hesabın var mı? giriş yap

  • her ne kadar sinemayı paranın gücüyle sınırlarını zorlayan biri olsa da vefakar bir emekçi abimizdir. aliens filmini izlerken farkettim. eski ve daha sonra yöneteceği filmlerde oynattığı/oynatacağı birçok yardımcı oyuncuyu gördüm bu filmde.

    lance henriksen mesela, terminator filminde oynamıştı. hatta filmle ilgili ilk düşüncesinde t-800 rolü için düşünmüştü bu abimizi.

    bill paxton terminator ve titanic filmlerinde oynamıştı. şapşal rolünü en iyi oynayan oyuncu olabilir bill paxton.

    michael biehn terminator filminde ikinci adamdı. abyss filminde de oynamıştı. sonra kayboldu gitti.

    vasquez rolündeki maskulen kadın rolünü oynayan ablamız titanic'te oynamıştı. bill paxton filmin en güzel esprisini yaparak "birader seni hiç erkek sandılar mı?" diye soru sormuştu bu kadına.

    sigourney weaver avatar filmlerinde oynadı. istatistik için yazdım bu kadını, normalde bu listeye girmese de olurdu.

    sarı bir iş makinası var filmde. filmin olay örgüsündeki yeri çok önemlidir. onu bile avatar filminde oynatıp vefasını göstermişti. görsel

    diğerleri gibi gişe garantisi olan oyuncuları çoğu filminde başrollere atayarak kitlesini oluşturmamış james cameron. yardımcı rollerdeki oyunculardan kurmuş olduğu bir ekibi var belliki. bir de bilim kurgu aksiyon sinemasını ileri taşımış adam. lakin özünde senaristtir. bu şekilde ilerleyerek senaristlerin gücünü göstermiş tüm dünyaya. sinemayı değiştiren senarist olmuş. 1940'lerden önce senaristlerin adı jeneriklere bile yazılmazdı, gereksiz görünürmüş. protesto yaparak kendilerini saydırmışlar o dönem. (gerçi o jenerikte adı geçenler içinde en düşük maaşı senaryo yazarları alıyor olabilir. sorsanız en önemli ödül dallarından biri en iyi senaryo dalıdır) dikkat ederseniz hollywood'da eylem varsa hep senaristlerin başının altından kalkar. aynı zamanda eylem insanlarıdırlar. yıllar önce yaptıkları bir grevde güzelim lost dizisini tek lokmada yediklerini unutmadık.

    ek:
    bill paxton, lance henriksen ve jenette goldstein üçlüsü james cameron'un o dönemki eşi kathryn bigelow'un 1987 yapımı near dark filminde de eş torpiliyle oynamıştır.

    ayrıca lance henriksen abimiz için liste güncellendi. kendisi james cameron'un ilk filmi piranha 2'de de rol almıştır. helal olsun abime, nasıl da unuttum ama...

    ayrıca beni düzelttiği için beyin yiyen zombi 'ye teessüflerimi iletiyorum.

    ek 2:

    tzameti de beni düzeltti, alacağı olsun. jenette goldstein terminator 2 filminde john connor'un koruyucu annesi rolündeydi :(

    * üçüncü edit'i yaptırana sinema bileti gönderirim. kalmadı kimse bulamaz.

    ek 3:

    vito sabah sabah günümü mahvetti, imla hatası için bile edit yaparken içi parçalanan bana yaptırdı üçüncü editi. bill paxton true lies filminde oynamış.

    gitti sinema bileti. sinema şart değil, kitap da olur kır kalemi vito baba.

  • sonuncuyu istiklal marşı için bahçeye çıktığımda bi ergenden duydum:

    "hocam siz çıkmayın dışarı. iki güneş fazla bize"

    gönlümü fethetti kerata.

  • hayatının sikilmesi saniyeler alır, daha fazlası değil.

    şu an senin için problem olan şeyleri bir kağıda sırayla yaz. hayatını zindana çeviren, seni deli eden sorunları yaz. yaşamını çekilmez kılan dertlerini. hayattan soğutan şeylerin tümünü alt alta sırala...

    --- spoiler ---

    trafikte seyrediyorsun, sadece bir kaç saniye gözünü yoldan ayırdın. telefona ya da radyoya baktın. gözünü alan bir tabelaya takıldın. iş yerinde yaşadığın tartışmayı düşünüyorsun.

    dikkat et !!! frene bassss !!!

    az evvel bir çocuğa çarptın ve çocuk çarptığın an öldü.

    haydi şimdi kağıda yazdığın sorunları bir daha oku.

    --- spoiler ---

    gürültü yapan üst komşunu uyarmak için üst kata çıktın.

    neden sana bağırıyor ki ? o da ne sana vuracak mı yoksa ?

    bu adam kendini ne sanıyor !

    attığın tek bir yumruk adamın kafasını merdivene çarpmasına sebep oldu. az evvel üst komşunu öldürdün.

    haydi şimdi kağıda yazdığın sorunları bir daha oku.

    --- spoiler ---

    telefonun nasıl da ısrarla çalıyor. ısrarla, ısrarla ve ısrarla.

    o da ne 4 cevapsız çağrı. ablan aramış. abin de aramış.

    az evvel annen ve baban trafik kazası yapmışlar. araçtan sağ çıkan olmamış.

    haydi şimdi kağıda yazdığın sorunları bir daha oku.

    --- spoiler ---

    kaç gündür omzun ağrıyor ve sen doktora yeni mi gidiyorsun !

    metastaz mı ? o da ne demek ?

    akciğerindeki kanser kemiğe mi sıçramış. oysa sadece basit bir omuz ağrısıydı.

    son evre mi ?

    haydi şimdi kağıda yazdığın sorunları bir daha oku.

    --- spoiler ---

    hayatının sikilmesi saniyeler alır, daha fazlası değil.

    elindekilerin keyfini çıkar. çevrendekilerle mutlu ol. sevdiğin insanların bunu hissetmelerini sağla. yaşamaya bak. hiçbir şey sandığın kadar uzun sürmeyecek.

    edit : (bkz: sma hastası gökalp’in kahramanı ol kampanyası)

  • (bkz: spoiler)
    ölümle yaşam arasındaki akrabalık bağının bir şekilde birincinin lehine bozulması sonucunda yaşamın yaşanamaz ("yaşam yaşamıyor") hale gelişine aşina olan çoğumuz, ikinci ihtimali, yani bu bağın yaşam lehine bozulması sonucunda neler olabileceğini pek de hayal etmiyoruz. inananlar için vaadedilmiş bir cennet olsa da, bunun cehennem ihtimalinin dehşetine eşdeğerde bir coşku hissettirdiğini zannetmiyorum. ölüm fikrine daha aşinayız ve bağlar ölümün krallığının zaferini ilan edecek şekilde kopuyor çünkü zaman ölüme doğru akıyor ("sein-zum-tode"). düşüncelerimiz olumsuzdan besleniyor. pozitifin keyfini sürmek varken ona niye kafa yoralım ki?

    neyse ki hayal gücünün zenginliğiyle gerçeklik algılarımızı bir süreliğine de olsa sarsabilen insanlar var, yani sanatçılar.

    san junipiero'da yaşam galip gelmiş ve ölümü yoketmiştir. yaşamın zamanı ölüm tarafından sıkıştırılıyorsa, ölüm yokolduğunda bu zamana ne olur? ölümle sınırlanmamış bir yaşam neye benzer? bu sorular "sein und zeit"ı okurken değil, black mirror adlı dizinin "san junipiero" başlıklı bölümünü seyrederken aklıma takıldı. diziden aldığım yanıt, böylesi bir yaşamın dona kalmış niteliğiydi. acaba yaşama dinamizmini veren bir gün sona erecek oluşu ve bu son anın önceden bilinemezliği mi? ölümü aldığımızda yaşam üç boyutlu halini yitirerek kartonlaşır.

    eğlenmek için kendimizi zorladığımızda olayın tadı kaçar. ya hiç bitmeyen bir eğlencenin içinde olsaydık? "eğlen işte" düsturunu benimsemiş, zevkler arasında seçim yapmayan kelly onlarca zevkli şey yerine neden yorkie'yi, eğlenemeyen bu kızı seçti? bence onun eğlenemiyor oluşuna yol açan engellenmişliğindeki negatif yanla etkilendi. "disneyland"ı andıran san junipiero'nun evrenindeki yaşamına bir parça ölüm girdi yorkie'yle birlikte. ölümü bir parça bile hissettiğimiz anda pek çok şeye kapı aralanır ki bunların en zevklilerinden biri aşktır. ölüm olmasaydı aşık olamazdık.

    "bataklık" adındaki mekanın içindeki "eğlenceli" aktiviteler dikkatimi çekti. akşamın başında tucson adındaki bar ve orada doyuma ulaşamayanlar içinse ekstrem doyumların mekanı olan bataklık. bir eğlence mekanının adının bataklık oluşu tuhaf. oradaki insanlar eğlenmiyorlar, eğlenceye mahkum olmuşlar. ekstrem aktiviteleri bunu göstermiyor mu? eğlenmenin zevklerini öylesine arkalarında bırakmışlar ki, eğlence çölünün içinde kaybolmuşlar ve bir ölüm de olmadığına göre onları durdurabilecek tek şey gecenin güne dönüşü olabilir. ekstrem zevklerinizi her gece yinelemek zorunda olduğunuzu hayal edin..emin olun çileye dönüşmesi çok uzun zaman almaz, tabi başınıza bir iş gelmezse o da.

    arzunun ayrımsızlaşması, eylemlerin anlamını yitirişi, yinelemenin sürekliliği, aşırılaşma..yaşamın ölümden koparılması da ölüm dürtüsüyle benzer sonuçları doğuruyor. içine kapanmış bir insanla eğlencenin renkli dünyasından çıkamayan bir insan birbirlerine benziyor olabilirler.

    dizinin içindeki dünyalar-arası geçişe yakıştığını düşündüğüm bir şarkıyla sonlansın yazı:
    https://www.youtube.com/watch?v=dymrnl_j9gi

    (bkz: spoiler)

  • valla sene olmuş 2021 hala dinlere falan inanan insanlar var. yetişkinleri sittiret de akıl bali olmamış bebelere yazık...

    edit: ucubet bir duruma 2.yorum olunca tam 87 mesaj almışım. 1i hariç gerisi dinime küfretme diyor. valla hiç öyle bir niyetim yok, cahille sohbeti keseli "decade" oluyor . spagetti canavarına da inanabilirsiniz sıkıntı yok.

    sıkıntı herhangi bir din için yürüyüş, panayır, tapınak vs yapıldığında devletten de izinli olarak bazı kaynaklar kullanılıyor. koruyan polis, ambulans, belediyeden otobüs vs. şimdi benim tüm dinleri reddetmem mümkün değil lakin içine doğduğum, eğitimini aldığım ve okumasını da bilip kitabını okuyup reddettiğim din islamiyet. zira aklım yetti, yorumladım ve saçma buldum. saçma bulmayana da tebrikler istediğini yapsın. bu noktaya kadar okuyup cuma-bayram namazı ve ramazanda oruç üçgenini tamamlayanlar kutu açık buyurun küfredin. biraz daha ileri seviye olanlarda da durum takvaniza bakar. ışte ben o yukarıdaki anlattıklarımin görev ifası için vergi ödüyorum. bunu helal etmediğim noktada o kul hakkını nassi telafi edeceksiniz? öyle bir şeye inanmasam da islamiyette kul hakkı kavramı din bağımsız mevcut, ne olacak?

    sekonder edit: akşam yazan insanlar sabah yazsaydı edit yapmazdım. inanan kitle içinden harika insanlar var. çok da güzel argümanları var bazılarına geri dönüş yapmak için çalışmam gerekiyor. ayrıca destek mesajlarını yazmamışım ki fav sayısı biraz gösterge oluyordur. hepinize tesekkkur ederim. ben sadece kendi fikrimi belirttim. hala bunu yapabildiğim bir coğrafyada yaşadığıma da mutluyum.

    ve evet bali değil baliğ