hesabın var mı? giriş yap

  • bu sayede abim testis kanserinden ölmekten kurtuldu. oysa ki doktor buz koy geçer demişti!! neyseki biz google'dan araştırdığımız kadarıyla ona inanmayıp başka doktora gittik ve abimin kanser olduğunu öğrendik.

    yani doktor ve ünvan seviciler burada hiç artistik yapmasın.. kendinizin ve sevdiklerinizin sağlığını düşünüyorsanız bol bol araştırın, sorgulayın..

    her doktor gregory house değil emin olun..

  • bu başlıkları benim hayat hikayemi yazmam için açtığınızı düşünmeye başlayacağım neredeyse :)

    1994'ün 4 mart'ında tam da bu başlıktaki gibi evlendim. o günden bugüne 25 yıldır da aynı adamla evliyim (en sonda size daha büyük bir bomba paylaşacağım.

    geçmişe dönecek olursak; eşimle bir yıl önceki haziranında tanışmıştık, bodrum'da aynı otelde çalışırken. ben bilmiyordum ilk başta ama eşim meğerse görür görmez aşık olmuş bana, ben bu kızla evleneceğim diye kararını bile vermiş. bense onu arkadaş olarak değerlendiriyor ve allah'da biliyor ya hiç bir şeyden de şüphelenmiyorum. yaklaşık iki hafta sonra bir gün dedi ki "ya böyle böyle düşündüm ve hissettim seni ilk gördüğümde, ama sonra baktım sende hiç öyle bir his ve niyet yok, vazgeçtim". ben ki cin geçinirim, şok oldum bunu duyunca "hadi ya, vallaha mı" falan diye saçmaladım sanırım. fakat içime de düştü bir şeyler sonrasında. neyse 2-3 gün sonra baktık el ele tutuşmuşuz. aileden uzağız zaten, kendimize bir yaren bulmuşuz, derken sevgili olduk. temmuz 1'de baktım söz yüzüğü almış bana. işyerinden arkadaşlarla bir restaurant'ta yiyip-içip taktık yüzükleri. nişanlandık kendi aramızda böylece. ben 20'yim o anda, eşim 23. bodrum'dan da marmaris'e geçtik o ara, iş değişikliği falan.

    "ağustos ayında evlenelim biz" diye geldi bir kaç gün sonra. dedim "yok artık, daha neler. aileler tanımıyor birbirini, lojman köşelerinde sürünüyoruz çalışıcaz diye.ne bu acele?". bir-iki daha söyledi, baktı ben direnç gösteriyorum, "iyi tamam, gidip ailelerle tanışalım o zaman en azından" diye strateji değiştirdi. neyse biz gittik eylül ayında önce benim ailemle, ki bende aile neredeyse yok gibi bir şey. babam ölmüş, annem yurt dışında, iki ablam var sadece iki de enişte. sonra onun ailesiyle, onun ailesi geniş ama dağınık, tanıştık. acele etmeyin falan sözlerinin ardından döndük geri. bu arada oteller kapandı, sezon bitti falan derken benimki işsiz kaldı. marmaris'teyiz ve kışın in-cin top atıyor o yıllarda orada. ben işe gidiyorum, eşim evle ilgileniyor. ama ne ilgilenmek; çiçek gibi her yer, uyanıyorum sofra hazır, yemekler pişmiş, çay demlenmiş. işe gidicem iş kıyafetlerim yıkanmış, jilet gibi ütülenmiş hazır. roller değişmiş ama olması gereken bu değil mi zaten. ben de maaaşı alıyorum eve bırakıyorum. öyle takılıp gidiyoruz. bu arada marmaris'te eşimin geniş bir çevresi var, beni hepsiyle tanıştırıyor. fakat enteresan bir şekilde herkese beni "eşim" diyerek takdim ediyor (buraya bir mim koyalım lütfen).

    yılbaşında bana küçük bir paketle geliyor. "allah allah, paramız da yok, ne aldı acaba" diye paketi açıyorum, içinden bir alyans çıkıyor. "ne bu diyorum", "yeni yıl hediyesi" diyor. "eee seninki nerde" diyorum, "param bir tanesine yetti" diyor. güler misin, ağlar mısın? ve biz yaza evlenmeye karar veriyoruz.

    eşim yılbaşından sonra bir kursa başlıyor. şirket yabancı ve kursu başarıyla tamamlar da işe alınırsa şartlar çok iyi. mart'ın 2'sinde kurs bitiyor ve eşim işe alınıyor. şirket işe başlarken bazı evraklar istiyor ve film de burada kopuyor.
    eşim eve surat beş karış geliyor. ben zannediyorum ki işe alınmadı: "boş ver, üzme canını, sezon açılacak zaten, başka bir iş bulursun" diyorum. "işe alındım ben, canım ona sıkkın değil ki" diyor. "eee, sorun ne o zaman" diyorum. "ben başvuruda medeni durumumu evli olarak belirttim, belgelerde bekar olduğum görülecek, adamlar 'yalan beyan da bulundun' demezler mi bana" diyor. "eee, n'olcak pekiyi şimdi" diyorum. sıkı durun! "bizim acilen evlenmemiz lazım" diyor. "başvurumuzu yapalım, zaten bir ay sonraya gün veriyorlarmış, ben o arada iş yerini oyalarım. ağustos'ta da düğünü yaparız" diyor.
    o yıllarda evlenmek için bu kadar fasarya gerekmiyor. 1-2 evrağı halledip ertesi gün başvuruya gidiyoruz. adamlar evrakları alıp "yarın sabah 10'da gelin, nikahınızı kıyalım" diyorlar!!!. nasıl yani? falan oluyoruz. bir ay sonraya gün verme, düğün salonunda, yazın olan düğünler içinmiş. tabii allah'ın marmaris'in de mart'ta kim sıraya girecek evlenmek için. şakayla karışık azıcık didiştikten sonra şahitleri ayarlayıp ertesi gün sabah nikaha gidiyoruz. hiç unutmam üzerimde lee cooper kot, levi's bordo bir t-shirt vardı. paramız olmadığı için eşime benimkiyle alakası olmayan dandik bir alyans alıyoruz, şahitlerle de orada buluşuyoruz ve evleniyoruz.

    yukarıda mim koymuştum ya hani.o kısım da şu; eşim herkese evli olmadığımız halde evliyiz dediği ve bana da dedirttiği için nikaha kimseyi çağıramıyoruz. nikahın akşamı saat 9'da mesaiye gidiyorum ben. çünkü iş yerimde de herkes beni, zaten evli biliyor. dolayısıyla evlilik izni bile kullanamıyorum.

    en büyük bomba şimdi geliyor. biz nikahı yaptıktan sonra ağustos'ta işlerimiz yoğun olduğu için, zaten kim uğraşacak düğün işiyle deyip, aileler de 'evlendiniz nasılsa' diye olaya baktığından düğün yapmadık. kız isteme zaten olmamıştı. böylece kuru bir nikahla evlenmiş olduk. bomba ise şu: bu aşamalar atlanınca aileler tanışamadı. şu an 25 yıllık evliyiz, aileler birbirini hala görmüş, tanışmış değil. ben onun ailesini, o da benim ailemi tanıyor, o kadar.

    belki de uzun süren evliliğimizin sırrı budur, kim bilir...

  • bolşevik devrimi'nden sonra türkiye'ye sığınan rus ordusudur. (bkz: beyaz ordu)

    rusya'daki çarlık rejiminin son generallerinden olan pyotr nikolayeviç vrangel'in komutasındaki bu ordu, kızıl ordu tarafından mağlup edilince, itilaf devletleri'nin yardımıyla 1920'nin kasım ayında rusya'dan kaçıp, istanbul'a gelmişti. ordunun bir kısmı istanbul'un kırsal kesimlerine yerleştirilirken, bir kısmı da gelibolu, tekirdağ gibi çeşitli bölgelere yerleştirilmişti. ordunun maliyetlerini bir süreliğine fransa üstlenecekti. itilaf güçlerinin bu orduya dair ilk baştaki niyet ve amaçları; bir süre ellerinin altında tutmak, derleyip, toparlamak, daha sonra da tekrar bolşeviklerle savaşmaya göndermekti. fakat bu böyle olmadı.

    profesyonel ve donanımlı bir orduydu. dolayısıyla bu savaş döneminde taraflar bu orduyu kullanmak istediler:
    - yunanlılar, gelibolu'ya yerleştirilen ordunun kurmaylarıyla görüşmeler yapıp, türklere karşı beraber savaşma teklifinde bulundular fakat ordu mensupları buna yanaşmadı.
    - ingilizler, ordunun subaylarını casus olarak kullandılar. onların, türk subaylarıyla yakınlık kurmalarını sağlayıp, bilgi toplamaya çalıştılar.
    - en dikkat çeken temas ise enver paşa'nınkiydi. o da bu orduyla temasa geçmişti. o dönemde bolşevikler, enver paşa'yı yanlarına çekmişti. enver paşa'nın türk ve müslüman topraklarındaki nüfuzundan ve şöhretinden faydalanmak istiyorlardı. boğazlardaki itilaf devletlerinin varlığı aleyhlerineydi. dolayısıyla burasını temizlemek istiyorlardı. bir yandan da tam bağımsız bir milli devlet kurma fikrinde olan mustafa kemal paşa, bolşeviklere karşı temkinli yaklaşmaktaydı. ideolojilerine ise kapıları tamamen kapatmış durumdaydı. bu sebeple enver'in anadolu'ya girmesi, bolşeviklerin anadolu'daki nüfuzunu arttırması yönünde önemli bir hamle olabilirdi. nitekim enver paşa'nın, düşmanları general vrangel ile temasına ve anlaşmasına karşı çıkmadılar, hatta desteklediler dahi denilebilir. 1921 baharında joseph stalin, enver ile vrangel'in anlaşmasından sonra, o dönemde moskova'da bulunan ali fuat paşa'ya: enver-vrangel ordusu ile anadolu ordusunun eş zamanlı istanbul'a saldırabileceğini, böylelikle de itilaf güçlerini oradan çıkarılabileceğini teklif etti. ayrıca türk ordusu yunanlılara saldırırken, boğazları kontrol etmek maksadıyla üç sovyet kolordusunun kocaeli civarlarına yerleşmesi teklifi de sunuldu. görüldüğü üzere bolşeviklerin ana hedefi boğazları kontrol altına almak, bunun yanında da anadolu'ya girebilmekti. bu teklifleri ankara hükümeti reddetti.

    bu tarihten sonra itilaf devletleri, maliyetler ağır gelmeye başladığından vrangel ordusuna olan desteğini çekti. ardından da ordunun dağıtılması gündeme geldi. bunun üzerine zor durumda kalan askerlerin bazıları gelir elde etmek için ankara'ya silah ve teçhizat satmaya başladı. nihayetinde de ordu dağıtıldı, askerlerin bir kısmı başka ülkelere göç etti, bir kısmı da türkiye'de kalıp sivil yaşama karıştı.

    kaynaklar:
    + ali fuat cebesoy - moskova hatıraları - kültür ve turizm bakanlığı yayınları.
    + abdülahat akşin - atatürk'ün dış politika ilkeleri ve diplomasisi - türk tarih kurumu yayınları.
    + ahmet altıntaş - milli mücadele'de yeşil ordu cemiyeti ve siyasi kökeni - (doktora tezi)

  • geçen hafta ziyaret ettiğim şehir. fena da gezmedim hani. bir ankara'lı olarak notlarım:

    -şehir uygar beyler, yapacak bir şey yok. ankara'nın yiğidolarını aratmayacak insanların yoğunlaştığı semtler olsa da, şehirde genel olarak bayan arkadaşlarımız rahatlıkla istedikleri gibi gezebiliyorlar.
    ankara'da benim bile şortla rahat gezemediğim semtler varken, burada 3 parmaklık şortla gezen hanımefendiler vardı. gene semtten semte değişir tabi ama, hoşuma gitti bu kendi işine bakmacılık.

    -dediğim gibi laf atma, bıyık burma, apaçilik falan pek görmedim. en apaçi ben olabilirim.

    -istanbul'un vapur keyfini daha kompakt olarak, istanbul gibi leş olmayan bir şehirde yaşama imkanı sunmakta. vapur yolculuğu da çok uzun değil zaten, tam kararında kalıyor.

    -alsancak, kordon falan çogzel.

    -efsane zannediyordum ama 3 gün boyunca çirkin kız görmedim lan. üstelik sen onlara bakınca onlar da sana bakıyor! biz böyle görmedik olum, elim ayağım karıştı ne yapacağımı bilemedim.

    -alsancak'ta gece vakti çimlerde oturacak yer yoktu neredeyse, birasını kapan gelmişti. hayır ağlamıyorum gözüme bir şey kaçtı :' (

    -toplu ulaşım ücreti ankara'nın yarısı. i.melih gökçek başgana selamlar.

    -insanı güleryüzlü, selpakçıları laftan anlıyor, çingeneleri sevimli, tarihi bina bar olmuş lan daha ne olsun.

    -sanırım maddeler halinde yazmayı seviyorum.

    resmi olarak ciddi düşündüğüm bir şehir olmuştur izmir, şimdi o düşünsün!

  • bana ablam aslında kardeş olan benim abla olan sensin ama gelişemedin ben seni geçtim demişti lan açtırmayın şimdi ağzımı