hesabın var mı? giriş yap

  • devlet hastanesinde çalıştığım dönem. çok roman hastam vardı. bir gün çalgıcı bir adam geldi. psikotik belirtileri var. görüştüm, tedavi planladım. reçete yazacağım, barkodu aldım, ücretli yazıyor, sağlık güvencesi yok yani. hastanın maddi durumunun çok da iyi olmadığı belli.

    antipsikotik ilaçlar oldukça pahalıdır. mümessil arkadaşlardan numune ister, onları bir dolaba koyardım. ücretli hastalara vermek için biriktirirdim numune ilaçları.

    "ben sana bunun bir aylık dozunu vereyim" dedim.
    hasta durdu.
    "kaç para kutusu hocam" dedi.
    200 lira civarı bir fiyatı var, söyledim.
    "hocam, klarnet çalar kazanırım parayı. ben parasıyla alırım. sen bunu işi gücü olmayan birine verirsin" dedi.

    o sabah başörtüsü bile en az 200 lira olan bir kadın, benden numune ilaç istemişti. onu düşündüm, bunu düşündüm. eyvallah deyip gönderdim hastayı.

    insanları etiketlemek kadar kötü bir şey yok şu hayatta. ömründe romanla oturup iki kelam etmemiş insanlar, onları kötü ilan eder. tehlikeli yanları vardır, kanunla araları limonidir ama güzel yürekleri vardır.

    dipnot: hastalar iyileştiklerinde teşekkür mahiyetinde hediye getirir bazen. bu bahsettiğim hastam iyileşince teşekkür etmek için klarnetini getirip çalmıştı benim için. gel de sevme bu insanları.

  • afganistan ve pakistan'dan sonra sınır kapılarının sonuna kadar açılacağı bir milleti daha keşfetmiş olduk. ey nijeryalılar siz de gelin bir siz eksiksiniz bu ortadoğu bok çukurunda.

  • enteresan diyaloglara ve enstantanelere yol açabilir.

    bir kere 11 tane birçoğu uzman olan 30 yaş üstü doktorun bulunduğu sahada kendini mental açıdan yetersiz görüyorsun.maça başlarken takımın orta sahanın 2 yönünü de oynamaya çalışan dinamik zencisi olarak buluyorsun kendini.* sonra yapılan meslek espirilerine falan bakınca mevkin bir anda forvet arkasına doğru kayıyor. insanın özgüveni geliyor bir anda.

    adam mesela kadın doğumcuymuş maç esnasında öğrendim.gol kaçırdı arkadan mesleğinin hakkını ver. şu deliği bul artık diye tepkiler geliyor. adamın teki kilolu bi doktor amcaydı koşu yoluna pas attım , benim nabzım çok yükseliyor koşamıyorum öyle pas atma dedi bana. adam koşamıyor ama halı saha maçına gelmiş. gerçekten de hiç koşmadı. öyle sergen gibi alex gibi az koşuyor anlamında demiyorum gerçekten koşmuyor , yürüyor.

    düşen birisi olsa hemen teknik müdahaleler, basit olayı enine boyuna değerlendirmeler halı sahada görmeye alışık olmadığımız abartılı fairplay hareketleriyle maçı viran eylediler. maç baklavasınaydı kazanan takımdan 3 tanesinin trigliseridi yüksekmiş yemediler.yiyenler de lan ben şimdi bunu yerim gece rahat durmam hahahahah tarzı diyaloglara girdiler. hulen dedim çok bilmek de
    iyi değil. esnaf amcalarla yapacaksın maçı herifler kalp tansiyon şeker hepsinin kombinleyip gelmişler haberleri yok. devre arasında da sigaralarını yakıyorlar, paketi çoraplarına sıkıştırıp giriyorlar maça.

  • şöyle açıklamak gerekirse ülkemizde kitap pahalı değil çok pahalıdır. peki neden çok pahalıdır, bunu kendi kitabım üzerinden açıklamak istiyorum.

    şimdi benim kitabımın liste fiyatı 25 tl

    bu yirmi beş tl içerisinde %8 kdv var, 2 tl yüce devletimizin,

    bu yirmi beş tl içerisinde kdv düştükten sonra bedel olan 23 tl'nın

    yüzde 10'u telif olarak benim, yani 2,30 tl

    yüzde 30'u yayın evinin, yani 6,90 tl

    yüzde 10'u dağıtımcının, 2,30 tl

    yüzde 50'si kitabevinin, 11,50 tl

    ben bir yazar olarak 572 sayfalık bir eserin satılan her adedinden 2,30 kazanırken, yayıncım dosyayı kitap haline getirip, redakta-edite etmek, ham maddeyi (kağıt-boya) satın almak ve basmak (matbaa), bir de üzerine kar etmek için 6,90 tl alıyor.

    kitap basıldıktan sonra kitabın satılması için rafa girmesi gerekiyor. bu işi yapacak olan ise dağıtımcı 2,30 tl alıyor.

    kitabı rafına koyan, kira ödeyen, eleman çalıştıran vb. iş yapan kitabevi ise tüm bunları kitabın liste fiyatının yarısıyla döndürmek zorunda kalıyor.

    sürümün fazla olmadığı, ürünün üretici ile tüketici arasında çok el değiştirdiği, rafta bekleme süresi uzun her üründe olduğu gibi kitabın fiyatı da uçuyor.

    şimdi diyeceksiniz popüler, çok okunan kitaplar neden daha ucuz.

    şöyle ki, çok satan/okunan kitapların korsanla mücadele etmesi gerekir. zaten sattığı için raf bekleme süresi azdır, bu kitapların kendi reklamı doğal yollarla oluşur, baskı adet sayısı fazla olduğu için yayınevi basım ve ham madde diğer yayıncılara göre ucuz ulaşır. dağıtımcı ve kitapçı elinden çok sayıda kitap geçeceği için sürümden kazanır.

    doğal olarak bu yazarların telif yüzdeleri yükselirken dağıtım ve kitabevi payı düşer.

    peki nasıl ucuza kitaba ulaşabiliriz?

    öncelikle tek tek kitap almak gibi bir huyunuz var ise bundan vazgeçmelisiniz. birden çok online kitabevinde hesabım var ve beş taneden az kitap almıyorum. alacağım kitapları sitelerde bulunan sayfamda sepete ekliyorum ve karşılaştırıyorum. bu sizin için zor ve tek kitap alacak iseniz kitapmetre.com sizin için karşılaştırma yapıyor. ancak bu site tüm online kitabevlerinde çalışmadığı için evrenselkitap.coma bakmanızda fayda var. ara ara büyük yayınevlerinde ciddi indirim kampanyaları oluyor, facebook üzerinden ilan ediyorlar, takip etmek isteyenlere duyurulur.

    bir diğer ucuz kitap alma şekli ise varsa yayıncının online kitap satış sitesidir. çünkü dağıtım ve kitabevi payı vermedikleri için liste fiyatı üzerinden ciddi indirim yapıyorlar.

    bir diğer ucuz kitap alma şekli benim de severek kullandığım nadirkitap.com. içerisinde bulunan çakallara ve sahaf olmayan satıcılara rağmen iyi bir araştırmayla çok az kullanılmış kitapları ucuza almak çok mümkün. tek dezavantajı ise kitapları farklı satıcılardan aldığınızda kargo birleştirme yapılamaması ve bazı satıcıların anlaşmalarından dolayı yüksek kargo bedeli.

    eğer bir e-kitap okuyucunuz varsa mutlaka e-kitap servisi meritokrasi katılın ve şu entri favoriye ekleyip başlığı takibe alın.

    yok arkadaş her şeye rağmen kitap pahalı, e-kitap edinemiyorum, sevmiyorum diyorsanız, ben kütüphaneleri şiddetle tavsiye ediyorum. sıcak ve sessiz bir ortamda kitabın içine girmek hem daha kolay hem de çok ama çok ucuz. bazı yerlerde de bedava.

    unutmayın ki kitap bedelinin yüksek olması okumamak için bahane değildir. sizin birkaç günde, bazen birkaç saatte okuduğunuz kitabı yazar kişisi ciddi bir emekle üretiyor, ömür tüketiyor, lütfen korsan almayın. alanlarla arkadaşlığınızı bitirin.

    hepinize iyi okumalar.

    edit: korsana karşı olup, e-kitap siteleri ve pdf arşivlerini önermem bazı arkadaşlarca haklı olarak çelişkili bulunmuş. doğrudur, ancak ben kitaplardan haksız kazanç elde eden korsana karşıyım. hiçbir yazar kitabının maddi nedenle okunmamasını istemez. tüm yazarlar da benim gibi hırsızlığa karşılardır diye düşünüyorum. kütüphaneleri de bu nedenle entriye ekledim, unutmuştum, üzgünüm.

    ayrıca şu facebook grubunda akademik bir çok makale ve e-kitap yayınlanıyor. bakmanızda fayda var bence...

    son edit: birkaç kez bir kaç yazmışım, doğrusu birkaç.

  • susan kadın sevgiliniz ise korkmayın; kocaman sarılın ve öpün ama böyle rastgele öpücükler olacak. önce sizi itelemeye çalışacaktır, sakın bırakmayın erkek adamsınız siz. sonra sakince sizin kollarınıza bırakacaktır kendisini. suratını asmasına ve susmasına neden olan şeyi böyle kedi gibi sakin sakin sanki mırlıyor gibi anlatacaktır.

    işte topukla, kaç, sus, bakma diyenleri sakın dinlemeyin. bir kadın susuyorsa kaçmak yapılması gereken son şeydir. bilginize.

  • sayın sözlük ahalisi, bir insan sizi nasıl reddedince memnun olacaksınız? bunun bir formülü var mı? bence yok. reddedildiğin ya da terk edildiğin müddetçe hep karşı tarafı suçlayacaksın.

    bugüne kadar on bin tane terk edilme hikayesi dinlemişimdir. hepsinde terk eden pisliğin tekiydi terk edilenin gözünde. bunun doğru bir yolu yok, maalesef. eski sevgili/eşinizin gözünde -terk etme şekliniz nasıl olursa olsun- alçağın teki olacaksınız.

    flört etmeye çalışan kişiyi kırmadan reddetmenin de bir formülü yok. ne diyelim? fok balıkları çok yalnız falan mı? üst üste mesajlar atıyorsunuz dönmüyor, görüşmek istiyorsunuz zaman ayırmıyor ve siz hala anlamazdan geliyorsunuz. ısrarlarınıza dayanamayıp bir açıklama yapmak zorunda kalıyor ama sizi yine memnun edemiyor. o sizinle sevgili olmadığı için her türlü suçlu yani. neden? çünkü mükemmelsiniz ve her göz koyduğunuz insan sizi sevmek zorunda! hayır, değil. kendinize göre harikasınız belki ama birilerinin hiçbir şekilde ilgisini çekmiyorsunuz ve bunun nedeni sevilmeye değer olmamanız değil, sadece karşı tarafın tipi değilsiniz, hepsi bu.

    belli ki korona günlerinde herkes sanal yolları zorluyor. benimle de yıllardır tanıdığım fakat arkadaşlıktan öte bir diyalog kurmadığım bir sürü insan flört etmeye çalıştı bu ara. ne diyeyim mesela bu tiplere? yapmaya çalıştığı şeyi anlamazdan gelip, onunla her dakika yazışmaya/konuşmaya vaktim olmadığını söylüyorum ben de. özgüveni kırılmasın diye ‘kişisel alma lütfen,’ diyorum. bana ne yahu! insan olarak sevsem de duygusal manada hoşlanmamışım demek ki. ne var bunda? hoşlanmadığım bir insanı kırmamak için kırk takla atmak zorunda mıyım?

    sonuçlarına katlanamayacak olan aşk meşk işlerine heves etmesin bence. ulan benim için öldüğünü sandığım insan arkasına bakmadan çekip gitti, beni bir daha hiç merak etmedi, öldüm mü, kaldım mı, nasıl baş ettim, hiç düşünmedi. yine de ‘demek ki sevmemiş, keşke sevseydi ama sevmediği halde yanımda kalsa daha mı iyi olacaktı?’ dedim, hayatıma devam ettim. her şeyden bi’ trajedi yaratmaya ne meraklısınız.

    son söz; kimse bizi sevmek zorunda değil. bir kere sevdi diye hayatının sonuna kadar yanımızda olmak zorunda da değil. bırakın gitmek isteyen gitsin. konuşmak istemeyen konuşmasın. gerekirse yalnız kalın ama kimsenin sahte sevgisine ihtiyaç duymayın. çünkü gerçek seven zaten gitmeyecektir.

  • şunun şurasında son 5 yıldır türeyen filtre kahve aristokratlarının beğenmediği tiptir.

    "ayy frenç pıres olmadan içemiyorum şekerim"
    " starbaks filtre kahve 5 lira bik bik"
    " frenç press bok gibi! gerçek kahve espresso'dur"

    bir bitin aq yeter artık. nesquik içiyorum en güzeli o.

    edit: "5 yıldır türeyen" diye kast ettiğim filtre kahve değil, yukarıda örnek verdiğim tipler.

  • bir gün bir yoksul öldü, üzüldü mahalleli
    ama bir kefen parasi, bulamadi mahalleli
    kul ahmet dedi yalan dünya
    çikardi ceketini
    örttü garibin üstüne
    kaldirdi cenazeyi
    sonunda herkes anladi
    ya nasip ya kismeti

  • kasada 50 tane çayla bekleyen adamın görüntüsü gözümün önüne geldi de, cidden rezalet.

    ulan 2 kuruş kar edicen diye düştüğün hale yazık utanmaz herif. umarım migros çalışanları yaka paça dışarı atarlar seni.