hesabın var mı? giriş yap

  • araştırma görevlisi olduğu andan itibaren;

    a) danışman hocasının kadrolu kölesidir. bina içi, binalar arası hatta kampüs dışı, araştırma görevlisi oluşuyla ilgili/ilgisiz her tür ayak işine koşturmakla mükelleftir.

    b) tez izleme komitesindeki diğer hocaların da emir eridir. danışman hocasının yüklediği kadar olmasa da, onların "rica ettiği" her tür işi seve isteye yapmak, sağa sola gitmek zorundadır.

    c) bölümdeki diğer hocalar da denk getirebildikleri anlarda ona iş yüklemekte beis görmeyeceklerdir. zira ülkedeki en güçlü dokunulmazlık profesörlere verilmiştir ve zavallı genç akademisyenimizin tüm kariyeri bu hocaların çoğunluğunu oluşturacağı veya etki altına alacağı jürilere bağlıdır.

    d) hocalar genelde bilirkişilik, ödenekli projeler, danışmanlıklar gibi, asli görevleri olan eğitim/öğretimden çok daha mühim(!) işler peşinde olduklarından, derslere girmekte pek de istekli olmayacaklar ve araştırma görevlimize "hadi sen gir de bugün bir uygulama yapın" falan diyeceklerdir. sınav zamanları gelince de hocalar sınıfa, amfiye 5-10 dakika uğrar, kalan 1 hatta bazen 2 saat boyunca ise araştırma görevlileri ayakta sınavı takip ederler.

    ezcümle; akademik hayatında, iç mekan - dış mekan ayrımı olmaksızın, yaya olarak en fazla kilometreyi araştırma görevlisi olduğu süre boyunca kat edeceği, en çok ayakta kalacağı süre de bu döneme denk geleceği için dayanıklı ve rahat bir ayakkabı seçmek zorundadırlar.

    ne yapaydı? makosen mi giyeydi?

  • egemen bağış'ın öyle bir imajı var ki, kendisiyle ilgili hiçbir videoya şaşırmam dediğim olay.

  • - çatalı çok iyi kullanıyorsun, soylu musun?
    - hayır, kaplumbağayım.
    - ay ne bileyim, adım da raphael filan diyince...

  • kırk asırlık türk yurdu düşman elinde esir kalamaz

    bir hatay'lı olarak, dedemin babasının yani hasan ağa'nın 80-85 yıl öncesi yaptığı gibi silahı alır dağa çıkar ne kadar suriye sevdalısı varsa hepsini kuş gibi avlarım. ben sofu hasan'ın torunuyum. benim dedem ağalığını, canını düşünmeden memleket elden gitmesin diye çalışanları ile hatay'ın dağlarında fransızlara, suriyelilere, araplara karşı eşkıyalık yapmış iken bu halimle kaybedecek hiçbir şeyi olmayan ben hepsinin alnını karışlarım.

  • ahmet çakar: herkes paraya çalışıyor kardeşim. para vermeseler biz buraya çıkar mıyız? sen çıkar mısın apo?
    abdülkerim: semtten geçmem.

  • thomas vaughan adindaki bir ingiliz tüccarin kaleme aldigi ingilizce basilmis ilk türkce gramer kitabi. kapagindaki bilgilere göre vaughan izmir'de tüccarlik yapmis, kitabi ise 1709 yilinda londra'da yayinlamistir. eserde, önce türk dilinin grameri incelenir; ardindan, bildigim kadariyla, anadolu türkcesinin ilk olarak latin harfleriyle yazildigi örnek diyaloglara gecilir. vaughan'in dilbilimci olmamasinin getirdigi her zaman birbirini tutmayan imlayi, özgünlük bozulmasin diye, hic degistirmeden biraktim. bilinen ilk ingilizce-türkce diyaloglar ve ilk defa latin harfleriyle yaziya gecirilmis ücyüz yil önce konusulan türkce asagida sizleri bekliyor:

    turkche tekelumat (turkish dialogues)

    evelky tekelumat (the first dialogue)

    sabah kaldughy zaman suileshmec ichun (for discourse sake, when about to rise in the morning)

    -bre oglan sabah yakinmy? (ho boy, is it nigh day?)
    -ghyunash bile dogdy bir saatdan artik dur. (the sun hath been up above an hour.)
    -hich oile olurmy? ta bukadar chok oyudummy? (is that false? or have i slept so long?)
    -pengerelery achdugumzaman gurursenghiz. (you'll see when i have open'd windows.)
    -gercheksin. tez imdy bonga zibunimy ve koftanimy ghetur. (thou'rt in the right. bring me therefore presently my wastcoat and undervest.)
    -ishte, sanduk ustunde bashingiz yanínde dur. (see, they are on the chest nigh your head.)
    -var imdy bonga su ghetur, ellerimy ve yuzimy yuyaim. (go then, bring me water to wash my hands and face.)
    -isijakmy istersengiz? (will you have it warm?)
    -yok; ben o kadar hape deghilim. (no; i am not so chilly.)
    -silagec kande dur? bre murdar ne ile silinaim? (where is the towel? out you sloven, what shall i wipe with?)
    -sultanum temuz yok dur, ben onlary chamashire yaikamaghe virdim. (sir, there's none clean; i have given them to the washer.)
    -imdy ghymleghimle silinaim. (then i'll wipe with my shirt.)
    -shimdilic bu makrameyi alling, ke temiz dur. (this towel you make this moment, for 'tis clean.)
    -benim chorablerim nere dur? (where are my woolen socks?)
    -all, bende dur. (here they are, take them.)
    -pabuchlerimy sildingmy? (have you clean'd my shoes?)
    -daha silmadim emma siz gaininge ben silerim. (i have not yet wip'd them, but whilst you dress your self i will wipe them.)
    -tez ile imdy. (quickly then.)
    -emringhize moteim. (i'll obey your command.)

    -oghlan iskemyly ghettur. (boy bring a chair.)
    oturunguz sultanim kerem aileng. (pray, sir, sit down.)
    ya sultanim ne dir halingiz? (well, sir, how goes the world with you? (or how do you?))
    -shuker, alhemdulillah. (well, god be prais'd.)
    -hizmettinghiz varmy? bir shei lazimmy? (have you any service? have you need of any thing?)
    -ben size bir rige itmeghe gheldim. (i came to beg a favour of you.)
    -haman tec buyurung. (then freely command.)
    -agher ishingiz yokise benim'le charshuye gheling; sizing'le bir cauch shei satun alsem gherec ke bildighim deghil. (if you have no business come with me to the bazar (or shops) i need you to buy some things which i don't understand.)
    -ne satun almak istersin? (what will you buy?)
    -agem sejadelery ve kilimlery, ve dulbendleri, ve bugasilery. (persian carpets, striped ones, muslins and callicoes.)
    -nola, bash ustune, neshekil akchanguz var dur? (well, on my head be it, what sort of money have you?)
    -ufak akche. (small money.)
    -ufak akche gedgmez, zera agemar arslanidan ve ya altundan gairy akche almazler. (small money will not pass; for the persians will not take other money than lyon dollars or gold.)
    -nichun? (why?)
    -zera ufak akche aresinde zuyuf akche chok dur. (because among small money there is much false.)
    -korkarim bende aldandim. (i fear i have been cheated.)
    -nige? (how?)
    -dun on besh rial grush buzdum; bilmem akche eyumydur, fanamy dur. (yesterday i receiv'd 15 ryal or weighty dollars; i don't understand money, whether it be good or bad.)
    -kimdan buzdunghiz? (who did you receive them of?)
    -onuny bir tchufudan beshiny mehanegidan. (ten of a jew, and five of a taverner.)
    -ghyuster, bakaim, puh ne guzel akche, yarisy kelp dur. (show it, i'll look on it, puh, what brave money, half is false.)
    -ya nige ideim shimdy? (and how shall i do now?)
    -ne chare, zarar chekersinghiz, gecheni bazarde harge idersinghiz, ghegemainy saklarsiz. ya yine sherab alub mahanegiye virirsinghiz. (what remedy, you must stand by the loss, what passes, spend at the bazar; what will not, keep: or when you buy wine again, give it to taverner.)
    -varaim imdy evve, gairy akche alaim. (i will go home then, and take other money.)
    -varinghiz, emma tez ghellinghiz, zera koshluk gedgdy, oile yaklashdy. (go, but come quickly, because the morning is past, and noon draws nigh.)
    -ben tez ghelurum, haman yabane ghitmenghiz. (i will come presently only don't go abroad, (or be out of the way.))
    -yok ghitmem, sizy bunde beglerim. (no i will not go away, i'll stay for you here.)
    -imdy allah ismarladic. (then god be with you. adieu.)
    -var saglikile. (go in safety.)

    -oglan. (boy.)
    -leppec sultanum. (command sir.)
    -ghettur bonga divity, ve kelemlery, hem bir iki tabac kyahid o ghellinge, ben bir mectub yazaim. (bring me an inkhorn, and pens, and a sheet or two of paper whilst he is coming, i'll write a letter.)
    -divit hazir, emma ichinde ne lika var, ne murekkeb. (the inkhorn is ready, but there is neither lika, (that is cotton or silk or the like) nor ink in it.)
    -ya nige oldu? (and what's become of it?)
    -bilmem, zahir kurudy, yuvarlek oldy, ichinden chekdy. (i know not; sure 'tis dry'd up, become a pellet, and rolled out.)
    -ya nichun gyuzetmazin? (and why don't you look to it?)
    -ne ecsighim benim? ben yazigy deghil im. (what is't to me? i am no writer.)
    -gyundan gyune bir az su kosang ne olurdy? (if daily you put a little water to it, what trouble would it be?)
    -katerime ghelmez. (i don't remember it.)
    -ya akling nerade dir? (and where are your brains?)
    -benim gairy khidmetlerim chok dur. (i have a great deal of other business)
    -var imdy murekeb shishe sen ghettur. (go then, bring the ink-flask.)
    -ondade hitch bir shei yok dur. (there's nothing at all.)
    -otaghy gyun iki akchelik murekeb aldim idy; nige oldy? (the other day i bought two aspers worth of ink; what's become of it?)
    -ne asil otaghy gyun? iki ay ghedgdy, belky dahy ziyade. (what other day? 'twas two months ago, and perhaps longer.)
    -hala ghettur bakaim. (bring it now, i'll look, or see.)
    -ishte bak, hem gyuflammish hem kurumish dir. (look, see 'tis both mouldy and dry'd up.)
    -var imdy dugandan bir akchelik al. (go then, buy an asper's worth at the shop.)
    -vir imdy akche. (give me money then.)
    -yaningde bir akche bulunmazmy? (have you not an asper about you?)
    -kalmady. (no; (or none remains.))
    -benimde ufak akche yok dur. (i have no small money.)
    -var viresy al, sungre viruruz; yokse bize inanamzmy dersin bir akchelik murekebe? (go take it upon tick, we'll pay hereafter; or do you say he will not trust us for an asper's worth of ink?)
    -inanur, emma aiepdur. (he'll trust, but is's a shame.)
    -var, chok suileme. (go, don't prate so much.)
    -ishte ghetturdum. (see i have brought it.)
    -duc imdy divite, ne pec suluimish. (pour it then into the inkhorn, how watry it is.)
    -gairisy yok dur. (there's no other.)
    -ricdan nerede dir? (where's the sand box?)
    -divit yaninde gurmezmysin? (don't you see it by the inkhorn?)
    -ya balmumy nige oldy? (well, what's become of the wax?)
    -bakaim, raflarde idy; daha dururmy bilmem. (i'll look; it was on the shelf; whether it be there still, i know not.)
    -bak, hem bir mum yak, muhurleyejek zamande hazir olsun. (look, and light a candle, let it be ready against sealing.)
    -daha atesh yakmadim. (i have not yet kindled the fire.)
    -kav chakmak yokmy dur? (have you not a steel and tinder? (kav is leather us'd as tinder))
    -var; emma ghibrit yok dur. (yes; but there's never a match.)
    -yok olasin bulaiky: heb yok, hep yok. (i wish thou wert not: all's no, all's no, (with you.))
    -var imdy kungshilikde yakiver. (go then to the neighbourhood, and light it.)
    ghel, ghel, bu gyun aying cauchingy gyunidir? (come, come, what day of the month is this?)
    -bonga sorarsenghiz, ne ay bilurum ne gyun. ( if you ask me, i know neither the month, nor the day.)
    -hai eshec, hai. (away ass, be gone.)

  • mitoloji yazmak dünyanın en eğlenceli işlerinden biridir. eski tanrılar, yeni tanrılar, kahramanlar, kapılar, boyutlar, titanlar, özel güçler, tılsımlı nesneler, semboller, yıldızlar, gezegenler yazdıkça yazasınız gelir. bir de bu güçler arasındaki bağlantılar, titanlar ile insanların savaşları, geçmişe dönmek, boyut değiştirmek gibi kavramları eklemeye başladığınızda aldığınız keyif nirvana'ya ulaşır.

    ancak her güzel şeyin tabi ki bir sonu var. mitoloji yazarken yaşadığınız keyfin bittiği nokta da bunları tutarlı bir şekilde bir araya getirmeye çalıştığınız yerdir. önce kronoloji yapmanız gerekir. örneğin olayın başlangıcından on bin yıl öncesine bir çizik atar buradan itibaren yaradılış, titanlar, insanlar diye düzenleye düzenleye günümüze kadar gelirsiniz. bu da baya ter dökülen bir iştir çünkü eklemek istediğiniz her sembol ve kavram burada ayağınıza dolaşmaya başlar.

    atiye de anadolu mitolojisini ve sembollerinden yola çıkan bir dizi. bu nedenle başarılı olup olmayacağını belirleyecek en önemli unsur ürettiği mitolojiyi nasıl kullandığı. şimdi bu alanda dizi neler yapmış bir bakalım.

    --- spoiler ---

    öncelikle şunu söylemem gerekiyor ki dizi, kullandığı kavramlar konusunda biraz kopuk. her şey bir sembolle başlıyor ve bu sembolün daha sonra kadın ve erkeğin birleşmesi gibi bir konuyu temsil ettiğini öğreniyoruz. ancak sembollerin biraz gizlenmesi lazım normalde. mesela serdar'ın yüzüğünde aynı sembol olduğunu atiye söyleyene kadar fark edemiyorsunuz. bu güzel bir kullanım noktası. ancak bu sembolü kırmızı boyayla defalarca duvarlara çizdikleri için o gizem havası kayboluyor zamanla.

    bir de aradaki kavramlar arasında çok bir bağlantı yok. sembol doğurganlığı temsil ediyor diyelim. bir de paralel evrenleri ve zamanın durağan olduğunu anlatmak için kısa bir şekilde kuantum fiziğinden bahsedilmiş. ancak sadece bahsedilmiş. yani kuantum fiziğinin adı geçiyor ama gerisi gelmiyor. mitoloji yazımında şöyle bir rahatlık var aslında; atış tamamen serbest. adem ve havva'yı uzaylılar tarafından genetik olarak üretilmiş denekler yapıp üzerine kabala inancı mı eklemek istiyorsunuz. yapabilirsiniz. ancak tutarlı olduğunuz sürece. burada tutarlılık bir araya getirdiğiniz kavramların gerçek hayatta da uyumlu olmasını gerektirmiyor. bunları kendi evreniniz için eğip bükebilirsiniz ancak büktüğünüz noktaların tıpkı bir puzzle gibi bir araya gelmesi gerekiyor. atiye'de ise bu maalesef olmuyor.

    bu problemin ana kaynağı da dizinin bu çabaya hiç girmemesi. mesela bir yerde anadolu'nun manyetik alanından bahsediliyor. deşilecek çok güzel bir konu bu aslında. oradan dünyanın manyetik alanına, atom altı rezonansa, diğer gezegenlerin dünyadaki manyetizmayı nasıl etkilediğine, daha sonra güneş patlamalarına değinebilirsiniz. bundan sonra da güneşin hayat veren gücüne, venüs ve mars'a son olarak da doğum kavramının mistik boyutuna getirebilirsiniz konuyu. bunun bire bir hikayeyi değiştirmesine de gerek yok. amaç başlattığınız sembolü bir şekilde finaldeki konuya bağlamak sadece. böylece sembolleriniz ana temanızı destekler ve işleyen bir dizi evreni kurmuş olursunuz. dizinin ikinci sezonunda ise erhan "hmm evet manyetizma." deyip aldığı kitabı yerine bırakıyor. bu kaynak da burada kurumuş oluyor.

    bu örnek, dizinin gizemli havası için fazla bilimsel olabilir. çünkü "yıldızlı kadın" gibi bir kavramın olduğu hikayede sicim teorisinden falan bahsetmek istememiş olabilirler. bu da anlaşılabilir bir durum. ancak eğer bilimsel alan bırakılacaksa anadolu mistisizmi konusuna daha fazla yaklaşmaları gerekirdi. bu var mıydı diye soracak olursanız maalesef bu kısım da yok.

    mesela dizi çok güzel bir doğu batı sentezi olabilirmiş. istanbul'da yaşayan (bana göre pek başarılı olmayan ancak belli ki eşin dostun pohpohladığı) post-modern bir ressam, mistik bir işaret sonucu anadolu'ya gider ve oradaki sırları öğrenmeye çalışır. başlarda realist hayat görüşü nedeniyle bunlara inanmaz ancak gördüğü şeyler sonucu sırların gerçek olduğunu anlar.

    hatırlarsanız dizinin birinci sezonu da böyle gidiyordu. ortada gerçeküstü bir sır vardı ve atiye istese de istemese de bu sırrın merkezindeydi. o inanmaz hali ve yaşadığı şeylerle fikrinin adım adım değişmesini izleyebiliyordunuz. ancak sorun şurada ki atiye gerçekten çok az şey görüyor ve gördüğü şeyler bir türlü bir araya gelmiyor. mesela bu sezon kendisine yol gösterecek annesi, teyzesi ve anneannesi olmak üzere üç tane rehberi var. normalde rehberler biraz da sürükleyicilik katmak için gizemli konuşurlar. bu kabul. ancak bu kullanımın bir sınırı var. önce şuraya git buraya git demeleri ana karakter görevini tamamladığında da ne olduğunu açıklamaları lazım.

    çünkü izleyicinin keyifle hatırlayacağı detaylar böyle rehberler bulunduğunda ortaya çıkar aslında. bu bölümleri, dizilerde pastanın üstüne çikolata sosunu eklediğiniz yerler olarak görebilirsiniz. ancak burada finale gelene kadar kimse doğru düzgün bir şey anlatmıyor. işte kapadokya'ya git oradan urfa'ya geç oradan istanbul'a git. mistik rehber mi, otobüs firmasında biletçi mi belli değil.

    bir de anadolu bu gibi konularda çok zengin aslında. mesela bu entry'i yazarken merak ettim ve birkaç arkadaşıma etraflarından duydukları anlatıları, hikayeleri ve efsaneleri sordum. öğrendiklerim şunlar; köyün dışında yaşayan büyüleri çözen bir kadın (ki kendisi tarife göre meral çetinkaya'nın bu dizideki haline benziyor), sırtı sıvazlanınca mendile dönüşen kara bir koyun, köyün ortasındaki çamlarda yaşayan cinler, türbelerden çıkan ermişler. ki ben bunları yaklaşık 15 dakika içinde elimde telefon evde otururken buldum. gerçekten bir konya'ya ya da erzurum'a gitseniz bunlardan daha ilginç binlerce şey öğrenebilirsiniz. tabi bunları alıp 5. sınıf cinli film yapacak haliniz yok ancak bunlarla birlikte diziye çok daha ilginç bir doku eklenebilirmiş. burada bana göre büyük bir fırsat kaçırılmış.

    bir de çok tartışmalı olan oyunculuklara bakalım. dizide rolüne yakışan dört oyuncu var. bunlardan ilk ikisi metin akdülger ve melisa şenolsun. metin akdülger'i daha öncesinde şahsiyet'de izlemiştim. kendisi genelde internet dizileri üzerinden ilerliyor. sanırım bu platformdaki rolleri daha özgür olabilmek için tercih ediyor. bu da ileride daha geniş perdeden bir oyuncu olmasını sağlayacaktır.

    melisa şenolsun'u da ilk defa bu dizide izledim. oynadığı diğer rollerle karşılaştırma imkanım yok ancak belli bir stereotipi başarıyla canlandırdığını söyleyebilirim. nedir bu stereotip? ailesi zengin, yurt dışında okumuş, ekonomik olarak riskli bir alanda eğitim almış (sinema, oyunculuk, moda tasarım gibi işsiz kalma olasılığınızın yüksek olduğu alanlar), yeteneği ya da emeği ile değil de aile dostları sayesinde iş hayatında başarılı olmuş, sevgili dışında konuşacak çok bir şeyi olmayan bir profil var. bu kızlardan biriyle tanıştıysanız hepsiyle tanışmış gibi olursunuz, o kadar birbirlerine benzerler. belki melisa şenolsun'un hayatında da böyle insanlar vardır ancak kamera kayıt dedikten sonra gerçek hayatta sürekli kurduğunuz bir cümleyi okumak bile zordur. bu yüzden ben kendisini bu karakteri izleyiciye aktarmak konusunda başarılı buldum diyebilirim.

    başarılı bulduğum diğer iki oyuncu da tim seyfi ve meral çetinkaya. meral çetinkaya'nın bu dizide yaptığı muazzam bir iş aslında. burada kostüm ya da imaj çalışmasından bahsetmiyorum. normalde bir oyuncu sahneye hazırlanırken "ben burada ne yapıyorum? bunu neden yapıyorum? karakterimin ne hissetmesi gerekiyor? nasıl tepki veriyorum? neden bu tepkiyi veriyorum?" gibi sorular sorar. (ya da teoride sorması gerekir en azından) bunlar yönetmenle aralarında konuşup karar verdikleri konulardır. ancak senaryonun bu sorulara genel bir cevabı yok aslında. varsa da bize aktarılmıyor. bu nedenle meral çetinkaya'nın yaptığı çok zor bir iş. mesela nemrut'un tepesinde taşları birbirine vurup daha sonra can veriyordu birinci sezonda. yönetmene bu taşların anlamı ne peki, karakter neden böyle davranıyor dese ortada net bir cevap yok. bu yüzden olmayan bir şeyin tepkisini verip heyecanını yaşayabildiği için kendisinin tebrik edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

    tim seyfi ise yine meral çetinkaya gibi çok zor bir işin altından kalkmış. mesela türkiye'de neden fantastik dizi yapılmıyor diye soruluyor ya, sebeplerinden biri bu dizilerde oynayacak oyuncu bulamayacak olmanız. çünkü meral çetinkaya'dan bahsederken söylediğimiz gibi oyuncunun konuştuğu konuya inanıyor olması lazım. bu nedenle üçüncü sayfa haberleri gibi konuların işlendiği dizileri çekmek daha kolay. oyuncu da telefonuna baktığında, gazete okuduğunda ya da haberleri izlediğinde sürekli tecavüz, cinayet, adam kaçırma, dolandırıcılık gibi şeyler görüyor. bu nedenle oyuncunun böyle şeylere ikna edilmesine gerek kalmıyor. ancak serdar karakteri bir takım karanlık güçler için çalışan (hadi bunu bir şekilde kotarırlar) ve ölen eşini geri getirmek için paralel evrenlere (?) açılan kapıyı kullanan bir adam. bir oyuncuyu buna ikna edip ondan düzgün bir oyun alma ihtimaliniz çok düşük. ancak tim seyfi bir şekilde sakin, tehditkar, kontrollü, soğuk ve aynı zamanda acıları olan bir adamı canlandırmayı başarmış.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak dizinin sürekli kötü yönlerinden konuşmuş gibi olduk ama bunun nedeni dizinin işlediği konunun çok fazla potansiyele sahip olması. özellikle ilk sezon sürükleyici olunca insan ikinci sezonda konuların daha da derinleşmesini bekliyor. ben de ikinci sezonu fantastik pek çok noktanın kurgulanıp bir araya getirileceği, sembollerin anlamlarının araştırılacağı ve açıklanacağı bir hikaye olur diye hayal etmiştim. ancak sanırım beklentiyi biraz fazla yükselttim.

    yine de diğer netflix dizisi olan hakan muhafız'a göre oyunculuklarda gelişme olduğunu söyleyebiliriz. bu da bir işaret. çünkü fantastik yapımlara yeni başladık sayılır bu yüzden her alanda başarılı bir iş ortaya çıksaydı baya şaşırtıcı olurdu aslında. ancak adım adım gelişmeyi görmek de ilerisi için umut verici bir durum diyebiliriz.

  • çok az bilinen bir hikayedir bu aslında. hazır karabağ savaşı bitmişken bu hikayedende bahsetmesek olmaz. ayrıca her türk'ün bilmesi gereken bir konu olduğunu düşünüyorum. adam öyle bir deha ki şu an dil ucu sınır kapısı olarak isimlendirilen bölgeyi parasını kendi servetinden verip 13 kilometrekarelik araziyi iran'dan satın alarak vatan toprağı yapıyor ama bu 13 kilometrekarelik alan öyle bir noktada ki sadece jeopolitika bilen ve ileri görüşlü birisinin anlayabileceği bir 13 kilometrekare olsa gerek.

    https://hizliresim.com/q75sjk

    bölgenin önemine gelirsek o zamanlar nahçıvan denilen bölge iran ve ermenistan arasında sıkışan bir alan. atatürk nahcıvanın türkiye'nin orta asya'ya açılan kapısı olduğunun farkında o yüzden o zaman sıkı ilişkiler kurduğu iran şahı rıza pehlevi yi ikna ederek bu bölgeyi kendi cebinden para ödeyerek türkiye'ye bağlıyor ve dil ucu diğer adıyla türk kapısı olarak bilinen bölge ile nahçıvan birleştiriliyor. yıllar yıllar sonra ilk karabağ savaşında bu bölgeden nahçıvana silah ve gıda yardımı yapılarak bölgenin ayakta kalması sağlanıyor. atatürk bu hamlesiyle türkiye'nin orta asyadaki soydaşları ile bağlantısının kopmasını engelliyor denilebilir hemde sadece 13 kilometrekarelik alanla. peki bu gün ne mi oldu ? karabağ savaşını azerbaycan kazandıktan sonra türk koridoru ile türkiye nahçıvan azerbaycan birbirine bağlandı ve bu bölgeye demir yolu hattı kurulacağı açıklandı. dolayısı ile tüm turan bölgesine hazar denizi üzerinden ulaşım sağlandı ve bütün hepsi atatürk'ün cebinden satın aldığı bu 13 kilometrekarelik alan sayesinde oldu. banada bu gün paşa'nın ileri görüşlülüğünü bir kez daha selamlamak düşer

    ayrıca bizzat nahçıvan başkonsolosluğunun sitesinde de geçer kaynakcanlara gelsin.

    http://naxcivan.cg.mfa.gov.tr/…%9f%c4%b1%20bilinir.

  • çok defa anlattım tekrar anlatayım.
    yıl : 2013
    yer : migros caddebostan sahile inen merdivenler.
    tam merdivenlerin orada sevgili veya çift, çocuk kadını öyle bir dövüyor ki, ağzı burnu kan içinde kalmış. çocuğu tutup önce geri çektim, bana hamle yapınca da tekmeyi koydum merdivenlere düştü (zaten belli halinden sarhoş) bir kaç kişide kadına su falan veriyor, arkamı döndüm giderken, kadın sağ kulağıma öyle bir tokat attı ki, haftalarca çınlama gitmedi, döndüm bir tane de ona vuracaktım, lanet gitsin dedim yoluma devam ettim.

    mazoşist kadınların hepsi, acı çekmekten, itilip kakılmaktan, aşağılanmaktan, inanılmaz derecede zevk alıyorlar.
    gittiğim yerlerde de buna benzer şeylere şahit oluyorum, adamlar köpek çekiyor kadınlara, kadınlar adamın ağzının içine bakıyor.