hesabın var mı? giriş yap

  • ortamlarda sorsan da hepsinin en sevdiği film de fight club'tır ha!

    kişisel gelişim kitaplarında okudukları zırvaları kendi yaşanmışlıkları, fikirleri ya da hayat prensipleriymiş gibi anlatıp profesyonel görünmeye, prim yapmaya çalışan bir avuç beyaz yakalı kölenin tiyatrosu

    karakterler:
    tülay : ofiste klima savaşlarını yapan kişi .
    salih : meslekteki 20. yılına rağmen hala müdür olamamış, tecrübeleriyle egosunu tatmin eden ofisin deneyimlisi.
    arzu : hergün meeting set edip konsörnleri konuşan mba'lı abla.
    haldun: stajyerliği yeni bitmiş ve şirkette yer edinmeye çalışan yalaka.
    nazan : linkedin'in yılmaz özdil'i... ... ...
    belma : başka şirketten yeni geçiş yapmış ve otorite kurmaya çalışan yönetici adayı.
    ferhat: iş ortamında efendi adamlar yerine tercih edilen piç bu.
    hasan: şirketin badem bıyıklısı.
    adem: fizik okurken kafayı sıyırıp sonra iş bulamayınca finans sektörüne giren adam.
    mutlu: en alt tarafta en yapıcı yorumu yapan adam gibi adam.
    aykut: bariz ekşici.

  • üniversitede psikoloji hocamız koca amfiyi karşısına alıp ciddi ciddi anlatmıştı, eğer kendinize sevgili/eş bulacaksanız tam olarak bu zamanlar bulmalısınız. eğer treni kaçırırsanız mezun olduktan sonra işiniz zor demişti. önce anlamsız buldum, sonra sebebini merak ettim. seçeneklerin sınırsız olmasıyla açıkladı tezini. üniversiteden sonra hiçbir zaman kendi yaşlarına bu kadar yakın birilerini bulamayacaksın, bulsan da seçenekler her zaman sınırlı olacak, bir süre sonra karşına çıkan herhangi biri -önceleri hoşuna gitmeyecek biri de olsa- kıymetlenecek çünkü bir daha karşına seçenek çıkacak mı bilemeyeceksin demişti. o zaman bu açıklama biraz aklıma yatmıştı ama şu an yüzde yüz hak veriyorum bu düşünceye. üniversitede sürekli gençlerin bulunduğu, yüzde doksanının bekar olduğu ortamlarda vakit geçiriyorsun zaten, arkadaşın arkadaşı, kulüpler, topluluklar, fakülte kafeteryaları derken dünya kadar networkün oluyor. mezun olduğun an o tren kaçıyor, kaçmasa bile seferleri azalıyor.

  • bir gerçek. hayatın farklı farklı alanlarında kendisine sunulandan memnun olmayıp daha fazlasını isteyen insanları tatmin etmek adına çaba içine giren tiplere rastlanır.

    elinde olandan, sahip olduklarından mutluluk duyan; bunlar onun için yeterli olan insan ise çantada keklik, kolay lokma olarak görülür ve pek önemsenmez.

    bunu en basitinden iş yerinde çay servisi yapan insanın getirdiği çaya bunda toz zerresi var, bunun rengi açık, bu 100 derece suyla demlendiği için çay yanmış * diyerek burun kıvıran tiplere çaycı kusursuz çay yollamaya özen gösterirken, siz önünüze getirilen her şeye gülümseyerek teşekkür ettiğinizde bir süre sonra kirli bardakla karşılaşmanızla, lekeli çay tabakları almanızla örneklendirebiliriz.

    aynı şekilde ufak bir arabayla memnun olan çocuğa daha fazla oyuncak alınmazken, iki oynayıp bırakan kırıp döken çocuklara neredeyse oyuncak fabrikası kurulur.

  • iki saattir youtube'taki hesabına daldığım ve içinden çıkamadığım türkiye'nin yüz akı yönetmen, yapımcı, fotoğrafçı. o kadar ince detaylarla o kadar çok tekrar yaptırmış ki inanılmaz. şu an sadece kış uykusu'nun kamera arkasını izledim. bir zamanlar anadolu'da'ya da başlayacağım da bir şey fark ettim. bazen kamera açısını, repliği ve oyuncunun yapması gereken davranışları oyuncusuyla konuşuyor. gerçi konuştuğu oyuncu da haluk bilginer ama yine de fikir alışverişinde bulunması, konuşması çok hoş davranış. bir sözü çok hoşuma gitti.

    "oyunculuk gizlemektir, göstermek değil."