hesabın var mı? giriş yap

  • avrupalı çocuk tuvalete girer , lambayı açar, sıçar,kıçını siler, ellerini yıkar, lambayı kapatır, çıkar.
    türk çocuk lambayı açar , tuvalete girer, tam sıçarken dışardan lambayı kapatırlar. ağlamaya başlar.

    tuvaletin lambasının açma- kapama düğmesi içerde olan toplumlar vs tuvaletin lambasının açma - kapama düğmesi dışarda olan toplumlar.
    gerisini siz düşünün

  • yanlış bir düşüncedir. bunu düşünen kişi ya gerçekten yabancı dil bilmiyordur ya da gerçekten yabancı dil bilmiyordur. yani ya yabancı dilde düşünemediğinden dolayı onların markaları kendisine mükemmel bir kelime gibi geliyordur ya da "ben yabancı dil biliyorum yeah!" kompleksinden dolayı türkçeyi (ki eğer ana diliyse) aşağılıyordur. bunu diyen insan "ya ama bu türkçeye çevirince güzel durmuyor, komik duruyor." diyen insandır, ki aslında yabancı dilde de o kelimenin birebir anlamını karşıladığından bihaberdir (yani az anlıyor ya, o kelimeye kendince başka anlam katıyor.).

    bu düşüncenin yanlış olduğunu fark etmek için çok okumak gerek. ve gerçekten yabancı bir dil öğrenmek (ki bunun için de çok okumak gereklidir.).

    bauhaus'u beğenen insan evyap'ı beğenmiyorsa, işte tam da yukarıda bahsettiğim durumdan muzdariptir.

  • cam şişedeki coca-cola'nın tadının, plastik şişe ya da alüminyum kutudakine göre daha güzel olmasının sebebinin psikolojik olduğunu savunanlar olduğu gibi ambalajdaki polimerlerin tada etkisi olduğunu söyleyenler de mevcuttur.

    coca-cola yetkililerine göre "coca-cola'nın formulü ve tadı içerisinde bulunduğu kabın ne tür olduğundan bağımsız olarak aynıdır." ve "insanların coca-cola'dan zevk almak için seçtikleri ritüeller tat algılarını etkileyebilir."

    cam şişede servis edilen coca-cola'nın filmler ve reklamlar aracılığı ile zihnimize kazındığını ve bunun da psikolojik olarak aldığımız keyfi etkilediği savunanlar, ambalaj içerisindeki polimerlerin tadı etkilemeyecek kadar düşük olduğunu belirtir.

    gıda kimyacısı ve gıda teknologları enstitüsü üyesi sara risch'e göre; "ambalaj ve gıda şirketleri paket ve gıda arasındaki etkileşimi engellemeye çalışsalar da bu tip etkileşimler meydana gelebilir.

    örneğin, alüminyum kutuları kaplayan polimerler coca-cola içerisinden az miktar aromayı emebilir. pet şişelerdeki asetaldehit ise cola içerisinde çözünebilir. fda, bu tür potansiyel temasları düzenlese de, izin verilen küçük miktarlar dahi tadı etkileyebilir.

    coca-cola'nın en saf ve değişmemiş tadını almak için yapılacak en iyi şey, ambalaj seçeneklerinden en inert (tepkimeye girmeyen) malzeme olan cam şişeden içmektir.

    tadı etkileyen bir diğer şey ise şirket tarafından kabul edilmiştir. üretim, dünya çapındaki tüm fabrikalarda birbiriyle aynı şekilde yapılsa da güneş ışığına maruz kalma ve ürünün rafta geçirdiği süre de tadı etkilemektedir.

    aslında firmanın kabul ettiği bu süreç de kimyasal tepkimeyi hızlandırdığı için yetkililerinin ambalajın tada etkisi olmadığı iddiasını çürütmektedir. plastik şişe ya da alüminyum şişe içerisindeki cola, güneş ışığına maruz kalınca eser miktarda izin verilen etkileşimin oranı da artacak ve tat daha çok etkilenecektir.

    kaynak: popular science, science focus

  • şeker, mısır şurubu ve tatlandırıcı karışımı henüz sıcak iken yaklaşık 42 barlık bir basınç altında karbondioksit ile karıştırılıyor. şekerin içine küçük baloncuklar halinde karışan gaz, karışımın donması ile içeride hapsoluyor. ağzımıza attığımızda çözünmeye başlayan şekerden kurtulan ve aniden genleşen bu mini karbondioksit balonları patlama hissini yaratan şey oluyor.

  • hbonun akil almaz bir kararla iptal ettigi; televizyona gelmis gecmis en yaratici en orijinal dizilerden biriydi carnivale. yaraticisi daniel knauf taa '90li yillarin basinda sekillendirmeye basladigi bu buyulu dunyayin hikayesini "3 ayri ucleme" olarak gormusken, yayinlanan ilk 2 sezonu bu uclemenin ilk parcasi olarak dusunulmesi gerektigini hemen her yerde soylemisti. ki soylediklerinin ne kadar dogru oldugu, dumur edici bir sonla biten 2. sezon finali ile kanitlanir. oysa bu bolumun yayinlanmasiyla tatile giren carnivale'nin, basta hayranlari olmak uzere hemen herkes 3. sezon icin geri donmesini beklerken hbo yoneticilerinden en yetkilisi "dizi dogal omrunu tamamladi, ve hikaye coık guzel bir sekilde anlatildi" gibi en hafif tabiriyle abuk bir gerekceyle karnavalın şehirden ayrılacağını duyurdu. oysa gercegi zaten herkes biliyordu: dizi televizyonun en pahali yapimlarindan biriydi, odemeli kanal olsa bile hbo icin ratingleri dusuktu ve carnivale icin yayinlanmaya basladigi 2003 yilindan beri dogru duzgun bir kampanya calismasi hic ama hic yapilmamisti.

    carnivale'in iptali, aslinda hbo icin de sonun baslangici denebilir. ratingleri bu diziden daha dusuk olan the wirein yeni sezonda geri donecek olmasi kimsede bir heyecan uyandirmiyor, tuhaf bir sekilde carnivale'in kardesi(abi de olabilir?)olarak gorulen deadwood pek parlak ilerlemiyor, six feet under bu yil 5. sezonu ile veda ediyor, sopranosun yeni bolumleri ise 2006'da baslayacak. bu gunlerde yeni yayin donemine baslayan hbo'nun yeni dizilerinden lisa kudrowun basrolde oldugu bir sitcom(the comeback) icin tam bir fiyasko denmekte. diger yapimlar ise reality-sitcom tadinda, daha cok dogaclamaya dayanan komediler. bugune kadar yaptigi her drama bir efsane olan hbo, anlasilan bu yil tum umitlerini eylul ayinda baslayacak 100 milyon dolarlik dizisi romea baglamis durumda. e bu nokta da insanin aklina su soru geliyor: maliyetinden her dem sikayet edilen carnivale'i, ondan 2 kat daha pahali bir dizi icin mi iptal ettiniz?

    carnivale geceleri gizlice los isikta okunan bir kitap gibi bagimlilik yapan, heyecan uyandiran, hayalgucunu tetikleyen yasak bir kitap gibiydi. ve biri kitabin en heyecanli yerinde elektrikleri kesti.