hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi
    edit: altından hangi dizi, hangi olay çıkacak akıllara sorular düşürür.
    edit 2: gökyüzünde bir anda beliren parmak izi ipucu olabilir.
    edit:3 ucu açık olay, ne olduğunu anlamak için takipte kalmak gerek.
    edit 4: soru işaretleri giderek artıyor bu yeni çağ ne zaman başlıyacak acaba?

  • valla kökeninin arabistan mı olduğu, hindistan mı olduğu beni çok ilgilendirmiyor. sonuçta elimizin altında var mı? var.
    köktencilik yapmadan rahatlıkla söyleyebilirim ki; hurma diyet yapanların ve diyabetiklerin baş tacıdır. olması gerekir.

    öncelikle içinde hem demir, hem b12, hem a vitamini olan tek meyvedir kendisi. diyet yapanların sıklıkla yaşadığı yetersiz beslenmeye bağlı vitamin eksiklikleri için birebirdir.
    sonra kalorisine gelelim. ortalama olgunlukta bir hurma 15-16 kaloridir. tadı bu kadar güzel olup, bu kaloride başka hiçbir şey yok canlarım. 55 kilo vermiş ve hala vermeye devam eden bir insan olarak araştırmalarıma güvenebilirsiniz.

    gelelim glisemik indeksine. hurmanın glisemik indeksi çok düşüktür ve kan şekerinizi hayvan gibi zıplatmaz. kana geç karışır, delicesine insülin ihtiyacı doğurmaz. bu yönden de hem diyettekiler, hem diyabetikler, hem şekeri düşenler için mucizedir. aynı zamanda direk glikoza değil dekstroza dönüştüğü için de ayrıca ayrıca avantajlıdır.

    diyettekilerin ve diyabetiklerin sıklıkla başına gelen şeydir tatlı aşerme. bunun sebebi temelde kan şekerimizin hızla düşmesidir. bunu komplike bir diyetle aslında kontrol altına alabiliriz ancak diyelim diyetiniz harika, yine de şeker atağı yaşadınız. evinizde-işyerinizde bir minik kase hurma sizi dünya kadar kalorili atıştırmalıklardan kurtaracak ve en yakın arkadaşınız olacaktır. (bir baklavanın 250 kalori, ortalama 1 stick gofretin 78 kalori olduğunu düşünürsek hurmaya olan sevgimi sanırım anlayabilirsiniz.)

    diyet yapanların fazla bilinmeyen bir kabusu da kabızlıktır. allahım o ne fena şeydir, çeken bilir. hurma burada da imdadımıza koşar ve lifli bir yiyecek olduğu için bağırsaklarımızı çalıştırır.

    ayrıca ayrıca şu an öğrendim ki anne sütünü de arttırıcı etkisi varmış.

    dışarıdaki pazarlama tarzına lütfen takılmayın. domatesin kökenine bakıyor musunuz? hayır. bunu da önemsemeyin zira hurma; gerçekten de insanlığa armağan tadına bir meyvedir.
    ay lav hurma, ay veri veri love hurma! <3

    edit: yaş hurma değil arkadaşlar, kuru meyve olarak tüketilen hurmadan bahsediyorum elbette. ramazan hurması olarak bilinen şey yani. :)
    önemli edit 2: rasyonel kupaj 145 uyardı. piyasadaki hurmaları daha güzel gözüksün ve daha tatlı olsun diye glikoz şurubuna bulayıp paketleyebiliyorlarmış. en iyisi organik marketlerden ya da emin yerlerden alın.

  • universiteyi kazanip ilk calculus 1 vizesinde kocaman bir sifir alacak ogrenci yetistirmektedir ayni zamanda.

  • ılık ile serin arası bir bodrum akşamı. "haydi sünger pizza'ya gidelim" diyoruz arkadaşlarla. terasa çıkıyoruz, masamıza geçmek üzereyken köşe masadaki gruba gözümüz takılıyor. "özhan canaydın değil mi o ya" diyorum, "haydi yanına gidelim." arkadaşlarım "ya hu ayıp olur" falan diyor, "yok be" diyorum, "gidip bir merhaba deriz, bir de fotoğraf; o kadar."

    yanına geldiğimizi gören özhan canaydın, büyük bir nezaketle ve insanın tüylerini diken diken eden bir beyefendilikle ayağa kalkıyor, "bir saniye çocuklar" diyor ve ekliyor "müsaadenizle ceketimi giyeyim." ben arkadaşlarıma bakıyorum, onlar bana. kaldı mı gerçekten böyle insanlar diye birbirimize boş bakışlarla soruyor ve dumurdan dumura koşuyoruz.

    "ee çocuklar nasılsınız, neler yapıyorsunuz?" diyor başkan bize. ve bunu o kadar içten yapıyor ki sanırsınız karşımızda koca galatasaray başkanı değil de kankamız var. "sağolun başkanım" diyoruz; "siz de iyisinizdir inşallah." "sağolun" diyor ve gözü o zaman kız arkadaşım şimdi ise eşim olan canıma takılıyor. "siz nasılsınız küçük hanım" diye soruyor; ya hitaba, klasa bakar mısınız. kız arkadaşıma o kadar içten ve sıcak bakıyor ki gören torununa baktığını sanır.

    biraz sohbet ettikten sonra bana dönüp "aman kaçırma bu güzel kızımızı" diyor, "yok efendim kaçırmam" diyorum. efendim hitabını yaparken önce kendime sonra bu saygın bilge adama şaşıyorum. kendime şaşıyorum çünkü o güne değin kullandığım bir hitap şekli değil; özhan bey'e şaşıyorum çünkü bir insanın böylesine bir zarafet içinde olabilmesini aklım almıyor.

    "kusura bakmayın çocuklar, yerimiz olmadığı için sizi masaya buyur edemedim, bir içecek ısmarlayamadım" diyor, bunu derken neredeyse kırılacak kibarlıktan. o bunları söylerken biz adeta şoktan şoka giriyoruz. "estağfurullah başkanım, ne önemi var, sizin elinizi sıkıp gideceğiz zaten" diyoruz.

    biraz daha sohbet ettikten sonra "aman derslerinizden, işinizden geri kalmayın" nasihatlerini de dinliyoruz başkandan. o an aklıma sürekli benim iyiliğimi isteyen ve her konuda bana yol gösteren babaannem geliyor, istemsizce gözlerim doluyor ılık bir bodrum akşamında.

    elini öpüp yerimize geçiyoruz. arkadaşlarla muhabbete dalıyor ve saatlerin nasıl geçtiğinin dahi farkına varamıyoruz. derken bir ses duyuluyor: "haydi iyi geceler çocuklar, iyi eğlenceler." bir anda okulun en disiplinli ama en sevilen hocası sınıflarına dalmış haylaz öğrenciler gibi ayağa fırlıyoruz ve "sağolun başkanım" diyerek teşekkür ediyoruz.

    aradan yarım saat daha geçiyor, masanın en büyüğü olarak garsona "hesap lütfen" diyorum. garson masamıza geliyor ve kulağıma fısıldıyor: "hesabınız kapandı efendim, özhan bey halletti." biz bir kez daha şoke oluyoruz, gözlerimiz doluyor adeta. "ne adam be" diyoruz. ama ödediği hesap için değil, bize davranışlarından ötürü elbet.

    sonra aradan seneler geçiyor, o güzel adam çok ama çok uzaklara gidiyor ve uğruna gece gündüz çalıştığı stadın açılışında şu an galatasaray'ın başkanlık koltuğunu açıkça işgal eden adnan polat tarafından adı dahi anılmıyor. sonrasında konuşan erdoğan bayraktar adlı basit bir müteahhit tarafından "karşımda naif ve güçsüz duruyordu" denerek sözde küçültülmeye çalışılıyor.

    benimse aklımda o rüya gibi gece; şimdi yukarılardan bir yerden bizleri izleyen bu güzel adamı anıyor ve soruyorum: ulan siz kim, sizin adınızın böyle bir adamla aynı cümlede dahi geçebilmesi kim? adnan polat, erdoğan bayraktar kim, özhan canaydın kim?

    elimizde takımlar üstü olan bir tek süleyman seba kaldı; bari onu kırmayalım ve iyi bakalım.
    adettendir editi: beşiktaş'lıyım.

  • saglam bir fenerliyim.
    adamin sevinmesi ve bunu paylasmasi normal bir sey.
    normal olmayan bizim futbol kulturumuz, bizleriz.

    sonuna kadar kutlasin, yeter ki sporla ilgili belediye faaliyetlerinde tarafsiz olsun.
    baska bir seye gerek yok

  • rahmetli sabancı diyordu ki; "malın istedigin kadar iyi olsun. onu pazarlayamadıktan sonra hiç bir işe yaramaz."
    istanbul'daki belki yüzlerce çiğköfteci arasında ali usta'nın bilinir olması pazarlama dehasında gizli. hafifte uçarı kaçarı biri olmasınında bunda payı yok degil aslında. mekanın yeri zaten başlı başına absurd. insan "yahu orda çiğköfte mi olur" diye düşünüyor. ali usta çiğköfte haricinde her şeyi yapıyor ortamda. sırada gördüğü kızlı erkekli çiftlere takılıyor. rastgele isimler takıyor. ögrenci oldugu her halinden belli olan genclerden para bile almıyor bazen. abi borcumuz dedigin zaman "çekin gidin lan burdan" cevabını alırsanız şaşırmayın. velhasıl ali usta çiğköfteyi degil kendini bir marka olarak pazarlıyor. hareketleriyle müşterilerin beynine kazınıyor. dışarı çıktıklarında müşteriler ayaklı birer reklam panosu görevi görüyor.
    ayrıca semt esnafı kendisinin hoşgörüsünden faydalanıp, çiğköftedeki et-bulgur oranına gönderme yaparak ona "bulgurcu ali usta" diyor. gidip de yanına "bulgurcu ali usta naber hehehe" demeyin pehlivan gibi adam çiğköfte diye sizi yogurur allahıma..