hesabın var mı? giriş yap

  • zuhaf alayları ikiye ayrılıyor:

    - sarıklı zuhaf alayları ki yemen, hicaz, bağdat ve trabluslu araplardan oluşuyor.
    - fesli zuhaf alayları ki bunlar da kuzey arnavutluk'ta yaşayan gegalardan oluşuyor.

  • halı sahadaki ben. top bana gelmesin, top bir an önce benden çıksın, benden huzurlusu yok.

    beni nerede izledi bilmiyorum ama yanlış adamı rol model aldığı kesin.

  • dört büyük denetim firmasından bir diğeri. karşımda en fazla 3 yıl tecrübeli iki denetçi ile iş görüşmesi yapılıyor. takım çalışmasını kafaya takmışlar, üstüste gereksiz sorular...

    - takımda iş yapmak istemeyen ama yeteneği olan biri olsa nasıl motive edersiniz?
    - şöyle yaparım böyle yaparım...
    - öyle yaptınız olmuyor n'aparsınız?
    - e o zaman şöyle yaparım
    - ama bunu da yapamıyorsunuz çünkü bla bla. başka naparsınız?
    - takımdan atarım, onla mı uğraşacam işimi mi yapacam
    - bık bık bık
    - peki şöyle bir durum oldu n'aparsınız?
    - ..
    - ama öyle yaptınız işe yaramadı başka naparsınız?
    - ..
    - ama onu da yaptınız yine olmadı
    -..

    derken sinirler gerilmiştir ve bu karşı tarafa belli edilmiştir.

    - çakır bey sinirlenince ne yaparsınız?
    - kafa atarım
    - heh heh iyi ki bize sinirlenmediniz
    - sinirimi genelde belli etmem ( sonrasında southpark sessizliği)

    ve teşekkür edilip görüşme bitirilmiştir.

  • uğruna acı çekilen kişinin başkasıyla öpüştüğü-koklaştığı fikri.
    fikrine bile tahammül edemiyorken onun bunları yapıyor olması ayrı bir acı olsa gerek.

  • o sırada birilerinin ana-babası ambulansla hastaneye yetişmeye çalışırken can çekişti, birileri eşini doğuma yetiştirmeye çalışırken trafiğe saplandı vs. vs.

    200 tl ödeyip çıkmışlar bugün. hani paran varsa bir şey olmaz sana bu ülkede diyeceğim de, 200 tl lan. zorbalık bu kadar ucuz olmamalı.

  • bende tam tersi olan bi durum. hayvan gibi büyük güneş gözlükleri takmazsam sıfatımı gören insanlara ayıp oluyor gibi geliyor.

    edit: başlığı ben açmamıştım gtk, ruh hastası gibi kalmışım lan burada.

  • 14 ekim 2012 felix baumgartner'in uzaydan atlayışını verirken adamın ışık hızını geçmeye çalışacağı altyazısını verdikleri yetmezmiş gibi, atlayış tamamlandıktan sonra felix'in ışık hızını geçtiğini iddia etmişler. felix için dört dakika geçmesine rağmen bizim için dört yüz yıl geçtiği için bu bilgiyi internet denen tarih öncesi veri deposundan almış bulundum.

  • evet, nihayet bitirdim ve sizlere orijinal eserle netflix uyarlaması arasındaki birtakım felsefî farkları anlatacağım.

    buradan itibaren spoiler deryası.

    kitapla dizi arasında illa ki farklar olur, bunu yadsımak anlamsız. farklı mecralar neticede. hatta bazı uyarlamalarda ana eserin tamamen dışına çıkmak da mümkün. mesela the man in the high castle öyle bir diziydi. çünkü orijinal kitap pek fazla diziye malzeme verecek durumda değildi. felsefî bilimkurgu diyeceğimiz bir tarzdaydı. aksiyon azdı. hâliyle diziye uyarlamayı tercih edenler, onu başka bir kalıba sokmuştu.

    netflix'in yaptığı ise kitabın ruhunu paramparça edip onu tamamen amerikan tarzı bir "uzaylı istliası" formatına sokmak. hatta bilimkurgu janrından çıkarıp büyülü fantastik bir evrene dönüştürmek.

    ne demek istiyorum?

    orijinal kitapta trisolaris gezegenindeki canlılar, dünyadaki bilim insanlarının beynini yıkamak ve bu arada gezegenlerinin hâlipürmelalini gözler önüne sermek için bir bilgisayar oyunu tasarlıyorlar. (evet, dizide de var.) bu oyunu ilk kez oynayan kahramanımız profesör wang miao, üniversitedeyken aldığı bir fotoğraf dersini hatırlıyor.

    o derste hocası, iki kare gösteriyor öğrencilere. ilki, çinli song hanedanının ressamı zhang zeduan'ın elinden çıkma, along the river during the qingming festival isimli eser. başkentte hanedan ailesinin de katılımıyla kutlanan bir bayram bütün detaylarıyla aktarılıyor bu resimde. ikinci karede ise belli belirsiz bir bulut ve onun hemen arkasında parıldayan bir güneşin fotoğrafı var.

    soru şu: hangisi daha fazla bilgi barındırır? ilk etapta herkes ilk resmin bize daha çok şey verdiğini düşünür ama esasında ikinci karenin derinliklerinde çok daha fazla bilgiye rastlamak mümkündür. klasik bilgisayar oyunları detaylı tasvirleriyle oyuncuları içine çekmeye çalışırken, trisolaris'lilerin yaptığı oyun bu basit görüntünün altında çok katmanlı, sofistike bir bilgilendirme aracı.

    işte efendim, netflix'in yaptığı dizi ile orijinal kitap arasındaki en büyük fark bu. batılı yaratıcılar, bu sadeliğin arkasına saklanmış sofistike hazineyi (ç)alıp göze hoş gelecek biçimde yeniden yorumlamış (müzelik etmiş). bunda bir sorun görmeyebilirsiniz, farklı yorumdur deyip geçebilirsiniz. ben sadece farka işaret ediyorum.

    ikinci meselem ise karakterlerle ilgili.

    şimdi efendim ye wenjie, bu kitabın en önemli karakterlerinden birisi. antagonist mi? evet. villain mı? hayır. bu kadının neler yaşadığı, neden trisolaris'le iletişime geçtiği, ardından neden mark evans'la ters düştüğü ve kurdukları cult içinde neden fraksiyonlar oluştuğu detaylıca işlenmeyi hak ediyor. ye wenjie fanatik bir terörist mi? hayır.

    ama netflix dizisinde tam olarak öyle yansıtılıyor. dizi, bilim dünyası ve insanlığın önde gelenleri için epey sarsıcı olacak bir gelişmeyi (dünyada yalnız değiliz ve dahası bizi istila etmeye geliyorlar) klasik bir terör-güvenlik mantığı içinde ele almış (bkz: 11 eylül sonrası dünya düzeni). bilim insanlarının yaşadığı "acaba bizim bilim dediğimiz şey, algılarımızın darlığı nispetinde bize oynanan bir oyun muymuş?" travması tamamen es geçilmiş. the shooter (atışçı) ve the farmer (çiftçi) hipotezlerine hiç girilmemiş. (şurada ingilizcesi var.)

    çevre felaketleri, nükleer savaş ihtimalleri ve kıyametçilik gibi akımlardan bahis pek yok. kitapta önemli sayılabilecek bir karakter olan mark evans, sanki bir rahipmiş gibi sürekli "my lord, my lord" diye dolaşan bir ihtiyara dönüşmüş. baş kahraman wang miao parçalara ayrılmış (ki bence güzel bir fikir) ama bu parçaları toplayınca anlamlı bir bütün çıkmamış. bilakis hikâye gereksiz aşk hikâyeleriyle sulandırılmış. ayrıca shi qiang gibi orijinal bir karakter harcanmış, yerine ikâme edilen adam (da shi) da araya kaynamış.

    hadi bilimsel açıklamalara girmeyelim, izleyici sıkılmasın diye düşündünüz, onu anlarım, ama kardeşim karakterler şıp diye bakıp her şeyi anlamasın di mi? azıcık dünyamızı tanıyalım. yani saul durand isimli karakter son bölümde üç beş kere "neden ben?" diye soracağına, bir kez sorsun, cevabını alsın, oradan artan süreyle de trisolaris'in teknolojik kabiliyetlerini adam gibi açıklayın ki boşluklar sırıtmasın.

    açıkçası diziyi seyrettim çünkü merak uyandırıyor. çekimler de iyiydi. diyaloglar sıktı sadece. üstelik tencent'in o uzun uyarlamasını da seyretmiştim. netflix özelinde batılı eğlence sektörünün çoğu zaman seyirciyi "aptal" yerine koymasını ve ona uygun içerik üretmesini tiksindirici buluyorum. azıcık güvenin be kardeşim şu insanlığa. bakın üç güneşliler geliyor...

    son bir not: dizi, sadece ilk kitabı değil, ikinci ve üçüncü kitaptaki bazı konseptleri de kullanmış. muhtemelen sonraki sezonlarda ayrışma artarak devam edecektir. çünkü diğer kitaplarda zaman sıçramaları da var.

  • gelin evi.. bu cümleden sonra söylenecek başka bir şey yok. çünkü evlilik, kadının ev eşyalarını kendi zevkine göre alma sürecinde erkeğin maddi desteğini alma amacıyla kurulmuş kurumdur*.
    şu cümle türk erkeğine yabancı gelmez; bi yemek odası beğendim onu almak istiyorum evlendiğimizde. al canım al.

  • doblo aynaya bakmak zorun değil, hemen açıklayalım.

    sağda duran otobüs sağ şeridi, soldaki doblo sol şeriti kullanıyor. bakın yolda iki şerit var; sadece iki şerit.

    doblo otobüsün durduğunu bilerek ve hızını düşünerek sağdaki şeride geçiyor. trafik kurallarını göre doblonun sağında veya otobüsün solunda bir araç olamaz, çünkü orada şerit yok. bir şeridi aynı anda sadece bir araç kullanabilir. motorcu şerit ihlali yapıyor ve yüzde yüz suçlu. bu kadar basit.

    motorcunun orada geçebiliyor olması kural ihlali yapmasını mazur göstermez. iki şerit yolda sadece iki araç yan yana olabilir ve motor bir karayolu aracıdır.