hesabın var mı? giriş yap

  • sidika'nin listede olmasi sasirtmamistir. sen anlamazsin z kusagi, anlasaydin baban yerine sen giderdin bakkala.

  • başa gelen her kötü olaylardan sonra gecenin dinginliğine sığınan bireyin kendisi ile hesaplaşmak istemesi ile ilgili bir durumdur. gece kendimizle baş başa kalabildiğimiz nadir zamanları yaratır. düşünceler bir bir açığa çıkar. sorgulamalar, yargılamalar ve hesaplaşmalar başlar. hayatı sorgulama isteği, kendini sorgulamaya dönüşür. uykusuz sorgulamaların sonunda bir bakarsınız ki ne kadar değişirseniz değişin hayat bildiği gibi akar gider ve sizin değiştirebileceğiniz hiç bir şey yoktur hayata dair. bazen de sorular, sorunlar değil, eski bir şarkı çağrıştırır bu sorgulama isteğini. gecede her şey kendinde kalır insanın başkasına geçemez. insanın düşünce yükü biraz daha ağırlaşır gecede. insan kendine yük olur.

  • morgan freeman'a bir röportajında sorulur:

    "shawshank redemption filminde zenci bir mahkumu oynadınız........"

    sorunun devamı gelmeden freeman muhabirin sözünü keser:

    "ben zenci bir mahkumu oynamadım. ben zenciyim ve bir mahkumu oynadım."

  • sömestr tatilinden önce kızımın okuluna gittim. öğretmenin de fotokopi işi var, çocuklara dağıtacak. bizim veletleri göndermeye kıyamıyor, kendi uğraşıyor. beni görünce "akck hanım, siz biraz ilgilenin. ben fotokopileri çektirip geliyorum." dedi. "hadi devam edelim okumaya, eren sen başla." dedim. "nereden başlamamı istersin canım?" dedi. ilk darbeyi yedikten sonra ben toparlayana kadar sınıf savaş alanına döndü. arkadaş birine sus dersin, öteki konuşur, biri susar, diğerinin çişi gelir. o minnak çocuklardan çıkan sesin desibeli mevcut modern ölçme cihazları ile ölçülemez bile.
    durum bu iken, bu insanlar sizin evde dizginleyemediğiniz çocuklara günlerini adıyorlar. evet bu onların işi, evet bilerek seçtiler ancak seçerken maaşlarını ve şartlarını da gözettiler. kaldı ki bu devirde ayda 2.500 tl maaş almak komik bir rakam. insan gibi yaşayayım desen yaşamazsın, gidip bir yerde bir yemek yiyeyim, sonra da sinemaya gideriz desen 5 kez düşünürsün. ancak bitmedi öğretmenler ile derdiniz. sizin o (benimki de dahil) iflah olmaz veletlerinize günde 1 saat katlanmam için bana ayda 2.500 tl verseler, 1 ayın sonunda ya akıl hastanesine daimi misafir olurdum ya da arkama bakmadan kaçardım. az insaf, az saygı...

    bildirendirme editi: ayrıca ücretli öğretmenler, çalışma saati başına para aldıkları için; zorunlu ya da resmi tatil olan her gün ve saat maaşlarından kesiliyor. öğretmenleri değil de, devletin emek hırsızlığını sorgulayalım bence. bakarsınız sonra her birimiz emeğinin karşılığını tam almasa bile emeğimize yakın bir para ile insanca yaşayabiliriz.

    teşekkür editi: monami'ye düzeltme için teşekkürler.

  • pc ya da ozellikle mobilde oyun oynarken gecemediginiz bir bolumu o an birakip birkac saat sonra denediginizde ilk seferde geciyorsunuz. bunu siz oyunu oynamayi birakmayin diye biz yapiyoruz. net olarak beceremiyorsunuz yani aslinda, ortalama alti siniflandirilip belli oranda avantajlandiriliyorsunuz. bu da size "oyunu cozuyorum" hissi yaratiyor, daha cok baglaniyorsunuz.

    coklu oyunculu oyunlarin kucuk bir kisminda siz raunda baslamadan oyunun sonucu belirleniyor. ne yapsaniz kazanamiyor ya da dogrudan kaybetmeye oynamazsaniz kaybedemiyorsunuz. zaten eslesme esnasinda kazanacak-kaybedecek diye eslesiyorsunuz. bunun sebebinde detaya giremiyorum maalesef ama tahmin ettiginiz gibi sadece para odakli degil.

    konsollar onceleri bu isten daha az etkileniyordu ama artik pc'den farki yok calisan sistemin. yukarida anlattigim her oyunda yok, cunku maliyetli sistemler ancak "cok sardi birakamiyorum" dediginiz oyunlarda bu tip seyler genelde mevcut.

  • modern anadolu coğrafyası'nda köksüzlük, kimliksizlik, vahşi bir iştahla büyüme ve estetik fakirlik terimlerinin tartışmasız sahibi, şahsım için uzun yıllardır kırıkkale adlı ucube- hormonlu il olmuştu... orada yaşayan bir akrabamızı her ziyarete gittiğimde anayurt oteli'ndeki zebercet'in ruhu içime çöker, bu korkunç çukurdan kaçıp kurtulmak için saatleri sayardım...

    sonra bir gün, sultanbeyli'yi tanıdım! ve anladım ki;

    kendini muhafazakar sağ olarak tanıtan, son 60 yıldır kesintisiz iktidarını sürdüren politik ve ekonomik bir hegemonya'nın gizlemeye gerek duymadan sergilediği gerçek yüzü'dür sultanbeyli.

    sultanbeyli, içi kof vaatlerdir. el konulmuş devlet arazileridir. kanun tanımazlıktır. harekete geçmiş cehalettir.

    sultanbeyli, cemiyet olamamış bir toplumun cemaatleşmiş yaşayan ölüler haline gelme sürecidir.

    365 gün 7/24 açık sözde kermeslerdir. her gün camında aslında hiç var olmayan yüzlerce kuran kursu veya talebe yurdu adına satış yaptığını yazan bildiğin fast food dükkanlarıdır. vergisiz helal kazançtır. dar-ül harp'te kafirin elinden çalınan hazine arazisidir. düşman rejimden ve onun vatanadşaları olan işbirlikçilerinden kaçırılan milyon dolarlardır.

    demokratik kongo cumhuriyeti tipi demokrasi'nin oy deposu, sadaka ekonomisinin utanç duvarıdır. fakirleştikçe sistemin daha da dibine çekilen, aç kaldıkça daha çok oy vermek daha çok partinin ofisboyu haline gelmek zorunda kalan kavruk anadolu insanlarının cehennemidir.

    sultanbeyli, bir pasif devrim` :cihan tuğal'a saygılarımla` rüyasıdır...

    olur da, bir gün yüzüncü yılına yaklaşan vurguncu sahte muhafazakar ve sahte dinci zavallı sağ iktidarlardan bu kadim anadolu toprakları yakasını kurtarabilirse;

    sultanbeyli insanlık tarihine büyük ve acı bir not olarak düşülmeli, asla yıkılıp yeşil alan kültür merkezi falan yapılmamalı,

    bu topraklarda bir zamanlar yaşanmış asırlık sömürünün, vicdansızlığın, estetik ve güzellik düşmanlığının, günahkarlığın ve açgözlülüğün somut örnekleri olarak gelecek nesillere ve hatta tüm insanlığa sergilenmek üzere son haliyle bir "yüzsüzlük müzesi" olarak korunup saklanmalıdır...

    rabbim, bu yalnız ve güzel ülkeye yeni sultanbeyliler göstermesin!