hesabın var mı? giriş yap

  • uzun ilişki sonrası, ayrılığın üzerinden uzun bir zaman geçmişken ansızın bir mesaj:

    - bu gece kardeşimi istemeye geldiler, sadece haber vermek istedim...

    meali: oysa ne hayallerimiz vardı, biz evlenecektik, onlar bizi takip edeceklerdi... ayrıldığımız günden beri yalnızım, kimseyi koyamadım yerine... attım gururumu bir kenara, sonrasında aklımda kalmasın diye son bir kez deniyorum şansımı, haydi gel, dönelim bu hatamızdan... seni hala çok seviyorum...

    - haber verdiğin için çok teşekkürler, mutlaka arayıp tebrik ederim...

    meali: kokunu duydum sanki adını görünce telefonda, yüreğimin atışı hızlandı, özlemim depreşti, ama korkularım canlandı... ayrıldığımız günden beri yalnızım, kimseyi koyamadım yerine... ama yok cesaretim yeniden denemeye, aynı şeyleri yaşayamam...
    aslında çok iyi aldım mesajını, ben akıllı olup, aptala yatıyorum, anlamamış gibi cevap veriyorum sana; oysa sen de bunu korkaklığımdan yaptığımı anlayacak kadar akıllısın, beni o kadar iyi tanıyorsun...
    beni o kadar iyi tanımış olmandan korkuyorum zaten galiba, hoşçakal...

  • sana baktığı zaman gözlerindeki mutluluğu görmek, senin için vazgeçebildiklerini görmek, seni sen olduğun için sevdiğini hissetmek ve kafa kafaya verip evlilik hayalleri kurabilmektir.

    yeri geldiğinde annen gibi kalın giy demesi, yeri geldiğinde bebeğin gibi onu beslemeni istemesi, yeri geldiğinde dostun gibi dertleşebilmen, yeri geldiğinde sevgilin gibi sarılabilmek ve zamanı geldiğinde onu hastane yatağında yeni doğmuş çocuğunla görebilmektir.

  • futbol yorumcusu 3 aralık 2011 fenerbahçe ankaragücü maçından sonra şöyle yazmış.

    "...fenerbahçe’nin galibiyetine eskisi kadar yardım edemeyenler de vardı tabii. yobo’da bir düşüş var ve afrika kupası’na 1 ay kala kötü sinyaller vermeye başladı yine. everton’da her afrika kupası dönüşü formasını kaptırır, sezonu yedek kulübesinde bitirirdi. fenerbahçe’de de gabon dönüşü formasını serdar’a kaptırırsa şaşırtmayabilir..."

    http://spor.milliyet.com.tr/…11/1470847/default.htm

    afrika kupası, everton, gabon, serdar... hepsi iyi güzel de nijerya, afrika kupasına katılamadı.

  • enteresan bir bilgi vereyim mi size

    alım gücünüz itibari ile o adamın isteyip yapamadığı ve sizin isteyip yapamadıklarınız arasında dağlar kadar fark yok.

    o adam alt sınıfın aşağılarda siz de alt sınıfın üstlerindesiniz. ıkiniz de kaliteli beslenemiyor, araba alamıyor, ev alamıyorsunuz.

  • ''sanatçıya bir şey söyleyeme, siyasetçiye bir şey söyleyeme, sporcuya bir şey söyleyeme, nasıl ülke kardeşim burası?'' diyerek duygu ve düşüncelerime tercüman olmuştur.

    ayrıca yalnız milli takıma değil aynı zamanda nepotizme, faşizme ve iş ahlâkından yoksun herkese verilmiş; sosyal nitelik taşıyan bir ayar olarak da kabul görebilir.

  • işlek caddede büfe değil benimki. "badanacılık".

    oysa ne heveslerim vardı benim, ne heveslerim. türkiye derecelerim mi yoktu, olimpiyatlara mı katılmamıştım, daha lise sıralarında herkes tarafından geleceğin akademisyeni gözüyle mi bakılmıyordu bana... sonra okula geldim. okuldan kaynaklı da değil aslında ya, bölüm diyeyim. bilenler var, psikoloji okuyorum. ama bezdim. ben ne kadar hayat dolu ne kadar yerinde duramayan bir insandım da deliler gibi istediğim bölüme gelince delilendim?

    nasıl oldu anlamadım. ama kafama girdi.

    badanacı olmak istiyordum lan. cidden. bunu istiyordum ben.

    internetten boya kartelalarına, fırça modellerine, badana tekniklerine bakmaya bir türlü doyamıyordum.

    zonguldak'ta bi' evimiz var bizim. babaannemlerin evi işte. ne yaptım ettim ikna ettim dedemi bu yaz. aldım fırçalarımı. ince iş fırçam en incelerindendi, korniş kenarlarını rahat rahat boyayabilmek için. önce mutfağın tavan boyasını yaptım. o rulo fırçayı kullanmak konusunda çok acemiydim, yüzüme patpatpat diye tavandaki boya dökülüyordu, ben mutluluktan neredeyse kahkaha atıyordum. sonra mutfağı "istanbul pembesi" denilen bir renge boyadım. sen hiç boya kartelası inceledin mi? şiir gibidirler. roma sarısı vardır mesela, bizans kırmızısı vardır. mutfağın boyası bittiğinde oruç halimle hışırım çıkmıştı ama nasıl da mutluydum lan. aradan 3 hafta geçmiş ama şimdi düşününce bile çok özledim. sonra ver elini salon. aman o pervazların ince işi, aman o priz kenarları, ahh. nerede o akademik kariyer isteyen silverleaf, nerede? nerede o kitapların arasından zorla alınan kız?

    ben değil miyim tavandaki boşluklar badanayı kötü gösteriyor diye önce onlar için alçı hazırlayıp, onunla kapatıp sonra üzerine çift kat boya çeken? eski karpuz lambaları çıkarıp avize delikleri açıp yeni lambaları takan, elektrik bağlantısını yapan kimdi?

    ben bir inşaat ustası olmalıydım ve görünen o ki psikolog olacağım. derdini alıp gelenlere "al bu malayı bütün yaralarını alçıyla kapa" mı diyeceğim ben, ne yapacağım lan?

    bir gün bir ev alacağım ama.

    ev bomboşken içinin komple badanasını yapacağım. bir günde bitmez elbet. ama acelem de yok. bir gün biter. akşam ev bomboş. bir iskemleyi balkonuma çekeceğim. evimin ilk eşyası da teleskop. bu da benim hayalim. teleskopu yerine kuracağım, radyoyu açıp termostan bayat çay içeceğim. bir gecem böyle geçsin başka bir şey istemem.

    akademik kariyermiş.

  • asi ve atarlı bir oğlu olduğunu bilen annemden gelen öğüt:

    - aman oğlum, komutanların kızıp da bana söverse sakın ola bi'şey deme; onlar ordaaa ben burda!

    (bkz: anne tipi realizm)