ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
minibüsçülerdeki kızgınım vites değiştirmesi
-
hemen ardından 100 tl uzatıp 'şurdan bi kadıköy alır mısın?' diyerek fatality' ye gidilebilir.
türkiye'de yaşama nedenleri
-
koşarak otobüse yetişmeye çalışan bir amcanın, ayağına takılan taşı* alıp kenara koyması ve bunu fark eden otobüsten başka bir amcanın, aracı onun için bekletmesi.
türkiye'de yaşamayı böyle insanlar çekilir kılıyor.
minimum adsl hızının 8 mbps olması
-
galerinin size polo parasına audi tt verip, ayda maksimum 50 liralık yakıt koyabilirsin, sonra arabayı iterek kullanırsın demesi gibi bir olay.
özlem tekin
-
trt de staj yaptıgım yıllarda kendisine çekim öncesi mikrofon takmaya calışmıştım. vucuduna dokunmamak için özen gösterirken bocaladım kablolar dolandı vs sonra aldı mikrofonun yakaya takılacak kısmını alttan sokup tshirt ünün içinden geçirip yakasına taktı "aha bukadar iki elinle bişeyi dogrultamadın amk çaylagı" der gibi yüzüme bakmıştı.
bir de şunu eklemek isterim, kendisiyle o gün 3 ayri mekanda çekim yapmiştik. gün boyunca nereye gitsek minübüsün en arkasında stajerlerle oturmustu. sanki okul arkadasimiz gibi muhabbet etmiştik. gördügüm kadariyla egolarindan arinmis ve çok alcak gönüllü bir insan o yüzden bu alemden elini etegini çekmeye karar vermis olabilir.
yeni mezun itü'lünün 10000 tl maaşla işe başlaması
-
ulan biz başka itude mi okuduk yoksa
millet bu parayı nereden buluyor
-
kadıköy çarşıdan her geçtiğimde aklıma takılan soru.
yaz kış, neredeyse her akşam restoranlar ağzına kadar dolu. meze, kuru yemiş, bira ile idare etsen bile iki kişi hesap 100 tl'ye yaklaşıyor(muş). balık ve rakı dahil olduğunda ise bu rakam birkaç kez katlanıyor. yanlış anlaşılmasın, kimsenin kazancında, yediğinde, içtiğinde gözüm yok ama gördüğüm kadarıyla oturanlar ağırlıkla üniversite öğrencileri. bunların hepsi burs alsa ve yarım gün çalışsa yine de yetmez diye düşünüyorum. herkes ticaret de yapmıyor. benzin zammıydı, şuydu buydu diye yakınırken yeme içme mekanlarının ful çekmesi bana tuhaf geliyor.
çocuklarla girilen komik diyaloglar
-
eve gelen bir koli üzerinde adım, soyadım ve evlilik soyadımı gören 9 yaşındaki ege şaşırır...
ege: anne, senin amerikalı arkadaşın fazladan bir soyadı yazmış yanlışlıkla.
romica: fazladan değil, o benim evlenmeden önceki soyadım.
ege: nasıl yani?
romica: evlenince babanın soyadını kullanmaya başladım.
ege: neden?
romica: yasalar gereği öyle oldu.
ege: ama o yasa değişmiş, şimdi kızlar soyadını kullanabilirmişsin...
romica: ama son on yılda yaptığım her şeyi babanın soyadıyla yaptım, o yüzden değiştiremem.
ege: babamla evlenmeden önce yaptığın her şeyi de kendi soyadınla yapmıştın ve değiştirdin ama!
romica: öyle oldu maalesef...
ege: garip...
romica: ?
ege: hep senin kadar tuhaf biriyle evlenmek istediğimi düşünürdüm...
romica: eee?
ege: ne bileyim soyadını değiştirmişsin, çok... ezik... evlenmek için soyadından vazgeçecek biriyle asla evlenmezdim!
romica: ezdin oğlum beni cidden :)
ege: eee? niye sırıtıyorsun o zaman?
romica: hiiiç, hoşuma gitti :)
ege: öfff, hala çok tuhafsın...
charles bukowski
-
"ayrıntılı bir yol tarifi almıştım sara'dan. hayli kafa karıştırıcı bir tarifti, ama söyleneni yaptım ve vardım. hayal kırıklığına uğradım neredeyse, çünkü stres ve delilik ortadan kalktığında yerine koyabileceğim güvenilir bir şey yoktu hayatımda."
(bkz: henry chinaski)
sümeyye'nin biz de sığınmacı olabiliriz tweet'i
-
(bkz: de ayrı)
nomadland
-
yönetmenlik koltuğunda the rider filmiyle büyük bir başarı yakalayan chloé zhao'nun oturduğu, başrolünde frances mcdormand'ın yer aldığı 2020 yapımı film.
film dünya prömiyerini 77. venedik film festivali ve 45. uluslararası toronto film festivali'nde eş zamanlı olarak yapan filmin ülkemizdeki ilk gösterimi ise 39. istanbul film festivali kapsamında gerçekleşecek.
edit: film, 77. venedik film festivali'nde "altın aslan"ın sahibi olmuştur.
jessica bruder'ın kurmaca olmayan 2017 tarihli kitabı `nomadland surviving america in the twenty-first century`'den uyarlanan filmde frances mcdormand, ekonomik krizde her şeyini kaybettikten sonra karavanıyla birlikte amerika'nın batısına doğru yolculuğa çıkan 60'lı yaşlarındaki fern karakterini canlandırıyor.
fern'in modern bir göçebe olarak yaşamını sürdürdüğü filmin kadrosunda oyunculuk tecrübesi bulunmayan ve gerçek hayatta da amerika'da göçmen olarak yaşayan linda may ile charlene swankie yer alırken; bu isimlere good night and good luck, lincoln, the bourne ultimatum filmlerinden tanıdığımız david strathairn eşlik ediyor.
fatih terim
-
skordan, herşeyden bağımsız söylüyorum, çok rahatsız edici bir kibri var. herşey kontrolüm altında havalarındaki rahat görünümünün altında hikmet karaman'a laf sokmaya çalışıyor:
"hikmet hoca tabi uzun konuştu, bizim yerimize de konuştu, maçı anlatmaya gerek yok sağolsun".
yani şunu diyor, hikmet kırk yılda bir maç kazandı, keyifli keyifli maçı anlatıyor.. olabilir ağam, niye takıyorsun? koskoca fatih terimsin, hikmet karaman'ın övünmesinden, gerinmesinden nasıl gocunabilirsin? kayserispor tesadüf kazanmadı, uzun zamandan beri izlediğim en iyi anadolu takımı performansını gösterdi. kayseri'nin ekstradan iyi oynaması, hikmet'in kendini övmesi, senin o kadar da kötü olmadığına dair de bir sonuç yaratır, neden rahatsızsın?
rahatsız çünkü fatih terim kendinden başka birilerinin kazanmasını, kendinden başka birilerinin övünmesini, eseriyle gurur duymasını, abartsa da keyfini çıkartmasını olgunlukla karşılama gücünden yoksun bir çocuk egosuna sahip.
tek harfli soyadlar
arabasını çalan hırsızı öldüren polis memuru
-
habere bakıyorum da , alakasız şeylere çağrışıyorum ,
şöyle ki ; mevzu bahis kendi arabası olunca hırs yapmış abi eliyle koymuş gibi 3 günde bulmuş aracı , ah da mesela vatandaşın arabası olsa kim bilir ne zaman bulunurdu ya da bulunur muydu acaba dedirten hadise.