hesabın var mı? giriş yap

  • bir fenerbahceli olarak oldukca ezik buldugum eylemdir. her anlamda yerin dibine soktu bizi sagolsun aziz baba. bu vesileyle fenere veya fenerlilere kufer etsin etmesin, tum galatasaraylilarin 4. yildizini kutlarim.

    buyukluk, kaybettigin zaman dahi kazanini tebrik edebilmektir. dunyada kimse herzaman ve surekli kazanamaz. cikar bir t-shirt, ezeli rakibimiz ama her daim dostumuz galataray'in 4. yildizini kutlariz. ama 5. yildizi ilk biz alcaz kusra bakmasin :)

    en azindan bir gerilimi azaltir, bir olgunluk gostermis olur, biraz da anlamli ve olma ihtimali olan mizah iceren bir espri yapmis olursun. cok mu zor anasini satayim. herkeste bir egolar, bir gerilim. cok mu zor lan soyle bir ortami tahsis etmek!?

  • babamın mezar taşına koyduk biz. henüz qr kodunun açtığı linki aktif etmedik lakin o linkin domainini satın alıp rezerve ettik. bu siteye babamın hayatından kesitlerden oluşan hoş bir kolaj yapacağız, onu tam olarak hatırlatayamayan tanıyamamış torunları yıllar sonra bile kabrinin başına geldiğinde onun hakkında biraz da olsa görsel olarak anımsayabileceği bir şey olsun istedik.

    görsel

    edit : isimler mozaiklendi.

    debe editi: o kadar güzel mesajlar ve temenniler aldım, beni, babamı hiç tanımamış insanlar içtenlikleriyle samimiyetleriyle yazdılar, yüreğime dokundular, acımı paylaştılar. aradan kaçan bir kaç çürük çarık nezaketsiz insanı dahi görmezden gelircesine okudum yanıtladım hepsini.. her ne kadar "sözlük çok bozdu" dense de, burada halen yürekleri güzel yüzlerce, binlerce insan var, biliyordum tekrar gördüm tecrübe ettim ve bu beni çok mutlu etti, siz de bunun farkında olun isterim, kötülükleri negatiflikleri değil pozitif, samimi-içten insanları görün isterim çünkü tahmin edilenden çoklar ve içten iyi insanlar.. saolun varolun dostlar, iyi ki varsınız..

    babamın mezar taşında yazan şu sözü de yazmak yerinde olur diye düşünüyorum;

    "dürüstlük ve iyiliği hayat felsefesi edinmiş canımız babamız, "her şeyden önce iyi insan olun" öğüdün senden bize en büyük mirastır."

    huzur içinde uyu canım babam..

  • mal tribün liderleri nedeniyle maç boyu "bizim için antep'e de koy" diye bağırdığımız maç. he amk herkese koyduyduk bi antep kaldıydı.

  • pek çok futbolseverin hayır duasını alan beyefendi insan.

    *

    - hocam iyi günler biz çocuk için geldik, bodur kaldı, boy atması lazımdı, atmıyor.

    - buyrun geçin şöyle... evet horge bey çocuğunuz bodur boy maalesef. tek çare hormon iğnesi... iğneyi vurdum mu uzar gider. vurmazsam en fazla 1.43 olur. vurayım mı?

    - vurun hocam.

    - bakın ben bu iğneyi vurmasam olacağı maksimum 1.43 bu çocuğun.

    - anladık hocam vurun...

    - iğneyi vurdum mu 1.65'i geçer ama vurmazsam 1.43'te kalır.

    - hocam anladık vurun.

    - sus lan!!!! önemli bir şey bu hissediyorum, mesleğimde dönüm noktası olacak!!!!! herkese söyleyeceğim herkese... ertem şener'i arıyorum şimdi.

    - hocam onu arama ya...

    - sus lan arayacağım, ertem'e söyleyim ki dünya duysun başarımı. evladım sen de şu kurukafayı sektirmeyi bırak.

  • sene 1996 dönemi. yaş 10. ana-oğul beraber yaşıyoruz annem de beşiktaş'ta beyaz gıda adında markette çalışıyor o zamanlar. sefilleri oynuyoruz desek yeridir sanırım.

    okullar kapandı yaz dönemi. herkese karne hediyeleri geliyor sanırsın noel akşamı birader. kimine bisiklet kimine krampon kimine marangozda özel yapım uçurtma.

    tabi annem beni hep yokluğu alıştırarak büyüttüğü için canım ne zaman bir şey istese param yok derdi bu duruma zamanla alışınca yanımda dondurmada yalasalar gıkımı çıkaramazdım.

    bir de o zamanlar mahalle kültürü var herkes herkesi tanır kim kimin çocuğu hangi dersleri zayıf bilirlerdi. bak bu hep ideal evlat ruşen amcanın oğlu sedat kavramı o zamanlar hortladı zaten.

    neyse efendim 8 kişilik arkadaş grubumuz var içlerinde bisikleti ve kramponu olmayan bir ben varım. zaten o dönemin zengin çocuğu kavramı da şu; bisikleti, saati, tv'ye takmalı atarisi ve kramponu olan çocuk. riçi riç gibi pezevenk.

    aradan iki gün geçti bizimkiler kireçburnuna bisiklet gezisine gittiler tabi ben piç gibi kalakaldım ortada. akşama döndü bunlar bu seferde maça gidiyorlar top sahasına adamlar 40 yıllık mahalle maçına kural koymuşlar kramponu olmayan gelmeyecekmiş. fifa hakemi kesildiler başımıza mına goduklarım.

    kemal diye çok samimi arkadaşım vardı babası buna krampon almış nike'ın. herif sattı beni giderken de sen gelmiyor musun diye dalga geçti resmen. ben de ezikliğe yatmamak için diyorum ki "yok oğlum evi temizlicem yemek yapıcam. annem yorgun aç açına geliyor işten." vah benim eziğim.

    he şunu da belirteyim daha okula bile başlamadan bizim ailede derli toplu olma eğitimi verilirdi. ondan bu düzen. bir de çalışan anne olunca kendi ihtiyacını gidermeye mecbur kalıyorsun şartlar zorluyor. kendi ayaklarımın üzerinde durma kabiliyetim o yoksulluktan miras şimdi.

    ben de isterdim top koşturup eve girince "annee yemek hazır mı annee su ver suu" demeyi, diyemedim ya la.

    her neyse bunlar maça gitti arkadaş döndüm evi cillop gibi sildim süpürdüm makarna ile hazır çorba da yaptım. sonra balkonda başladım ağlamaya. nasıl içerlendiysem artık. bizim komşumuz vardı hemen yan binada sürekli balkonda otururdu ayşe teyze. beni de torunundan ayırt etmezdi şimdi yukarıda allah var. arada cebime harçlık koyardı.

    benim ağlamaları mı duymuş sen git üstünü giyin zili çaldı fermuar aşağıya gel diye. elimden tuttuğu gibi ayakkabı dükkanına. dükkan sahibinede babası bunun hayırsızın teki oğlum anası çalışıyor gariban biraz indirim yaparsan ayakkabı alıcam dedi. adam da nur yüzlüydü nasıl olsun demez mi?

    lan öldüm öleceğim o an kalbim yuvadan çıkacak tabi krampon diye çoşkuyla bağırıverdim. dişlilerden lescon marka aldık. 3.5 milyon tl idi 3 taksit yaptırdı ayşe teyze parayı kendi ödedi.

    akşam oldu tabi bu ipneler maçtan topluca dönüyor. şortumun altına dizlerime kadar spor çorabını çekip pırıl pırıl göz kamaştıran kramponlarımı giymiş karşılarına dizilmiştim.

    herkesin gözü ayaklarımda kimisi altını kaldır oğlum uvv dişlere bak diye yalanıyor. o gün ellerinden topu alıp iki sektireyim dedim onda da kabileyetsizim ya yine rezil olduydum bayağa güldülerdi. ama içimin yağları erimiş varsın olsun o günden sonra mahalle maçlarının adamı olmuştum ya la.

    yalnız içimde ukte kalan bisiklet hikayesi vardır ki onu da başka zamana artık.

    4 yıl sonra gelen edit: ayşe teyze 2 yıl önce vefat etmiş. mekanı cennet olsun. annem dün tarabya'da kızını görmüş o söylemiş. içimde bir şeyler cız etti. hayat kısa kuşlar uçuyor.

  • kendisi bence bir türk firmasına gelmiş geçmiş en başarılı yöneticilerden biri. ilk roportajlarının birini hatırlıyorum, amacının "turkcell'i salt bir cep telefonu operatörü olmaktan çıkarıp, bir servis şirketine dönüştürmek" olduğunu hatırlıyorum. bu o günlerde çok seyrek telaffuz edilen bir olgu idi. "servis" dediğin olay yalnızca büyük şirketlere yapılan kurumsal anlaşmaların yanında sunulan bazı ek detaylardan ibaretti. o dönemki gsm operatörü piyasası kontör, lira ve tarife üzerinde yapılan kampanyalar ile farklılaştırılan marketing operasyonları ile ilerleyen bir market imiş baktığında. ben hala hatırlıyorum 5 dakikası 1 kontör, 10 dakikası bilmemne tarzı olayları. ki telsim - vodafone'da da olay aynı, avea'da da aynı, türk telekom'da da aynı.

    bu herifin vizyonu, operatöre bir "servis şirketi" olma yeteneğini kazandırdı. nedir bu? küçük, büyük işletmelere, öğrenciye, çalışana, patrona, esnafa farklı kombine servis paketleri ile ilerlemek. eskiden turkcell ne yapardı, atıyorum 100 kişi için aylık "500 dk + 5000 sms + 4 gb internet" şeklinde gsm servis sağlayıcısı sözleşmesi yapar çıkardı. adam aldı datacenter'ları kurdu, hosted servisler için gerekli altyapıyı oluşturdu. superonline ile birleşmeyi gerçekleştirip telekom altyapısını yarattı. kurumsal birleşik çözümler için markalarla anlaşma yaptı, danışmanlar işe aldı, güzel takımlar kurdu. sonuç olarak olay "500 dk + 5000 sms"'ten bakın nereye geldi:

    bi kuruma gittin. 200 çalışan için 500 dk + 5000 sms anlaşması yaptın, okey, sonra adsl / vdsl anlaşması da yap. adamın 500 mağazası var her birinin ağ altyapısını sen kur. onun yanında merkeze switching altyapısı lazım olacak, onu al tarifenin içerisine göm, 24 ay taksitle ödesin. yanında kablosuz ağı gerekecek, alalım 500 adet ap her mağazasına ekleyelim. ip telefon altyapısı gerekli herkese artık, telefonlarla birlikte 36 ay taksitle ekleyelim. ip santral de turkcell'in kendi cloud'undan çalışsın. vpn gerekecek her farklı mağazaya, hepsini tarifeye ekleyelim, yine turkcell datacenter'ları üzerinden kiralama modeli ile ilerlesin. şirketin 4 farklı merkezi var, video konferans yapmak isteyecekler, bunu da tarifeye ekleyelim, tcell altyapısı ile çalışsın. ayrıca şirketin istediği farklı spesifik ihtiyaçlar da var fakat kaynak ayırmak istemiyorlar, biz girelim işin içine, %5 vade farklı ile yine tarifenin içine gömüp taksitlendirelim, hiç alakamız olmayan bir konuda bile sadece finansör olarak içeride bulunalım.

    bu strateji o kadar başarılı bir strateji ki, hem vendor lock-in sağlıyorsunuz (yani müşteriyi bi kere bağlamış oluyorsun), hem tek seferde çok ciddi boyutta işlere imza atabiliyorsun (sadece tarifeyi sağlıyorum demek var, tüm it altyapısını ben verdim demek var), hem ciddi danışmanlık ücretleri alabiliyorsun (ek bir gelir kolu oluyor bu sana) hem de vendor'dan bağımsız olarak krallar gibi oyunu kurabiliyorsun. artı olarak sana sadık onlarca alt bayii yaratıyorsun, zira adamlar senin finans gücünü ve ismini kullanıp, normalde giremeyecekleri projelere giriyorlar. artı, üretici firmalarla da kanka oluyorsun, her üreticinin fiyatlarını, özelliklerini biliyorsun. her yönden pazarın patronu oluyorsun özetle.

    ciliv'in kazandırdığı bu beceri daha sonrasında türk telekom - avea ile de birebir aynı şekilde gerçekleştirilmeye başlandı, şimdi yavaş yavaş vodafone da oyuna ısınmaya başladı. her halükarda adamın bu vizyonunu inanılmaz başarılı buluyorum. sadece çalıştığı şirkette değil, sektörde ciddi bir değişime, paradigma kaymasına sebep oldu, ki değişim iyidir, değişim candır. adam başlı başına dev bir sektörü değiştirdi. bu sebepten ülkeden gidişi, bence türkiye it camiası için ciddi bir kayıptır.

    küçükten büyüğe yönetilebilir turkcell servislerini incelemek isteyenlere link: http://www.turkcell.com.tr/kurumsal/bulut

    son bir ekleme olarak şunu da belirtmek isterim, ik tarafında kazandırdığı vizyon nasıldır bilmiyorum ama gerçekten çok başarılı ve vizyoner isimlerle çalışıyorlar. birlikte çalışma imkanı bulduğumuz arkadaşlar hem alanlarında uzman, hem de sektördeki gelişmeleri direkt yakından takip ediyorlar. bir san francisco'da ne oluyorsa, turkcell'de de bu konuşuluyor ve çalışmaları anında başlatılıyor. mesela atıyorum mobil marketing tarafında yapılan ya da planlanan projelere bakıyorum, türkiye'de daha m'si yokken, adamlar bir şeylere başlamış oluyorlar. ha onlar şirket içi bürokrasiyi aşana kadar atı alan üsküdarı geçmiş oluyor ama o ayrı :)

  • olmamış olayları olmuş gibi göstererek nasıl bir haz alıyorsunuz amk ergenleri sizi. sözlüğün iq puanı düştü sizin yüzünüzden.

    başlık başa kalmış.