hesabın var mı? giriş yap

  • odaklanma sorunudur. her ne kadar günlük aktivitelerini yerine getirmeye çalışsalar da beyin kafasına göre hareket ettiği için yaptıkları şeye genellikle odaklanamazlar.

    genelde kafaları karışıktır. çağrışımlarla daha çok karışabilir; bir ses, bir koku, bir mekan vs. konuşmaları dağınıktır bu nedenle yer yer anlaşılmama problemi çektikleri görülür.

    düşündükleri her şeyin nedenini sonucunu anlamaya çalışırlar. temellendirme, somutlama ve çözümleme ihtiyacı duyarlar. yine bu durum da fazla düşünmelerine ve ayrıntılarda boğulmalarına sebep olur.

    uykusuzluktan bayılana kadar yatağa girmek istemezler çünkü yatak onların korkulu rüyalarıdır, gün içinde düşündüklerinin 10 katı (ölçmedim tabii sallama) fazla düşünürler. gece uyuyamama ya da uyumak için çaba göstermeme eğilimleri bundan kaynaklanır.

    düşüncelerindeki düzensizlik ise ruh durumlarına yansır. bir anda inanılmaz üzgünken, akla gelen başka bir şey aniden keyiflerini yerine getirebilir. böyle anlarda da ben ruh hastası mıyım acaba diye düşünmeye başlarlar.

    kısacası kafalarının içi sorularla dolu bir çöplük gibidir.

    kişisel not: böyle ortak özelliklermiş gibi kendimdekileri yazdım ama başlığın fıtratı bunu gerektiriyordu.

  • kendi ergenliğinde sosyal medya denen nane olmadığı için şükretmesi gerekenler hiç laf etmesin bu çocuklara.. burak kut kasedinin üstüne kendi sesini mikrofonla kaydedip radyoculuk oynayanlar kendilerini biliyor.

  • en çok mudur bilemem ancak kelimenin gerçek anlamıyla türkiye'de en çok iz bırakan ermenilerden biri de hagop vahram çerçiyan'dır. kendisi bugün devlet kurumlarında, tişörtlerin üstünde, anahtarlıklarda, bazen de dövme olarak karşımıza çıkan mustafa kemal atatürk'ün imzasını tasarlamıştır.

    çerçiyan'ın oğlu dikran çerçiyan bu imzanın hazırlanış hikayesini şöyle anlatmıştı:

    “galiba mart ayıydı. o zaman on dört yaşında olduğum için, bunları çok iyi hatırlıyorum. bir gece, bebek’te oturduğumuz evin kapısı çalındı. mamam gidip açınca bir polis bir sivil iki kişiyi görmüş. heyecanla içeri gelip ‘vahram, okulda bir hadise oldu mu?’ diye sordu. babam da ‘yok bir hadise olmadı’ diye cevap verdi. insanın aklına birçok şey geliyor tabii. gidersin karakola, çıkana kadar neler olur. allah bilir! babam gelenlerle konuşup, iki dakika sonra, elinde bir kağıtla içeri geldi. ‘bana bir emirname var. atatürk’e bir imza numunesi hazırlayacağım’ dedi. imza ertesi sabah 8:30’da alınacak. o gece babam hiç uyumadan ve de çok memnun olarak gece boyunca çalıştı. kağıtları buruşturup attı. yaptıklarını beğenmedi. babamı saat ona kadar seyrettim. ama daha fazla dayanamadım uyumaya çıktım. ertesi gün aşağı indiğim zaman, masanın üstünde beş tane imza numunesi hazır duruyordu. atatürk, o beş numunenin en basit olanını seçmiştir.”

  • ankara mamak, kantin kuyruğunda nefte almak için sıra bekleyen iki kısa dönem acemi asker;

    1. asker: olm bi yıın laf yedik yok nefte nerde yok bilmemne. siterim lan ben bööle askerlii..
    2. asker: olm baara çaara konuşma komutan duyarsa ziker hayatını..
    komutan?: (arkadan 1. askerin omuzuna dokunarak) arkadaşın doğru söylüyo..

    aynıyla vaki

  • korkutucudur.

    bir insan nasıl bu kadar rahat nasıl bu kadar kendine güvenerek yalan söyleyebiliyor hayret ediyorum.. ses kaydına montaj derken ne kadarda rahat! en ufak renk vermiyor adam. yalan söylemenin vermiş olduğu en ufak bir stres yok. korkunç gerçekten..

    (bkz: yalancılık sanatı)

  • "cardiffe handikapli 1 verdim tüpgazi açtim çakmakla evin içinde dolaniyorum"

    ek: cardiff ilk yarı 1-0 mağlup.