hesabın var mı? giriş yap

  • acı, ağrı ve diğer işaret edilemez kavramlar gibi, umudun tasviri de epey zor.

    acıyan yerini gösterebilirsin, acını çeşitli benzerliklerle ifade edebilirsin veya belli davranışlar sergileyerek bu acını dışavurabilirsin. peki tam olarak acıyı nasıl işaret edersin?

    acıyı "bir şey" veya "işte bu" diyerek göstermenin zorluğu bir tarafa, onu "hiçbir şey" olarak nitelemek de yanlış olurdu. zira acı sadece tecrübe eden nezdinde kesinliğine sahip bir duygu olmakla kalmıyor, üstelik bu duyguyu yaratan koşulların ve hatta bu duygunun kendisinin çeşitli bilimsel açıklamarı da ortada.

    umut da gözümdeki bu resimde acıdan pek farklı bir yere oturmuyor.

    yokluğunu yutkunan bir boğazın düğümlenmesinden, varlığını ise sesin belli bir türde çınlamasından çıkarabileceğimiz umudun, muğlak fakat o ölçüde kesinliğe kaydolan veçhesini bir kenara bırakalım ve onu bilimsel olarak tasvir etme çabalarından birine odaklanalım.

    1950'de harvard üniversitesi'nde hipotalamus üzerine sağlam araştırmaları bulunan bir biyolog olan curt richter'ın gerçekleştirdiği acımasız, fakat bir o kadar da çarpıcı deney, umudun böyle bir bilimsel tasvirini sunma amacı taşıyor.

    deneyde fareler su dolu şeffaf bir kabın içine koyuluyor. deneyin amaçlarından biri, tırmanmaları imkansız gözüken bu kaygan ve su dolu kabın içinde yüzmeyi ne kadar süre sonra bırakıp boğulacaklarını tespit etmek.

    fareler büyük çoğunlukla 15, 16 dk civarı kafalarını su üstünde tutup yüzmeye devam ediyor ve ne yazık ki bu dakikalardan sonra teker teker kendilerini suya bırakıyor ve batıyorlar.

    buraya kadar umut devreye ne ölçüde girdi belli değil. umudun buz gibi somut ve bilimsel tasvirini gerçekleştirmek adına bu kontrol grubu yetersiz. bir de deney grubu gerekli.

    bu aşamada yeni fareler boğulmaları üzere su dolu kapların içine atılıyor fakat farelerin boğulması beklenen süreye çok yakın bir zamanda bir hamle yapılıyor ve kapların birinin içindeki fare sudan çıkarılıyor.

    ona dinlenmesi, temizlenmesi ve kendine gelmesi için bir süre tanınıyor. ardından, tekrar su dolu kaba bırakılıyor.

    fare tekrar suya bırakıldığında boğulmadan bir 15 dk daha dayanmıştır değil mi? hatta dinlendiği için belki 30 dk daha sürmüştür... tahminleri alalım.

    deneye göre boğulmak üzere sudan çıkarılıp "umut aşılanan" fare tam olarak 60 saat daha boğulmadan su üstünde kalmayı başarıyor.

    hadi şimdi hazır modunuz düşmeden motivasyonel bir kıssadan hisse bırakayım ve yüzmeye devam edeyim: ümitvar olunuz, umudunuzu yitirmeyiniz. boğulmak mı üzeresiniz? bıçak kemiğe mi dayandı? biraz kafayı dağıtın, kendinize zaman ayırın, önünüzde dünyayı kurtarmak daha çok uzun zamanların bulunduğunu fark edeceksiniz.*

  • kendisi hem dopingci hem de sahtekardir. ama hangisinde digerinden iyi karar veremedim. ikisinde de baya saglam yani. kronolojik bir sirayla yasadigi olaylari uzunca yaziyorum, bilmeyenler de ogrenmis olur. bu entry de sozluk kapanana kadar insanlar icin bilgi kaynagi olur.

    - 2004 senesinde kan testlerinde dopinge rastlandigi icin 2 sene ceza aldi. savunmasinda, bunu kendisine antrenorunun vitamin diye verdigini ve bilgisiz oldugunu soyledi.

    - 2010-2012 arasindaki surecte, duzenli alinan kan orneklerinin incelemeleri sonucu kan degerlerinde anormallikler saptandi.

    - iaaf (uluslararasi atletizm federasyonu) baskaninin akrabalari, alptekine 2012 senesinde bu bilgiyi verdi ve iceriden onu korumaya calisma sozu karsiliginda 650 bin euro istedi. ucrette anlasamadilar.

    - 2012 londra olimpiyatlarinda, alptekin altin madalya kazandi. yaptigi aciklamalari filan hepimiz biliyoruz, bu igrenclikleri tekrar edip midenizi bulandirmayayim.

    - alptekin, kanunlara gore altin madalyasi icin 500 bin euro kazanacakti. bu parayi duyan pislige batmis iaaf baskani tekrar harekete gecti ve aslidan daha az bir miktara tekrar anlasma talep etti. asli teklifi kabul etti ve ön odeme olarak 35 bin euro verdi.

    - bu odemeden sonra asli 2010-2012 arasindaki kan degerlerinin hasir alti edilecegini dusunuyordu. ama oyle olmadi. iaaf'deki bazi durust insanlar aslinin kan testlerini acikladi, doping yaptigini iddia etti ve turkiye atletizm federasyonundan (taf) asliyi cezalandirmalarini istedi.

    - taf, asliyi cezalandirmadi! doping yapmadigina hukmetti. kan testlerini hice saydi. bu asamada aslinin hani o "basbakanim"cimlarinin ise yaradigini ve taf adli orgutun olimpik altin madalyasini dopinge "kurban" vermemeye calistigini goruyoruz.

    - bunun uzerine pislige batmis iaaf baskaninin oglu tekrar devreye girdi. aslidan tekrar para istedi, karsiliginda da taf'in kararina itiraz etmemesi konusunda iaaf baskani olan babasini ikna edecegini soyledi.

    - ancak oyle olmadi, ve iaaf turkiye atletizm federasyonunun kararina itiraz etti. cas kurulusuna (bilmeyenler icin cas avrupada bulunan ust duzey cozumlenememis davalarin gorusuldugu bir spor mahkemesi) dava acti iaaf. istegi de aslinin turkiye'nin "veremedigi" cezayi almasini saglamakti. sanirim asli'nin baskanlarina yedirdigi ve is bitince yedirmeyi teklif ettigi paralar ise yaramamisti!

    - asli cakir alptekin, dava surecini uzattikca uzatti. ama sonunda 2015 senesinde koseye sikisti. haziran ayinda gorulecek ve kaybedecegini anladigi davadan once, iaaf ile anlasma(!!!) yoluna gitti.

    - anlasmalarina gore, asli cakir alptekin doping yaptigini ve 2010-2012 arasinda kazandigi butun madalyalari ve odulleri geri vermeyi kabul ediyordu. buna 2012 londra altini da dahildi. buna karsilik, doping cezasi da ömur boyu menden 8 seneye indiriliyordu. dava 2015'te sonuclandigi halde, 2013'ten beri yarisamadigi icin 2021'de bitecekti cezasi.

    - biz, buraya kadar pek bir sey bilmiyorduk. bundan sonra ceza aciklandi ve medya calkalanmaya basladi. asli da facebook yoluyla bir aciklama yaparak aslinda temiz oldugunu, bunun ulkemize oynanan bir oyun oldugunu soyledi. iaaf ile doping yaptigini kabul ettigi anlasma metni internette erisime acik bir halde duruyordu, ama asli turk halkini aptal yerine koyup doping yapmadigini soyluyordu! isin kotusu, kendisine destek mesajlari yagiyordu! ona destek olduklarini, saglam durmasini ve isin pesini birakmamasini soyleyen yuzlerce kisi vardi! dahasi ve en acisi da, atakoydeki asli cakir alptekin adi verilen atletizm pistinde ismi hala duruyordu. hatta 2 sene daha durmaya devam edecekti.

    - asli, bu surecten 1 sene sonra, 2016 yilinda iaaf ile tekrar masaya oturdu. bu sefer amaci, bu surec ile ilgili bildigi butun seyleri anlatarak cezasini daha da indirtmekti. oyle de oldu, aslinin verdigi "degerli bilgiler" sayesinde cezasi 5 sene daha azaltilarak kaldirildi. 2016 rio olimpiyatlarina bile katilma sansi dogdu.

    - bu durumdan sonra, asli uluslararasi bir yaris kostu - avrupa kros sampiyonasi. dereceye giremedi.

    - sonrasinda ise bu sene turkiye'deki ilk yarisini kostu. ancak bu yaris sonucunda verdigi idrar orneginde tekrar dopinge rastlandi. 3. kere doping yaptigi ortaya cikti ve turkiye atletizm federasyonu da artik mecburen doping yapan atletini korumaya gucu yetmedigi icin asliya omur boyu ceza verdi. bu atletizm ve turkiye icin iyi bir haber, cunku asli bundan sonra dopingli cikamayacak!

    olay budur. zaman akisinda yer yer tarih hatalari olabilir, kusura bakmayiniz. bahsettigim iaaf ve cas raporlari, hatta aslinin kendini sucsuz olarak lanse etmeye calistigi tbmm savunmasina kadar her sey internette duruyor, bir dakika icinde ulasabilirsiniz.

    not: doping konusunda nispeten yeni olan arkadaslar icin bir ek aciklama yaziyorum. aslinin turkiye medyasina yaptigi en buyuk savunmasi, "hicbir testte dopingli cikmadim" idi. kendini bu sekilde aklamaya calisiyordu.

    eskiden atletler sadece yarislardan sonra test edilirdi. idrar orneklerinde doping varsa sucluydu, yoksa sucsuzdu. ancak doping teknolojileri ve yontemleri ilerledi. yaris sonrasinda idrarda gorunmesi pek muhtemel olan testosteron veya steroid ilaclarinin yerine, atletler artik "kan dopingi" olarak adlandirilan baska bir yontem kullanmaya basladi.

    soyle dusunun. atletimizin hedefledigi bir yaris olsun, diyelim ki 1 sene sonraya. bu sene boyunca hep antrenman yapacak ve ara ara daha kucuk yarislara katilacak. atletler bu "ara" ve "test yapilmayan" donemde doping yapmaya basladilar. vucutta oksijen tasiyan kan hucreleri ne kadar fazla sayida olursa, atletler kosarken o kadar gec yorulup daha iyi performans verebiliyorlar. bunu saglamak icin de atletler genelde yuksek irtifalara cikarak calisirlar. biyolojik mekanizmasi detaylarina girmeyecegim, ancak bu cok zorlu bir istir, ve de uzun sure daglarda idman yapinca bile cok az yukselir bu oksijen seviyeniz (bkz: hematokrit). ancak bazi atletler de, bu yontemi kullanmaz (veya yeterli bulmaz). onlar bu kan hucre seviyelerini sentetik ilaclarla arttirirlar. ama bunu da yarismalar yokken yaparlar. boylece idrar testi de olmadigi icin kimse onlarin bu sentetik maddeleri kullandigini goremez. daha da "guzeli", atletlerin kan seviyeleri yaristan sonra olculdugu zaman cok yuksek bir kan hucre degeri bulunsa bile, hicbir doping test yetkilisi onlarin bunu kendi cabalarinin sonucunda basarmadigini iddia edemez, sonucta belki de 1 sene boyunca her gun inanilmaz idman yapmistir o atlet.

    asli, elvan, gamze bulut gibi atletlerin cok hosuna giden bir gelismeydi bu. ancak doping gelisiyorsa onunla mucadele de gelisiyordu. bu durumun farkina varan wada, 2010'dan sonra atletlere "nerede olduklarini soyleme zorunlulugu" getirdi. niye mi? cunku onlara surpriz ziyaretler yapacaklardi. 1 sene boyunca yarismasa da, o atletin duzenli olarak kan testleri alinarak kan hucre seviyeleri karsilastirilacakti. ve 1 sene boyunca her gun inanilmaz calisarak ancak azar azar arttirabileceginiz bu degerler, kisa sureler icerisinde buyuk degismeler gosteriyorsa, o atletin bu degerleri "sentetik" bir sekilde yukselttigi anlasilacakti. ve oyle de oldu - atletler bu yonteme oylesine guvenmisti ki, birkac sene once wada her 7 atletten birinin doping yaptigini acikladi. her 7 atletten biri. bazi ulkeler, atletizmde su ana kadar kirilan butun dunya rekorlarinin sifirlanmasini bile istediler. asli ve gamzenin bir-iki bitirdigi yarista ilk 9 sirada bitirenlerin 6'si doping yuzunden diskalifiye edildi. dahasi, iaaf'nin kirli oyunlari gun yuzune cikti, ve baskani devrildi. yuzlerce atletin doping kullandigini para karsiligi gizledikleri ortaya cikti. buradan yayilan dalga ile de rusyanin anti-doping laboratuvarlarinin hile yaptigi tespit edildi, rus atletler uluslararasi yarislardan banlandi, rus doping ajanslari kapatildi. ve su anda hala, 2012 londra olimpiyatlarindaki kadinlar 1500 m finali tarihin gelmis gecmis en kirli yarisi olarak aniliyor. "en iyi" olamadilar bizimkiler ama "en kirli" olmayi basardilar. gerci butun bunlara ragmen asli cakir alptekin'i 5 sene boyunca korumaya devam etti turk yetkililer, asli da din edebiyati yaparak, karanlik lobiler turkiye basarisiz olsun istiyor diyerek vatan haini olmasi gereken bir durumda "haksizliga ugramis dini butun turk milli kadin atlet" profilini oynadi. anti-doping laboratuvarinda o oyuna izin vermiyorlar neyseki.

    umarim atletlerimizin bundan sonraki dusuncesi daha da yeni bir teknik bularak doping kontrollerini atlatma degil, daha cok calisarak elinden geldigini durustce yapmak olur. en azindan durustce yarismis olursunuz. biz de sizi ayakta alkislariz (yazar burada sozlukte son zamanlarda iyice azan "basarisizligi linç edelim" kültürünün hosuna gitmedigini de ifade etmek istiyor).

  • çok yanlış bir tutum.

    doğrusu ise, düşmanın karşısında içtimaya girip mıntıka temizliği yapmaya başlamak olmalıydı.

    yabancı komutanlara çay-kahve servisi yapıp lojmanlarının foseptiklerini de temizler, çocuklarına özel ders verirken karılarının şoförlüğünü yapardınız.

    aldığınız bu yüksek askeri eğitim karşısında afallayacak düşman topraklarınızdan hemen çekilir, siz de çift çarşıyla ödüllendirilirdiniz.

    afiyet olsun.

  • insanların hayatının nasıl pamuk ipliğine bağlı olduğu gösteren görüntülerdir. iran uyruklu taghavi sayedmojtaba isimli iran uyruklu şahıs, kartal istmarina isimli residence'ın 19.katından insanların kafasına koca şampanya şişesini atıyor.

    düşünsenize ailenizle hiçbir şeyden habersiz aşağıda dolaşıyorsunuz, size veya sevdiklerinize en acısı çocuğunuzun başına bu şişe düşüyor, ölüyorsunuz.
    sonra mahkemelerde hak aramaya çalışma, şahsın yurtdışına kaçısı ve hiçbir şey olmadığını izliyorsunuz. rahatlığa bakın ki bu görüntülerin üzerine bir de havaya ateş açtığı görüntüleri paylaşıyor.

    batuhan çolak olmasa yine hiç kimsenin umurunda olmayacak bir adet o.çocuğu içeren görüntülerdir.

    haber ve görüntüler

    edit 1: şahsın yakalandığı ve deport edileceği belirtildi

  • daha bilgisayar öncesi zamanlarda icat edilmiş ve pozisyonu sebebiyle otoriteye sahip kişilerin işinize burunlarını sokmalarını önlemek için geliştirilmiş bir teknik bu.

    joe adında bir tasarımcı keşfetmiş bunu, müşteriler yapılan tasarımda kendilerinin de payının olduğunu hissetmek için grafikere illa ki şunu değiştirelim, bunu büyütelim gibi taleplerde bulunuyormuş.

    joe abimiz bakmış bu böyle olmayacak, reklam tasarımını müşteriye sunarken kendi kıllı kolunu da afişin bir tarafına koymaya başlamış. tabi müşteri kıllı kolu fark eder etmez bu kol burada ne arıyor, bu böyle olmaz diyormuş, joe da özür dileyip çok haklısınız efendim, sizin de gözünüzden hiç bir şey kaçmıyor, bir önceki hayatınızda sanatçıydınız herhalde ayağı çekip sözlerini "o kıllı kolu çıkarıp baskıya geçelim o zaman" ile bitiriyormuş. müşteri bu sayede kendisini işin başında hissediyormuş ve projeye katkısını sağladığı için başka bir şeye karışmıyormuş.

    işte bu yüzden bu tekniğin adı kıllı kol tekniği olarak biliniyor.

    siz tabi kendinizi kıllı kol ile kısıtlanmış hissetmeyin, kendi durumunuza göre uyarlayınız.

  • hayatta yanlış hiçbir şey yoktur. ne olduysa, olması gerektiği için olmuştur.

    aşkınız karşılıksız kaldıysa, kesin gözüyle baktığınız iş olmadıysa, beklediğiniz para gelmediyse... derin bir nefes alın ve bilin ki buradan öğreneceğiniz bir şey var.

    diyelim paranız yok ve dostlarınız bir bir gidiyor hayatınızdan; o an buna üzüldünüz haliyle. ama ya paranız olsaydı ve o insanlar dost postuyla hayatınızda kalmaya devam etseydi?

    o iş olmadı belki ama ya olsaydı ve sonraki -daha iyi- olanını kaçırmış olsaydınız?

    ya da belki daha kötü bir işe girip, hayatınızın aşkını tanımasaydınız?

    hep küçük resme bakıyoruz, içinde boğuluyoruz.

    çok basit bir şey söyleyeceğim, lütfen kalbinizin bir köşesinde dursun:

    hayata izin verin!

    bırakın napıcaksa yapsın. sonra karar verirsiniz iyi mi kötü mü diye...

    çok sevdiğim bi hikaye var bununla ilgili:

    köyün birinde bir yaşlı adam varmış. çok fakirmiş ama kral bile onu kıskanırmış. öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, kral bu at için ihtiyara büyük bir servet teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. “bu at, sadece bir at değil benim için; bir dost. insan dostunu satar mı?” demiş. bir sabah kalkmışlar ki, at yok. köylü ihtiyarın başına toplanmış: “seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. şimdi ne paran var, ne de atın” demişler.

    ihtiyar: “karar vermek için acele etmeyin” demiş. “sadece at kayıp” deyin, “çünkü gerçek bu. ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? bunu henüz bilmiyoruz. çünkü bu olay henüz bir başlangıç. arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.”

    köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. aradan 15 gün geçmiş ve at bir gece ansızın dönmüş. meğer çalınmamış, dağlara gitmiş. dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. bunu gören köylüler toplanıp ithiyara gidip özür dilemişler. “babalık” demişler, “sen haklı çıktın. atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.”

    “karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar. “sadece atın geri döndüğünü söyleyin. bilinen gerçek sadece bu. ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz.”

    köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ancak içlerinden “bu ihtiyar sahiden saf” diye geçirmişler. bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. evin geçimini sağlayan oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. köylüler gene gelmişler ihtiyara. “bir kez daha haklı çıktın” demişler. “bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. oysa sana bakacak başkası da yok. şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler. ihtiyar “siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş.

    “o kadar acele etmeyin. oğlum bacağını kırdı. gerçek bu. ötesi sizin verdiğiniz karar. ama acaba ne kadar doğru. hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağını asla bilemezsiniz”

    birkaç hafta sonra düşmanlar hanedanlığa çok büyük bir ordu ile saldırmış. kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere gönderme emrini vermiş. köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. köyü matem sarmış. çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.

    köylüler, gene ihtiyara gelmişler. “gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer…”

    “siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar. “oysa ne olacağını kimseler bilemez. bilinen bir tek gerçek var. benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece allah biliyor.”

    lao tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış:
    “acele karar vermeyin. hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. karar; aklın durması halidir. karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. oysa gezi asla sona ermez. bir yol biterken yenisi başlar. bir kapı kapanırken, başkası açılır. bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”

  • istanbul'un aksaray semtinden ya da il olan aksaray'dan bahsetmiyoruz... erdoğan'ın ustalık eseri ak saray'dan bahsediyoruz. külliye diye bahsi geçen...

    gürsel tekin'in eylül 2021'de açıkladığı günlük 60.000 tl üzerinden hesap yaptığımızda ortaya çıkandır. 60.000 tl'yi açıklama zamanındaki tek zamanlı elektrik bedeli olan 0.89 tl/kwh'a böldüğümüzde günlük 67.415 kwh (67.4 megavat saat) tüketim olduğu ortaya çıkıyor.

    yıllık hesaplarsak 24.606.475 kwh, 24.606 mwh ya da 24.6 gigavat saat enerji tüketimi var demektir. yani, back to the future'da kullanılan delorean zaman makinesini görsel çalıştırmak ve 2002 seçimi öncesine dönmek için sarayın 18 günlük tüketimi yeterli olacaktır. 1.21 gigawatts!

    bunu haşmetmeablarının kıyağı aylık 210 kwh az zamlı tarifeyi de hesaba katarak hesaplarsak:

    210 kwh x 12 = 2.520kwh
    2520 kwh x 1.37 tl = 3.452 tl

    24.606.475 kwh - 2.520 kwh = 24.603.955 kwh
    24.603.955 kwh x 2.07 tl = 50.930.186 tl

    topladık ne çıktı?
    50.933.638 tl

    halk olarak borcunuz sadece elli milyon dokuz yüz otuz üç bin altı yüz otuz sekiz türk lirasıdır...

    orijinal beyaz saray'ın (the white house) ise yıllık 852.500kwh tüketim yaptığı düşünülüyor. yani bizimkinin 29'da biri kadar. üstelik white house'da güneş panelleri de bulunuyor. obama döneminde yapılan güncelleme ile yılda 19.700 kwh bu panellerden elde ediliyor.

    burası çokomelli:
    ¦ ekrem imamoğlu'nun askıda fatura kampanyası ile ödenen 315.199 doğalgaz ve su faturasının toptam tutarı 47.951.923 tl'dir.

    aile destek paketi için yapılan ve 53.665 tekil ödeme içeren kampanyada ailelere ulaştırılan yardımların toplam tutarı 8.985.250 tl'dir.

    anne - bebek kampanyasında ihtiyaç sahiplerine ulaştırılan yardım tutarı 6.519.500 tl'dir.

    eğitim destek kampanyasında öğrencilere ulaştırılan toplam yardım tutarı ise 4.859.500 tl'dir...

    ¦ mansur yavaş'ın başlattığı ankara tek yürek kampanyasında ise su, ulaşım, nakdi yardım, iftar paketi, ramazan kolisi gibi yardımların tümünü içeren yardımların toplam tutarı 29.294.121 tl'dir.

    ¦ tunç soyer ile izmir'de yürütülen izmir dayanışması kampanyasında yapılan izmir kart yüklemeleri ve fatura ödemelerinin toplam tutarı 2.315.303 tl'dir.

    kapanış: elektrik zammı protestolarını "çevreci geçiniyor 2.500 mwh elektrik tüketmiş" diye sulandıranları da başlığı altına bekliyoruz. çevreci geçinenlerin, çevre şehircilik ve iklim değişikliği bakanlığı kuranların hesabı burada...