hesabın var mı? giriş yap

  • - icinizde bilgisayar muhendisi var mi?
    (elemanin biri el kaldirir, baska biri secilir. eleman elini indirir)
    -icinizde berber var mi?
    (aynı eleman yine el kaldirir.. bu sefer secilir. mutlu mutlu koşar)

    bizzat yaşanmıştır. (alaşehir, 2000)

  • akp'nin bir başka atraksiyonu. malum, seçimler yaklaştı, düşman yaratmak, mağdur olmak lazım. ben akp için uğraştım, bütün marjinal(?) örgütleri tek bir bayrak altında topladım, bundan sonra bu bayrağı kullanırlarsa daha çok mağdur olurlar.

    http://imgur.com/kdttdsy

  • iki farkli meslegin az bilinen farklaridir.simdi oncelikle psikologlar hasta kabul edemezler dolayısıyla yaptıklari isin adi tedavi degil gorusmedir. psikiyatristler hekimdir ve tedavi etmekle yukumludurler. dolayısıyla psikiyatrik hastalığı olanlar psikiyatriste giderlerse olmayanlar ise psikoloğa giderlerse daha çok fayda görürler. ne yazıkki toplumda psikiyatrik rahatsizliklarin tedavi edilmedigi gibi bir inanis vardir. psikiyatrik hastaliklar kronik hastaliklardir ve tedavileri diger kronik hastaliklarla kiyaslanmalidir.

    ornegin gunumuzde sizofreni yeni tani kondugunda tama yakin tedavi edilebilen bir hastaliktir. bunun yaninda diabet (seker hst.) sadece kontrol edilebilen ve tedavisi genellikle basarisiz olan bir hastalktir.

    bipolar affektif bozukluk (manik depresif) tama yakin tedavi edilebiliyor ve kisinin ataksiz (free of disease) zamani 10-20 yillara yukseltiliyor bunun yaninda örneğin kalp yetmezligi tedavi edilemiyor sadece ilerlemesi durdurulabiliyor.

    obsesif kompulsif bozukluk (eskiden beyin kanseri diye bilinirmis) tedaviye en az cevap veren psikiyatrik hastaliklardandir. (cevap oranı % 40-45 civarıdır) ayn oran akciger kanserinde % 10 u gecmez.

    major depresif bozukluk ilacsız 6 ayda ilacla 1 ayda gecer ve ilac kullanımının devamıyla nuksu % 80 lere varan oranlarla engellenmektedir bunu kıyaslayabilecegimiz ornegin sinuzit cok daha sık nuks etmekte ve antibiyotik tedavisine ragmen gecmeyebilmektedir.

    anksiyete bozuklukları (panik bozuklugu, jeneralize anksiyete vs.) ilac tedavisine ilk donemde %80 e yakin cevap verirler terapi + ilaçla uzun zamanda gidisleri de yine benzer oranlarda kontrol altina alinabilmektedir. tedavi basarisi orani kronik bronsit, anfizem gibi kronik akciger hastaliklarindan daha yuksektir.

    psikiyatri kliniklerinin basarisi sifa/basvuran vaka orani , hematoloji, endokrinoloji, noroloji, kardiyoloji, gogus hastaliklari, onkoloji kliniklerinden daha yuksektir. dogal olarak ortopedi, kbb gibi branşlardan da daha dusuktur.

    simdi bu durumda psikiyatrik hastaliklarin iyilesmedigi ya da psikiyatrik tedavilerin basarisiz oldugu inanısı ne derece dogrudur? psikiyatriste basvurma nedeni kiz arkadastan ayrilma ise psikiyatristten kiz arkadasi geri getirmesi mi beklenmektedir? psikiyatriste gitmenin sebebi icindeki varolussal catismalara felsefi bir son vermekse psikiyatrist ne derece bunu yapabilir? cevresinde kisilik ozellikleri sebebiyle hic sevilmeyen bir insani psikiyatrist sevilen bir insan haline ne derece getirebilir. sonuc olarak psikiyatriste gitmeden once iyice dusunulmeli, gidilen kisinin super felsefeden anlayan, hayatimizi degistirecek ak sacli super kahraman olmadigi (her ne kadar buna özenen psikiyatristler olsa da), hastaliklari tedavi eden bir hekim oldugu akilda tutulmalidir.

  • atakan’i uzun suredir taniyorum. isi gucu show’dur. ben burdan kendisine soruyorum: 15 temmuz gecesi neredeydin? cikip soyler misin lutfen? lafi dolandirmadan, delikanli gibi soruma cevap ver.

  • kenan sofuoğlu'nun ağır saçmalamasıdır. adam seni tanısa bile gerçekten sen olduğundan nasıl emin olacak. buluşacağınız yerde adama bir şey yapacak bir manyak olmadığın ne belli. zaten çalhanoğlu'na geçmişte silah çekildi,adam feleğini şaşırdı. elbette şüpheyle yaklaşacak.

  • o kadar gezecek enerjiyi nereden bulduğu konusunda aydınlandığımıza göre başlığını daha fazla hortlatmayalım derim.

  • uçan hollandalı operasınını kaynağı, bir önceki dönemin coğrafi keşifleri sürecinde ortaya çıkan bir hikayeden gelmektedir. güney afrikanın en uç kısmı olan ümit burnu, o zamanlarda geçilmesi çok zor fakat bir o kadar da ilgi çekici, cazip bir keşif bölgesi olarak görülüyormuş. bir anlamda dünyanın ucu, karanın bittiği, sonsuz okyanusun başladığı yer olarak düşünülmüş. ümit burnu okyanusla karanın çok fazla içiçe girdiği, derin ve sığ suların birbire karıştığı bir noktadadır. kısaca bu bölge şeytanın dünyadaki evi olarak adlandırılmıştır. pek çok denizci bu bölgede hayatını kaybetmiş, sağ kalanların çoğu, avrupa'ya geri dönmek için kara yolunun seçmiş ama, afrika kıtasının uzun ve yabani topraklarında yitip gitmiştir. hikayenin aslı işe şu şekilde anlatılmaktadır. wagner'in operasının metni bu asıl hikayenin devamı niteliğindedir.

    dönemin en iyi denizcilerinden biri, avrupa kıtasından ayrılıp, cebelitarık'tan çıktıktan sonra en güneye, karayı takip ederek denizde pek çok badireleri atlatarak ümit burnunun açıklarına ulaşır. bu hollandalı kaptan, çok cesur ve mesleğinde bir o kadar da ustadır. ümit burnuna ulaşabilen tüm denizciler tek tek şanslarını denemek isterler. buradan geçip dünyanın diğer ucundaki zenginlikleri keşfetmek, tanrının diğer kullarını görmek için hepsi hayatlarını vermeye hazırdırlar. ancak şeytanın hiçbirine karşı merhameti yoktur. hollandalı denizcinin karaya ulaşmasından 1 gün önce, ümit burnu'nu geçmek isteyen bir kaptan ve tayfaları yok olmuşlardır. muhtemelen de şeytanın krallığını hüküm sürdüğü cehennemde azap ve işkence ile yaşayacaklarına inanılmaktadır. şeytanın kimseye merhamet göstermediği de, ne zaman bir kaptan yola çıkma kararı alsa, engin denizlerin köpürerek, kudurmuş bir kurt gibi gemilerin ahşap gövdesine saldırmasından anlaşılmaktadır.

    hollandalı kaptan'ın cesareti hayatta kaybedecek bir şeyinin olmadığını düşünmesindendir. kaptanımız aşk istemektedir. gerçek, kandırıcı olmayan, sadık ve tatlı olan aşkı istemektedir. ama bir denizciye bunu kim verebilir ki. bunu asla elde edemeyeceğini bilen hollandalı kaptan kendini okyanuslara adamıştır.

    tayfalarının dinlemesinin ardından ve yeterli su ve yiyecek ikmalinden sonra gemi yola çıkmaya hazırlanır. hollandalı denizcilerinin adeti olduğu üzere tayfaların ho ho ho bağrışmaları ile demir çekilir ve ümit burnuna doğru pupa yelken açarlar. ilk iki gün denizde hiç bir şey olmaz. bu durum hem kaptanda hem de diğer denizcilerde biraz kibire bile neden olur. artık ümit burnu görülmüyordur, gemi arkasına aldığı rüzgarla gıcırdıya gıcırdıya büyük bir hevesle ilerliyordur.

    denizcilerin şarkılarını ve "ho ho ho" nidalarını dinlemek için...
    (bkz: http://www.youtube.com/…uwjs1cjwz5i&feature=related)

    bir kaç gün geçtikten sonra, bir sabah aniden rüzgar yön değiştirir, onları adeta karaya geri sürüklemeye başlar. hollandalı kaptan ve tayfaları direnirler, hatta geri dönüşün olmadığını hep bir ağızdan bağırırlar. ne geri dönüş olacaktır ne de şeytanın krallığına gidilecektir. rüzgarın hızını hiç kesmemesi, denizcilerin moralini bozar ama dirençlerini hala korumaktadırlar. gemide ayakta durmak bile zorlaşır. herkes bir yerlere tutunmuş bu lanet şeyin bir an önce geçmesi için tanrıya dua etmektedir. nerden çıktığı anlaşılmayan ve bir anda ortaya çıkan bu rüzgar olsa olsa şeytanın işidir diye geçirir içinden kaptan. tayfalarına döner ve bağırır; "yelkenleri indirmeyin. geri dönmek yok, burayı geçeceğiz". ancak boşa çaba serfetmektedirler. ileride bir girdap onları içine çekmektedir. girdaptan kurtuluş ancak geri dönmekle, rüzgarı arkalarına almakla mümküdür. işte o sırada kaptanın tüm hayatını değiştirecek o sözler ağzından çıkıverir.

    -ey iblis, ey karanlıkların kralı, denizcilerin düşmanı. işte geldim krallığının kapısındayım. sana yemin ediyorum ki, inandığım tüm şeyler adına andım olsun ki, geçeceğim burayı. eğer geçemezsem krallığının en acı yerine gitmeye razıyım. senin pis yuvanda sana kulluk edeceğim, sana köle olacağım." son kelime daha ağzından yeni çıkmıştır ki, sanki gökyüzü ile deniz birleşmiş, her yer su olmuş gidecek bir yer kalmamıştır. uçan hollandalı ve tayfaları şeytanın lanetine uğramışlardır. artık şeytana hizmet edecek birer lanetli ruhlardır. yüzlerce yıl asla kurtuluşun olmayacağı bir köleliktir bu. dünyadaki denizcileri alıp hepsini tek tek şeytana köle edeceklerdir. şeytan hollandalı kaptana tek bir kurtuluş şansı verir bu azaptan. 7 yılda bir tayfalarıyla tekrar insan bedenine girecekler ve dünyanın bir limanına gidecekler. orada 7 gün içinde kaptan kendine bir kadın bulacak. öyle ki bu kadını kendine aşık edecek ve vakti dolduğunda tekrar bedenlerini terkedeceklerdir. taki 7 sene sonrasına kadar, aynı bedenle geri dönene dek. işte o dönüşte kendisine aşık olan kadın onun aşkına, onun sevgisine sadık kalmışsa, onu unutmamışsa ve bir daha asla başka bir erkeğe bakmamışsa bu lanetten kurtulacaktır.

  • bazı odalar vardır ki ne kadar toplansa da dağılmaları çok ama çok az zaman alır. genelde bu tip odalarda yatağın üzerinde giysiler, dolabın içinde kirliler, çalışma masasında boş tabak ve bardaklar, sandalye de ise bilimum spor eşyaları bulunur. işte bu tip odalar toplama üzerine dağılma özelliğine sahip olup, anne bu cebirde etkisiz eleman olabilmektedir.