hesabın var mı? giriş yap

  • köpeği tarafından şartlı reflexlendirilerek her zil çaldığında köpeğine yemek veren adam

  • 26.02.2017 cumartesi sabahı 05:30 da istanbuldan ankara’ya eşim, oğlum,teyzem, annem ve anneannem ile yaptığımız araç yolculuğunda saat 07:00 civarı düzce yakınlarında berceste dinlenme tesislerinde konaklamaya karar verdik.

    sabah annem kahvaltı ettiği için ben oğlanı yediririm birşey yemeyeceğim dedi. teyzem ve eşim 1, ben de 2 tane tost yemek istediğimi söyledim ve 4 tane tost siparişi verdik.
    anneanneminde dişlerinden sorunu olduğu için “ben açık büfeden birşeyler alırım” dedi ve kendisine salatalık, beyaz peynir, çeri domates ve zeytin ezmesi aldı. kocaman tabak içinde 3-4 malzeme var (açık büfe fiyatı 27,5 tl). sorun değil sonuçta işletmenin biçtiği fiyat bu ve yemek istiyorsan ödeyeceksin. neyse masamıza geçtik tostlar geldi annennemde kahvaltısını aldı yemeye başladı.
    anneannem kendi çatalını aldı ama masaya 4 tane daha çatal geldi bir de 2 sepet ekmek getirdiler. önceleri anlam veremedik ama işletmenin ikramı falan sandık ve yemeklerimize devam ettik. o arada teyzem, anneanneme dedi ki ”anne ya peynir çok güzel duruyo alayım biraz” dedi ve masadaki 4 çataldan birini alarak peynir alıp yedi.

    aradan 1 dk geçmeden tipinden şef olduğu anlaşılan biri geldi elinde sipariş aldıkları cihazdan var ve masaya doğru bakıp bişeyler ekle çıkar yapmaya başladı. sonra bana gönderek “ne almıştınız?” dedi. bende başladım anlatmaya 4 tost var 2 si kaşarlı 2 si karışık 1 de açık büfe var” tamam dedi ve sonra ağzından o saçma kelimeler dökülmeye başladı.” efendim işletmemizin prosedür gereği açık büfe kahvaltı tek kişiliktir ve ortak yenilemez” bende dedim ki “zaten ortak yenmiyor sadece teyzem içinden çatalla peynirden aldı” “hayır alamaz dedi o kişiye aitir masadaki diğer kişilerle paylaşılamaz.” bundan sonrasını aşada konuşma şeklinde yazıyorum.

    şef : hayır alamaz, o kişiye aitir masadaki diğer kişilerle paylaşılamaz
    ben : bir dakka yanlış anlamadım dimi masaya 4 çatal getiriyorsun 2 sepet ekmek getiriyorsun ki zaten elimizi sürmüyoruz bir de özenipte içinden çatalın ucuyla da olsa peynir zeytin vs alamayız öyle mi?
    şef : evet efendim.
    ben : peki o zaman aynı arabada geldiğimiz anneannemin yediğinden canımız çekmesin diye başka masaya mı oturtalım yani?
    şef : onu bilemem o sizin kararınız.
    ben : arkadaşım ben bunun parasını verdim mi? evet verdim. sonuçta bunu kaç kişiyle yiyeceğim bana kalmış.
    şef : kahvaltı 1 kişiliktir ama eğer bir başkası da o tabaktan alırsa 27,5 tl de onun ödemesi gerekir.
    ben : dalga mı geçiyorsunuz!!!
    şef : lütfen sakin olun beyefendi.
    ben : bana sakin ol diyorsun, 1 kişi açık büfe yerken 4 çatal ve 2 sepet ekmek getiriyorsun içinden aldık diye herkese kahvaltı fiyatı yazarım diyorsun.
    şef : bakın beyefendi, buraya öyle kişiler geliyor ki 1 kişi açık büfe alıyor herkes ondan yiyor onu demek istiyorum.
    ben : önce bize bir bak nasıl tipler olduğumuza bak. 72 yaşında anneannem, teyzem,annem eşim ve oğlumla masada oturuyoruz ve 3 kişi 4 tane tost söylemiş yiyor,1 kişi hiç kahvaltı etmiyor çocuğa yemeğini yediriyor. açık büfe almış anneannemin tabağında sadece salatalık,zeytin domates ve birazda peynir var. maksadım kötü olsa tostları niye söyleyeyim. hadi onu geç açık büfeden 4 kişi 1 tabakta yiyecek olsa sadece salatalık vs koyar mı? sucuk salam pastırma ne varsa alıp o tabağı doldurmaz mıyım? bir de derim ki oğlum getir ordan 2-3 sepet ekmek mis gibi doyurmam mı karnımı?
    şef : haklısınız beyefendi ama işletme prosedürümüz böyle?
    ben : göster o zaman prosedürü utandır beni bende herkes için kahvaltı parası ödeyeyim?
    şef : girişte yazıyor efendim 1 kişilik kahvaltı 27,5 tl dir diye.
    ben : o doğru ama kimse kimseden özenemez tabağından birşey alamaz yazıyor mu?
    şef : kahvaltı 1 kişiliktir diye yazıyor işte.
    ben : şuan iyice saçmaladınız farkındasınız dimi. (masadaki herkese kalkın dedim bunlardan bişey olmaz laf anlamaz bunlar gidiyoruz)
    şef : siz bilirsiniz efendim.

    kasaya geldik şef de yanımda dedi ki 1 kahvaltı parası alın. bende dedim ki hayır sizin gibi firmanın bana yapacağı kıyağa ihtiyacım yok. 1 açık büfe, 2 kaşarlı,2 karışık tost,açık büfenin yanında verilen 1 çay hariç 4 tane de çay var. 53 tl ödedim. o arada 2 de garson yanımızda. garsonlara dönüp dedim ki bi düşünün ki 5 kişi yemeğe gittik 4 tanemiz tost yedi ahanda bu şef arkadaşta açık büfe yedi. garsona dönerek sende şef’în tabağındaki peynirden özendin çatalınla aldın olamaz mı dedi verdiği cevap daha da vahim “ olmaz efendim istanbulda bile böyle bir prosedür yok burada da olmaz dedi” bunun üzerine diyecek laf bulamadım gerçekten. tabii ki bu konuşma başladığından bu yana benim sesim yüksek şekilde konuştum ki tüm müşteriler duysun anlasın diye. çıkarken şef’e sizi şikayet edicem haberiniz olsun dedim ve verdiği tek cevap ”ismimi de vereyim onuda yazarsınız” oldu.
    siz siz olun yolculuk yaparken berceste denilen tesise asla ama asla girmeyin.

  • devlet hastanesinde çalıştığım dönem. çok roman hastam vardı. bir gün çalgıcı bir adam geldi. psikotik belirtileri var. görüştüm, tedavi planladım. reçete yazacağım, barkodu aldım, ücretli yazıyor, sağlık güvencesi yok yani. hastanın maddi durumunun çok da iyi olmadığı belli.

    antipsikotik ilaçlar oldukça pahalıdır. mümessil arkadaşlardan numune ister, onları bir dolaba koyardım. ücretli hastalara vermek için biriktirirdim numune ilaçları.

    "ben sana bunun bir aylık dozunu vereyim" dedim.
    hasta durdu.
    "kaç para kutusu hocam" dedi.
    200 lira civarı bir fiyatı var, söyledim.
    "hocam, klarnet çalar kazanırım parayı. ben parasıyla alırım. sen bunu işi gücü olmayan birine verirsin" dedi.

    o sabah başörtüsü bile en az 200 lira olan bir kadın, benden numune ilaç istemişti. onu düşündüm, bunu düşündüm. eyvallah deyip gönderdim hastayı.

    insanları etiketlemek kadar kötü bir şey yok şu hayatta. ömründe romanla oturup iki kelam etmemiş insanlar, onları kötü ilan eder. tehlikeli yanları vardır, kanunla araları limonidir ama güzel yürekleri vardır.

    dipnot: hastalar iyileştiklerinde teşekkür mahiyetinde hediye getirir bazen. bu bahsettiğim hastam iyileşince teşekkür etmek için klarnetini getirip çalmıştı benim için. gel de sevme bu insanları.

  • bir fil ile at kıyası olduğunda atın,
    iki fil ile iki atın kıyasında ise iki filin daha değerli olduğu ile açıklanabilecek sorunsal...

    debe edit: böyle yoğun ve üzücü bir gündemde böyle bir entry'nin debe'ye girmesi aslında beni şaşırtmadı.
    efsaneye göre vaktiyle eşit güçte görünen ordular birbirlerine çok zarar vermesin, insanlar yaralanıp ölmesin diye, düşman güçlerin komutanları kendi aralarında satranç oynar, oyunu kazanan taraf savaşı da kazandı sayılırmış ve kimsenin burnu kanamadan savaş son bulurmuş. her gün acıların katlanarak çoğaldığı bir günde satrançla ilgili basit bir bilgi içeren entry'nin debe olması da, bizlerin efsanedeki insanların genlerini taşıdığımızı gösteriyor belki. umarım kan ve göz yaşından dersler alır, sorunları savaşlar yerine aynı satrançtaki gibi felsefe, zeka, bilgi, teknik, matematik, sanat ve mutlulukla çözeriz; kimsenin kılına zarar gelmeden.

  • 1984 senesinde ilk olarak michael jordan tarafindan kirmizi-siyah modeli giyilmeye baslandiginda, diger tum ayakkabilar beyazdi. hatta tum kiyafetlerin benzer olmasi gerekliligi gibi sacma bir kurala* gore, nba maclarinda air jordan giymek yasaklanmisti. jordan, bu yasaga ragmen, mac basina 5000 usd ceza odeyerek ayakkabilarini giydi. sonuçta, o sene michael jordan en iyi caylak secildi, air jordan ise spor ayakkabi severler tarafindan yillarca bastaci oldu.

  • doğuştan yahut sonradan meydana gelen bazı hastalıklar neticesinde kişinin boyunun normalden çok daha kısa olması, büyümesinin durmasıdır cücelik.
    muhtemelen çoğumuz bu insanlardan en az birini görmüşüzdür. günümüzde bu onlar için artık pek sorun olmasa da tarihte çoğu sıkıntılarla karşılaşmışlar, mitleştirilmişler ve de az da olsa yararını görmüşlerdir.

    tolkien'in orta dünyası'nda cüceler bir ırkı temsil ederler. aslında bu bir nevi doğrudur. avustralya yerlilerinden olan aborjinler'in bir kolu da tamamen cücelerden oluşmaktadır.
    yine afrika yerlilerinden pigmeler ki bu yunanca " cüce " anlamına gelmektedir, hâlâ yaşamaktadırlar. onlara bu ismi avrupalılar vermiştir.
    yani kalıtımsal şekilde var olmuş cüce ırklar olduğunu söyleyebiliriz gerçekte de.

    cüceler, antik mısır döneminden beri bilindiği kadarıyla her zaman hükümdârların yanında yer bulmuşlardır onların hizmetkârı olarak.
    özellikle roma sarayları kadın ve erkek cücelerle dolup taşmakta imiş. bir nevi köle gibi alınıp satılan cüceler daha sonraları burjuva sınıfı tarafından da satın alınmış ve evlerde hizmetçilik yapmışlardır.

    osmanlı imparatorluğu da cüceler konusunda aynı tutumu göstermiş, padişahların yanında yahut haremde bulunan cüceler çeşitli hizmetlerde kullanılmış, eğlencelerde sahne almışlardır.
    esasen saray ahâlîsini eğlendirmektir birincil görevleri. haremde görev alanlar ise hadım edilmişlerdir.
    osmanlı'ya ait çizimlerde gördüğümüz cüce tasvirlerinde cücelerin başlarında kadirî külahı
    bulunmaktadır.

    ortaçağ avrupa'sında ise cüceler uğursuzluk sembolü olarak görülmüşler ve çoğunlukla aileleri tarafından dışlanmışlardır. bu sebeple birçok cüce, köle olarak hanlara, gemilere vs. satılmakta imiş.

    germen mitolojisinde yaratılan ilk dev olan ymir öldükten sonra cesedindeki kurtçuklardan geldiğine inanılan cüceler yine bu mitolojide çok zeki varlıklar olarak tanımlanırlar.

    cücelerin madencilikle özdeşletirilmesi de iskandinav mitolojisi kaynaklıdır. yine bu mitolojiye göre cüceler asla sakallarını kesmezler.

    yunan mitolojisinde ise pigmeler diye bahsedilen cüceler, okeanos nehri'nin kıyısında yaşayan siyah tenli bir ırktır.

    cücelerin en çok yüceltildiği mitoloji ise japon mitolojisidir. bu mitolojide adı geçen sukunabiko bir cüce tanrıdır!

    türk mitolojisinde ise eçene adıyla anılan cüceler, herhangi bir ırkı ya da kavmi temsil etmezler. lâkin genellikle cehennemde görevlendirilmiş şekilde bulurlar kendilerini.

    masallarda ise " iyi " olarak görülür her daim cüceler. bu, masalların ruhuna uygun olarak kabul edilebilir.

    kurtuluş savaşı'na katılan hatta atatürk'ün sofrasına dahi oturan cüce ve yüce insan ali şamil güler ise şüphesiz unutulmaz bir isimdir cüceler ve dahi türk milleti adına.

    doğu cephesi'ne teftişe giden enver paşa'ya " hediye " olarak verilen ali şamil, daha sonra vahdettin'in kızı ulviye sultan'a soytarılık etsin diye saraya verilir. ( burada soytarı kelimesi bir hakaret değildir! )

    daha sonra milli mücadele başlar ve ali şamil, bir paşa ile birlikte kılık değiştirerek sakarya'ya, atatürk'ün yanına gelir.
    bu cesur cüceyi tanımak isteyen mustafa kemal, onu yemeğe davet eder.
    kendisine bir masa başı görev verilse de o bir asker kıyafeti diktirir ve cepheye gider.
    nitekim bağımsızlığımızda kendisi de pay sahibi olan bu dev yürekli adam soyadı kanunu ile birlikte kendisine " güler " soyadını seçer!
    izmir'de bir süre memurluk yapan ali şamil güler burada vefat eder.

    ruhu şâd olsun.

  • 7 numara doneminin ogrenci evini, gecim sorunlarini, universiteli cogunlugun dertlerini ve sevinclerini, gelecek hayallerini tebessum ettirerek anlatan donem dizisidir. guldurmek gibi bir derdi olmamistir ama espriler yayinlandigi donem icin incedir.
    gunumuz dizilerindeki gibi bagirarak konusan abartili oyunculuklar yoktur. oyuncular nisana gider gibi giyinip suslenmemistir. ozetle hayatın kendisi gibidir. dizi bu yuzden sevilmistir.

  • siyasal islam'ın final yaptığı süreçtir.

    ayasofya'nın ibadete açılmasıyla siyasal islam'ın elinde kalan son vaadi de harcanmış oldu. lost'un final bölümü gibi. onlarca yıldır bu anı bekleyen siyasal islamcılar dışarıya itiraf edemeseler de içlerinden "bu muymuş amk" diyecekler. reisçiler de bir hafta bayram edip sonra unutacaklar. bütün o gereksiz mega projeleri unuttukları gibi. çünkü siyasal islamın tüm vaatleri hayatın gerçekleri, çağın gerekleri ve halkın sorunlarıyla örtüşmeyen hamasi ve hayalci vaatlerdi. ister evinde namaz kıl ister ayasofya'da, bu senin ay sonu borçlarını ödemeni sağlamıyor. ve siyasal islam'ın gerçek sorunlar konusunda yapabileceği hiçbir şey yok.