hesabın var mı? giriş yap

  • bir akrabamın 7 yaşındaki torunu covid-19 sebebiyle günlerce yoğun bakımda kaldı, biraz kilolu, astımı olan bir çocuk. yılda birkaç defa gördüğüm bir çocuktur ama çok severim, bir şey olacak diye ödüm koptu. ventilatöre bağlandı, babaannesi, babası, kuzeni de pozitifti, babası evde atlattı, babaannesi ve kuzeni hastalığı yenip taburcu oldu. hep kilolu diye üzüldüğüm küçük kız da yoğun bakımdan çıkmış ve yine habire yemek yiyormuş. annesine "yoğun bakımda ben çok aç kaldım, hiçbir şey vermediler, sen bilmiyorsun" diyip köfte patates gömüyormuş. duyunca gülümsetmedi direkt kahkahalarlar attım. hay sen çok yaşa, hayat normale dönünce çok güzel bir elbise ve pasta alacağım sana.

  • 2005 yilinda okumak icin almanya'ya geldigimde ilk 12 ay icinde yaklasik 15 kilo almistim. türkiye'ye döndügümde 1 hafta bu konusulmustu. ondan sonraki yillar hep o ayarda seyretti. artik sisman bir insandim. bu gercegi kabullenmis ve pek de takmaz hale gelmistim. gerci ara ara "la azcik zayiflasam ne güzel olur" filan diyip bi iki günlük diyetlere tabii ki ben de basvurdum.

    en fazla 106 kilo oldugumu hatirliyorum. o dönem yaptigim ve yedigim seylere bakiyorum da sanki kendime kilo alma programi yapmisim ve onu itinayla uyguluyorum.

    aslinda kilo vermek istiyordum ama bir neden bulamiyordum. beni gören herkesin "olm biraz dikkat et, damarlarin yagla dolmustur senin simdi, allah muhafaza" nevinden ikazlarina alismistim.

    artik cevremde, kilolu, sevimli, tombul ismilo olarak kabul görmüstüm. cogu arkadasimin kilo verirsem bu sevimliligin gidecegini iddia ederek motivasyonumu kirdiklari da vakidir.

    neyse efendim, günlerden bir gün, bir bayanla tanistim. konustuk, anlastik. sevgili olduk yani. aradan aylar gecti kilolarimla ilgili tek bir sey söylemedi. acayip uyuz oldum. kendisi zayif bir insan. hatta anneme göre acilen biraz kilo almasi lazim gelen bir kisiydi. buna ragmen bana bir kere bile "biraz kilo versen iyi olur" cinsinden tek bir kelam etmedi.

    2011 yilinin eylül ayinda nisanlanmaya karar verdik. 2011'in nisan ayinda istanbul'da arkadaslarla otururken "olm nisan da var, artik ben kilo vereyim" dedigimde atilan kahkahayi su anda bile duyabiliyorum. "görürsünüz olm, türkiye'ye döndügümde dal gibi olucam" diyerek iclerinden bir tanesiyle takim elbisesine iddia'ya girdik. eylül'e kadar 80'e inmeliydim.

    ben nisan ayinda almanya'ya döndüm. o ay hic bir sey yapmadim ancak mayis ayindan itibaren yedigime, ictigime dikkat etmeye basladim. asitli icecekler, sekerli meyve sulari, cikolatalar, sekerlemeler, pizzalar, dönerler...

    bunlari neredeyse sifira indirmistim.

    ilk iki ay varsa yoksa salata, corba, tavuk.. bol bol su, bitki caylari..

    veee tabii ki hareket. isemeye gitmeye bile üsenen ben artik her gün 50 ila 80 dakika arasinda yürüyüs yapiyordum. yürüdükce aciliyor, acildikca kendimi cok daha iyi hissediyordum.

    zayiflamanin ilk emarelerini kilik kiyafetimde gördüm. pantolonlarim artik emanet gibi duruyordu üzerimde. t-shirtler, atletler vs..

    artik cok daha rahat hareket ediyordum. özellikle namaz kilarken rükularda, secdelerde hic zorlanmiyordum.

    suratim kücülmüstü. bileklerim, baldirlarim incelmis, göbegimin büyük kismi yok olup gitmisti.

    ramazan boyunca neredeyse her gün corba, salata, az miktar tatli ve bol bol su bu hale gelmemde kilit rolü oynamisti. pek tabii ki yürüyüslerim.

    hafif tempolu, 1 saati askin yürüyüsler..mümkün mertebe yokuslara vuruyordum kendimi. eve geldigimde kan ter icindeyim. harika bir duygu.

    29 agustos'ta istanbul'a indigimde beni gören herkes resmen soka girdi. 4 ayda 99 kilodan 77 kiloya inmistim. tam 22 kilo.

    annem haric herkes sevindi.. sismanken basimin etini yiyen, her telefon görüsmesinde nasilsin demeden kac kilosun diye soran annem resmen üzüldü ya.. derhal 85 kiloya cikmam gerektigini söyledi. babam da hemfikirdi ama umrumda degildi acikcasi. zira bu keyfi tatmistim artik. hafif olmak! ne müthis bir seymis. kalbim o gün bugündür bir kere bile hizli hizli atmadi (kiloluyken ara ara bir ritim bozuklugu oluyordu)

    beni gören herkes bu "mucize"yi konusuyordu. mahalle'de olay olmustu nerdeyse. esnaf'tan, akraba'ya herkesin diyecek bir seyi vardi. cok mutluydum. arkadaslarimdan bazilari önceleri biraz garipsedilerse de zamanla alistilar.

    iddia'ya girdigim arkadasim takim elbiseyi aldi. 1 ay bunun geyigini yaptik. o da hostu.

    eylül'ün 3'ünde nisanim oldu. pek tabii ki kiz tarafi da epeyce sasirmisti.

    nisan'dan sonra mersin'e gittim, kerebic, tantuni, künefe derken 81-82 kilo oldum. o kadar kiloyla tekrar almanya'ya döndüm su anda hala öyleyim.

    önümüzdeki eylül'de ise dügünüm var; bu kez hedef 73 kilo.. ama kimse iddia'ya girmeye cesaret edemedi.

  • çoğu kişi narsisizmle, narsisistik kişilik bozukluğunu karıştırmaktadır. altta aradaki farkları ve hastalık boyutunda olanın neye benzediğini anlatmaya çalışacağım. yalnız uzun bir yazı olacak, sıkı tutunun.

    narsisistik kişilik bozukluğu sahibi kişi iç ve dışı kesin olarak ayırır ve içi herşeyden üstündür. şöyle düşünün: birine aşıksınız diyelim, onun için her şeyi yaparsınız. doğru mudur? işte nkb kişi de kendine aşıktır. kendini korumak için her şeyi yapar, dışarıdaki her şeyi tehlike olarak görür.

    hastalık düzeyinde olanı toplumda %1-5 arasında değişir fakat teşhisinde zorluklar yaşanan hastalıklardandır. evli olmayanlar, erkekler, gençler risk grubudur. ek bilgi genelde erkeklerin toplumda uyumsuz uçlarda daha çok bulunduğu biliniyor, yani uyum konusunda kadınlar daha başarılıdır diyebiliriz.

    --- spoiler ---
    önceki 1-2 eksik bilgiyi düzeltelim
    --- spoiler ---
    1) narsisizm kötüdür! yanlış!
    kişilerin kendini gerçekleyebilmesi, toparlanabilmesi için narsisizm gereklidir. örneğin freud'un birincil narsisizm dediği bir süreç vardır ve her insan bu süreçten geçerek kendi vücudunu sevmeyi öğrenir.

    peki ne zaman hastalık boyutu ortaya çıkar? temel fark yoğun özgüven zedelenmesi ve bunun sonucunda kendini korumak için yansıtma yaparak öfkelenmesidir. empati duymaz, hep korunma halindedir. normal narsisizmde ise bu olmaz, gelen eleştirilerde kişi karşı tarafla ilişkisini kaybetmez, yansıtmalara başvurmaz. amerikan psikiyatri birliği yayınladığı dsm-5'e göre 9 temel özelliğine şuradan bakılabilir. bunlardan en az 5 tanesini kişi taşımalıdır.

    2) narsistler kendini beğenmiş öfkeli insanlardır! yanlış!
    çoğu narsisti ilki görüşte anlayamazsınız (anlayamazsıınıız). tam tersi size yakın, sevecen yaklaşabilirler. öfkeli değil, kendililikleri yetersiz olduğu için boş hissederler ve kendilerini tanımlamak için dışarıdan birine ihtiyaç duyarlar. yani başarılarının takdir edilmesini beklerler. bunu her insan bekler fakat narsisist kişi kendini yeten kişi değildir, devamlı onay bekler. stratejilerine ters durumlar oluştuğunda kendi benliklerini korumak için yansıtmalarla sizi kendinize güvensiz hale getirirler. siz de "sevgililim veya can dostum benim kötülüğümü düşünmez" diyerek kendinizi sorgularsınız. en temel savunmaları idealizasyondur. yani ya sizi 10/10 görürler ya da 1/10 olarak değerlendirirler. 10/10'dan 1/10'a bast bir hatayla geçebilirsiniz.

    3) narsistler dışa dönüktür! yanlış!
    narsisizm dışa dönük olabileceği gibi, içe dönük de olabilir. buna kırılgan narsisizm denir. içe dönük narsisizm kendini çok belli etmez, depresiftir ama dışa dönük gibi kolayca özgüven zedelenmesi gösterir. kendini sakladığı için büyüklenmeci davranışlarını belli etmez. gizli narsistlerdir diyebiliriz. [gabbard, 1989]

    bütün narsistler yalnız kalacaklarını, terk edileceklerini anladıkları anda manipülasyon yaparlar, sizi kendilerine bağımlı hale getirmek için uğraşırlar. referansımda anlattığım gibi bu kişiler tartışmak sadece onları kışkırtmaya yarar. yalnız kalmamak için sizi değersizleştirebilirler. örneğin "tek dostun benim, seni tek ben değerli buluyorum, biz bize yeteriz" gibi...

    --- spoiler ---
    narsisizm tanımlanmasında ve gelişmesinde 3 temel görüş:
    --- spoiler ---
    bu kısımı olabildiği kadar basit anlatmaya çalışacağım. ilginizi çekiyorsa muhtemelen eğleneceksiniz.

    1) sigmund freud
    kişide kendini ve karşıyı algılamasını sağlayan 2 tip libido bulunur. bunlar kişi ve obje libidolarıdır. bizim 1. narsisizmi yenmemiz kişi libidosunun obje libidosuna akmasıyla mümkündür. böylece bir bağ kurarız. freud der ki 2. narsisizmde nesne libidosundan kişi libidosuna enerji tamamen akarsa kişi bağlantısını kaybeder ve narsisizm patolojik bir narsisizme dönüşür. freud daha çok histerik kadınlarla çalışmıştır. narsisistik kişileri tanımlasa da tedavi için çok fazla kuram geliştirmemiştir. zaten 1970 öncesine kadar geliştirilen tedavi şekilleri nkb'i tedavi edememiştir. hatta tedavi olan kişilerin terapistine derin negatif duygular taşıdğı bilinmektedir (n. mcwilliams-psikanaliti tanı)
    (bkz: obje libidosu/@karanlikruya)

    2) otto f. kernberg
    freud'dan sonra psikolojiye melanie klein ile farklı bir ekolden giren ve ağırlıklı olarak kişilik bozukluklarını nesne ilişkileri üstüne çalışan dr. kernberg der ki; narsisizm odipal dönem(3-6 yaş arası) öncesi ortaya çıkan "pre-odipal" dönemin benlik çatışmalarının sonucudur. benliği 3'e ayırarak bunlara ideal, nesne ve gerçek ismini verir.
    ideal ben=olmak istediğim kişidir.
    ideal nesne=sevmek-sevilmek istediğim kişidir.
    gerçek benlik= kendini yetiştiren kişi sonucunda oluşan kendini özel hissettiği esas benliktir.

    basit şekilde egoyu oluşturan bu 3 kavram; ebeveynin tavırları, süperego(etik, algılama) ile birlikte düzgün birleşemez ve sağlıklı bir ego yapılanması oluşamazsa narsisistik patoloji oluşur. başka bir ifadeyle kişi ideal ben, nesne ve gerçeği genellikle annenin yanlış tavırlayı yüzünden karıştırır, ayırt edemez. soğuk anneye karşı, çocuk savunma geliştirir ve büyülenmeci, narsisistik patoloji kazanır. sonuçta da kişide narsisistik kişilik bozukluğu ortaya çıkar. kernberg'ün genel dışa dönük narsistlerle çalıştığı, kohut'un ise içe dönük narsistlerle çalıştığı (ya da karşılaştığı diyelim) bilinmektedir. [ref gabbard 1989]

    kernberg'in teorisiyle kohut birbirine zıttır. kernberg tedavi aşamasında kişinin nkb ile yüzleştirilmesi gerektiğini savunur.

    3) heinz kohut
    narsisizm konusunda en farklı düşünen psikanalizdir. bunun sağlıklı insanın bir gelişme evresi olarak görür ve süreç hayat boyu devam eder. yani freud'un bahsettiği gibi anlam değiştiren veya "aşılan" bir süreç değildir. birincil narsisizm zihinde bilinçaltı bölgede hep bulunur. ego ise bir hamur gibi narsisistik libidoyu devamlı olgunlaştırır.

    kernberg'den ayrıldığı nokta narsisistik libidonun bir bölümü bilinç kısmında olan "egodan" bağımsız olarak dürtülerin bulunduğu id'de olduğu görüşüdür. yani ulaşılmazdır. narsisistik libido, aynı id gibi davranır. dürtüleri yönetir ve devamlı olarak süper ego kontrolünde gelişir, oysaki kernberg'e göre narsisistik yapılanma 3 yaş öncesinde çoktan yerleşmiştir. freud da benzer düşünür. o da ilerleyen zamanda tekrardan hatırlandığına dikkat çekerek, buna 2. narsisizm der.

    kohut'a göre narsisisitik bozukluk çocukluk evresinde takılma sonucu ortaya çıkar. yani narsisistlik gelişim süper ego kontrolünde şekillenecekken gelişimi durur. sebebi ise aynalamanın olmamasıdır. yani çocuk annenin hatalı davranışları sebebiyle ona giden davranışlardan geri dönüş alamaz ve kendini tanıyamaz. narsisistik libidoyu anneye yansıtamaz ve sonucunda yansıtılamayan bu durumla çocukta doygunluk yaratmadığı için hep bir savunma hali olur. buna narsisistik kişilik bozukluğu denir.

    kohut tedavi sürecinde yüzleştirmeye değil, empati göstermeye inanır. terapist hastasına anlayışlı davranır. karşı aktarımlarına dikkat eder. karşı aktarım (terapistin duygu ve düşünce aktarmı) nkbli kişilere sorunludur. çünkü nkb'li kişi terapistin de kendine özgüvenini sarsabilir, hiçleştirici, önemsemez tavırlar göstererek terapistin karar mekanizmalarını zayıflatabilir.

    özetle narsisizmin tanımlanma süreci böyledir. her 3 kuramcının karşılaştıkları farklı hastalar sebebiyle kısmen anlaştığı ve ayrıştığı noktalar mevcuttur ki bu da tedavide farklılıklar gösterir. örneğin kernberg ayrışan benlikleri(ideal ve nesne) birleştirirken, kohut duraksama dönemine dönerek hatalı aynlamayı tedavi etmeye çalışır. freud ise narsisizmin imkansızı tedavi etmek gibi olduğunu belirtmiştir. kernberg'de bazı narsist hastaları tam anlamıyla iyileştirmenin mümkün olmadığını savunur (ref: kernberg - aşk ilişkileri).

    narsisizm bir şaka ya da kişinin kendine mal edebileceği, övünebileceği bir hastalık değildir. bir "kişilik bozukluğudur" narsist kişiler hastalıklarını kabul etmedikleri için tedavide sorun yaşarlar. hastalıklarına antisosyal kişilik bozukluğu veya pasif-agresif kişilik bozukluğu eşlik edebilir. bunun yanısıra sınır kişilik bozukluğu, histriyonik, şizotipal tipte bozukluklar da eşlik ettiği rapor edilmiştir [caligor, 2015].

    günümüzde psikanalitik yöntemler kullanıldığı kadar bir çok tekniğin iç içe geçtiği şema terapisi de sıklıkla uygulanmaktadır.

    referanslar ve ileri okumalar
    1] ana schmıdt, "kernberg ve kohut’un narsisistik kişilik bozukluğu kuramlarının karşılaştırması" türk psikiyatri dergisi 2019;30(2):137-41
    2] heinz kohut, kendililiğin yenilen yapılanması, metis yayınları
    3] sigmund freud, narsisizm üzerine, oda yayınları
    4] kerngberg , aşk ilişkileri, ayrıntı yayınları
    5] https://www.psychiatry.org/…chiatrists/practice/dsm
    6] glen 0. gabbard, m.d., "two subtypes of narcissistic personality disorder", 1989
    7] eve caligor, m.d., kenneth n. levy, ph.d., frank e. yeomans, m.d., ph.d., narcissistic personality disorder: diagnostic and clinical challenges
    8] nancy mcwilliams - psikanalitik tanı

  • bugün bir yazar arkadaşın bir maç üzerinden savunmaya çalıştığı oyuncu. bunun dışında birçok yazarda son iki seneki performansıyla onu savunmaya çalışıyor ya da oyunundaki tek sorunun triple-double/istatistik kasması olduğunu sanıyor ama bu yanlış.

    öncelikle şunu belirtmekte fayda var, (bkz: russell westbrook)'un bu hale gelmesinde en büyük rol (bkz: kevin durant)'e ait. k.durant ile değil de başka bir oyuncuyla aynı takımda uzun süre oynayabilmiş olsaydı bugün tarihe geçebilecek bir oyuncu olurdu ama kevin durant onu bu hale getirdi.

    russell westbrook, nba'e girdiği ilk sezon bile çok ciddi eleştiriler/övgüler almıştı. övgüler de eleştiriler de zamanla çok değişmedi. övgüler bildiğiniz yetenekleri eleştiriler neydi? hatalı tercihler,bencillik,loser oyuncu; bugün de bu durumu aynen devam ettiriyor.

    okc'i iyi anlamadan kevin durant-russell westbrook ilişkisi anlaşılamaz. okc' neydi? okc hem bugündü, hem de gelecekti. nba'in iki tane muhteşem genç oyuncusuna sahiptiler üstelik bunlara görünen rakip de yoktu.bununla beraber oklahoma küçük bir pazardı ama nba'in draft konusunda tartışmasız en iyi gm'ine sahiplerdi.(bkz: sam presti) hatta iyi bir yönetim arkasında olsaydı bence nba'in en iyi gm'i bile olabilirdi(şu an tartışmasız danny ainge (bkz: #71966275) ) o yüzden her sene kuvvetleniyorlardı. her sezon iddialıydılar, gelecekte ise rakipsizlerdi.

    kevin durant, takımın en önemli oyuncusu iken sırf bu potansiyele zarar vermemek için russell westbrook'u çaylakken bile kırmamaya dikkat etti yoksa gsw öncesi bu takım 1-2 şampiyonluk kazanabilirlerdi, gsw ortaya çıkmasaydı westbrook-kevin durant ikilisi büyük ihtimal m.jordan bulls'undan daha büyük bir dominasyon dönemi yaşayacaklardı, en azından yakın dönemin en büyük takımı olacaklardı. bu durum olmazsa (bkz: tim duncan) gibi efendiliğin simgesi bir oyuncu bile bir çaylağın russell westbrook gibi oynamasına izin vermez.

    bazı yazarlar westbrook'un yakın zamanda eleştirilmeye başladığını sanıyor ama kevin durant, mvp konuşmasında bile westbrook'u korumaya çalışıyor bu durum kevin'in okc'deki bütün kariyeri boyunca devam etti.

    2014-2015 sezonu ise westbrook'un karanlık tarafa geçtiği sezondur ki yine sebebi kevin durant. k.durant, 2014-2015 sezonunun son 30 maçını sakatlanıp kaçırdı, bu dönemde r.westbrook 10 civarında triple-double yaptı ki çoğu bugünkü gibi istatistik kasarak değil(en azından bugün yaptığı gibi arsızca kasarak değil) yine diğer maçlarda da hep triple-double'ın sınırından döndü; isminin triple-double ile anılması o dönem başladı ki yine çok efendi bir kişiliği olan(saha dışında) westbrook'un kibirli konuşmalara başlaması da bu döneme denk gelir. son 30 maçta westbrook mvp(!) performansı gösterdi, takım ise play-off dışı kaldı.

    2015-2016 sezonunda ise bence okc nba tarihinin en güçlü takımlarından biriydi belki de en kuvvetlisiydi ama tartışmasız olarak tarihin en (bkz: underrated) takımı oldular.(bkz: #72930933) çünkü (bkz: billy donovan)'a maruz kaldılar, gsw'nin hayvani performansı yüzünden okc'nin muhtemel parlak geleceği yalan oldu; kevin durant de bunu görüp yeni bir yol buldu. russel westbrook ise 2014-2015 sezonunun son 30 maçından çıkamayıp nba'in en büyük soytarısı oldu ne yazık ki durum bu.

  • eczane dışında vitamin satmak yasak mı? hayır. internetten bile satıyorlar.

    eczaneler ilaç dışı ürünleri iki katı fiyata sattıklarında sorun yok, bunda mı var?

  • akp imam hatip dayatması ve özel okul teşviki ile havuç ve sopayı öyle güzel kullandı ki laik kesim bir kere bile “bir dakka lan anayasal olarak ücretsiz ve şeriatsız eğitim hakkımız var bizim” demedi.

    sistemin dışına itilmeyi ayrıcalık zannetti. şimdi cizye gibi laiklik vergisi ödüyor.

  • üzücü, dehşet verici, ibret alınması gereken görüntüler...
    hindistan... nüfusu yaklaşık 1,4 milyar... günlük vaka sayısı 200 bin civarında, binlerce kişi yetersiz sağlık hizmeti yüzünden ölüyor. hastanelerdeki görüntüler çok şeyi anlatıyor, görebilenlere...
    inandıkları binlerce din tanrısının bir faydasının olmadığı kesin... bu tanrılara dua etmenin hiç bir faydası yok, ama öylesine din ile köleleştirilmişler ki anlamaları imkansız... sonunda durumları ağırlaşınca soluğu bilimde, hastanelerde arıyorlar ama çoğu için artık çok geç...
    ölümden sonraki yaşam için hayat tarzını benimsemiş cahil, din ile uyutulmuş toplumların kaçınılmaz kaderi... yaşarken bir değerleri yoktu, ölürken de bedenleri dini ritüelleri eşliğinde odun ateşinde kül olup gidiyor. hiç yaşamamış gibi...
    cehaletten, dinden daha büyük düşman yoktur... insanın aklını alır, köleleştirir... köle olarak yakılır ya da gömülür...