hesabın var mı? giriş yap

  • dünyanın en iyi müteahhitine bile iş verseniz, kontrol edilmediğini bilirse size kaliteli iş yapmaz.

    bu örnek özelinde yapılan işi kontrol edip, teslim alabilecek bir tanıdığınız yoksa 3000-5000tl verip başka bir ustayı bunun için görevlendirmek faydalı olabilirdi.

    edit: bu işlerde genelde en az iki ustadan teklif alırsın, düşük fiyat verene işi verirsin, diğerine de kontrol ettirirsin. işi alamayan usta zaten doğası gereği diğer ustanın neden kendisinden daha ucuz olduğunu kanıtlamaya ve yanlışını bulmaya odaklanır. sen de bunu avantaja çevirirsin. bu sistem çok büyük çaplı projelerde bile uygulanır.

  • ben size biraz özlediğim beyoğlu'nu ve kendi hikayemi anlatayım. yalnız içinde bol miktarda heavy metal olacak. bu corona günlerinde nedense geçmişteki güzel anılar geldi aklıma.

    2005-2006 sezonu. o dönem kız arkadaşımdan ayrılmışım, 6-8 ay geçmiş, atlatmaya çalışıyorum. kadıköy'de girmediğim bar yok ama keyif vermiyordu. hayat 22:00'da bitiyordu, maksimum canlı müzik 2'e kadar sürerdi, sonrasında vasıta bile kalmazdı. beyoğlu daha az bildiğim bir yerdi ama sonraları hem burada yaşayacak hem de çok sevecektim. çünkü burada hayat hiç bitmiyordu. gece 2'de bile kalabalıktan yürüyemezdiniz. bir arkadaşım vardı. alttakine benzer bir konuşma yaşamıştık.

    - taksim'de bir mekan açılmış. sadece metal çalıyorlar ve büyük bir mekan!
    +hadi oradan, öyle metal çalan yer mi olur, olsa kadıköy'de olurdu.
    -adı ne?
    +durak.
    -durak diye bar adı mı olur? iett gibi?
    +dorock heavy metal club. (not: mekan kapanmıştır ve dorock xl(kadıköy) ile alakası yoktur.)

    arada kadıköy'e çıktığımızda tanıdık müzisyenlerden ismini duymaya başladık. evet bir gün gittik.

    gördüğüm manzara inanılmazdı. cumartesi günüydü. gece 2 civarıydı. içeride bir grup vardı. iri bir vokal, uzun saçlı bas gitar çalıyor. gerçekten öyle bir atmosfer ki bu anlatamam. basık bir mekandı, üstten de sahne izlenirdi, yukarı bakınca bir sürü insan görürdünüz, ağzına kadar doluydu. içerisi dumanaltıydı. sıcaktı ve yazdı. o zamanlar sigara serbest tabii. herkes headbang yapıyordu.

    cennetteyim dedim. ben böyle mekanlar sadece amerika'da olur sanırdım, türkiye'de olma ihtimali yoktu. orada kimseye ihtiyacım yoktu, orada bira hariç en ufak şeye ihtiyacım yoktu.

    öyle dandirik pop, pop-rock değil, taş gibi thrash metal, death metal çalıyorlardı. arka arkaya iced earth, kreator, pantera, slayer, amon amarth... gerçek gitarlarla yüksek watt amfilerle çalıyorlardı. ben hayatımda mp3 harici kreator çalan grup dinlememiştim. öyle ki şarkıların yarısı yabancıydı bana bile. yüksek watt amfinin karşısında içinizden gitarlar geçerdi.

    o günlerde kadıköy'e bir daha hiç uğramadım. klasik olarak önce nevizade, bazen caravan sonra dorock'a gidilirdi. haftanın 2 günü bu mekandaydım. kız vs. aşk acısı hiç birisi umurumda değildi. müzik tamamen içine çekiyordu beni. bilmeyenler için hard'n'heavy, heavy-metal, hard rock, glam'in yaşandığı "caravan-katharsis-dorock" 3lüsü ve tabii ki:
    (bkz: katharsis caravan 45'lik)

    o dönemlerde taksim'deki kitapçılar, mekanlar, atlas pasajı, balık çarşısı, tünel o kadar orjinal geliyordu ki anlatamam. kitapçılarda saatlerde gezerdim. en büyük hobim haftasonu caravan-katharsis'den önce kitapçıdan kitap almak ve 1 hafta içinde bitirmekti. bu döngü iyi hissettirirdi beni.

    bir gün tarlabaşını öğrendim. hatta orada kaldım. korkmadım desem yalan olur. ilk defa travestileri burada görmüştüm. takılan bir arkadaşım şey demişti: "ne olursa olsun yolda yürürken sarhoş olduğunu belli etme, asla yan sokaklara sapma." bu tavsiyeye hep uydum.

    evin önünden sarı dolmuşla veya 112 ile gece 1'de kafam bozulunca taksim'e geçtiğim çok olmuştur. cuma gitmek ise standart bir şeydi. 3-5 sene boyunca gitmediğim cuma yoktur. gittiğim mekanlarda bir süreden sonra herkesin siması tanıdık gelmeye başladı. özellikle metal anlamında kemik bir kesim vardı ve otomatik selam veriyordunuz.

    öyle ki bu olaylardan yıllar sonra şöyle 1-2 anımı aktarayım.
    -2018'de dorock'da içiyorum, biri geldi yanıma, gece 3 filan. dostum seni tanıyorum. caravan'a çok takılırdın, ben orada çalışırdım dedi. seni gördüğüme mutlu oldum, tanıdık yüzler yok artık dedi. gitti bana bira ısmarladı.
    -2019 ağaç ev'deyim, bir kız geldi yanıma. ya ben seni tanıyorum dedi. (ben kızı gram hatırlamıyorum bu arada.) caravan'da dorock'da görürdüm dedi. sonra içini çekti "ama artık evliyim" dedi. ben de "takma, olur öyle ben hala bekarım" dedim. önerir misin dedim? hayır evlenme, zaten sende evlenecek tip yok dedi, geçmişte de yoktu dedi. gülüştük. sonra zulasından viski çıkardı, hadi içelim dedi.

    en büyük hayallerimden biri müzik grubu kurarak çeşitli barlarda sahne almak ve kız arkadaşımla taksimde yaşamaktı. her 2'sini de yaptım. hem de uzun seneler boyunca. haftada 1 stüdyo, 1 konser, 1 kere gece takılmaca şeklinde yoğun bir hayatım vardı.

    o günleri düşündüğümde duygulanıyorum. hepsi rüya gibi. hep 40'lı yaşlarıma geldiğimde bile beyoğlu olacaktı, kar içinde yürüyecektim. emek sinamasına gidecektim nevizade'de içecektim. şimdilerde 50'lerinde giden abiler gibi olacağımı düşünürdüm. canım sıkılacaktı, dorock-caravan-katharsis'e gidip 2-3 bira içerek kendime gelecektim. gece sonunda bambi'e gidip kaşarlı dürüm döner yiyecektim ama 2013'den sonra gezi olayları ile taksim o kadar değişti ki...

    2013 sonrası sarı dolmuşlar kaldırıldı. 110 ve 112 otobüs hatları kaldırıldı. ulaşım zor hale geldi. gezi olayları yüzünden çoğu mekan müşteri kaybetti. çevreye beton döktüler, yolları kapattılar. mekanlar tek tek düşmeye başladı. masaların dışarıda olmasına engel getirdiler. bir çok mekana yüksek db müzik sebebiyle sonu gelmez cezaler kesildi. bildiğim bir çok bar ve mekan kapandı. yolları delik deşik ettiler. nasıl olduysa arap mekanına dönüştü. akıl alır gibi değil. 10 sene önce bunu söyleseler hadi oradan derim.

    müzikle ilgilenirken her hafta düzenli gittiğimiz çeşitli stüdyolar vardı hepsi kapandı. beni en çok etkileyen 2019'da dorock heavy metal club'ın kapanması olmuştur. son 1 seneki kadar kötü müşteri görmedim. bunun yanında bir çok kötü anı oluşturdu bende de.

    2018 civarı geçirdiğim kötü 1 seneyi, o dönem tanıştığım birkaç kişi dışında boktan erkekleri ve kadınları saymazsak, hayatımın o ana kadar en güzel günlerini o beyoğlunda geçirmişimdir. insanların sizin elinizden her şeyi alabilir, sonradan görmelik yapabilir, kendilerini sizden üstün sanabilirler veya size düşman olabilir ama yaşanmışlığınızı, gerçekleri alamazlar.

    bu arada film sonundaki jenerikten sonra aktarılan son sahne gibi olacak ama 2006 civarı gittiğimde alttaki çalıyordu. garip şekilde hatırlıyorum. coverlayan grup: murder king'di.
    kreator - forever

    (debe edit: gelen mesajlardan anladığım kadarıyla bu zamanları özleyen bir çok kişinin olması beni duygulandırdı.)

  • büyük bardaklara kafasını sokup o suyu mutlaka içtiğini fark etmemden sonra suyumu uzun termos tipi bardaklara koymaya başlamıştım ki kedim olacak dümbüğü geçenlerde patisini içine sokmuş ıslatıp ıslatıp yalar, saçlarını falan düzeltirken yakaladım. kim bilir kaç zamandır ben onun kaşla göz arası abdestlendiği suları içiyorum. :( eşek sıpası.

  • kendisine şiir yazdığım über alman forvet:

    fiorentina'daki hali sakın unutma
    beşiktaş'a dil uzatma sebepsiz
    sen yine top oynardın ama
    euro 2016'ya gidemezdin şerefsiz.

  • "adın ne değeri var ki? gül dediğimiz şeyin adı başka olsa da yine güzel kokardı."

    "what's in a name? that which we call a rose
    by any other name would smell as sweet"

  • aidat toplar. vermezsen mahkemeye verir. meslek dışı devamlı siyaset yapar.

    asla meslek hakkını savunmaz, istihdam projesi sunmaz, kadın mühendislerin haklarını savunmaz, işsize derman olmaz, asgari ücret veren işverene ses çıkarmaz, serbest çalışan mühendisin sorunlarına eğilmez, türkiye'de ki mühendislik eğitiminin yetersiz olmasını eleştirmez, mühendislik öğrencilerine destek olmaz, dünyadaki gelişmeleri takip etmez, ülkenin kalkınması için kurumlarla görüşmez.

    sadece yıllık tescil ücreti ve aidat toplar. siyaset yapar.

  • afroamerikan müziğidir. amerikanın sahraaltı afrikadan getirttiği zenci kölelerin çalışırken ritim tutarak söylediği bi çeşit deyişlerdir. hatta amerikaya ilk zenci köleler 1619 yılında getirilmiş dolayısıyla blues'un doğuşu olarak 1619 yılı kabul edilir. köleliğin kaldırılmasıyla beraber beyazlar tarafından da benimsenmeye başlanmış ve buradan tüm dünyaya yayılmış bi müzik türüdür.

    blues barları takip eden ve blues parça hayranı biri olarak türkiyede blues kültürünün olduğunu düşünmüyorum. hatta bi çok kişi rockn roll, rock ve blues'u karıştırmaktadır. detay:

    ilk blues örneklerini ben şahsen sevemedim. blues'dan ziyade jazz diyebileceğimiz parçalar. blues'un bu dönemi yaklaşık 1900 ila 1930'lu yıllara kadar devam eden dönem. bu dönemi en iyi tanımlayan örnek w.c. handynin şu parçasıdır.
    daha sonra blues'u jazz'dan keskin bi şekilde ayıran kendine has ritmini aldığı ve popüler olmaya başladığı 1940 dönemi eşlik eder. bu dönemin en popüler blues'cusu tabi ki louis armstrong dur. aynı şekilde king oliver band'da o dönem meşhurmuş ama parçalarını aşırı jazz vari bulduğum için paylaşma gereğinde bulunmadım.

    1940'lı dönemlerde hortlayan armonikanın(dinlemeden geçme) blues'ta kullanımı artık o kendine has ve isyankar ruhunu blues'a kazandırmıştır. dönemin güzel örneklerinden biride sonny boy williamson'dır.

    vee benim en çok sevdiğim dönem aynı zamanda blues'ın babalarının ortaya çıktığı 1950-1970 arası altınçağ dönemine geliyoruz. burada armonika ve gitar ön plana çıkarken o güne kadar akustik gitar kullanımı yerini elektro gitara bırakarak sırasıyla, ritim blues, armonika blues, delta blues, chicago blues ve akabinde elektro blues'un doğması ile sonuçlanmıştır. bunların hepsini örneklendireceğim.

    bu altın çağda muddy waters, little walter, willie dixon, walter horton, howlin wolf, chuck berry ve daha nice chicago blues'çu tayfa yetişmiş ve bu tayfa ile rockn roll, r&b, pop ve rock müziğin temelleri atılmıştır. hatta beatles grubu o dönem müziklerine blues ile başlamış özellikle muddy waters hayranı bi ergen imiş. yine roling stone grubu adını muddy waters'ın roling stone parçasından alır. bu plaklar çekilirken bi yandan da yetişen beatles gibi gruplar blues müziklerine yeni enstrümanlar ekleyip çıkartarak ve müziklerinde nota uygulamalarını biraz değiştirerek rock, rockn roll, r&b gibi müzik türlerini oluştururlar. yani blues bugün bi çok müzik türünün doğmasında özellikle rock ve rockn roll'un temelinde yer alan bi müzik türüdür.

    gel gelelim tarihle beraber blues'un gelişip değişimine:

    armonika blues: armonikanın kullanıldığı ve delta blues ile aşırı benzerlik gösteren bir blues türüdür. bu blues türünün temel enstrümanı armonikadır. normalde gitar ile atılan solo bu türde armonika ile atılır.armonikanın en ünlü temsilcileri little walter ve walter harton'dır. bunlardan en sevdiğim ve armonika blues'ı özetleyen şu parçayı dinlemenizi öneririm. yine big walter'dan gideyim. şuda bazı çevreler tarafından gelmiş geçmiş en iyi armonikacı kabul edilen little walter.

    delta blues: bu blues tarzında gitar ön plandadır. ve genelde düz bi şiir eşlik eder. aslında blues'ın en saf ve pamuk tarlalarındaki halidir. en tipik ve meşhur örneği tabi ki robert johnson'dır. yine muddy waters'ın şu parçasıda delta blues'u net şekilde temsil eder.

    birde blues'un misisipi blues, texas blues, doğu kıyısı blues'u vs vs gibi blues'un alt türleri mevcut. ama bu bizim pek algılayabileceğimiz türler değil. bu alt türleri algılayabilmek için o kültüre dahil olmak gerekir diye düşünüyorum. hemen şu aralığa ritim blues yani diğer adıyla r&b türünün detayına çok girmeden ray charles reizden bi örnekle noktalayayım.

    country blues: ben nedense bu blues türünün rockn roll'un atası olduğunu düşünüyorum. zira ritimleri oldukça benzerlik gösteriyor. country denince akla tabi ki akustik gitar gelir. bu blues türünde de gitar ön planda olmakla beraber genelde akustik gitar şarkıya eşlik eder. en ilkel şekli akustik gitar ile olsada zamanla piyano, saksafon vs vs dahil olmuş. en meşhur örneği tabi ki lightning hopkins'tir. buda alın size tipik country blues. bunuda şimdi keşfettim ama baya hoşmuş. normal amerikan country müzik ile karıştırılmamalıdır.

    chicago blues: bu blues türünü duyduğumda aynen şöyle sesler çıkarttığım doğrudur.gerçekten blues'u blues yapan bu türüdür sanırım. ve şimdi diğerlerinden ne kadar farklı ve kulağınıza tanıdık geldiğini göreceksini. öncelikle bu grubun ilk örneklerini muddy waters vermiştir desek yeridir. kendisi bluesta bi efsanedir. ve bi çok saydığım sanatçıya babalık yapmıştır. bu blues'ın en ilkel örneklerinden biri şudur. yine sesinden testosteron akan howlin wolf amcamızda bu blues türüne katkılar sağlamış efsanelerdendir. şuda yine atarlı abimizin eserlerindendir.

    yanılmıyorsam 1960'larda bütün plak şirketleri chicagoda açılmaktadır. ve bu şirketler stüdyolarına köylerden bluescuları toplayıp kendi tarzlarını yaratarak sanatçıları piyasaya sürmektedir. işte bu sayede chicago blues türü doğmuş ve ismini oradan almış diye biliyorum. şuda tam bir chicago eseridir.

    blues'un 60'lardan sonra hızlı gelişimi ve mantar gibi türeyen sanatçılar ile blues hem yeni şeklini almış hemde farklı türlere evrilmeye başlamış. özellikle blues'un ilk eseri olarak rockn roll kabul edilir. ve rockn roll'un ilk temsilcisi ise ünlü blues'çu chuck berry'dir. şu parçası ilk rockn roll örneği kabul edilir. ve rockn roll doğar.

    yine chuck beryy'nin iddaasına göre elvis presley'nin şu parçası kendisine aitmiş. ve elvisin ondan arakladığını idda etmiş. bu parçada rockn roll akımının önde gelen parçalarındandır. chuck berry'nin iddasına göre amerikan hükümeti zenci egemen müzik dünyasına beyazları sokabilmek adına elvisi ön plana çıkarmak ister. elvis, chuck berry'nin mekanlarda söylediği parçaların söz veya müziklerini kendine uyarlar. ve chuck berry'nin koltuğuna oturur. chuck berry bu işin peşine düşer.. ama berry'nin beyaz kadınlarla yatmak gibi bi takıntısı varmış. e tabi o dönem özgür olmayan ve dışlanan zencilerin böyle bi eylemde bulunması ömür boyu hapis cezasını gerektirir. ve abd hükümeti chuck berry'i beyaz ve reşit olmayan kadınlarla yatmaktan hapis cezasına çarptırır. bu sayede elvisin önü açılır. tabi bu zenci bakış açısı. olayın aslı nedir bilemeyiz ama işin içinde amerikan hükümeti olduğu için ben inanmayı tercih ettim.

    lafı uzatmayayım. çok fazla sanatçı blues'a katkıda bulunmuştur.
    john lee hoker
    b.b. king
    blues brother
    janis joplin hanım kızımız
    the doors
    elmore james
    zz top (heavy blues)
    tabi liste genişletilebilir, şimdilik aklıma gelen ve sektörün önde gelenleri bunlar diyebiliriz.

  • avustralyalıların da saçmalama konusunda inceden malezyaya yanaştığını görüyoruz.

    şimdi avustralyalılar geçen gün "biz bişey bulduk galiba" dediler. "ama bulduğumuz yer itin öldüğü yer. dünyanın en izole, en alakasız ıssız yeri" dediler.

    şimdide diyorlar ki, " bulduğumuz şeyler bölgeyi yoğun olarak kullanan gemilerden düşen paletlermiş".

    nasıl oluyor abi şimdi bu.

    lan bulmak istemiyorsanız söyleyin amk. gelip biz arayalım. konyaaltı sahilinde az yunus bisikleti sürmedik zamanında.

  • boyum 176 cm olduğu için içime su serpildi. balkona bayrak astım, şuan ailemle birlikte 10. yıl marşı söylüyoruz.