hesabın var mı? giriş yap

  • heidegger, die frage nach dem ding** adlı eserinde bu lafı son derece farklı ve orijinal bir biçimde yorumlamaktadır. kapıda asılı duran yazı şunu söylemektedir: ageometretos medeis eisito!. yani, matematiksel olanı kavramamış olan giremez. matematiksel olanı kavramış olmak neyi kavramış olmaktır peki?

    düşünürümüz, bu sorunun yanıtını verirken de, pek çok soruyu yanıtlarken olduğu gibi eski yunan'a gidiyor ve sözcüklerin kökenine inmeyi* tercih ediyor. öncelikle, kendi duruşunu açık kılmak amacıyla, modern bilimle antik/ortaçağ bilimi arasındaki farkı birinin olgusal, diğerinin kavramsal olması ile açıklayan bakış açısına karşı olduğunu belirtiyor. diyor ki, kendi meşrebince antik/ortaçağ bilimi ne denli olgusallığı baz almışsa, modern bilim de kavramları temel almaktadır. kavramlardan kurtulma ve salt olgusallığa yaslanma idealini tavana vurduran pozitivistler haricinde, bu iki bilim pratiğini birbirlerinden ayırdetmemize olanak sağlayacak büyük bir farktan bahseden de yok gibidir. farklılığa neden olan temel unsur, yunanlılar'ın matematiğe atfetmiş oldukları anlamın modern biliminkinden başka olmasında aranmalıdır.

    eski yunan'da ta mathemata öğrenilebilir ya da öğretilebilir olan anlamlarına gelmektedir. manthanein sözcüğü öğrenmek, mathesis sözcüğü ise çalışma (öğrenme) ve öğreti anlamlarında kullanılmaktadır. heidegger'e göre grekler, öğrenme ve öğretmenin temelde bir ve aynı şey olduğunu kavramış olan insan topluluğunu meydana getirmektedirler. socrates iyi bir öğretmendir, zira öğretmesi esnasında en iyi öğrenen odur. iyi bir öğretmen öğrenciden, daha iyi öğrenmesi ve öğrenmeyi daha sahih bir tavırla arzuluyor olması bakımından ayrılır. tuhaf olan şudur ki, ta mathemata, halihazırda biliyor olduğumuz şeylere karşılık gelmektedir. zaten biliyor olduğumuz şeyi öğrenmeye, bilmeye çalışmak anlamlı mıdır? heidegger, bu soruya karşılık eski yunan'ın "evet" cevabını vermiş olduğunu düşünür.

    matematiksel olan, yani öğrenilebilir olan sayılardır. biz bugün matematiksel olanın özünde sayıları görmeye meyilliyizdir. ama eski yunanlı sayıları matematiksel olan olarak kavramaya yatkındır. yani sayılar matematikseldir*; bu anlamda da zaten biliniyorken öğrenilebilir olmaya devam ederler. gözlemlenebilir dünyada yeralan hiçbir varlık, bize üçün ne olduğu hakkında bir fikir veremez.

    zaten biliniyor olanın öğrenilmesine yönelik heveskarlık, bilindiği düşünülenin o bilgi çerçevesinde tüketilmiş olduğuna ilişkin inancın kapı dışarı edilmesi, doxanın devre dışı bırakılması anlamına gelmektedir. platon'un yapmaya çalıştığı, bugün bizim anladığımız anlamda belli bir alanın (geometrinin) bilgisine sahip insanları içeri buyur edip bu konuda fikri olmayanların suratına kapıyı kapatmak değil; iyi bildiği şeyleri bile tekrar tekrar gözden geçirmeye hazır olanları kanatları altına alacağını ifşa etmekten ibarettir. şeylere ilişkin bilginin tek bir netice verir türden, tüketilebilir bir bilgi olduğunu söylemek, sayısalın matematikselliğini görmezden gelip matematiğin sayısallığını vurgulamak anlamına gelir. bilgi-edinme, şeylerle karşılaşmanın yollarından biridir. bu karşılaşmanın sonuçlarını, karşılaşmayı yaşayan öznenin o anki koşullarından bağımsızmış gibi görüp de şeylerin kendilerine birer nitelik olarak atfedenlerin dünyası eninde sonunda tükenmeye yüz tutacak bir doksalar dünyası olmaya yazgılıdır. düşünce bilineni öğrenmeyi öğrendikçe yaratıcılık devreye girecek, insanın dünyada oluşu daha renkli ve anlamlı hale gelecektir. böyle olmasa bile, zaten bilinene tutunmakta ısrar eden bir bağnazlığı sopayla dürtüp rahatsız etmekte hiç ama hiçbir sakınca yoktur.

    platon'un akademisinin kapısına asılı yazı kısaca şudur: "zaten bilenler dışarı, zaten bildiğini hala merak edenler içeri."

  • 13 mayis:
    sevgili gunluk, bugun tekneyle yolculugumuz ba$ladi. havalar cok guzel. cok mutluyum.

    14 mayis:
    kaptan cok yaki$ikli bir genc. adi tolga. sanirim o da beni beni begeniyor. ama emin degilim. hava cok guzel.

    15 mayis:
    bugun suya atladigimda burnum kanadi. ama hic acimadi. teknedeki herkes guldu. ama sen gulmuyorsun. iyi ki varsin. iyi geceler.

    16 mayis:
    kola icerken guldum ve burnumdan kola cikti. herkes guldu. neden bilmiyorum. hava cok guzel.

    17 mayis:
    en sonunda onunla tani$tim! yani tolga'yla. birlikte yemek yedik. inanilmazdi. hava cok guzel.

    19 mayis:
    kamarasina davet etti, ama kabul etmedim.

    19 mayis: yazmayi unuttum. ozur dilerim. hava cok guzel.

    20 mayis:
    eger kamarasina gitmezsem, tekneyi batiracagini soyluyor. ne yapsam acaba? hava cok guzel.

    21 mayis:
    120 yolcunun hayatini kurtardim. hava cok guzel. yarin eve donuyoruz.

  • hala yaşıyorsan bu; ters gidecek şeylerin bitmemiş olduğunun göstergesidir...

  • evet çekinmiyorlar. osurmaya karar verip o an osuruyorlar...

    çok denk geldim bu insanlara .aşırı dikkatli ve burnu hassas bir insan olduğumdan mıdır, gece yolculuğunu sevdiğimden midir bilemem hep yakalarım (gece herkes uyuyor sanıp salıyor ipneler,ben uyur muyum lan baksana sen şu gözlere!)

    birgün star diyarbakır turizm ile silvana gidiyorum,acil gitmem lazım. tatil olduğu için uçaklarda yer yok mecbur otobuse bindim ilginç bir seyahat oldu,bu seyahatim osuruk nedir, ne kadar keskin olabilir,insan osuruk kokusu ile nasıl çift görür,kedi boku aslında güzel kokuyor olabilir mi,ense köküne saplanan keskin ağrı ne sebeplidir sorularına cevap bulduğum seyahat olmuştu.
    arkadaş osuruğun da bir şekli,bir derecesi olur. ne bileyim bu kadar keskin bir osuruk olur mu? o değil bu kadar keskin bir koku olur mu! coğrafyanın özelliği sanırım.arkadaş 4 yaşında çocuk osurur da bütün otobüs kokar mı? ne yedin sen minik şeymus? nedir derdin koçum o yaşta? oyle osurulur mu bitanem..ileride allah korusun kobay ederler adamı.

    horlayan mı ararsın, osuran mı, sümküren mi..ulan nerdeyim dedirtmiş bir seyahatti. koridorda çocuklar sıralanmış uyuyor,ayaklarımın altına bişeye çarpar gibi oldum bi baktım bir çocuk kafası! yatırmışlar koltukların altına! hay allahım..
    hani bir de bu şehirler arası otobuste ağlayan çocuklar var ya, hah onlar yoktu..bizim otobusdekiler direk anırıyordu

  • çok sıradan bir futbolcu. kamerun milli takımına bir maç bile kazandıramamıştır.

  • süper bir olay lan. o kadar yol gitmişim, farkında bile değilim. düşünsene abi, mecidiyeköy'den mecidiyeköy 40 dakika diyorum. annem duysa terlikle kovalardı yemin ederim, bu kadar hız mı yapılır diye. şimdi çağlayan'dan çağlayan rekorumu kırmayı düşünüyorum, bi dünya yolum var önümde, neyse kazasız belasız ulaşırım umarım.