hesabın var mı? giriş yap

  • istanbul'da insan kendine alanlar yaratmalı.. kendini iyi hissettiği, gözünün-gönlünün açıldığı, sakin-huzurlu.. ulus parkı sakin olmasa da atmosferden kaynaklı bir huzura sahip.. o yüzden arada nefes almak için uğranılması gereken bir yer.. içindeki ulus cafe park ise, kahveni içerken manzaraya dalıp kendini dinlemen için gerçekten güzel bir mekan..

  • aha

    zaytung haberi falan değil. 81 ilde sokağa çıkma yasağının olduğu bu ramazan bayramında hemde. hakikaten ağam bizimle eğleniy galiba.

    edit: yav bir de 'görevli milyonlarca kişi var cahiller' falan yazanlar var. yok milyarlarca kişi var... tövbe tövbe. normalde 100 bin kişi geçecekse köprüden şimdi 100 kişi bile geçmeyecek işte. hele ki şehirler arası otobanlar! 10 kişi bile geçmez. bu haberin kırmızı puntolu son dakika olarak verilmesi halkla resmen dalga geçmektir.

  • hindistan'a gitmiş biri olarak şaşırmadığım plajdır.

    sadece plaj değil, arabayla giderken dışarıyı izlerseniz kenara çömelmiş ve tuvaletini yapan insanları görebilirsiniz.
    hindistan çok kötü kokan bir ülke vs. bir sürü şey daha sayabilirim... fakat bu gereksiz. hepsinin sebebi insanların kazançları ile alakalı. kültürlerinin etkisi muhakkak var ama kültürüne en bağlı olup iyi para kazanan hintlilerin bizden farklı yaşamları yok. olay tamamen yoksullardan başlıyor ve bu ülkenin çok büyük kısmı yoksul ve sayıları çok fazla! 1,5 milyara yakın insan ne demek?

    ülkenin büyük kısmı günde 2$ 'ın altına çalışıyor. bu ülkedeki insanlardan nasıl bizim normlarımıza uygun davranışlar beklenebilir ki? ben de günde 2$'a çalışsaydım işeyip sıçtığım yer benim de çok umurumda olmazdı açıkçası. bana ne? tuvalete girince para verilmesi güzel mevzuymuş fakat miktar çok düşük; zira 1 rupi veriliyorsa 1 rupi =0,0016 dolar gibi bir şey olması lazım. şahsen hindistan'a gittiğimde 100 euro için çanta ile para taşımak zorunda kalıyordum.

    dünyadaki her türlü sorun; bizdeki güneydoğu sorunu, hindistan'da yere sıçan insanların sorunu, savaşlar, isyanlar; her şeyin sebebi ekonomiktir. biz kendi sorunlarımızı aşsak bile hindistan gibi çok büyük ve çok nüfuslu bir ülke nasıl toparlanır bunu bilemiyorum, bana göre biz ömrümüzde göremeyiz. o kadar büyük nüfusa refah çok zor. refah olmayınca da bu gibi durumlar kaçınılmaz. dünya şu haliyle güzel bir yer değil, hepimiz çok benciliz. hep "ben" diyoruz. buranın daha iyi bir yer olması için bencilliğimizi kenara bırakıp, tüm insanlık için eşitlik mümkün olmasa da daha adil şartları yaratmalıyız.

  • tartışmasız karadeniz'dir. bir içli köfte, zeytinyağlı dolma, baklava, enginar filan dururken turşu niye kavrulur amk.

  • bitirdim. mükemmel bir murakami kitabı daha. bazı hususlar sık tekrar edilse de insan rüya hiç bitmesin istiyor. eleştiriler nedeni ile başlangıçta kaygılarım vardı ama okudukça yersiz olduğunu gördüm. yazarın eserlerinin hemen hemen tümünü okumuş ve edebiyat konusunda az çok malumat sahibi biri olarak diyebilirim ki beklentilerden fazlasını vermekte. 2666'dan sonra bende esaslı bir tortu bırakan ilk eser. murakami gerçek bir başyapıt yaratmış. buram buram azim, fedakarlık, çalışkanlık, yetenek ve dirayet kokmakta. bu eserin doğum aşamasında yazarı nasıl yıprattığını tahmin edilebilir. nobel de dahil tüm ödülleri sonuna kadar hak ettiğini murakami bir kez daha göstermiş. hararetle tavsiye edilir.

  • işinin ehli dürüst bir avukata danışsa, beklediği “sen merak etme, donuna kadar alırız” cümlesini duyamayacağından daha da çirkefleşecek, benzerlerine sık rastlanan bir kadının pervasızca planıdır.

    1.mümkün değil.
    2.kanıtlarsa alır.
    3.hiç çalışmamış olmak maddî tazminatı gerektirmez.
    4.bu da mümkün değil.
    5.edinilmiş mal olmayıp kişisel mal olduğu, (kocanın ailesinin maddî destek sağlaması suretiyle satın alınmış olduğu) kanıtlanırsa arabanın yarısını alamaz.

    edit:başlığa konu sorunun gerçek olup olmadığının bir önemi yok. bu tip taleplerle -ve daha fazlasıyla- her an kaç kadın, avukatların yolunu aşındırıyor, bilen bilir. önemli olan, hakimlerin hakkaniyetli kararlar verebilmesi ve tarafların mağduriyetlerini en aza indirmesi. burada herkese abes gelen talepleri değerlendirirken evlilikte yaşananları bilmediğimiz için objektif olmakta yarar var.

  • nolan'ın gotham'ı chicago iken, burton'ın gotham'ı gothamdır. gece yarısı bağcılar'da olma huzursuzluğunu verir burton gotham'ı; bir de gotiktir, grotesktir. batman'in ruhunu iyi yansıtır. nolan gotham'ı adamı germez, en fazla öğle vakti etiler gibidir, klasik amarigan şehridir işte. senaryo olmasa at gitsin nolan gotham'ını.

    haa ama nolan'ın batman serisi senaryo olarak daha derindir, burton ona göre masalsıdır ama bu başka bir versusun konusu.

  • 85 yaşından da bir adam doğum hanenin kapısında beklemektedir.
    doğumhaneden çıkan doktor şöyle bir b...a...kındıktan sonra yaşlı adama sorar:

    doktor- "içerde doğum yapan bayan yakınınız mı?"
    adam- "evet,eşim.”

    doktor- "ama bayan 25 yaşlarında..."
    adam- "tamam işte, eşim o. niye şaşırdınız, baba olamaz mıyım yani?"

    doktor- "yoo, aklıma benim dedem geldi de."
    adam- "nesi varmış dedenizin?"

    doktor- "kendisi av meraklısı idi. sürekli ava çıkardı. ancak yaşlanınca zorlanmaya başladı. bir gün ava çıkacakken kendisini uyardık, aman yapma dedecim, sen yaşlandın, ava gidemezsin diye. kendisi israr etti ve hazırlandı. e, tabi yaşlılık, çıkarken tüfek yerine baston aldı eline. ben de kendisiyle gittim. ormanda bayağı yol yürüdükten sonra bir geyik gördük. dedim ya, dedem yaşlı. bastonu omzuna koydu, doğrulttu ve geyiğe bastonla ateş etti. geyik o anda vurulup yere düştü..."

    adam- "olur mu, başkası vurmuştur onu."
    doktor- "ben de onu demeye çalışıyorum işte .. başkası vurmuştur

  • o kadar çok karşılaştım ki bunlarla. artık görünce ben sinir krizi geçirmek üzere duruma geliyordum.

    klasik olay şu şekilde olur. gece 12-1 arasıdır aşağı yukarı. o saate kadar 200-300 arası hasta bakmissindir. içeri 112 ekibi sedye üzerinde genç bir kızla girer. yanında çok telaşlı olmayan 1-2 tiki arkadaşı da eksik olmaz.

    yaklaşırsin sedyeye doğru. bir yandan ekipler acil servisin yatağına alırken 'hastayi' bir yandan durumu sorarsın getiren ekibe. hocam konversif sanırım cümlesi o saatte en son duymak istediğiniz cümleler arasındadır ama nafile.

    yinede muayeneyi yapar gelen yakınlarından ne olduğuna dair bilgi alırsınız. olayın gereksizce 112 acili meşgul etmek olduğu anlaşılınca o sedyede 'ölü' gibi yatan genç kızımızın yanına yaklaşılır. büyükçe bir pamuğa alkol boca edilir ve ağız burun bununla kapatılır. derin derin nefes alması istenir hastanın.

    pa pam! bir mucize olur ve az önce 'ölü' gibi yatan hiçbir şeye cevap vermeyen hastamız dirilir adeta! kendine gelir. olanları anlatır.

    bizde müşahedeye alırız hanım kızımızı sakince iyice açılsın diye. yarım saat sonra tıpış tıpış gelir yanimiza ambulansla gelen gençler. noldu? deriz. biz iyiyiz gidebilir miyiz? derler. bakarsın duruma tamam dersin. çıkabilirsiniz.

    ve o an gelir. ama bizim yurt buraya geldigimize dair bir kağıt istiyor verebilir misiniz? derler.

    hay hay ne demek.(iç ses: şimdi laciverde boyadım sizi)

    muayene fişi bastırılır. üzerine büyük büyük tam acilden taburcu oldukları saati yazıp ciddi bir sorunun olmadığı not edilir. kaşe-paraf yapılır. gençlerin yüzü düşer. somurtur küfreder gibi çıkarlar acilden.

    peki niye? çünkü saat 1de taburcu olan bu gençlerin asıl amacı gece 3-4e kadar sokakta gezip tozmak. sonra yurda dönüp yeni taburcu olmuş gibi davranmaktır.

    canlarım benim memlekette bı akıllı siz misiniz?

    bunlar daha benim acilde gördüklerim. daha acil servise getirilmeden ambulansta 'tedavisi' yapılanları ambulans ekiplerimiz görüyor. allah sabır versin.