hesabın var mı? giriş yap

  • demin vedat milor'un ziyaretine denk geldim..

    nusret abimiz dedi ki "cumhuriyet tarihinin en iyi dönerini yapıyoruz..".

    size bu özgüveni aşılayan, her hafta bi araba parası döken o tayfanın amk. yaşın daha 40 yok her boku siz en iyi yapıyonuz demi. he..

  • mail yoluyla bana ulaşan, sahibinin belirtilmemiş olduğu bir anı:

    ben askerligimi ankara etimesgutta pek kisa donem olarak (6 ay) yaparken ve cuma gununden evci cikarken bile mutlu degildim.

    ama allahin sopasi yok ki...

    bir gun bize kurtulus dizisinde rol alacagimiz soylendi. konu memleket meselesi olunca tabii, sahsi cikarlarimizi bir yana birakip senaryoyu okumadan kabul ettik teklifi.

    sahnelerin polatlida cekilecegini soylediklerinde icime biraz kurt dusmedi degil.

    polatli topcu okuluna bir geldik ki belene kampindan farksiz bir yer. 2000 kisiyi cole saldilar ve cadirlarinizi kurun dediler.

    ertesi gun bir kismimiza kuvva-i milliye, bir kismimiza yunan, ve diger gavur askeri kiyafetlerini dagittilar. tabii bizim kuvva-i milliye kiyafetleri yirtik pirtik. ayni kiyafetle cekim yapip, yatip kalkip yasiyoruz. sabah bir matara su veriyorlar ve bir matara suyla her turlu ihtiyacimizi karsiliyoruz.

    saat 08:00 de otobuslerle sete gidiyoruz. set dediysem yanlis anlasilmasin yildiz tepe. sakarya meydan muharebesinin gectigi yer.
    rivayete gore (resmi tarihte boyle bir bilgi yok) tepe daha once bizimmis. bizimkiler yeterince stratejik gormeyip birakmislar ve yunanlilar aldiktan sonra da aymislar ve tepeyi geri almak icin taarruza gecmisler. (bu konuda tarih bilgisi olan varsa ve beni aydinlatirsa cok sevinirim).

    neyse, cekimler baslamadan once trt nin citir kizlari 2000 kisiye makyaj yapiyorlar ve tabii ki 1999 abaza makyajlarini silip yeniden yaptirmak icin siraya giriyor.

    makyozlerden biri tanidik cikti ve kizcagiza bizimkilere ulasmasini ve bana temiz camasir vs. gondermelerini soyledim.

    savasmak pis bir is. insanin ustu basi batiyor. tepenin basinda bir komutan. asagidan pire gibi gorunuyor ve asagida biz yani 2000 asker.

    komutan megafonla hucum diye bagirgyor ve biz allah allah nidalarıyla gavurun ustune yildirimlar gibi cakiyoruz. tabii bu sirada birilerinin olmesi gerekiyor ve herkes daha az kosmak icin olmek istiyor.

    olume talep cok olunca komutan (cakmak cakmak bir teğmen-enteresan
    birisi) bu isi siraya soktu. bu sefer kim olecek diyince herkes elini kaldiriyor. ama bizim bir kisa donem var, her defasinda siyatik, dalak sismesi, koroner kalp yetmezligi gibi hastaliklar bahane ederek olmek istiyor ve adamin tum saydigim ve sayamadigim hastaliklari icin raporu var. komutan kim olecek diyince herif her defasinda bir rapor ibraz ediyor ve olme hakki kazaniyor. e n sonunda komutan "lan ne bicim herifisin be, sen zaten olusun olum"
    diyerek ona her cekimde olme hakki tanidi.

    bir keresinde de ben olmeye hak kazandim ve olme yerim de yunan siperine 5 metre kala. yaklaşık 300 metre tirmanmamiz gerekiyor yani. neyse hucum emirini aldik ve allah allah allah... tirmanmaya basladik, tabii ben savasmayali yillar olmus biraz hamlamisiz.
    nefes kesiliyor. buffaloda top kosturmaya benzemiyor.

    benim olme mekanima daha cok var ve benim gozum karardi ve artik bacagim cekmedi.

    ben de erken olmeye karar verdim.

    ve yandim allah diyerek goge yukseldim, silahimla havada bir yay gibi gerildim ve koca bir dag gibi devrildim ve en yuce kata erme serefine nail oldum.

    buraya kadar olayin butun hamasi yonu bir anda traji-komik bir hal aldi. tabii olduk ve devrildik ama; yildiz tepe, dik bir tepe hafiften.

    olduk ama basladik yuvarlanmaya. her taraf tas, kaya, cakil. oramiz buramiz yirtiliyor. zaten elbise dedigin caput parcasi.

    yirtiklardan filan don paca geziyoruz. ben bir taraftan yuvarlanirken bir taraftan tutunmaya calisiyorum . tufek bir tarafa, matara ve diger techizatlarim bir tarafa, ben bir tarafa yuvarlanip duruyoruz.

    durmak mumkun degil. guya olduk rol icabi; ama can tatli tabii.
    velhasil olsen bir turlu olmesen bir turlu.

    ertesi gun biz yunanli olduk ve temmuz sicaginda bize kase elbiseleri giydirdiler. uzun donemlerden biri tutturdu ben yunanli olmam diye.
    "abi ben yunanli olursam koye donemem, anamin babamin yuzune nasil bakarim" diyor. olum ulan rol icabi bir sey olmaz dedikse de dinletemedik ve herif ictimaya cikmadi.

    tabii bizim bolukten biri yunan olmayi kabul etmeyip cekimlere katilmadigi icin ceza yedik. bu ara tuvaletleri cukur acip bez paravanlarla insa ettik.

    gece bir ruzgar cikiyor, colun ortasinda comelmis yuzlerce ay parcasi ortaligi aydinlatiyor.

    yunanli oldugumuz gun yine yayilmisiz ortaya hucum emri bekliyoruz. hucum emri geldi ve basladik taarruza. bu sefer gavur olarak.

    ve bizim boluk salak gibi yine allah allah nidalariyla saldiriyor.
    tepeden yakin cekim de yaptiklari icin son derece dikkatli olmak gerekiyor aksi taktirde cekim tekrar ediliyor ve bir cekimin hazirligi 3 saat filan suruyor.

    ulan dedim "manyak misiniz olum biz yunanliyiz ne allah allahi".
    demez olaydim. cekim devam ederken bizim boluk durdu. oradan biri peki ne diyecegiz diye ortaya son derece kritik bir soru atti. boluk konuyu tartismaya basladi.

    bu arada yuzlerce at yanimizdan gok gurultusu halinde geciyor.
    ortalikta bombalar patliyor. gurultuyu ve arbedeyi anlatamam.

    diger yunan bolukleri yanimizdan allah allah diye geciyorlar ve gecerken bizim boluge bakip ulan bunlar ne yapiyor savasin ortasinda diye anlamsiz anlamsiz bakiyorlar.

    olum birakin tartismayi hicbir sey demenize gerek yok kosun yeter diyorum ama bomba sesleri ve at kisnemelerinin arasinda beni pek sallayan yok. dallamanin teki bir dakika diye kukredi, beb buldum "makarios" diye bagiralim dedi. bu olaganustu fikir de bir sure tartisilmaya deger goruldu ve sonuc tahmin ettiginiz gibi sahne yeniden cekildi.

    cunku yukaridaki kameralar bizi ayna gibi cekmisler. savasin ortasinda bir grup yunanl hararetli bir sekilde tartisiyor.

    bu arada mayinlarin daha iyi patlamasi icin icine at pisligi koyuyorlarmis ve bunu kimseye soylemediler.

    daha ilk cekimde basladik kosmaya ve yanimizda, sagimizda solumuzda bombalar patliyor. ortalik bir anda bok gibi kokmaya basladi ve gokten basimiza at boku yagiyor. ensemizden at boku oldugu gibi iceri. herkes durdu ve uyuz gibi elini sirtina sokup basladi kasinmaya.

    sonuc yine tahmin ettiginiz gibi. cekim sil bastan.

  • bir kere herkes pert; hem psikolojik açıdan hem fizyolojik açından.

    psikolojik çünkü;

    inanılmaz korkunç bir geceydi. film karesinde görebileceğin bir olayı birebir yaşamak çok ağır. ister istemez sürekli geçtiğin bir bölge bir kere. "ya orada olsaydım?" diye, "5 dakika önce oradan geçtim" diye, "dün orada duraktaydım" diye insan kendi kendine konuşuyor. böyle durumlarda biraz bencilleşiyoruz sanırım. ikinci kertede insanın aklına sevdikleri geliyor; "acaba olay bölgesinde tanıdık var mı?" diye telefonlara sarılıyor ve bir cevap arıyor, panik halinde. telefona cevap verilmesi için ölüp ölüp diriliyor. nihayetinde tanıdık kişilerin de iyi olduğu sonucuna varıldığı vakit bir oh çekiyor insan. yine biraz bencilleşiyor. sonradan ortaya çıkan dramları gördükçe ise o oh çekme yerini müthiş bir acıya bırakıyor. tam da oh diyemiyorsun aslında. nereden baksan tutarsız, nereden baksan insanca, nereden baksan açmaz bir durum; bir şaşkınlık hali.

    olayın yaşandığı sırada, kurstan çıkmış * sakarya caddesi'ndeki inn pub&bistro'da arkadaşımla bir iki bir şey içip eve geçeyim modundaydım. planda olmayan, doğaçlama bir şekilde. sohbet sırasında bir anda patlama yaşandı ve yerlerimizden zıpladık, birbirimize bakakaldık. zira şöyle bir durum var: tonton anneanneciğim artık fazlaca yaşandığı için kendi kendine banyodan çıkamıyor. pazar günleri de banyo günü. annemi arayıp biraz gecikeceğimi bildirdim. annem direkt eve gelip anneannemi yıkamamız gerektiğini söylese de, anneannem arkadan "yarın yıkanırım, boş ver otursun" dedi. demese ve diretse olay sırası tam da orada olacaktım. sonra hemen sevdiklerim geldi aklıma. kız arkadaşım işten çıkıp yanımıza gelecekti. otobüsten indiği yer de patlamanın olduğu durağın karşı yakası. kafayı yiyecek gibi oldum. neyse ki işten daha çıkmamıştı. bir oh çektim. hemen diğer sevdiklerini arama ve iyi olduklarını öğrenme faslı ve bitmeyen telefon trafikleri. o sırada güvenpark'tan emek dolmuşuna binmek üzere olan yengemin üzerine patlayan dolmuş camı dışında herkes güvendeydi. yengemin psikolojisini anlatmama gerek yok. yine de derin bir oh çektim bir sıkıntı olmamasına. sonra müthiş bir panik ve eve gitmeye çalışma faslı. bölgeden geçme, akay hastanesi'nin önünde yaşanan dramı görme; olay daha da aydınlandığında yaşanan daha büyük trajediyi görüp o ohların yerini müthiş bir üzüntünün alması. insan yaşadığına bile sevinemiyor. herkes ağlıyor, uyumamışlar ve müthiş tedirginler. gelecek kaygıları daha da arttı. zaten kasvetli olan ankara havası daha bir kasvetli hale geldi.

    fizyolojik çünkü;

    ulaşım açısından kilit bir bölge olan kızılay cortlayınca bütün trafik de cortlamış sayıldı. müthiş bir kaos ortamı. taksi yok, dolmuş yok. ev yakın olsa bile anayolları tercih etmeme ve ara yollardan arkalardan yürüme güdüsü... herkes evlerine yürüdü etti, uykusuz kaldı, ağladı. bütün bu psikolojik sıkıntıların yanına bir de bu eklendi.

    bir de işin göz ardı edemeyeceğimiz ekonomik boyutu var tabii. bölgedeki işyerlerinin vs. camlar pervazlar tuzla buz olmuş durumda. esnaf zaten işsizlikten kan ağlıyordu, bir de üzerine bunlar çıktı. hepsi yedi ayvayı iyiden iyiye. ankara bugün the walking dead setini andırıyordu; ölü, bitik, bomboş, harap bir şehir. kolay kolay da toparlanacak gibi durmuyor. kimse kızılay'a gitmek istemiyor. e hayat devam ediyor, böyle bir kilit noktaya gitmeden yaşanabilecek bir şehir değil ankara. bugün gitme, yarın gitme, öbürsü gün muhakkak geçeceksin. işi gücü olan var, kursa giden var, ihtiyacını karşılamaya giden var, bir yerden bir yere geçmek için geçen var, varoğlu var. olacak şey değil yani de, şimdilik durum bu. evden bile zorunlu olmadıkça çıkmak istemiyor kimse. işin kötü tarafı paranoyaklaştık da. dolmuşla genelkurmay'ın önünden geçiyorsun, "ulan bir şey olur mu?", eski başbakanlığın yanındaki çiçekçilerin ordaki köprüyü kullanıp meşrutiyet'e çıkacaksın, "ulan bomba patlar mı?", kalabalık görüyorsun, "dur lan oradan geçmeyeyim" demeler... böyle yaşanır mı lan? kafayı yedik topluca. nereye varacak bilemiyorum. müthiş bir karamsarlık hali mevcut insanlarda.

    ankaram hiç olmadığı kadar gri, yorgun ve yalnız şu sıralar.

  • "su yanmaz..sondurur..cunku mesela dusmanimin dusmani dostum..yanici yanici da sondurucu olur..o yuzden iste"

    (niels bohr,1894)

    edit: oksijen yakiciymis. sanirim bohr bu konuda biraz sallamis.

    edit2: zaten bohr 1894 yilinda 9 yasindaymis..devam edin siz.

  • kazazedeyi yerinden kaldırmaktan tut kamyon şoförüne saldırmalarına kadar cehaletin resmi olan video. işte cehalet budur. faydalı olacağım derken zarar verir ve zararsız ya da faydalı olanı yok eder.

    edit: have you no sense of decency nickli yazar tarafından aldığım, feodal bir köle zihniyetine sahip olduğuma dair ithamlarla dolu mesajda dikkate değer bir detay vardı. kendisi "hız sınırının 50 üzerinde olduğu her yerde bu yolları o hız sınırına uygun hale getirmeyen akan vergi musluklarını cebine dolduran hırsızlar suçlu" diye bir ibare eklemiş mesaja. bu söylediğinde haklıysa elbette bu yöndeki eksiklik de sorumlulardan biridir.

  • "sevimli" gösterilmeye çalışılır hep. "ne var yani? biz de yedik zamanında." bak bak "ben normalim" demeye çalışıyor. he bebeğim çok normalsin.

    ne travma dolu insanlar olduğumuzun farkında bile değiliz.

  • gençlerin önünde nükleer santral, termik santral, siyanürle altın arama, gdo'lu gıda gibi çok daha çağdaş ölüm yolları varken, alkol gibi basit bir sebepten ölmesini içine sindiremeyen akp'nin düzenlemesidir.

    yahu kanser olmak, mutasyona uğramak, siyanür zehirlenmesinden ölmek varken neden siroz?

  • filmi seyrettiğim üç saat sonunda, hayat bu işte ve böyle devam edecek diye mırıldanarak yatağa doğru yollandım, yaptığım yanlışlar ve üzdüğüm insanları düşündüğüm bir gece geçirdim. içimden ben şimdiye kadar kasıtlı olarak kimseyi üzmedim ve asla hiç kimsenin benden nefret etmesini istemiyorum diye sayıkladım. bi türlü uyuyamadım. kötü hissettim. yaşadıklarımı boş hissettim. bir an kafayı yediğimi zannettim. fimde beni bu kadar karıştıran neydi bilmiyorum ama beynim uzun zamandır hiç çalışmadığı kadar çalıştı hem de benim kontrolüm dışında. o çocuk gibi böyle şeyler olur deyip geçmek istedim ama gökten kurbağa yağacak kadar kötü bişey yaptığımı düşündüm. sonra uyudum. sabah ben yine aynı bendim.

  • allah kimseyi kendi inandığı değerlerin temsilcilerinden kendini ve ailesini müdafaa etmek zorunda bırakmasın.

    dedik bunu;
    bu ateş bir gün sizi de yakar, yapmayın

    şimdi mahkeme i kübra diye zırla işte.