  • dedeler çalışır, didinir, uğraşır iş kurar ve büyütür. babalar bu işi geliştirir daha ileri taşır. 3. nesil de playboy olur alemlere akar. biraz düzgün olanı da klüp başkanı falan olur ve paraları ezerrler. türk burjuvasının yaşam döngüsü budur.

    t: magazinsel bir hikaye

  • on yıl falan önce, bir yaz vakti ailecek köydeyiz. o zamanlar babamın en sevdiği çocuğu olan tofaş marka 92 model doğanımızı alıp arkadaşlarla köyün üst taraflarında bir tepeye içmeye gidiyoruz. birkaç kişi daha katılıyor bize sonradan, kalabalığız, içip eğleniyoruz. tam sabahın dört buçuğunda araba yanmaya başlıyor alttan, muhtemelen kuru otlara atılan bir sigara yüzünden. hep birlikte güç bela söndürüyoruz arabayı, motordaki kablolar yanmış, kaporta falan kararmış. sabah altı gibi eve dönüyorum, ne işi varsa o saatte babam avluda karşılıyor beni, dikilmiş bahçenin ortasına, eller arkada bağlı, üstünde atleti, altında çizgili picamasıyla, benim yüzüm falan is içinde, üst baş rezil, kollarımda ufak yanıklar var ama o hiç bakmıyor bile yüzüme, "baba" diyorum, bi yalanlar falan kıvırıcam, fırsat vermeden "sus, içeri git" diyor gözlerini arabadan hiç ayırmadan, içeri giderken anneme sokuluyorum, "ne işi var ya bunun bu saatte ayakta" diye soruyorum, "ne bileyim oğlum, sabahın dört buçuğunda kalktı, içim yanıyor hanım dedi, bir daha da uyumadı, dikildi orda" diyor. ulan diyorum aşka bak, adam telepatik bir bağ kurmuş arabayla, saniyesinde hissediyor, orda yanan ben olsaydım umrunda olmazdı adamın yeminle, devam ederdi horul horul uykusuna ama arabanın lastiği bile inse kalkar sabah dörtte "nefesim kesiliyor hanım" diye.

  • bu yazıda size her seferinde "oğlum kes şu sakalları terörist gibi görünüyorsun" diyen annenin fikrini değiştirecek ya da "uf, kokuyordur o!" diye sizden uzaklaşan platoniğinizi yakınlaştıracak sakal bakımı tavsiyeleri vereceğim.
    öncelikle sakalın gür çıkması ya da uzaması tamamen sağlığınıza, genetiğinize ve testosteron hormonu seviyesine bağlı ancak sakalınızın gür olmasını sağlayan faktörler aynı zamanda kelliği de beraberinde getiriyor. bunlar kontrol edemeyeceğimiz şeyler. bu yüzden neler bizim elimizde ona bakalım. ilk başta şunu bilmeniz gerekiyor. tamam millet genelinde kıllıyız, eyvallah ama sakal şişmanları ya da kötü beslenmeyi sevmiyor. sakalınız olmaz demiyorum tabi ki ya da "benim zaten sakalım var" dediğinizi biliyorum ancak kendi başına bırakırsanız sağlıklı bir sakal olmaz o.
    ilk başta egzersizin ve spor yapmanın testosteron seviyesini artırdığını hepimiz biliyoruz artık o yüzden söylemeye bile gerek yok. egzersiz! şimdi "tamam kardeş bizim zaten fırça gibi sakalımız var" diyorsanız ben de size öyle davar gibi sakal bırakmak yetmiyor derim. madem gür sakalınız var azıcık bakım yapın da ahır gibi kokmayın, sakalınızı tımarlayın.
    öncelikle sakal temizliğinden bahsedelim: (umuyorum ki her gün duş alıyorsunuz ya da en azından yüzünüzü yıkıyorsunuz) sakal da saç gibi olduğu için şampuan ile temizlemelisiniz. ancak her gün değil. haftada en fazla iki kez şampuanla yıkayın. ama öyle bakkaldan aldığın elidorla değil. kafa derisinin ph'ı ile çene ve yanaklarınızın ph'ı farklı olduğundan sakallarınızın pıtır pıtır dökülmemesi için sakal şampuanı kullanmalısınız. imkanınız varsa tabi şampuan sonrası bakım kremi ile de iyice yumuşatın ama elzem değil. temizlik kısmı bu kadar.
    sonraki görev ise sakalı ve deriyi gün boyunca nemli tutmak. yoksa at gibi kaşınırsınız bütün gün ve deriniz dökülür. o yüzden sakal yağı kullanmak şart. duştan çıkınca kabaca havlu ile sakalı kurulayın ve sonrasında sakal yağı kullanın. sakal yağını bulmak artık çok kolay ancak benim gibi uğraşmayı seviyorsanız kendi sakal yağınızı kendiniz yapın.
    yaklaşık bir çay kaşığı yağ çok bile. elinize döktükten sonra ellerinizi birbirine sürtün ve sonrasında sakala dalın. önce çenenin altından parmaklarınızı açıp yedirin ve sonrasında bıyıklar dahil her yere yayın. elle ya da parmakla deriye ulaşmak zor olacağından benim tavsiyem yaban domuzu kılından yapılmış fırça kullanmanız. henüz bir çalışma yok üzerinde ama bu özel fırçaların kıl köklerini uyarıp sakalın daha gürleştirdiğini söyleyenler var, doğru mu bilmiyorum. sakal yağı sürme işlemini günde iki ya da üç kez yapabilirsiniz. ben tercihen sabahları duştan sonra yağ yerine sakal balsamı* kullanıyorum, akşamları ise sakal yağı. sakal balsamı biraz merhem gibi olduğundan aynı zamanda jöle gibi şekil de vermenizi sağlayacaktır. tımarlamayı hergün yapmanızı tavsiye ederim yoksa saç kepeklenmesi gibi deri döküntüleri göreceksiniz.
    sakal sağlığı tamam. şimdi diğer bir önemli konu da sakalın düzgün durması. eğer sakalınız düz değilse kıvırcık ya da dalgalı ise ve düzgün olmasını istiyorsanız deniz tuzundan yapılan karışımlar kullanabilirsiniz. deniz tuzu, yazlıkçıkların bütün gün denizde takıldıktan sonra kalıp gibi duran saçlarının da sebebi. deniz tuzu spreyini de şu şekilde kullanıyoruz: tercihen yağlama işleminden sonra sakalın tamamına sıkıyoruz ve fırça ile dağıtıyoruz. ardından yuvarlak saç fırçası yardımıyla sakalı parça parça tutup içeriden dışarıya doğru düzeltirken sakaldan yukarı bir seviyeden orta sıcaklıkta saç kurutma makinesi ile kurutuyoruz. bir nevi fön çekme işlemi. ve kalıp gibi düzgün sakalımız oluyor.
    bunun dışında "full beard" ya da "yeard" (beard + one year) gibi terimlerle anılan bizim de halk arasında "barzo sakalı" olarak bildiğimiz sakala sahipseniz ya böyle bir sakal bırakmayı düşünüyorsanız tavsiyem düzenli olarak kırıklarını almanız olacaktır. sakal ortalama ayda 1 cm uzarken aynen saç gibi zamanla kırılacağından iki-üç ayda bir kırıklarını aldırın. bu işlemi kendiniz de çelik bir sakal makası* ile ya da tıraş makinesi ile yapabilirsiniz.
    son olarak ahan da sakal yağı tarifi: sakal yağı yapmak için iki belki de üç ana şey gerekli. birincisi taşıyıcı yağlar, iki temel yağlar ve üçüncüsü gerekli olmasa da koyu renkli cam şişe. taşıyıcı yağ olarak bir sürü şey kullanabilirsiniz. ben jojoba yağı, argan yağı ve hindistan cevizi yağı kullanıyorum. temel yağlar ise tamamen burnunuzun direğine kalmış. ben daha çok odunsu kokuları sevdiğimden sandal ağacı yağı ve sedir ağacı yağı kullanıyorum. taşıyıcı yağlardan üç tane seçip 100'er ml karıştırın, sonra da temel yağlardan iki ya da üç tane seçip 2'şer ml taşıyıcı yağ karışımına ekliyorsunuz. bu kadar. imkanınız var ise bütün karışımı filtreleyin ki iki ay içinde bozulmasın. imkan yok ise de karışımı az yapın çünkü günlük olarak çok az kullanıyoruz.
    hadi sağlıklı uzatmalar!

  • halen evrimi aynı canlının doğumu ve ölümü arasında gerçekleşen bir süreç sanan sığırların ataları nasıl hayatta kalabilmiş?

  • vay kardaşım vay...

    erdoğan'a %48 ha.

    ben sokağa indim lan buranın halkı için.

    gaz yedim, jop yedim polisten. 2 gün herşeyi bırakıp buranın halkı için üzüldüm, koştum sokaklarda. insan gibi yaşasınlar, insan gibi ölsünler diye. gidenlere bişey yapamadık kalanlar düzgün yaşasın diye. ulan ne seçimi kaybetmek ne de 5 sene daha erdoğan'a katlanacak olmak bu kadar koymadı bana.

    vay kardaşım vay...

  • 1998 yılında robin hanson tarafından ortaya atılmış bir hipotez. evrende bizden başka akıllı canlıların varlığına dair kanıt yok ve hala böyle bir kanıt bulamadık. o zaman evren -dünya hariç- ölü durumda. hem zaten dünyamızı daha önce akıllı varlıklar ziyaret etmiş olsa bunu bilirdik. bizden başka bir canlının olduğuna dair kanıt olmadığına göre bir yıldızın oluşumuyla başlayan ve güneş sistemi dışındaki başka sistemlerin kolonizasyonuyla neticelenmesi beklenen "hayat döngüsünün" evrim akışı içinde bir yerlerde büyük bir filtresi veya engeli var ki bizim bu son adıma ulaşmamız mümkün olmuyor.

    hanson'ın listesi şöyle:

    * yaşanabilir yıldız sistemi
    * üretken moleküller (rna)
    * tek hücreli yaşam
    * kompleks tek hücreli yaşam
    * üreme
    * çok hücreli yaşam
    * alet kullanabilen büyük beyin sahibi hayvanlar
    * şu an bulunduğumuz nokta
    * dış uzayın kolonizasyonu

    hanson'ın hipotezine göre hala uzay kolonizasyonu gerçekleşmediğine göre bu listedeki adımlardan en az bir tanesi mümkün değil ya da bi yerlerde bi eksiklik bi yanlışlık oldu, işler ters gitti o yüzden böyle dımdızlak kaldık.

  • özellikle etsiz çiğ köfte diye başlık açılmasına rağmen "nolur çiğ köfte demeyin buna :(" diyenleri var. ne diyelim ulan daha? taklitçi pezevenk çiğ köfte mi diyelim, anasına mı sövelim? etsiz çiğ köfte diyoruz işte! a aaa, hayret bişey...