hesabın var mı? giriş yap

  • mentos'a gerek olmayan, kesmeşekerle de elde edilebilecek, kolanın içindeki suda çözülmüş karbondioksitin aniden açığa çıkması olayı. boşuna mentos'a para harcamayın. (bu kısmı mentos'a kapak olsun.)

    ayrıca, diyet kola da gerekmez, soda da aynı işi görür, üstelik üstünüze başınıza sıçrarsa, yapış yapış olmazsınız. (burası da kolacılara kapak olsun.)

  • özellikle karşı cinsten bir arkadaşın annesiyle tanışırken yaşanan muazzam olay.

    normalde koya koya gezen adamlar bir anda "namütenahi"ler, "ziyade olsun"lar, teşekkürler ricalarla doluyor.

    bunun yanında duruşta da değişme oluyor. padişah fermanı dinleyen vezir gibi duruyosun. harika.

  • başlık karakter sınırına takıldığı için tam anlatamadım ama sayın fahrettin koca twitterda az önce demiş ki;

    "almanya'da, beyin ölümü gerçekleştiği söylenerek hastaneden evine gönderilen, fakat göz işaretleriyle iletişim kurabilen vatandaşımız osman bey, az önce uçakla ankara’ya getirildi. 59 yaşındaki hastaya, cumhurbaşkanımızın olaydan haberdar olmasıyla “evi”, yani ülkesi sahip çıktı!"

    ilgili twite burdan ulaşabilirsiniz.

    ben türkiye cumhuriyeti vatandaşı olarak yıllarca almanyada veya avrupada huzur içinde yaşadıktan sonra en ufak bir sağlık sorununda ülkeye getirilip şov yapılmasını kabullenemiyorum. kaldı ki twitte epey tutarsızlık var. göz işaretleriyle iletişim kurabilen birinin beyin ölümü gerçekleşmesi de mümkün değil diye biliyorum. ülke kaynaklarını bu tarz şeylere harcamaktansa keşke ülkemizdeki sağlık sistemini iyileştirerici adımlar atılsa, aylar sonraya bile randevu alamayan insanlar tanıyorum.

  • “15-29 yaş arasındaki 18 milyon gencin 5 milyonu okulda değil, kursta değil, iş yerinde değil! nerede oldukları belli değil! 5 milyon genç! bu ülke kalkınır mı?

    ilk işim bu 5 milyon genci bana bulun diyeceğim” dedi.

    bu akşamın şimdiye kadar yapılmış en kıymetli tespiti. bu kaybı, bu istatistiği ortaya çıkaran ekibini kutluyorum. muharrem ince ve bu ekibin bu ülkeye faydası olur..

  • yaşadığımız coğrafyada mutlu olmak oldukça lüks olsa da, normal eğitim almış, ortalama gelir düzeyine sahip sıradan bir insan için mutlu olmak aşağıdaki şartlar sağlandığında olabilecek bir durumdur.

    * kendi kişisel alanını yaratarak nispeten biraz daha izole bir hayat yaşaması. bu kişisel alana yeri geldiğinde en yakın aile bireyleri dahi girmemelidir. bilirsiniz trafikte takip mesafesi diye bir kural vardır. tıpkı bunda olduğu gibi, mesafe hayat kurtarır. insan ilişkilerinde mesafe her zaman mutluluk getirir.

    * iş hayatında beraber çalıştığı insanları kendi ailesi ile tanıştırmayarak özel hayatını sürekli olarak ayrı tutmak.
    * iş hayatında kendini yenileyen, faydalı ve kalifiye bir insan olmak. işini layıkıyla yapan insanlar kişisel tatmine çok daha kolay ulaşır.

    * mümkünse eğer müstakil bir eve sahip olmak. site vb. yaşam şartlarında farklı kültürlerden insanlarla sürekli olarak sorun yaşamak olası bir mutsuzluk sebebi.

    * olmayacak şeyleri zorlamamak . hem evlilik, hem diğer gönül işlerinde, hem de iş hayatında her şey sizin istediğiniz gibi olmaz . zorlarsanız bu size ekstra bir yük getirecektir. sürekli kendinizden taviz vermeniz gerekeceginden zorlamak anlamsızdır.

    * evcil hayvan sahiplenmek. iyi hissetmek ve paylaşmak için hayvanlar insanlardan çok çok daha iyi bir partner.

    * beslenme. kilo problemi insanları mutsuz eden etkenlerin başında gelen bir olumsuzluk. sebze ağırlıklı ve dengeli beslenen insanlar hayata 1-0 önde başlar.

    * spor yapmak. kapalı spor salonlarına sıkışmadan özellikle hafta sonları yapılan doğa yürüyüşü, sahil gezintisi gibi aktiviteler hafta boyunca oluşan yorgunluğu ve stresi atmanızda önemli rol oynar.

    * profesyonel olmayan müzik, resim , ahşap işleri vb. gibi sanatsal uğraşları olan insanlar iç huzura çok daha kolay kavuşur.

    * özellikle bizim gibi ülkelerde siyaset denilen pislik çukuruna hiç yaklasmamak. bu öyle bir girdap ki sosyal hayatınızı zehir edebilecek potansiyele sahip.

    * uzak mesafe ilişkisi yaşamamak. belki biraz genelleme olacak ama bu tür bir ilişki yaşayıp mutlu olan kişi sayısı bir elin parmaklarını geçmez.

    * kitap okumak. bu kişiden kişiye değişse de benim açımdan, bir insanı mutlu edebilecek en güzel aktivitelerden biri. her kitap ayrı bir pencere, her yazar başka bir dünya. insan ruhu kocaman bir uzay gemisi misali, her kitapta başka bir gezegene yolculuk yaparak kendini mutlu eder.

    *sosyal medyayı kısıtlı bir şekilde kullanmak. sözlükte sürekli başlıklarda denk gelirsiniz, ınstagram'ın çukur, twetter'in nasıl bir yalan dünyası olduğundan bahsedilir durur. buna paralel olarak çevremde gözlemledigim, aktif olarak bu sosyal medya platformlarını kullanan kişilerde genel bir mutsuzluk durumu ve huzursuzluk mevcut.

    * değer vermek kavramını yerinde ve hakkıyla kullanmak. canlı olmayan, maddi varlıklara (araba, telefon vs.) hak ettiğinden fazla değer yükleyerek anlamlandırmamak.

    bir köpeğin bakışlarından, bir çiçeğin yeni yeni açan tomurcugundan veya bir çocuğun masumiyetinden insan mutlu olur. yeter ki sevmesini ve bakmasını bilin.

  • bu olay kadınlara default olarak geliyor sanırım. nasıl bir erkek olursanız olun bir kadın, karşısındaki erkeği çıldırtmayı çok iyi biliyor. siz çileden çıkıp böyle aşkın ızdırabını demeye başladığınız anda da yapıştırıyor cevabı işte gerçek yüzün. tamamen ince düşünen ve detaycı oluşunuzdan mütevellit bir şey söylersiniz ama onlar bunu evirir çevirir öyle çok başka yerlere getirirki allahta benim belamı versin dersiniz (bkz: ben bir turizm katiliyim allah benim belamı versin). kısacası ne söylerseniz söyleyin yada ne yaparsanız yapın karşınızda resmen çileden çıkarmaya programlanmış biri olduğunu unutmayın.

    kadın : canım çok beklettim mi?
    erkek : önemli değil aşkım, ben de gazetemi okudum.
    kadın : merak etmedin mi?
    erkek : neyi?
    kadın : tam bir saat geç kaldım ve sen beni merak etmedin öyle mi?
    erkek : aslında merak ettim, hem de çok.
    kadın : o yüzden mi oturup gazeteni okudun? ölüm ilanımı falan mı görmeyi umuyordun?
    erkek : ne yapsaydım, seni beklerken tırnaklarımı mı yiyecektim?
    kadın : tabii. bir telefon etmek aklına gelmedi değil mi? öldüm mü, kaldım mi, tinerciler mi saldırdı?
    erkek : tinerciler falan saldırmamış işte.
    kadın : pek bir kinayeli söyledin. keşke saldırsalarmış der gibi.
    erkek : şimdi benim anlamadığım, geç kalan sensin ama suçlu nasıl ben olabildim?
    kadın : şöyle ki; sen beni merak etmedin, arayıp sormadın. aynen böyle oldu.
    erkek : benim bildiğim geç kalacak olan arar, haber verir.
    kadın : ıyi ki de aramamışım. beyefendinin gazete keyfini bölecekmişim baksana.
    erkek : gazete okumasaydım ne saçmalayacaktın merak ettim şimdi.
    kadın : o zaman kesin arardım.
    erkek : yuh! iyice saçma sapan konuşmaya başladın sen.
    kadın : işinne gelmedi galiba.
    erkek : bak garson geliyor, ne içersin?
    kadın : canım bir şey istemiyor.
    erkek : çay?
    kadın : istemiyorum.
    erkek : ıhlamur?
    kadın : istemiyorum dedim ya.
    erkek : kök?
    kadın : ne kökü?
    erkek : zıkkımın kökü.

    edit: taze naftalin geldi uyardı. bu dialog yılmaz erdoğanın "haybeden gerçeküstü konuşmalar" kitabından bir alıntıdır.

  • muhtemelen sizi yara bandı olarak kullanan kız.

    ben diyeyim de. sonra kafanı nereye vurursan vur.

    ama çok güzel laf a.q, bir daha söylense bir daha yerim.

  • normalde sosyal sorumluluk gerektirdiğini düşündüğüm konularda kendim destek veririm, ancak başkalarını buna yönlendirmem. ancak bu sefer durum benim için farklı, yeteneklerine ve direksiyon becerisine sonsuz güvenim olan bir arkadaşım için bir kampanya başlatıldı.

    berk, scirocco alabilmek için ehliyet kursuna başvurdu ve kursa katılmayı başardı. üstüne üstlük ehliyet sınavına girerek sürücü belgesi almayı da başardı. ancak hayalindeki scirocco'ya ulaşmak için yeterli parası yok. türkiye’de kredi için başvurduğu her bankadan red aldı. berk'e 1 dolar bile olsa bir katkıda bulunmanızı; fakat bu mümkün değilse bile paylaşımda bulunarak daha fazla kişiye ulaşabilmesi için yardımcı olmanızı isteyeceğim.

    konu berk'in ağzından aşağıda yazdığım gibi ve bizim yardımlarımızın önemini anlatıyor. biz yardımsever insanlar olarak ne kadar çabalamamız gerektiğini gözler önüne seren bir durumdayız: ''ne yazık ki türkiye'de araba sahibi olmak çok zor, destek bulmak gerçekten çok büyük bir problem. kime sorduysam bana scirocco alma çok yakar sadece haftasonları binebilirsin dedi. bunun bir önyargı olduğunu düşünüp uzanabildiğim her kuruma, bankaya, vakıfa ve şirkete gidip durumumu anlattım. bu süreçten öğrendiğim şey karşılıksız kredilerin olduğu ancak bana vermeyecekleri oldu. eğer aldığım scirocco ile ışıklarda gaz vermek ya da caddede yanlamak yerine profesyonel yarışlara katılacak olsaydım bana kredi vereceklerdi. oysa ben sadece kafe önüne park etmek için istiyorum.''

    arkadaşlar berk'in neredeyse her renk adidas eşofmanı ve aynalı güneş gözlüğü var. en sevdiği nargile elma nanedir. kendisinin hali hazırda kirli sakalı da mevcut. doğuştan esmer zaten. ve arabayı sizin sayenizde aldığında koltuğu sonuna kadar yatıracağına da söz veriyor.

    bunların hepsi berk'i değil beni bağlar. bu kampanyayı da asla silmeyeceğim. berk'e sormadan başlatıyorum bu kampanyayı çünkü kendisi çok üzülür. kimse sizden cebinizdeki iki lirayı zorla istemiyor. bütün gün sözlük başından twitter'dan birbirine sallayan tiplere de muhtaç değiliz.

    kampanya linki : buradan buyurun

    (bkz: buket'i amerika'ya yolluyoruz)

    (bkz: tuğçe yurtsever için burs yardımı)

    (bkz: oyku'nun macbook'unu yenilemesine yardim ediyoruz)

    (bkz: berk'in scirocco'su)