hesabın var mı? giriş yap

  • sarkisi bile hazirdir.

    pembe bir metrobus gordum ruyamda
    hanim yolcular beklerler durakta
    icindeyken cigerim doldu bir anda
    les gibi ter kokusuyla

    coluklu cocuklu ablalardi hepsi
    hepsinin basinda birer namus bekcisi
    mis gibi gül suyu kokuyorlar
    duraklarda

  • "sim city'de okul karşısına hapishane yaptırdığım için halk ayaklanınca şehri ateşe vermiştim. ondan beri gördüğüm en kötü kriz yönetimi bu."

  • "bir evdeki yeterince içbükey her yüzey, yeterince uzun bir süre sonunda kültablası olmaya mahkumdur" --mengus, 28.03.2005, 02:28, sigarasını hard disk'in anti static plastik kutusuna silkerken.

  • bir çarşamba günü kursumdan çıkmış eve gidiyordum. akşam 11 civarıydı. eski evim ara sokaklardan birindeydi, ki oturduğum semt öğrenciler çoğunlukta olduğu için şehrin diğer semtlerine göre nispeten daha güvenli, düşünün.
    2 tane o. çocuğu peşime takıldı, arkadan güya kendi aralarında konuşuyorlar bana laf atarak. hızlı adımlarla yürümeye başladım, biri "oo hızlandı ha, hadi oğlum!" dedi. etrafıma bakıyorum açık dükkan yok. bizim evin orada bir bakkal vardı her zaman gece 1'e kadar açık olurdu, ona güvendim, daha da hızlandım. yemin ederim hayatımda en çok korktuğum anlardan biridir o. takip edilmek ve özellikle laf yiyerek takip edilmek, sokakta hiç insan yokken eve ulaşmaya çalışmak ve arkaya bile bakamamak, bunu ancak yaşayan bilebilir. tek suçum da eve gidiyor olmaktı!
    bizim sitenin önüne geldim, bakkala baktım açıktı. sitenin orada hep beslediğimiz simsiyah ve devasa bir köpek vardı, adı da osman'dı, bu arada kim koydu bu ismi hiç bilemiyorum. görünüşü çok ürkütücüdür ama çocuklar bile maskara etmişti köpeği, o kadar sakin bir köpekti. siteye girdim, o geldi yanıma, ayaklarıma falan dolandı sevmem için. bir iki kafasını sevdim, derdim eve girmek tabii gözüm görmüyor. o sırada arkadan "hişşt bayan!" diye seslendi adamlardan biri. bakmadım, bir daha seslendi. kafayı istemsiz olarak bir çevirdim ki, adam "sana dedik kızım" diye üstüme yürüyor. dönüp apartman kapısına koştum, o sırada osman manyak gibi havlamaya başladı. baktım site kapısının orada durmuş havlıyor, adam da ona hoşt falan diyordu. ben bu arada korkudan apartmanın içine çoktan girmiştim tabii. bir tane daha köpek geldi o sırada, köşede durdu. osman hırlaya hırlaya o site kapısının oraya kadar gelen adamın üstüne yürümeye başladı, adam arkadaşının yanına koştu ve sopa bul lan sopa diye bağırdı, sonrasında ben ne olduğunu anlamadım resmen, osman üstlerine koşmaya başlayınca adamlar kaçtı ve onlar gözden kaybolunca osman geri gelip site kapısının önüne yattı. diğer köpek de onun yanına.

    yemin ederim ki şu anlattıklarımın her kelimesi doğru. ve ben şimdi gece bir sokaktan geçerken, eğer o sokakta köpekler varsa daha güvende hissederek yürüyorum.

    ben sokaktaki o. çocuklarının toplanması önerisini sunuyorum dolayısıyla. çünkü beni ölesiye korkutan ve sokakta yürürken huzursuz olmama sebep olan onlar.

  • a milli takımın yeni beyni, on numarası. orta sahanın ortasında koşar. 22 nolu formayı ıslatır.

  • bilim adamları uzun zamandır kara deliklerden enerjinin çıkarılıp çıkarılamayacağı konusu üzerinde çalışmaktadır. 'penrose süreçleri' olarak adlandırılan ve karadeliğin ergosfer dölümünü kullanan bir olasılık bunun mümkün olduğunu göstermiştir. ergosfer, dönen bir kara deliğin olay ufkunun hemen üzerinde bulunan, uzay-zamanın kendisinin de bu muazzam dönüşle birlikte sürüklendiği yerdir.

    görsel - görsel

    ergosfer fiziği, olay ufkuna yaklaşan bir kütlenin ikiye bölünerek bir parçasının kara deliğe düşmesi durumunda diğer parçanın ergosferden, başlangıç enerjisiden daha fazla enerjiyle çıkabileceğini gösteriyor. kara delik, açısal momentumunun bir kısmını bu kütleye aktararak enerjisini arttırır.

    son zamanlarda, ergosferdeki manyetik alan çizgilerini kırarak ve yeniden birleştirerek süreçten enerji elde etmenin mümkün olduğu önerisi de tartışılmaktadır. bu, maddenin doğal olarak iki plazma akışına bölünmesine ve biri karadeliğe düşerken diğerinin enerji akışını sağlamasına neden olacaktır.

    penrose süreci, ayrıca hawking radyasyonu oluşturan sanal parçacık çiftlerine de enerji aktarabilir. bu, parçacık-anti parçacık çiftleri uzay-zaman dokusundaki kuantum dalgalanmarı nedeniyle sürekli olarak oluşup yok olmaktadır.

    "blandford-znajek süreci" olarak adlandırılan bir başka olasılık, dönen bir karadeliğin dönme enerjisinin harici bir manyetik alan kullanılarak aktarılabileceğini önerir. karadelik, manyetik alanda dönen bir iletken gibi hareket etmektedir. manyetik alan çizgileri karadeliğin etrafında sürüklenerek zıt yönlere plazma jetleri fırlatılmasına neden olur. bunun, kuasarlarda görülen enerjik plazma jetlerini yarattığı süreç olduğuna ve harici bir manyetik alan ile bunların depolanabileceğine inanılmaktadır.

    bu olasılıklardan herhangi biri için gereken mühendislik becerisi mevcut yeteneklerimizin çok ötesinde olsa da, fizik, karadeliklerden enerji üretiminin, şu anda dünya'da kullanılan herhangi bir enerji üretim yönteminden %150 daha fazla verimliliğe ulaşabileceğini öne sürmektedir.

    kaynak: science focus

  • kedili hayat konusunda yeniyseniz, bilmiyor olabilirsiniz;
    kediler kimi zaman saglik gerekcesiyle* kimi zaman eglence amaciyla ot kemirmeyi, gevelemeyi severler.

    evdeki bitkilere musallat olmasini istemiyorsaniz sizin icin, evde hic bitki falan yoksa kediniz icin, kucuk bir kaba kedi cimi ekmelisiniz. (kedi nanesi * ile karistirmayin.)

    ister pet shoplardan her pakette yaklasik 10x10cm.lik minik bir plastik kap icinde yeterince toprak ve tohumdan olusan seti 4-5 ytl'den alirsiniz (yanlis bilmiyorsam her pakette 50 gram tohum oluyor) ister buyuk aktarlardan/cicek pazarlarindan tohum olarak kilosuna 2-3 ytl verip kiloyla alirsiniz.

    (istanbul'daysaniz eminonu cicek pazarinda, kilosu 2 ytl'den satilmaktadir.)

    birinci yontemi tercih ederseniz alice kedi cimi tarafimca onerilir.
    ikinci yontemi tercih ederseniz, ayrica toprak ve plastik kap almaniz gerekse de onlar da son derece ucuz oldugundan her halukarda ve acik ara karli cikarsiniz. (kilosunu 2'den aldim diyorum daha ne diyeyim)

    hazir kedi cimi aldiysaniz ekim ve sulama islemini paket uzerindeki aciklamaya gore yapin.
    yok cicek pazarindan almayi sectiyseniz tohumun dolduruldugu posette aciklama maciklama olmayacagindan asagidaki kiyagimi degerlendirin:

    * yaklasik 10x10 cmlik plastik bir kabin icine 2-2.5 cay bardagi kadar toprak koyup elinizle duzeltin.

    * fazla sikisik olmayacak sekilde 1-1.5 avuc kadar tohumu topragin uzerine duzgunce serpistirin.

    * 1 cay bardagi topragi tohumlarin uzerini kapatacak sekilde dokup hafifce bastirin.

    * 1.5 cay bardagi suyu tohumlari oynatmadan yavasca dokun.

    * 4 gun sulamayin, 5. gun yarim cay bardagi daha su ekleyin.

    * aydinlik bir yere koyun.

    * yaklasik 3. gun cimlenme gorulur ve 7. gun servise hazirdir.

    * 10 cm.den fazla uzayan cimleri isterseniz kesebilir, taze bicilmis cim kokusunun tadini kedinizle birlikte cikarabilirsiniz.

    * yaklasik 3-4 hafta tazeligini koruyan cimler porsuyup kuruduktan sonra cope atin ve tohum & toprak posetlerini sakladiginiz yerden cikartip bastan baslayin.

    * tebrikler.
    hayvanciliktan sonra ziraati de basarmis bir ciftcisiniz artik.

    hamis: kedi cimi, yeserdikten sonra sizin de kolayca farkedeceginiz uzere aslinda bildigimiz "ot"tur.

  • bugün eyüp can tarafından hürriyet teki köşesinde anılmış talihsiz küçük çocuk.

    olayın gerçekleştiği 1993 şubatında 20 li yaşlarında hayata her gün degisen açıyla bakan bir insan olarak haberi okudugumu bugunku yazı sonrasında hatırladım ve butun günüm tam anlamıyla bok oldu. once o güne gittim o haberi okudugum kucuk millyet gazetesi haberini buldum.arka sayfalara sıkısmıs o haber sozkonusu bir turk cocugu olmadıgı icin kucucuk bir kosede gizli kalmıştı.o günkü " oha lan olaya bak" tepkimi ise bugun ile o gunku dobrovski arasındaki ruhi degisimin gostergesi olarak kabul ediyorum.

    http://gazetearsivi.milliyet.com.tr/…siv/1993/02/23

    haberi bulmak icin "bulger" yazmanızı tavsiye ederim.

    peki ne degisti ; 17 yıl once olan ve o günkü haberi okuyup gecen kisi ile bugun aynı haber nedeni ile kabus yasayan kisinin aynı kişi olmasını nasıl izah edebiliriz.o donemlerde 20 li yaslarda degil de 10 lu yaslarda olsaydım nasıl tepki verirdim boyle bir habere? bütün bunları düşündükten sonra yaşta olgunlugun bakış açısında da kendini gösterdiğini düşündüm.

    o iki cocuk ,bütün bu tekrar burda yazamayacagım vahsetleri yapan 10 yasındaki cocuklar.onlar bu cocukca oyunu (!) uyguladıkları minik james icin empati hissedemedikleri icin devam etmis olabilirlermi.james in o sevimli yuzu degistikce sekli bozuldukca organları parcalandıkca yaptıklarının hata oldugunun farkına varmamaları nasıl bir ruh halinin gostergesidir.

    bu iki cocuk bu olaydan 8 yıl sonra tahliye edildiler ve ingiliz adaleti bugunlerde bizimde üzerinde tartıştığımız konuyu tıpkı siirt teki olay gibi çocukların böyle bir olayı tekrar gerçekleştirmeyecekleri yönündeki kesin kanaati sonucunda bu yargıya vardı.peki adalet bu mudur suçlunun topluma kazandırılmasımıdır? kaybedilenler ? öfkeler ? gözyaşları? ilk atılan dan 4 saat sonrasında mahkeme salonuna yetiştirilen ve bu cocukların omur boyu hapis yatması gerektigini soyleyen 300.000 imza nerde ?

    peki bizde ne olacak.doldurulan sayfalarca entry, kusulan bu kadar öfke ne farkettirecek.o siirtli miniklerin durumu degisecekmi peki anne ve babalarının durumu? magdur anne baba o bolge de 6 yıl sonra suclu anne baba da olabilirdi veya olayı yapan cocuklar belki 6 yıl once buna benzer bir olayın esiginden döndü.

    sözün özü bu durum hic birseyi degistirmeyecek.ne sonucunu ne de benim bu olayı gerceklestiren cocuklara olan öfkemi.ne de o alışveriş merkezinde o belki bir kac saniyelik dalgınlık sonrası 2 cocuga aldanıp elinden tutarak goturulen james in son resmini.

    http://en.wikipedia.org/wiki/file:bulger_cctv.jpg

    artık 17 yıl onceki gibi bakamıyorum bu haberlere. 5 yasında herseye inanan bir oglum ve bu yuzden o yetiskin oluncaya kadar atamadıgım korkularım var...

    dünya ne pis yermişsin sen.

  • yerde yatan hariç, yüksek miktarda kişiliksizlik içerir.

    abi ben bu milleti anlamıyorum ya. hayır yani sizi bu şeye yaptırmaya iten güç nedir çok merak ediyorum. anadolu çomarı denilen şey bu işte.

  • verdiğiniz an ağzını beş karış açık bırakması gereken hediyedir. örnek vermek gerekirse;

    radyo programlarını kayıt edecek bir düzenek kurun. kız arkadaşınız ile beraber dinlediğiniz veya onun çok sevdiği şarkıları listeleyin. burası için kolay kısmı.

    oturun radyo başına geceden. istek çalan radyoları bulun. yerel radyolardan başlayın, ulaşması daha kolay olur. mehmet'ten zeynep'e diye isteyin ve kaydedin. farklı programcılar sizin hediyenizi anons etsin her şarkı başında. doldurun böyle bir cd.

    gerçi bunu en güzel kaset ile yapardınız. onla daha kolay oluyor. olmadı evde kayıt yapan teyp varsa kaset ile yapın kaseti cd'ye çevirtmek 5 lira.

    bonus: buda yapılabilecek bir süpriz. kız arkadaşınız eve film izlemeye gelecek olsun. önce filmi indirin. sonra divxplanetten altyazısını indirin. altyazı dosyasını notepat ile açın. karşınızda konuşmaları göreceksiniz. filmin en uygun olan diyalog sahnesine hayal gücünüzüde kullanarak ona olan sevginizi yazın. al pacino karşısındaki oyuncuya mehmet'in zeynep'i ne kadar sevdiğini falan söylesin.

    muhtemelen o film yarıda kalır.

  • çift kaşarlı tostu gecenin köründe makineye atıp beklediğim esnada malum mesajı atınca diyetisyenim zannettim, sonra bir diyetisyenim olmadığını hatırladım.