ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
yaran diyaloglar
-
ön bilgi: kisaltma kablosu, zorlu center'a gidecektir. eğer köprü trafiği açıksa direkt gidecek, değilse, altunizade metrobüs durağına gidecektir.
kisaltma kablosu: merhaba abi. kolay gelsin
taksici: sağol kardeşim. buyur.
kablo: abi 1. köprü hakkında bilgin var mı?
taksici: 1. köprü 1974 yılında yapıldı ve temeli süleyman demirel tarafından atıldı canım kardeşim.
kablo: ahauhaaeuaheaeuhaeuhahahaahaha
17 ağustos 1999
-
7 sene geçmiş... ben hala
ceset kokusunu
insanların çaresizliğini
apartmanların üzerinde kazarak geçirdiğim saatleri
yan apartmanın kazdığımız apartmana iskambil destesi gibi girmiş mutfağını
belki sahibi canlı çıkar diye bulup atmadığımız resimleri
yüzümden çıkartmadığım maskemin suratımda yaptığı izi ve rahatsızlığını (o maske hala duruyo istanbulda)
apartmanların içine girerek canlı biri var mı diye bağırdığımızı
birbirine girmiş evleri, caddeleri sokakları
birisine yardım edebilme umudu ile koşturan insanları
kargaşayı... gürültüyü...
ceset kokusunu
hatırlıyorum... çok kötü idi... 1 değil 1000 tane şey yazsam yine anlatamam o zamanı...
yaran diyaloglar
-
tarih, haziran 2012. yer, istanbul veliefendi hipodromu...
dalamar kişisi arkadaşları ile 86. gazi koşusunu izlemek için yollara düşmüş, bülteni elinde, kuponu cebinde, hayalleri aklının bir köşesinde hipodroma varmıştır. güneşin altında uzun bir yürüyüşten sonra tribünün önüne gelmiş ve basamakları artık nefes nefese çıkmaktadır. o sırada telefonu çalar, arayan babadır. diyalog şu şekilde gelişir:
dalamar: alo?
baba:...
d: baba?
b: oğlum? nerdesin sen? arkadan gelen o sesler ne?
d: hipodromdayım baba, kalabalık burası.
b: kaçıncı oldun?
d: efendim?
b: ne bileyim lan, nefes nefese açtın telefonu, seni koşturdular sandım.
d: ...
böyle bir adamdır kendisi...
stalk yaparken yanlışlıkla beğenmek
-
bunu en son yaptığımda beğeniyi geri almış, yine de bildirim almasın diye engellemiştim. üstüne hesabımı dondurdum. sonra nasılsa hesabı dondurdum diye uygulamayı sildim. server'lara el bombası da atacaktım ama bulamadım.
gezi olayları da mı akp'nin suçu ulan
-
"ilk üç gün akp'nin sonrasında da ananın suçu evlat" şeklinde cevaplandırılması gereken vitaminsiz suali!
1.5 milyar çinliden bir tane yetenek çıkmaması
yalan dünya
-
"sahnede eğer bir silah varsa mutlaka patlar." bunu hepimiz biliyoruz.
gülse birsel de bunu o kadar göstere göstere, gözümüze soka soka yapıyor ki, bir sonraki sahnede ne olacağını anlamak hiç de zor olmuyor.. hatta ne olacağını çözdüğümüz için devamını izlemesi ziyadesiyle sıkıcı geliyor.
misal;
orçun, eylem'e içirmeyi düşündüğü kızları coşturduğu söylenen içkiyi cebinden çıkarıyor, eylem'e sesleniyor. birden annesi gelince, o elinde dursa bile görünmeyecek küçücük şişeyi panikle baharatların arasına atıveriyor. (ki cebine geri koyması daha kolay bir hamle olabilirken)
hee bu demek oluyor ki, onu oradan alamayacak ve annesi onu yemeklere koyacak.
peki yanıldık mı? hayır? aynen düşündüğümüz gibi de oldu.
bu kadar mı? tabi ki değil..
emir hasta yatıyor. rıza'nın deniz'e hediye ettiği orkideden oldukça rahatsız. çiçeğin ortamki oksijeni aldığını ve bu yüzden rahat nefes alamadığını söylüyor. çaktırmadan, deniz görmeden çiçeği terasa koymak için hızlıca çiçeği kapıp terasa çıkıyor. çiçeği masanın üzerine koyuyor. sonra da ne alakaysa çiçeği sulamaya kalkıyor. (çiçeği koy içeri gir, çiçek sulamak da neyin nesi) derken deniz'in sesi duyuluyor. panik yapan emir elindeki suyu nereye koyacağını bilemezken su yere dökülüyor ve koşarak içeri giriyor.
hee, yere su döküldüğüne göre biri bu suya basıp düşecek.
bi'şeyler bi'şeyler oluyor, diş ağrısı çeken bora terasa çıkıyor. "heh! suya basıp, kayıp düşecek kişi de geldi" diyoruz hepimiz.
neden bora? çünkü tüm uğraşlara rağmen dişi çekilemedi, ayağı kayıp düşsün ki, diş kendiliğinden çıksın.
eee yanıldık mı, hayır!
çünkü gülse birsel, bir sonraki sahnede ne olacağını şıp diye çözmemizi sağlayacak basit oyunlar kurguluyor. ve bu da bildiğimiz, sevdiğimiz gülse birsel'e hiç yakışmıyor. kendisinden daha yaratıcı kurgular bekleyen bizleri hayal kırıklığına uğratıyor.
şahsen ben uğruyorum.
yalnızlığın anlaşıldığı anlar
-
birazcık ilgi gösteren biri çıktığında kafanızın karıştığı andır.
survivor all-star
-
konseyde oylar açıklanırken ahmet çıktıkça takımdaki herkesin şaşırarak gözünü belerte belerte ahmet dursuna baktığı yarışma.
amk sanki biz yazdık ahmet oylarını da koyduk kutunun içine.
yaran inci sözlük entry'leri
-
başlık: cuma namazında hoca yine tek forvet
entry: kadrolar açıklanmış. kendi camimizde bile böyle defansif bi anlayışla nereye kadar gideriz bilmiyorum. hoca ileride yalnız kalıyor. orta saha ve defansta gereksiz bir kalabalık var.
sadece başlığa bakarak bile dakikalarca güldüm.