ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
rasim arı'nın tweet atan sanatçıları yasaklaması
-
nevşehir'i bodrum zanneden belediye başkanı icraati.
en karizmatik ad soyad kombinasyonları
-
turkiyede de vardir
(bkz: mustafa kemal ataturk)
özge özpirinçci
-
büyüklük bende kalsın düşüncesiyle eski sevgilisi için tanıklık yapıp uyuşturucu kullanmıyordu dediği iddia edilen kadın. şu yaptığını yapmak insanlıktır zaten, adam eski sevgilisi, ailesini katleden bi seri katil değil ki? siz ne biçim ilişkiler yaşıyosunuz amk.
çocukken hayal edilen meslek vs bugünkü meslek
-
çocukken- iş adamı
şimdi- iş kadını (hayat hiç beklemediğim şekilde gelişti)
lüksemburg'un ne ürettiği sorunsalı
-
kısa cevap: ticaret yapıyor.
biraz uzunca cevap:
1) lüksemburg'da tarım ve hayvancılık yok denecek kadar küçük ve nüfusun yüzde 1'i bile bu sektörde çalışmıyor.
2) lüksemburg'un dünya çapında en büyük şirketler sıralamasında ilk beş yüzde bir tek şirketi var: çelik üretimi yapıyor. ülkede ciddi üretim adına bir tek bunun var olduğunu söylenebilir.
3) eee? tarım hayvancılık yok. ciddi bir üretim yok. işte çelik biraz, o kadar. petrol, doğal gaz, büyük limanlar, havaalanları, sömürgecilik tarihlerinde hiç olmamış.
nereden dönüyor o değirmenin suyu?
nereden olacak, düşük vergiler sayesinde yatırım yapan büyük çok uluslu şirketlerden.
devletler kendilerine çok para kesmeyi bırakıp, ülkedeki firma ve vatandaşlardan düşük vergi alırsa, dünyanın parası oraya kayar. bu parada zenginlik yaratır.
sözgelimi nüfusu yarım milyondan fazla lüksemburg'daki bankalardaki toplam mevduat miktarı 1 trilyon doları buluyor.
bir milyon değil, bir milyar değil, bir trilyon dolar.
bunun dışında avrupa'nın solcu fikirlerle yönetilen devletlerinin yüksek vergi politikaları sebebiyle, uzun zamandır sınır ötesi işler görülebilen telekomünikasyon sektörünün avrupa başkenti lüksemburg.
bir de nüfusun yüzde 12'sini istihdam eden turizm sektörünün kolay getirisi var.
saydık bitti. başka bir şey yok. otomobil üretmiyorlar, uçak üretmiyorlar, kendilerine yetecek kadar buğday veya arpa üretmiyorlar, aklınıza gelecek her şeyi parasını verip yurt dışından satın alıyorlar.
çok şey yapmıyorlar ama yaptıkları işi dünya çapında bir kalitede ve diğer ülkelerden çok daha verimli yapıyorlar.
günümüz dünyasından kimsenin her şeyi yapması, her şeyi üretmesi, kendine yeterli olması gerekmiyor.
belli sektörlere odaklan, ama onlarda dünya çapında en iyilerden biri ol. tüm strateji bundan ibaret.
ha bir yapmadıkları şey de üç çocuk. bu sayede nüfus da 600 bin kişi olunca, kişi başına milli geliri dünyada en yüksek ülke olmak mümkün.
miço dergisi
-
küçükken her hafta sektirmeden aldığım tek dergiydi. sokağımızdaki gazete büfesindeki amca bile derginin yeni sayısının çıktığı gün okul çıkışı gelip dergiyi alacağımı bilirdi. hiçbirini de atmaz, canım sıkıldıkça rastgele aralarından seçip okurdum. hatta mektup arkadaşı köşesine bile yazmışlığım vardı -hoş sonra üşenip mektup yollamayı kesmiştim. dik, siyah saçlı oğlan, onun kıvırcık küçük kız kardeşi, bıyıklı babası ve tipini pek anımsayamadığım -sanırım saçları kısaydı- annesinin olduğu esmer bir aile vardı; benim için derginin en favori kısmı onların hikayeleriydi. ve tabii derginin yanında verilen hediyeler... her hafta ne hediye verecekler diye televizyon reklamlarını merakla beklerdim. yaylı bozuk para cüzdanlarını küçükken uzun bir süre kullanmıştım, sanırım verdikleri en işlevli şeydi.
tanım: zamanında küçüklük dönemine ait en tatlı unsurlardan biriydi.
abdulhamit'in torununun ev yapımı salça satması
-
ben bir sakınca görmüyorum. bu ülkedeki her vatandaş nasıl parayı emeğiyle kazanıyorsa, bunlar da galatasaray adasını falan istemek yerine emeğiyle para kazanmayı öğrenecek.
ayrıca fırsat ve ortam bulsa tepemize çıkacaklar, bırakın salça malçayla oyalansınlar.
selçuksportshd
-
doktor, mühendis, savcı, hakim, öğretmen demeksizin, ülkede milyonlarca insanın nemalandığı resmi yayıncı kuruluş.
tanıdığım ne kadar insan varsa evlerindeki digiturk’leri iptal ettirip selcuksportshd ya da ip tv gibi alternatiflere yöneldiler.
kimse kusura bakmasın ama,
tuttuğu takımın lig+avrupa maçlarını izlemek için ayda 200-250 lira verecek enayi pek kalmadı artık. ülkenin yarısından çoğunun da bu parayı verecek gücü yok zaten.
toplasaydınız her ligi aynı platforma, biçseydiniz makul bir fiyat, şu an kazandığınızdan çok daha fazla kazanırdınız.
2 ay önce eşim dedi ki, “gel bu sene digiturk alalım. acıyorum maçları o şekilde izlemene”
yok dedim almayalım, ben memnunum halimden. evimin rızkını, futbol endüstrisini yöneten medya patronlarına veremem. varsın donsun, sanki çok kaliteli futbol oynanıyor da, birkaç kere donunca çok şey kaçıracağız..
new york times'ın manşetindeki hasankeyf fotoğrafı
-
hayatında hiç urfa-mardin-batman vb. görmeyenlerin şaşıracağı fotoğraf.
edit: tamam arkadaş anladık. doğu’da güneydoğu’da hiç çarşaf giyen kadın yok. bu gazete de bu kadınlara para karşılığı çarşaf giydirip fotoğraf çekmiş. kendi halkınıza ne kadar uzak onlardan ne kadar kopuksunuz anlaşılmaz gerçekten.
insan ilişkilerinden çıkarılmış en önemli ders
-
kiminle dertleşirken eline koz vermiş gibi hissetmiyorsan, o kişi senin dostundur.
1+2+4+8...=-1
-
(bkz: baran 14 yaşında arkadaşları ona einstein diyor)
debe editi: bu boktan entry neden debeye girdi anlamıasdadafxz
şaka la şaka. ilk debem, sevindirik oldum teşekkürler.