hesabın var mı? giriş yap

  • insanoğlunun göçmen kuşlarla ilgili ilk yazılı kuş göçü kayıtları, eski yunan yazarları hesiod , homer , herodotus ve aristoteles'in de belirttiği bilinmektedir. bense bu durumun detaylarını okuduğum veteriner fakültesinde ki derslerimde öğrendim.

    öncelikle her kuş türü göç etmez dünyada göç eden kuş sayısının 50 milyar olduğu tahmin ediliyor. kuşlar, düşük veya azalan kaynak alanlarından yüksek veya artan kaynak alanlarına ulaşmak ya da yuvalama ve yavrulamak için göç ederler. bu durum için kilometrelerce hatta aylarca havada kalabiliyorlar yanlış duymadınız aylarca.

    isviçre'de lund unversity'den araştırmacı ekibine liderlik eden biyolog anders hedenström, ekibiyle birlikte bir ons ağırlığındaki bir kuş sırt çantası yaptılar ve bu çantanın içine bir ivmeölçer ve bir ışık sensörü ile eşleşen bir veri toplayıcı yerleştirdi. bu çantaları bir grup ebabil kuşunun sırtına yerleştirdi sonrasında kuşları tekrar yakaladıklarında verilere göre üçünün 10 ay boyunca hiç yere inmediğini fark etti.kaynak

    bir ilginç olayda 1822'de, alman mecklenburg eyaletinde , uzun mesafeli leylek göçünün en eski kanıtlarından biri olan pfeilstörche yani almanca ok leylek ismini verdiler. ok leylek demelerinin nedeni leyleğin üzerinde bir ok bulunmasıydı dönemin bilim adamları oka baktıklarında okun malzemelerini afrikaya özgü bir ağaçtan yapıldığını fark ettiler ve uzun mesafeli kuş göçü için ilk somut kanıt sağlandı.görsel

    bu kadar şey öğrendikten sonra bu canlıların kilometrelerce ilerlerken nasıl yön bulduklarına bakalım.göç yolları

    -----güneşe göre hareket-----
    alman kuş bilgini gustav kramer kuşların uzun mesafelerde kendilerini nasıl yönlendirebildikleri konusunda araştırmalar yaptı. bunu için hayvanları güneşin farklı bir konumda olduğunu düşündürerek yani kandırıp hayvanların güneşin pozisyonuna nasıl tepki verdiğini test etmesini sağlayan bir aparat yaptı. bu aparatta kuşlar güneşin pozisyonuna göre göre hep güneye dönüyorlardı.

    -----biyolojik pusula-----
    charles walcott adlı bilim insanı 30 yıl boyunca , yabancı bölgelerde serbest bırakılan posta güvercinlerinin evlerini nasıl bulduğunu araştırmakla geçidi. gündüzleri güneşi takip ettiklerini biliyordu faka güneş yokken nasıl yönlendiklerini merak ediyordu. bunu üzerine kuşlara küçük mıknatıslar taktığında manyetik anomalilerin kuşları yanlış yöne sevk ettiklerini ya da yön bulmada karışıklıklar yaşadığını fark etti. daha sonraki incelemelerde göçmen kuşların kafa yapısında bulunan taneciklerin demir açısından zengin bir mineral olan manyetit (fe3o4) olduğu anlaşıldı.

    ------koku alma koordinat şebekesi------
    bu konu tam olarak netleşmese de, kuşların koku alma mirasını dinozorlardan aldığını düşünülüyor. araştırmalara günümüz kuşların koku alma duyusu asgari 700 km'ye kadar olan mesafelerde yön bulma için vazgeçilmez bir vasıta olduğunu ve havadaki zerrecikleri algılamakta, bunlar yardımıyla yabancı bölgelerde mevki tayini yaptıkları düşünülüyor. fakat bunun için hangi maddelerin söz konusu olduğu şu ana kadar tespit edilememiştir.

    -------- yıldız konumları-------
    tabi ki kuşlar sadece gündüzleri uçmuyorlar. gece uçuşlarında kuşların yıldız sistemlerini bir harita gibi kullandıkları bulunmuştur. bunu için planetaryum(güneşin, yıldızların, gezegenlerin ve diğer gök cisimlerinin yapay görüntüsünü oluşturan özel bir yansıtıcı) burada ki deneyde yıldız konumları yer değiştirerek kuşlar salınmış ve kuşlar her seferinde yıldızların konumuna göre yeni rota oluşturmuşlar.

  • adamın biri gece vakti arabasıyla ilerlerken akıl hastanesinin önünde lastiği patlamış.değiştirmek için arabadan inmiş.lastiği söktükten sonra,elinde tuttuğu 4 vidayı yanlışlıkla düşürmüş ve hepsini kaybetmiş.ne yapacağını bilemez halde bakınırken,başından beri camdan onu izleyen bir deli seslenmiş:

    +heyy ne arıyorsun orda fellik fellik?

    -lastiğin vidalarını kaybettim onları arıyorum!

    +onları bulamazsın.bence diğer 3 lastikten birer vida söküp monte et,bu seni lastikçiye kadar idare eder.

    adam hemen delinin dediğini uygulamış.tam yola koyulacakken merak edip deliye sormuş

    +yaaa sen bu kadar pratik zekaya sahipsin,ne işin var orda?

    -olm biz delilikten yatıyoruz,salaklıktan değil.

  • çocukların yüzü gülüyor, büyüklerin yüzü ağlamaklıysa o semt fakirdir.
    büyüklerin yüzü gülüyor, çocukların yüzü ağlamalıkysa o semt zengindir.
    fakir yetişkinlerle zengin çocukların dertleri hiç bitmez...

  • vay arkadaş! girişimcilikte bir çağ açar!

    benim 1 yaşını 20 gün geçmiş bir kız çocuğum var. her gün çoraplarını 1378 kere giydiriyorum. peşine dolanıyorum çocuğun. tuttuğu yerde çekip çıkarıyor çorabını. aynı durumu yine bizim evlerde birçok çocukta da görmüşlüğüm var. artık genetik midir nedir bilmiyorum ama böyle bir gerçeklik var ki bu çocuk denilenler, çoraplarını çıkarmaya bayılıyorlar. e biz ebeveynler de ne yapalım çocuk hasta olmasın diye peşi sıra takip edip o çorabı giydiriyoruz hâliyle. hatta benim kız beni görünce artık doğrudan doğruya çorabının olduğu yeri gösteriyor. çözdü meseleyi. ya da bunu bir oyun belledi. hiç bilemedim.

    diyeceğim o ki ey girişimciler! ey sermaye sahipleri! ey üretim araçlarını elinde bulunduranlar! ey iş gücü olanlar! çocuklar için, özellikle de benim çocuğum için ne yapın edin de bir ayaktan çıkmayan çorap üretin! ebeveyn yardım etsin de çıksın!

    hoş bu entry bir sinir patlaması anında yazılmıştır. yoksa çorapları çıkarmak da elbette bu mini mini yavrular için kimi motor becerilerin ve bilişsel becerilerin gelişmesine ve ilerlemesine yardım ediyordur. varsın çıkarsınlar be! ben on saniyede bir çorap giydirmeye de razıyım evet evet...

    ağzını yediğimin çocuğuna bak ya! yine çıkarmış ve "bababababa" diye bana sesleniyor! dur dur geliyorum minik kelebeğim!!! pehhe...

  • ennio morricone'in the thing filmi için yapıp filmde kullanılamayan müzikleri, quentin tarantino'nun the hateful eight filminde kullanılmıştır. ironik bir şekilde, morricone'nin the thing müzikleri en kötü film müziği için razzie'ye (bkz: altın ahududu) aday gösterilirken, the hateful eight ona oscar kazandırmıştır.

    tarantino filmini çoktan çekmişti ve sadece bir ay içinde müziğin tamamlanmasına ihtiyacı vardı. tarantino, morricone ile buluşma ayarladı. nihayetinde kendisi western film müziklerinin duayeniydi. ne yazık ki ilk buluşmalarında bestecinin film için tam bir müzik yazmaya vakti olmayacağı anlaşıldı. tarantino filmi çoktan çekmişti ve sadece bir ay içinde müziğin filme eklenmesi gerekiyordu.

    ancak yönetmen, müzik için morricone ile yaptığı görüşmeden çok etkilenmişti. bu yüzden morricone'nin klasik müziklerinden john carpenter'ın the thing'ine kadar elindeki müzikleri kullanmayı önerdi. the thing için yazılan müziğin çoğu filmde yer almadığından, bunun inanılmaz derecede ilginç ve uygulanabilir bir fikir olduğunu düşündüler.

    tüm müzikler film için "orijinal" olarak nitelendirilmediğinden bu durum morricone'nin müziğinin oscar için uygun olmayacağı anlamına geliyordu. ama oscar tarihinde enteresan bir ilk yaşanarak film, müzik dalında oscar almayı başardı. ve nihayetinde film ve müzik meraklıları için, bir korku klasiğinde kullanılmayan müziğin artık şiddetli bir modern western'de yaşadığını bilmek de ilginç bir deneyim olarak kalmıştır.

  • "bu değil.
    bu değil.
    ben farklı bir şey istiyorum.
    bu da değil.
    bunları herkes yapıyor.
    bu hiç değil.
    bu sıradan.
    değil.
    hiç bir işe yaramaz.
    bunlar bir şey değil.
    bunlar sıradan.
    beni anlamıyorsunuz."

  • cem yılmaz'ın başka bi' filminden,

    +ağacın meyvasına bak he, kangal kangal sucuk
    -e uzaydayız ağbi, hiçbi' şeye şaşırmadın da buna mı şaşırdın?

    alıntısıyla üzerinde fazla durulmaması gerektiği anlaşılan mantık hatası. hiçbi şeye şaşırmadın da buna mı şaşırdın? adamlar kolayı icat ediyolar la filmde.